İstanbul’da Nişantaşı’ndaki psikoterapist kliniğini bırakıp önce İtalya’ya sonra Hollanda’nın Delft kentine göç ettiler.
Türkiye’den ayrılma kararlarının öncelikli nedeni çocuklarının eğitimiydi. Şimdilerde online psikoterapist olarak çalışan Nuray Öner-Gücin, anlatıyor, “Her ne olursa olsun İstanbul çok özleniyor”..
Ülkeden ayrılmaya karar vermek
Bizim göç maceramız İtalya ile başladı. 2017’de eşimin işi dolayısıyla İtalya'nın Trieste şehrine taşındık. Bu kararı almamızda çok çeşitli sebepler var.
En belirgin sebeplerimiz, İstanbul'da yaşam koşullarından, özellikle trafikten fazlasıyla yorulmuş olmamızdı. Özellikle ebeveyn olduktan sonra geleceğe yönelik kaygılarımız arttı diyebilirim.
Ailelerin tepkisi
Gerekçelerimiz o kadar rasyoneldi ki çok desteklediler. Biz ikimiz de iyi eğitimli insanlarız fakat aldığımız bir maaşı muhtemelen çocuğumuzun okuluna yatırıp, diğerimizin maaşı ile geçinecek, aynı zamanda günde ikişer saatimizi yolda harcayarak hayatımızı sürdürecektik.
"Daha iyi bir hayat yaşayabilme ihtimalimiz varsa neden denemeyelim?" dedik ve destek de aldık. Biz ayrıldıktan sonra ülkenin ekonomik gidişatı aslında kararımızın doğru olduğunu da göstermiş oldu.
İstanbul'da iyi işlerde çalışsanız da zorlanmadan yaşamak mümkün değil, İstanbul dışında yaşamak iş imkânları kısıtlı olacağı için hiç mümkün değil. İstanbul'a yakınlığı sebebiyle Yalova'ya taşınmayı düşündük bir ara.
Göçmen kadın olmak
Göçmen kadın olmak kolay değil. Özellikle ailenin daha iyi koşullarda yaşaması için ortak karar alarak da olsa eşinin işi dolayısıyla göç etmiş göçmen anne olmak hiç kolay değil.
Benim gibi kendi işini/kariyerini bırakarak göç etmiş çok fazla kadın olduğunu da biliyorum. Bu kadınlar için göç tek başına bir stres kaynağı değil maalesef.
Çalışan kadın rolünden çocuğuna bakım veren tam zamanlı anne rolüne geçiş, bulunduğu ülkede yeniden kendi işini yapıp yapamayacağı konusundaki endişe, aile içi rollerin değişmesi ve belki ilişkisel çatışmalar ve göçle birlikte gelen günlük hayat stresleri de cabası.
Fakat bir yandan yeni hayata tutunabilmek bir kadın olarak daha da güçlü hissettiriyor diyebilirim. Ebeveyn olmak bu noktada dil öğrenme, yeniden iş hayatına dönme gibi gündemleri geciktirse de aslında günlük hayata uyum noktasında çok yardımcı oluyor diyebilirim.
Biz İtalya'ya göç ettiğimizde kızım henüz bir yaşındaydı ve onunla öğle yürüyüşleri, parklar, oyun grupları, çocuk kütüphanesi ziyaretleri vs. derken başka ebeveynlerle tanışma ve bir anlamda duygudaşlık yakalama fırsatı buldum.
Fakat Hollanda tecrübemizde kızım artık kreşe başlamıştı ve ben evden daha yoğun çalışmaya başladım, o yüzden bu ülkede çok daha fazla fırsat olmasına rağmen günlük hayata karışmak noktasında daha geride durduğumu fark ettim. Birçok zorluğu olsa da bebekle göç etmiş olmak bir avantaj da sayılabilir bu anlamda.
Türkiye ziyaretleri
Ben 30 yaşıma kadar İstanbul'da yaşadım, henüz üç senedir yurtdışındayım fakat İstanbul'a adımımı attığımda, henüz havalimanındayken zorlanmaya başlıyorum. Sanıyorum insan fazlasıyla adaptif bir varlık ve özellikle konfora çok hızlı adapte oluyoruz.
