Dünya prömiyerini ocak ayında Rotterdam Film Festivali'nde yapan ve ağustosta Docufest'te yarışan Deniz Tortum'un filmi "Maddenin Halleri", Türkiye galasını yarın akşam 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yapıyor.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki gündelik hayatı mercek altına alan film, sağlık çalışanlarının hastane çatısı altında olup bitenle başa çıkabilme yetilerini, hastaların bedenleriyle kurdukları kırılgan ilişkiyi ve hemen dışarıdaki Türkiye'yi de izliyor.
Yapımcılığını Anna Maria Aslanoğlu, Öykü Canlı ve Aslı Erdem'in üstlendiği film, festivalin Ulusal Belgesel Film Yarışması'nda yarışacak ve yarın akşam 19:20'de AKM Amfi Tiyatro'da ilk kez Türkiyeli izleyiciyle buluşacak.
"Hastanede yaşamak ve çalışmak için, kadavra, ameliyat, kan, hastalık gibi ölümle bağdaştırdığımız çoğu şeyi gündelikleştirmek ve akılda farklı şekilde kodlamak önemli bir şey" diyen Yönetmen Tortum ekliyor:
"Hastanenin zorluğu ve günlük karmaşası hastaneden tüm ülkeye taşıyor, Türkiye'de yaşamak da benzer bir yükle baş edebilmeyi gerektiriyor." Film de işte buranın, "Hastanede bu yükle nasıl başa çıkılıyor?" sorusunun izini sürüyor biraz da...
"Hekimliği görmediğimiz bir şekilde yansıtmak istedim"
Filmin başrolünde Cerrahpaşa Hastanesi var. Hem babanızın orada yıllarca hekimlik yapması hem de dünyaya geldiğiniz yer olması bakımından kişisel tarihinizden izler taşıyor mekân. Filmin fikri nasıl çıktı ortaya? Bir hastane ortamında çekim yapmak zor mu?
Doktor bir ailede büyüdüğüm için tıp ve hastane yaşamı çocukluğumdan beri hayatımın bir parçasıydı. Hastaneyi genelde kasvetli bir yer olarak düşünürüz, fakat babamdan gördüğüm kadarıyla çok şenlikli bir ortamdı. O yüzden hastaneler ve doktorluk hep ilgimi çekmişti, bir doktor olarak dünyayı algılamanın nasıl bir şey olduğu aklımı kurcalardı. Cerrahpaşa'da bir film yapmak, bu dünyaya daha yakından bakabilmek de hep istediğim bir şeydi.
2015 senesinde Cerrahpaşa'nın taşınacağı ve yıkılacağı haberleri ayyuka çıktığında, hızlı bir kararla çekimlere başladık, üç yıl boyunca da aralıklarla çekimlere devam ettik. "Maddenin Halleri" hem hekimliği ve hastaneleri önceden görmediğimiz bir şekilde yansıtabilmek için hem de yıkılma tehdidiyle karşı karşıya kalan bir kurumun arşivini oluşturabilmek için ortaya çıktı.
"Omuzlarına kaldırabileceklerinden ağır bir yük koyuyor"
Çekimler daha önce olsa da "Maddenin Halleri" çok manalı bir dönemde seyirciyle buluşuyor. Filmin, tam da sağlık çalışanları ve hekimlerin emekleriyle ön plana çıktığı, yüceltildiği ya da görmezden gelindiği böylesi bir dönemde izleyici karşına çıkması ne ifade ediyor?
Bu soru da benim de sık düşündüğüm bir soru. Dediğiniz gibi film pandemi öncesinde çekildi, 2018'de çekimler bitmişti. Filmin ilk festival gösterimi pandemi başlamadan önce ocak ayında yapıldı. İkinci gösterimi de mart ayında olacaktı, karantina sürecinin başlamasıyla gösterimden iki gün önce iptal edildi. Pandemiyle birlikte film bambaşka bir dönemde izleyiciyle buluşmaya başladı. Film bu dönemle ilgili bir film kesinlikle değil, ama yine de benim için iki şekilde pandemiyle kesişiyor.
