Pınar Erbaş -Erdurmaz Kanada’nın Montreal kentinde iki çocuğu ile birlikte yaşıyor.
Kanada’ya üç yıl önce göç eden Pınar, göç meselesini “yas gibi” tanımlıyor…
Pınar anlatıyor…
Türkiye’den ayrılık kararı
Buraya eşimin işi nedeniyle geldim. Eşim, İstanbul’da uluslararası şirkette çalışırken bizi Kanada’da bir projeye yönlendirdiler. Biz İstanbul’daki evimizi kapayıp geriye dönmemek üzere hazırlık yapıp tüm her şeyi bırakıp geldik.
Ben işimi tamamen bıraktım. Burada ikinci oğlumuz dünyaya geldi o Kanada vatandaşı oldu. Eşim Kanada’daki görevlendirmesi sonrası iş nedeniyle İtalya’ya taşındı, ben çocuklarımla burada kaldım. Şu anda burada seçme seçilme hakkı dışındaki tüm haklara sahibiz.
Türkiye’den ayrılma nedenimiz aslında iş; ancak o dönem Türkiye’de yaşanan olaylar da çok endişe vericiydi. 2016’da ilk oğlumuz doğduğunda insanlar Anadolu’dan Avrupa’ya geçmeye çekinir haldelerdi. Üst üste çok fazla üzücü olay yaşandı.
İlk günler…
Biz heyecanla geldik Kanada’ya. Üç yıl kalacağız sandık. Ama buradaki şirket sürekli farklı ülkelerdeki projelere yönlendiriyordu eşimi ve bu bir belirsizlik sürecine dönüşmüştü. Konuşulan her ülke için kendimi hazırlıyordum ama ertesi gün başka bir ülke planı gerekiyordu. Küçük çocukla bunları planlamak çok zordu.
Eşim iş değiştirerek İtalya’da çalışmaya başladı. Ben çocuklarla birlikte burada kaldım. Eşim, dört-beş haftada bir bizi ziyarete geliyor. Öyle bir düzen oturttuk. Göçmen olduğun bir ülkede yalnız anne olmak pek kolay olmadı.
Adaptasyon süreci..
Göçmen olmak sıfırdan yeni bir düzen ve kimlik inşa etmeyi gerektirdiği için başlarda zordu. Expat (gurbetçi) bir aile olduğumuz için, kendimi uzun süre göçmen olarak da tanımlayamadım. Çalışan bir iş kadınından, çalışmayan bir ev kadınına dönüşmüştüm ve alışık olmadığım bu yeni hayat, yaşamaya başladığımız yeni ülkede beni mutsuz ediyordu.
Burada Fransızca bilmediğim için iş bulmakta da zorlanıyordum ve bu beni üzüyordu. Göçmen Kadınların varlığı ve orada kadın dayanışması adına üretilenler bu süreçte tutunduğum en sağlam dallardan biriydi. Birinci yılın sonlarına doğru ise kendi işimi kurmaya karar verdim.
Eski beyaz yakalı çalışan kadın kimliğimi kaybettim noktasından bakmayı bırakınca, göçmen olmak bana girişimci bir kadın olma fırsatını sundu. Şimdi kendi firması olan ve yeniden üreten bir kadın olmaktan memnunum. Bu kararı aldığımda en büyük desteği göçmen hayatta takım arkadaşıma da dönüşen eşimden ve göçmen kadınlardan aldım.
Göçmen anne olmak
Ben kendime uzun süre “göçmen kadın”, “göçmen anne” demedim. Göçmen Kadınlar Platformu’nda birçok kadının annenin hikâyesine şahit oldum. Göç etmiş kadınlarla kendi hikâyemi bir tutmaya cesaret edemedim.
Çünkü kendi ülkesinden ayrılan öyle kadınlar gördüm ki bazılarının cebinde beş kuruş yok, bazıları işi yok büyük bir cesaretle ülkesini değiştiriyor. Biz var olan bir düzeni eşimle bırakıp yine eşimin işi nedeniyle Kanada’ya gelmiştik. Kendime göçmen diyemiyordum. Biliyorum asıl göçmen olanların bizim verdiğimiz kararın yanında çok daha zor bir mücadelesi var.