30 yılın biriken stresi kucağıma yeniden veriliyor sanki ziyarete geldiğimizde. Aman uyanık ol, sıranı kaptırma, hızlı yürü kalabalığın önüne geç, neden çocuklu ailelere pasaport kontrolünde öncelik yok. Trafik, kalabalık vs de eskiden olduğu kadar stres elbette. Mesafeler çok uzak, yolda geçirilen vakit çok fazla. Her şeyi daha fazla sorgulamaya başlıyor insan ve daha çok gözüne batıyor. Fakat boğazı görmek, Galata'dan Karaköy'e yürüyüp bir kahve içmek için tüm bu strese değer. Bir yandan da çok özlüyor insan İstanbul'u.
Göçmenlerin ruh haline dair
“Ruhsal sorunlara stres faktörlerinin artması ile birlikte su yüzüne çıkıyor. Göç ve annelik hayat boyu yaşanabilecek önemli kırılma noktaları. Dolayısıyla temelde ne varsa bu sarsıntılarla yüzeyi çatlatıyor. Kaygı bozuklukları, depresif bozukluklar, obsesif kompulsif bozukluk en sık gördüğüm ruhsal bozukluklar diyebilirim.
Günlük hayatla ilgili ne var dersen de. En sık karşılaştığım gündemler, ebeveynlik kaygıları, kariyere yönelik kaygılar, özellikle iş yerinde kültürel kodları okuyamamanın getirdiği zorluklar, yine göç edilen ülkede aynı başarıyı yakalamakla ilgili kaygılar, göçle birlikte artan ilişkisel problemler...
"Bazen yeni ülkeye adapte olamamak ve ülkeye dönmek istemek de gündemimiz oluyor. Geri dönme kararı vermek göç kararı vermekten daha zor bazen. Ne oralı, ne buralı, arafta kalmak gibi bir deneyime dönüşebiliyor. Bunun olumlu hali ise, hem oralı hem buralı olabilmek ve göçü bir zenginlik olarak kabul edebilmek. Elbette kolay değil..
‘Çocuklar açısından büyük zenginlik’
Ben çocuğun yeni dillere, ülkelere ve deneyimlere maruz kalmasını çok büyük zenginlik olarak görüyorum. Özellikle çokdillilik çocuklarda bilişsel esneklik kapasitesini genişletiyor ve yeni deneyimlere daha açık, daha esnek, çözüm gücü yüksek bireyler olma ihtimallerini arttırıyor. Bunu, ailenin çocuğa göç deneyimini nasıl aktardığını çok önemsiyorum bu yüzden.
Eksiklik değil zenginlik. Araştırmalardan biliyoruz ki uygun düzeydeki travmatik yaşantılar insanı büyütür ve esnetir. Yetişkinken yaşta bile göçle birlikte büyüme ve zenginleşme belirgin şekilde hissediliyor.
Bu yüzden kendi hayatlarımız için çok doğru bir karar aldığımızı düşünüyorum. Yukarıda hayıflandığım İstanbul doğup büyümüş olmanın avantajını göç sonrası adaptasyon becerilerimizde fark ettik sanıyorum. İstanbul'da yaşayan birçok yerde pek zorlanmadan yaşar gibi geliyor. Avrupalı arkadaşlarımız şaşırıyorlar nasıl bu kadar rahat göç kararı aldığımıza ve uyum sağladığımıza. Bizim genlerimizde işlidir belki. (EMK)
TIKLAYIN - Türkiye'den Göç Eden Kadınlar: Yalnız Değiliz
TIKLAYIN - İngiltere'den Burcu Emran: Göç Sonrası Güçlü Bir Kadın ve Anne Oldum
TIKLAYIN - İrlanda'dan Esra Pencereci: Göçmenlik Acıklı Arada Kalma Hikâyesi Değil
TIKLAYIN - İtalya'dan Burcu Algon – Giorgianni: Çocuk Evlat Edinmek Türkiye'de Halen Bir Tabu
TIKLAYIN - Kanada'dan Pınar Erbaş Erdurmaz: Göç Sonrası Kendinden Yeni Bir Ben Yaratıyorsun
Yarın- İngiltere'den Leni Candan: Kız Arkadaşımla Türkiye'de Rahat Değiliz