İlki sağlık çalışanlarına bakışımızla ilgili. Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarını kahramanlaştırıyor, kutsallaştırıyoruz. Evet, yaptıkları şey çok değerli, fakat birilerini kahramanlaştırdığımızda, hem onların omuzlarına kaldırabileceklerinden ağır bir yük koyuyor, hem de hayatlarını ve sağlıklarını görmezden gelebilmek için bir bahane üretmiş oluyoruz.
"Sağlıkçıların sıkıntıları, dertleri, çelişkileri..."
"Maddenin Halleri" sağlık çalışanlarının gündelik hayatlarını gösteriyor, onları günlük sıkıntıları, dertleri, çelişkileri olan insanlar olarak resmediyor. Dinlenirken, dedikodu yaparken, sıkılırken aynı zamanda da işlerini canla başla yaparken onları görmenin önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Tüm sağlık çalışanları sizin benim gibi insanlar, gerçekten çok yoruluyorlar, çok çalışıyorlar fakat her şeyin cevabını bilen, her şeyi çözebilecek kişiler değiller. Ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan fakat desteğe ihtiyacı olan - yönetimin, bakanlığın, devletin, hasta yakınlarının, etrafındaki insanların desteğine ihtiyacı olan insanlar.
"Pandemi sadece hastanede çözülebilecek bir problem değil"
Pandemi sadece hastanede çözülebilecek bir problem değil, aynı zamanda politik ve lojistik, devletin aldığı önlemlerle ve izlediği politikalarla çözülebilecek bir problem. Sağlık çalışanlarından bize verebileceklerinin çok daha fazlasını beklemek, bu beklenti karşılanmadığında öfke ve şiddete sebep olabiliyor. Herkesin işine saygı ve minnet duymamız, fakat bunu onları kahramanlaştırmadan yapmamız gerekiyor.
Pandemide gördüğümüz diğer bir şey de sağlığın bireyde başlayıp biten bir şey olmadığı. Etrafımdaki insanların, yaşadığım çevrenin, şehrin, binaların, hayvanların, altyapıların sağlığının benim sağlığım olduğu... "Maddenin Halleri" hastaneyi bir bütün olarak sunmaya çalışıyor. Pek çok farklı karakteri takip ediyor, insanlar kadar binalara, aletlere, hayvanlara da odaklanıyor; farklı öznellikler arasında dolaşıyor; bireyin kendisinden daha fazlası olduğunu, hepimizin büyük bir ağın parçası olduğumuzu da anlatmaya çalışıyor.
"Türkiye'de yaşamak da benzer bir yük"
Film içeride yani hastanede sağlık çalışanlarını takip ediyor. Dışarıda ise başka bir dünya var. Bir doktorun hastane terasından bir parti mitingini izlediği sahnede görüyoruz bunu. Aslında hastane, yılların yükü ve acısıyla sanki uzaktan Türkiye'ye bakıyor gibi, ne dersiniz?
Evet, haklısınız. Hastanenin zorluğu ve günlük karmaşası hastaneden tüm ülkeye taşıyor, Türkiye'de yaşamak da benzer bir yükle baş edebilmeyi gerektiriyor. Hastanede bu yükle nasıl başa çıkılıyor? Mizahla, dayanışmayla, 'nafilelikte yalnızlık görmemekle', gerçekliği dönüştürebilecek hikayelerle... Tüm bunlar hastane içinde ya da dışında günlük hayatta birer direnme mekanizması sağlıyor.
"Bir hastaneye sadece hastalar ve doktorlara bakarak yaklaşamayız"
"Maddenin Halleri"nin kendine özgü farklı bir dili var. Kamera, takip etmekten öte hastanede yaşayan bir varlık gibi. Çekimler sırasında mı oluştu bu dil?