Ama eşim İtalya’ya taşınınca benim de evim, ailem İtalya’ya taşınmış, ikiye bölünmüş gibi oldu, ben de kendimi daha göçmen hissetmeye başladım. Ülke aynı kalsa da, Kanada’daki düzenim tamamen değişmiş ve bu yola birlikte çıktığım eşimden uzak, evde yalnız çocuk bakan, evi ayakta tutmaya çalışan bir kadına dönüşmüştüm. Tam anlamıyla göçmen hayata o zaman geçtim diyebilirim.
Değişimler
Özellikle ilk yıllar, her sorumluluğun senin üzerinde olduğu, çok destek alamadığın bir süreç. Başta nasıl üstesinden geleceğim dediğin sonra bir şekilde geçtiğini gördükçe daha da güçlendiğin daha çetin bir zırha büründüğün esnediğin büküldüğün uyumlandığın daha farklı bir kimliğe büründüğün hayat.
Farklı bir kültüre girdiğin alan burası ve çok farklı Türkiye’den. Kendinden yeni bir ben yaratıyorsun. Ben o dönemden nasıl çıktım diye baktığında kendimi daha yeniliğe açık daha değişimle baş edebilen belirsizlikle barışmış bir insan olarak görüyorum. Göçmenlik benim en çok belirsizlikle baş edebilmeyi öğrenmemi sağladı.
“Yol arkadaşım çocuğumdu”
Ben göçmenliğe çocuğumla alıştım. Göçmenlikteki yol arkadaşım çocuğumdu. Şehri, şehirdeki her parkı, yürüme güzergâhını, hayatı onla keşfettik.
Annelik
Göçmen kadın olunca annelik kaygıların da daha büyük oluyor. Kreşe başlamak buradaki annelik anlayışını ve tutumları anlamak için bir dönüm noktası gibiydi mesela. Kanada’daki kreşlerde fiziksel ortam, işletme anlayışı, kurallar Türkiye’dekinden farklı. Başta çok yadırgasan da zamanla şu bilince varıyorsun;
O çocuğun illa temiz ortamda, harika sınıflarda, en modern ve yeni oyuncaklarla oynarken iyi bir eğitim alması değil, aksine eski, kirli ya da köhne de olsa iyi ilgi görebildiği, iyi eğitim alabildiği, gösterişe değil ama niteliğe önem verilen bir ortamda bakım görmesi gerekiyor.
Sağlık sistemi
Kanada’nın sağlık sistemi kötülüğü ile meşhur. Burada bir aile hekimliği sistemi var ona dâhil olana kadar sağlık hizmeti neredeyse alamıyorsun. Türkiye’de her an doktora gidebilirsin ama burada öyle değil. Randevu alman gerek ki o da çok uzun sürüyor. Hamileyken hastalandığımda doktora gitmek istedim “öncelikli hamileyim” dedim. Kadın bana “Herkes öncelikli” diye yanıt verdi.
Düşünebiliyor musunuz, bir defasında ağır bir hastalık geçirdim ve burada randevu bulamadığım için kalktık Amerika’ya doktora gittik. Ne zaman bir aile hekimin olursa sağlık sistemi sana iyi bakıyor o aşamaya gelmek lazım o aşamaya gelen kadar sağlık hizmeti alamıyorsun, bunu çok yadırgıyordum. Ama şimdi Aralık’ta muayene için randevu istedim, Mart’a verdiler, seviniyorum. Çünkü buranın normaline alıştım, bunu kabullendim artık.
‘Hız yerine sakinlik geldi’
İlk geldiğimizde biz buradaki sisteme gülüyorduk. Medeni bir toplumla karşılaşmıştık ama İstanbul’da alışık olduğumuz modern şehir söz konusu değildi. Bazı sistemler Türkiye’nin 15 yıl gerisindeydi.
