Eserleri, çevirileri, köşe yazıları ve akademik çalışmalarıyla büyük bir okur kitlesine ulaşmış, ders verdiği yıllarda, yoklama zorunluluğu koymamasına rağmen dersleri hınca hınç olan hoca Ahmet Cemal, korner kalp yetmezliği sonucunda 75 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Çok zaman önce Cumhuriyet Gazetesinde yazdığı köşe yazılarıyla tanıdığım, çevrisini yaptığı eşsiz Elias Canetti Körleşme, Stefan Zweig Yarının Dünyası kitaplarını okuduğum, en çok deneme yazılarını sevdiğim ve Robert Musil’in Niteliksiz Adam kitabına gönderme yapılarak Çeviri Dünyası’nın “Nitelikli Adamı” Ahmet Cemal’i anmak ve böyle büyük bir sanatçının kaybının ülke çapında büyük üzüntü yaratmasını beklemek olması gerekendir. Ancak sosyal medya haberleri arasına sıkışan ve değeri belki gelecek kuşaklar tarafından bilinecek olan bu bilge insan hakkında, onun bir okuru gözünden, birkaç şeyi şöylece özetlemek istedim;
Ahmet Cemal, 5 Mart 1942 tarihinde İzmir'de doğdu. İstanbul'da, Moda İlkokulu'ndan sonra, Sankt Georg Avusturya Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitiriyor. Hukuk Fakültesi giriş hikayesi de biraz ilginç oluyor. Aslında ailesi daha fazla para getirecek işlerde çalışmasını istiyor ve aile mesleği olan mimarlıkta okuması için baskı yapıyor. O zamanlar her fakültenin kendi sınavı var ve Ahmet Cemal mimarlık fakültesinin ilk sınavını kazanıyor. Ancak ikincisi sınava girmiyor. Esasında felsefe okumak istiyor ve bunu söyle dile getiriyor. “İstanbul Üniversitesi’nden de felsefe ve hukukun sınavlarına girdim. O zamanlar her fakülte kendi sınavını yapıyordu. Bir arkadaşımın da ermiş gibi bir babası vardı, dedi ki ‘Ahmet sen felsefeyi istiyorsan ilerde sen kendin de yapabilirsin,’ dedi. O zamanlar da İstanbul Üniversitesi’nde hukukun altın yılları. Çok güçlü hocaları var[1]…”diye anlatıyor o günlerini.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten on yıl sonra Edebiyat Fakültesine çeviri dersi vermek için davet ediliyor. Ancak 1970’lerde üniversite ortamındaki karışıklık nedeniyle istifa ediyor. Uzun süre İstanbul, Avusturya Kültür Ataşeliğinde basın danışmanı olarak çalışıyor.
“Benim Avusturya lisesindeki Almanca öğretmenim Avusturya kültür ataşesi oldu Türkiye’nin. Ben de onun kitaplığında çalışmaya başladım basın danışmanı olarak. Orada birçok kitapla tanıştım. Avusturya kültür ataşeliğinde yoğunlaştım,” diyor aynı söyleşisinde.
İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulu Almanca Bölümü'nde ve Edebiyat Fakültesi Alman Filolojisi Bölümü'nde çeviri dersleri veriyor.
“Bu sefer Alman filolojisinden çağırdılar. Orada ders vermeye başladım. Orası da karışmaya başladı… Tam o sırada Anadolu Üniversitesi’nden bir hoca beni bir konferansa çağırdı. Anadolu Üniversitesi’ni görünce bir şaşırdım, Türkiye dışında bir üniversite.”
Anadolu Üniversitesi'nde 19 yıl süreyle, lisans ve lisansüstü düzeyinde olmak üzere, İletişim Bilimleri Fakültesinde Sanat Tarihi, Estetik, Kültür Tarihi, Metin Yazımı ve Metin Çözümleme; Güzel Sanatlar Fakültesinde, Temel Sanat Kavramları; Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde Dünya Tiyatro Tarihi, Çağdaş Tiyatro ve Tiyatro Estetiği dersleri veriyor. 1988 yılında Türk kültürüne yaptığı hizmetler nedeniyle, Ahmet Cemal'e Anadolu Üniversitesi Senatosu tarafından Fahri Doktor unvanı veriliyor.
Ahmet Cemal, Anadolu Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümlerinde Dünya Tiyatro Tarihi ve Tiyatro Edebiyatı derslerini üstleniyor. Kültür Kulübü söyleşisinde aslında tiyatroyu çok sevdiğini ve önemli tiyatrocularla gözlem yapmak amacıyla turnelere katıldığını anlatıyor. Yaptığı gözlemler sonucunda Türk tiyatrosundaki gerilemeye ilişkin çelişti tespitlerde bulunuyor ve bu durumu tiyatro yazarlığı eksikliğine bağlıyor.