"Maddenin Halleri"ne başlarken bir yandan insan merkezci olmayan düşünce üzerine, çevre, hayvanlar, cansızlar, teknolojik altyapılar vs gibi insan-dışı varlıklarla olan ilişkilerimiz üzerine okuyor, düşünüyordum. Filme başlarken hastanedeki gündelik hayatı göstermenin yanı sıra gözden kaçırdığımız, insan olmayan şeylere bakabilmek de vardı aklımda. Nitekim bir hastane çok fazla parçanın bir araya gelerek oluşturduğu bir şey: Pek çok farklı görev üstlenen insan (doktor, hemşire, personel, teknisyen), hastanenin teknik altyapısı, binaları, nasıl organize edildiği; hastanedeki tıbbi malzemeler, ilaçlar, atıklar; hastanenin etrafındaki kediler, ağaçlar, semtler; kadavralar, kesilen uzuvlar, biyopsi için alınan parçalar....
Bir hastaneye sadece hastalara ya da doktorlara bakarak yaklaşınca eksik görüyoruz. Bu yüzden filmin stili ve filmin takip ettiği şeyler de sıkça değişiyor. Önce hastaneyi gözlemleyen biri olarak, neredeyse bir tıp öğrencisi gibi başlıyoruz; sonra bir anda hastanede süzülen hayalet gibi bir şeye dönüşüyoruz; oradan da ilgimiz insanlardan aletlere, kedilere, uzuvlara geçiyor, filmin sonlarında ise mekan ve zamanla başbaşa kaldığımız ve aynı mekanda farklı şekillerde var olmayı denediğimiz bir şeye dönüşüyoruz.
Çekim yaparken yönetmenin ya da kameramanın bedeniyle sahneye dahil olması benim için önemli bir unsur. Her farklı olaya farklı şekilde tepkiler veriyoruz. Mesela ilk kez bir ameliyata girdiğimde o ameliyatı şaşkınlık içinde çekmemle, onuncu kez girdiğimde alışmış bir şekilde çekmem arasında büyük bir fark var. Bu içsel ve öznel tepkiler de filmin dilinin oluşmasına katkıda bulunuyor. Önceden düşünülen şeyler ve kazara karşılaşılan olaylar kurguda bir bütün oluşturuyor, bir dilin içine oturuyor ve böylece film, kurguda bir araya geliyor.
"Baktıkları şey bir kadavra!"
Bazı sahneleri izlerken sağlık çalışanlarını düşünüp, "gerçekten ne zor meslek" dedirtiyor film. Hatta gerçek, kurgu iç içe geçiyor sanki. Uzun süre hastanede hekimlerle çekim yaptınız, onları izlediniz. Ölümle yaşamın birbirine geçtiği bir mekânda, çeşitli insan uzuvları, ceninler mesleklerinin normal bir parçası olan hekimler, dünyayı nasıl algılıyor sizce? Ya da bütün bunlarla nasıl başa çıkıyorlar?
Filmin ilk sahnesi bir kadavrayla açılıyor. Asistanlar toplanmış bir şeye dikkatlice bakıyorlar, o sırada kamera etraflarında dönüyor; önce neye baktıklarını anlamıyoruz, sonra bir anda baktıkları şeyin bir kadavra olduğunu fark ediyoruz. Bu sahne bence filmin ilk -ve aslında tek- şoku. Hastanede yaşamak ve çalışmak için, kadavra, ameliyat, kan, hastalık gibi ölümle bağdaştırdığımız çoğu şeyi gündelikleştirmek ve akılda farklı şekilde kodlamak önemli bir şey. Belki de ölümü bu kadar kötüleyip ötelemeden hayatın sıradan bir parçası olduğunu görebilmek, kabul edebilmek için de önemli. Filmin yapmaya çalıştığı şeylerden biri de bu; bizim ölüm olarak kodlayıp ötelediğimiz bunca şeye korkmadan bakabilmemizi sağlamak.
Fakat yine de hastanedeki kimi şeylere alışmak kolay değil, normalleştirmenin mümkün olmadığı yıpratıcı, yorucu şeyler de var. Bunlarla başa çıkmak ise mizahla oluyor, her şeyde iyi bir taraf görmeye çalışmakla oluyor, bunlara belki bir şenlik, bir doğallık ekleyerek oluyor. Sağlık çalışanlarının bunca şeyle başa çıkabildiklerini ve hastane gibi bir yerde bile hayatın şenlikli olabildiğini görmenin ferahlatan, ümitlendiren bir şey olmasını umuyorum.
(AÖ)