Bankaya gidiyorsunuz bir hesap açmak üç saat sürüyor. İsyan ediyorduk, herkes ne kadar yavaş diye. Sonra biz de sakinledik. Sakin, yavaş akan bir hayat. Türkiye’de ise tam bir koşturmaca içindeydik, neye nereye varacağımızı bilmeden sürekli bir koşturma içindeydik. Onun yerine sakinlik yavaşlık geldi. Bu bizim normalimiz oldu ve bize iyi geldi.
“Çocuklarım çift dilli ülkede büyüyor, mutluyum”
Türkiye’de olsak hayatımız mücadele ile geçecekti. Türkiye’de ne olura olsun sanki bir yarışın içindeyiz gibi işyerleri okullar vs çok yorucu bir hayat. Orada ekmek aslanın ağzında senin de yırtıcı olman gerekiyor. Mizacında yoksa çok zorlanıyorsun.
Burada ise tam tersi. Sosyal devlet var. Çocuğum hangi okula giderse iyi eğitim alacak, eşit muamele göreceğini biliyorsun. Burada kim zengin fakir anlamıyorsun. Ama herkesin kendine yetmeye çalıştığı bir yaşam var.
Türkiye’yi düşünüp buraya baktığımda daha eşitlikçi ortamda sosyal devlet anlayışı içinde daha kibar sağduyulu daha güler yüzlü daha mutlu bir toplum görüyorum. En önemişi da kadınları ve çocukları hep önceleyen bir toplum görüyorum. Çocuklarımız çift dil öğreniyor. Çift dille bir ülke burası. Bundan büyük mutluluk duyuyorum. Türkiye’de bunu yapsak, yani çok dilli eğitim almalarını istesek büyük fedakârlıklar yapmak zorunda olacaktık.
Göç edecek kadınlara tavsiyeler
Birincisi zorlanmak bu işin doğasında var. Gelen herkes zorlanabilir, zorlanmak bir güçsüzlük belirtisi değil. Aksine kişiyi güçlendiriyor. Hiç geçmeyecek gibi gelebilir ama her şey geçiyor yeter ki buna da motivasyonunuz olsun. Buraya gelip buranın olumsuz taraflarına odaklanarak buraya alışılmıyor.
İkincisi “hayat standartlarımızı düşürmek istemiyoruz” diyenlere yönelik. Bu muhasebeyi iyi yapmak gerekiyor. “Hayat standardı nedir?’ benim standartım şimdi şu, çocuklarıma kendim bakıyorum, evimi kendim temizliyorum, çocukları emanet edecek kimse olmadığından gece çıkma lüksüm yok. Ama bence hayat standartım yükseldi, medeni bir toplumda yaşıyorum. Çocuklarım fırsat eşitliğinin olduğu bir ülkede insan haklarına uyumlu farklılıklara saygılı bireyler olmayı öğrenerek büyüyor.
Peki erkeklerin sorumluluğu..
Göçmen hayatta baba figürü de bir kadın kadar sorumluluk alabiliyorsa çok önemli. ‘Hayat müşterektir’ cümlesi göç hayatında olmazsa olmaz. Erkekler de göçmen hayata gelirken bu sorumluluğun altına girebileceklerini bilmeliler. (EMK)
TIKLAYIN - Türkiye'den Göç Eden Kadınlar: Yalnız Değiliz
TIKLAYIN - İngiltere'den Burcu Emran: Göç Sonrası Güçlü Bir Kadın ve Anne Oldum
TIKLAYIN - İrlanda'dan Esra Pencereci: Göçmenlik Acıklı Arada Kalma Hikâyesi Değil
TIKLAYIN - İtalya'dan Burcu Algon – Giorgianni: Çocuk Evlat Edinmek Türkiye'de Halen Bir Tabu
Yarın-Hollanda'dan Nuray Öner-Gücin: Geri Dönme Kararı Vermek, Göç Kararından Daha Zor