“Şu andaki en büyük eksiğimiz bence; kendi tiyatro yazarımızı yetiştiremiyor oluşumuz. Şimdi tiyatroda şöyle bir gerçek var, Amerikan Tiyatrosu, Fransız Tiyatrosu… Bunlardan bahsederken şöyle bahsediliyor; Amerikan yazarların elinden çıkma eserler Amerikan tiyatrosu, Fransız yazarların elinden çıkma eserler Fransız tiyatrosu. Bizde de tiyatro yazarları var ama Türk Tiyatrosu o anlamda henüz yok. Böyle bir eksiğimiz var.”
Ahmet Cemal uzun yazın döneminde çeşitli dergilerde de yazarlık yapıyor. “Yeni Ufuklar”, “Varlık”, “Yazko Edebiyat”, “Gergedan”, “Argos” ve “Milliyet Sanat” gibi çıktığı dönemde edebiyat alanında büyük bir boşluğu doldurmuş, yaratıcı sanatçı ve düşünce adamlarının ürünlerini sergileyen dergilerde çalışıyor. Ayrıca Memet Fuat ve Mustafa Kemal Ağaoğlu'nun davetleri üzerine "Yazko" çeviri dergisini kuruyor ve yönetiminde yer alıyor. Bu dönemi şöyle anlatıyor Kültür Kulübü söyleşisinde:
“1980’de kurulan YAZKO, Yazarlar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi’nin genel yayın koordinatörüydüm o zamanlar. Oranın kurucusu Mustafa Kemal Ağaoğlu’nun bir sözü vardı ‘Türkiye’ de en zor şey insanlara üzeri yazılı olan kağıt okutmaktır’ derdi. Bu devam ediyor… Dolayısıyla birinci sorun okumuyor oluşumuz.”
Ülke olarak birinci sorunumuzun okumamak olduğunu vurguladığı bu söyleşisinde, bu sefer de içeriden dert yanıyor:
“Şu anda bunu yüksek sesle söylemekten korkmuyorum, dünyadaki en cahil sola sahip ülke Türkiye. Bunu bir kere yüksek sesle konuşsak çaresi bulunacak da… Olmuyor. Trajik bir durum bu tabii, solu olmayan demokrasi olmaz”.
Herkes tarafından dile getirilen, ancak kimsenin değişmek için adım atmadığı bu serzeniş, Ahmet Cemal’in çevirmen olarak hayat koşullarını zor sürdürdüğü dönemde 1998’te verdiği bir mülakatta ortaya dökülüyor. Dünya Edebiyatı Klasikleri arasına girmiş onlarca eser ve ünlü felsefi metinleri Türkçeye kazandıran yazar, geçim sıkıntısı nedeniyle yaşadığı büyük hayal kırıklığını şöyle anlatıyor:
"Elli altı yaşında, her türlü güvenceden yoksun bir yarın, duygusu kesinlikle öbür gün ya da bir yıl sonrasından değil, ama sözcüğün tam anlamıyla yarından yani yirmi dört saat sonrasından bile kimi zaman korkmak.
“Yıllar önce, bu yola ilk çıktığımda, servetler kazanmayacağımın bilincindeydim. Zaten böyle bir hedefim de yoktu. Ama şimdi öyle olduğunu anlıyorum, çok naif bir düşüncem vardı. Ben onca çabayı göze aldıktan sonra, bu işlerin yabancısı olmayanlar elbet desteklerlerdi. Ölmemem için bağış değil, ama yaşamam için avans istemekte ve almakta zorlanmayacağımı düşünmüştüm.
“Yanlış hesaptı. Ama istediklerimin verilmesinde ya da verilmemesinde, neredeyse her defasında korkunç, öldürücü, sözde incitmeyen sözlerin kılıfında ya da buz gibi uzaklaşmaların kalıbında yöneltilen aşağılamaları yaşadım. Nitelik diye direndiğimde, karşıma hep sözleşme süreleri çıktı. Nitelikten, günlük ölümler pahasına, hiç ödün vermedim.
“Elimdeki zaten sonuna yaklaşmış birkaç kitabı bitirdikten sonra, bu işi de bırakıyorum. Nitelikli iş yapma uğruna katlandığım onca geçim sıkıntısının ve aşağılanmanın sınırına, gençlik yıllarımda hep görmezlikten geldiğim bir sınıra vardım.
“Artık iyileştim! Çeviri uğraşını bırakıyorum. Bir ömür boyu o uğraş alanında verdiğim nitelikli adam olma savaşının ardından, artık o uğraştan kopup biraz da niteliksiz adam olarak yaşamayı deneyeceğim. Hoşça kalın, bir zamanlar çevirmeyi düşündüğüm kitaplar!”
Ahmet Cemal çeviri işini tamamen bırakıyorum dediği eserlerden ikisini “hayatıma eşlik eden çeviriler” diye tanımlıyor. Hermann Broch’un (1886-1951) “Vergilius’un Ölümü”nü otuz sekiz yılda, Robert Musil’in (1880-1942) “Niteliksiz Adam”ını yirmi beş yılı aşkın bir sürede bitiriyor. Ömürlük bu çalışmalarının sonucunda 2014 yılında Hermann Broch’un “Vergilius’un Ölümü” başlıklı roman çevirisi ile Avusturya Büyük Devlet Ödülü’ne layık görülüyor.
