Fotoğraf: Muhsin Akgün - istanbullife.com.tr
Yazar Adalet Ağaoğlu, son söyleşilerinden birini geçen mayıs ayında İstanbul Life dergisinden Çınar Oskay'a vermişti. Ağaoğlu röportajında yazı serüveni, kitapları, Türkiye'nin yakın tarihinden anekdotlar, günümüz edebiyatını nasıl gördüğü üzerine soruları yanıtlamıştı.
"Bu romanları yazarken mutlu muydunuz?" sorusuna Ağaoğlu, "Mutlu olsam yazar mıydım? Bir şeylerden mutlu olmadığım için kaleme sarıldım" demişti.
Röportajın bir bölümü şöyle:
En sevdiğiniz roman ismi hangisi?
Onu da siz söyleyin.
'Yazsonu', 'Dert Dinleme Uzmanı', 'Dar Zamanlar', Hayatı Savunma Biçimleri'; hepsi ne kadar sade ve nefis! Ama en sevdiğim 'Ölmeye Yatmak'...
'Ruh Üşümesi' adını severim. Çünkü 'ruh' kelimesi bizde hiç kullanılmıyordu. Ruh gönülden gelen, gönülden olan, psikoloji gibi derinlikli bir şey.
'Ruh Üşümesi' kapitalizmin ortaya çıkardığı yeni insanı mı anlatıyor?
Kendine yabancılaşmayı anlatmak için.
"Türkçe cinsel hayatı yazmaya da yetenekli bir dildir"
'Ölmeye Yatmak'ın adını da aslında 'Ruh Temizliği' koyacakmışsınız...
Cinsellikle ilgili yazan herkes İngilizceyi, Fransızcayı kullanıyordu. 'F.cking' diyordu mesela. Divan edebiyatına baktım, "Elma yanaklı" der, "badem gözlü" der... Benzetmeler çok kullanılıyor. "Türkçe cinsel hayatı yazmaya da yetenekli bir dildir" dedim. Yabancı dil kullanmama inadıyla yazdım o kitabı. Fakat yatmayı, kalkmayı çok anlatıyorum diye yadırgandım. Bir okurum "İyi ki hayalen seviştirdiniz onları" dedi. Bu da güzel bir algılamaydı. İstenen tarzdı.
Bu yadırganma kadın olduğunuz için miydi?
Tabii, çok ilgili. 'Çatıda Çatlak'ı yasaklayan Kültür Bakanlığı'nın müsteşarı "Bunu yazan evde kalmış bir kız. Hiç kimseyle evlenemez. Aklını kaçırmış" dedi. Bunu diyen bir müsteşar. Böyle günler de yaşadım.
Kadın meselesinde ilerleme oldu mu Türkiye'de?
Toplum ataerkilliğe ne kadar karşı olursa olsun, kadını ikinci sınıf görmeye her zaman daha meyilli. Bir şey daha söyleyeyim; ben erkek yazarlardan çok, kadın yazarlardan düşmanlık gördüm.
Neden?
Bunu söylemek gücüme gidiyor. Kendisi de yazı yazıyorsa, kendisinin önüne geçen biri olursa kadın kadını kıskanıyor. İki komşu olun. Biri işe girsin, elbisesini değiştirsin. Hemen komşusunun arkasından konuşur. Eski İstanbul romanlarımızda çok vardır. Öbürüyle yarış halinde. Benim coğrafyamda bu da var, yaşadım.
Son dönemde kadın hareketini takip ediyor musunuz?
Kadına şiddet çoğaldı. Bunun nedenlerini herkes araştırıyor. Erkeklerin şiddete daha meyilli olduğundan filan bahsediliyor her yerde. Biz nasıl Almanya'ya köylüleri işçi diye gönderdiysek, o kadar zorluk çekildiyse ve olamadıysa, bu da öyle bir şey.
"Ben polisiye yazamam"
Sizi en çok etkileyen yazar kimdi?
Ustalarım var, Ahmet Hamdi Tanpınar örneğin. Benden öncekilerden sevdiklerim de var, sevmediklerim de. Geçmişi bir kenara bırakalım. Mesela ben polisiye yazamam. İstesem de yazamam çünkü ayrı bir dili vardır. Bunu Ahmet Ümit çok iyi yapıyor, hem de bir edebiyatçı gibi yazıyor. Sahiden Türkçeyi iyi kullanıyor. Herkesin nasıl konuştuğunu çok iyi biliyor.
Türkiye'nin en güzel yılları ne zamandı?
Bu neye benziyor biliyor musunuz? Biraz yaş almış kadınlara iyisiniz filan dendiğinde "Ah, sen bir de beni önceden görecektin, kimler istemişti" derler ya, o. Umutluyduk. Çok umutluyduk.
Bu romanları yazarken mutlu muydunuz peki?
Mutlu olsam yazar mıydım? Bir şeylerden mutlu olmadığım için kaleme sarıldım.
Hayat bugünkünden farklı mıydı?
Orta sınıf yok oldu. Belki dünyada bile. Orta sınıf olmadığı sürece insani yol da bulunmaz. Bir denge kurulması gerekiyor.
Röportajın tamamını okumak için burayı tıklayın.
(AÖ)