Yine yazarın Gyorg Lukacs: Estetik (3 cilt), E.H Gombricih: Sanat ve Yanılsama, Elias Canetti: Körleşme, Bertold Brechet: Tiyatro İçin Küçük Orgonan, Me-Ti'nin Özdeyişler Kitabı, Sofokles'in Antigone'si, Herman Broch: Kader Ağıtları, Vergilius'un Dönüşü, Robert Musil: Yaşarken Açılan Miras, Stefan Zweig: Yarının Dünyası, Rotterdam'lı Erasmus'un Zaferi ve Trajedisi, İngeborg Bachmann: Malina, Frieddich Holderlin: Deliliğin Arifesinde, Walter Benjamin: Pasajlar[2] kitapları da çok önemli başyapıtlar olarak Türkçeye kazandırıyor.
Ahmet Cemal çeviri çalışmalarının dışında deneme ve makaleler, şiirleri, tiyatro oyunları, öykü ve romanlarıyla da önemli bir yazar olarak Türk Edebiyatında yerini alıyor. Ancak yazarlığa geç başlıyor ve bir söyleşide yazarlık serüvenine geç başlayış nedenini şöyle anlatır: "Yazarlığım geç başladı benim. Çünkü dünya edebiyatının eserleri arasında dolaştığınız zaman kendi yazdıklarınızı küçümsüyorsunuz. 'Ben mi yazar olacağım' diye. Tabi sonradan anladım ki yanlış bir şey bu, ben de farklı yazıyorum yani..."
Yazar deneme ve makalelerini, “Odak Noktasında Yaşananlar”, “Yaşamdan Çevirdiklerim”, “Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor”, “Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler”, “Aradığımız Tiyatro”, “Oynamak Varken”, “Sanat Üzerine Denemeler”, “İnsana Dönmek”, “Giderayak”, “Lanetlenmiş Ağustosböcekleri ve “Okuyan Gençliğe Mektuplar” başlıklarıyla kitaplaştırır.
Şiirleri “Geçmiş Bir Dua Kitabından” adıyla çıkmıştır. “Kıyıda Yaşamak” adlı bir romanı ve “Dokunmak” adlı bir öykü kitabı, “Ben, Nazım, Yaşarken ve Ölürken” ve “Deliliğe Övgüye Methiye” adlı oyunları var.
Ahmet Cemal bu çalışmalarının sonucunda ulusal ve uluslararası pek çok ödülle layık görülür. 2010 yılı Türkiye Cumhuriyeti ve Federal Almanya Cumhuriyeti tarafından ilk kez düzenlenen “Tarabya Çeviri Ödülleri” çerçevesinde Almancadan Türkçeye çeviri dalında büyük ödüle layık görülmüştür. “Lanetlenmiş Ağustosböcekleri” adlı deneme kitabıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2012 Edebiyat Ödülü'nü kazanır. Aynı yıl Türk Dil Kurumu'nun kuruluşunun 80. yıl dönümü nedeniyle Dil Derneği tarafından kendisine 80. Dil Bayram Onur Ödülü verildi. 2013 yılında TÜYAP tarafından on sekizincisi düzenlenen İzmir Kitap Fuarının Onur Yazarı seçilmiştir.
Cumhuriyet gazetesinde ve İleri Haber sitesinde köşe yazarı olan Ahmet Cemal, 2014’te Moda’da öğrencileri ile birlikte Ahmet Cemal Kültür Atölyesi’ni (ACKA)[3] kurmuştur.
Ahmet Cemal’in Özyaşam Öyküsü şiiri, onun kitaplar arasında korunaklı görünen hayatının sanıldığı gibi olmadığını anlatan bir belge gibidir.
Özyaşam Öyküsü
Asmalımescittendir kafakağıdım;
Nil Lokantasında yazıldım okula,
on masalı birinci sınıfım.
Orospulardı ilk karnemi ıslatanlar.
Babamı burada tanıdım,
orospu değil diye anamı boşadığında;
insanlar tutturduklarında
babana benzeme, diye,
ilk otele burada taşındım.
Diplomamı Viyana Lokantasından aldım,
alt katında Madam Edith'in piyanosu;
valslar bastılar tuz yerine yarama.
Ceplerimde hep anason kokulu anılarım.
Ciğerlerini tükürürken ölen babamı
kedili Josefin'in pansiyonundan taşıdılar:
elimde ondan kalanlar bir bavul,
benimle bu sokakların kadınları ağladılar.
Asmalımescitte kaldı asıl kimliğim,
ve sırtımda bir küfe pazar artığı sevgi.
Sonradan kitaplar verdiler,
bense hep yaşamdan çevirdim.
(PT/HK)