Fotoğraf: magicalquote
Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Hülya, İstanbul Güngören’de yaşıyordu; Kadir’le evlendi. Evliliklerinin üçüncü gününde Kadir, Hülya’yı darp etti. Sistematik cinsel ve fiziksel işkence o gün başladı.
Hülya yaşananlara dayanamadı; erkek şiddetinden korunmak için şikâyetçi oldu. Kadir’e altı ay uzaklaştırma kararı verildi; Kadir karara uymadı. Hülya ile paylaştıkları evde yaşamaya ve şiddete devam etti.
Hülya, tekrar Emniyet Müdürlüğü’ne gitti, tekrar şikâyetçi oldu. Yine bir şey değişmedi, şiddetten korunmak için başvurduğu yapılar sessizliğe büründü. Evdeki erkek şiddeti tüm sistematikliği ile devam etti.
Ama bu kez Hülya yöntem değiştirdi; boşanma davası açmak istedi. Bakırköy Adliyesi’nin karşısındaki arzuhalciye dilekçe yazdırdı. Dilekçeyi vermek istediğinde adliyedeki görevli, 400 küsur lira harç parası ödemesi gerektiğini söyleyince Hülya vazgeçmek zorunda kaldı. Çünkü o kadar parası yoktu. Bulaşıcılıktan kazandığı bir miktar paraya da Kadir el koyuyordu.
Bir Ağustos akşamı Kadir yine Hülya’ya şiddet uyguladı; Hülya kaçmayı denedi ama kapı kilitliydi. Kadir, Hülya’nın boğazını sıkmaya başlayınca Hülya, kaptığı bıçağı Kadir’e salladı, kolu çizildi.
Meşru müdafaa
Kadir Hüya’nın boğazını sıkmaya devam ediyordu, Hülya astım hastasıydı nefessiz kalmıştı. Ölmek üzereydi, son bir hamle ile bıçağı yeniden savurdu. Önce boğazını sıkan eller gevşedi, sonra Kadir yere düştü.
Hülya, Kadir’e seslendi ama nafile yanıt alamadı; ambulansı ve polisi aradı. Kadir’in öldüğünü karakolda öğrendi; tutuklandı.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede Hülya’nın "haksız tahrik altında eşi kasten öldürme" suçundan 18 yıldan 24 yıla kadar hapis ile cezalandırılması talep edildi.
Bakırköy Adliyesi 20. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dört duruşmada Hülya başına gelenleri hıçkırıklar ve mahkeme heyetinin ezen bakışları arasında anlattı.
Okuma yazması da yoktu Hülya’nın. Bu nedenle daha fazla heyecanlanıyor kendisini tam olarak ifade edemiyordu. Ona avukatı Meriç Eyüboğlu destek oluyordu. Eyüboğu 11 Şubat 2020’deki ilk duruşmada şöyle dedi:
“Eğer İstanbul Sözleşmesi ve 6284 No'lu yasa nedeniyle verilen uzaklaştırma kararı uygulansaydı, Hülya bu mahkemede olmayacaktı, kocası da yaşıyor olacaktı.
"Ama meşru müdafaa hakkını kullandı, kocasını öldürdü. O nedenle de burada. Bu dava tam bir adalete erişimin engellenmesi sonucu kişinin kendisini savunma davasıdır"
Tam dört duruşma böyle geçti. Ne Hülya ne de avukatları kadın ve erkeğin eşitsizliğini, Hülya’nın kendisini korumak için Kadir’i öldürmek zorunda kaldığını anlatamadı.
Sadece mahkemenin savcısı, meşru müdafaa sınırlarının aşılmadığını belirterek, ceza verilmesine yer olmadığına karar verilip Hülya’nın tahliyesini istedi. Mahkeme heyeti savcı gibi düşünmedi, Hülya’ya son duruşmada 15 yıl hapis cezası verildi.
Koronavirüs bahanesi ile çıkartılan İnfaz Paketi’den de yararlanamayan Hülya şu an Bakırköy Kadın Cezaevi’nde.
Hülya Halaçkay, kadınlardan destek beklemeye devam ediyor.
Gelelim Müslüm’e..
Antep’te yaşayan Müslüm, Rukiye ve üç çocuğuna sistematik olarak şiddet uyguluyordu. Geçen yıl karısı Rukiye’yi bıçakladı. Rukiye erkek şiddetinden “ölmeden” kurtulan, hayatta kalabilen kadınlardan oldu.
Aradan yaklaşık bir yıl geçti. Müslüm tahliye edildi.
Ayrı yaşadığı Rukiye’nin evine gitti. Üç çocuğunu Rukiye’den almak istedi; tartışma çıktı. Müslüm çocuklarına şiddet uyguladı, dokuz yaşındaki kızı Ceylan’ı döverek öldürdü.
Hülya ve Müslüm...Bu da bizim kadını ve erkeği eşitsiz kılan cinsiyetçi devletimiz-yargımız.
Yargı erkekliğin suç ortağı
Eril cinsiyetçi yargıya dair avukatların ve akademinin çok net ürettiği bilgiler var. Bunlardan en açıklayıcı ve mahkemelerin, yargının erkeklikle birlik yaptığını kanıtlayanlardan biri Doç. Dr. Eylem Ümit –Atılgan’a ait. “Haksız Tahrik İndirimi Bir Erkeklik İndirimidir” diyen Ümit-Atılgan’ın sözlerini özetliyorum:
“Duruşma tutanakları terlemez denir. Ama bence terliyorlar gözyaşları da var kan da var. Bunları, kadın cinayetlerinde savcılıkta, sorgu ifadelerinde karşımıza çıkmayan erkeklik savunmasını mahkeme tutanaklarında görüyorsunuz.
“Fail erkekler, ölmüş, kendisini savunmayacak konumda olan kadınların kendilerine 'Sen de erkek misin? Erkeksen gel' dediğini söylüyor. Ya da cinsiyet geçiş sürecinde olan birini öldüren fail 'bana cinsel ilişki teklif etti trans çıktı ondan öldürdüm' diyor. Transfobik cinayet aslında. Buradan sonrasında artık tutanaklarda gördüğümüz şey erkeklik savunması tutanağa girdiği andan itibaren yargıçlar ve failler arasında farklı bir dil ortaya çıkıyor.
***
KADAV’dan "Açık Kapı" çağrısı
Geçen gün KADAV Hapishane Çalışmaları ekibinin düzenlediği “Açık Kapı” projesi kapsamında online toplantılarına katıldım. Projenin amacı tahliye olan LGBTİ+ ve kadınlara destek olmak.
Projenin yürütücüsü Buse Eröz, projeye dair bilgileri paylaşırken cezaevinden tahliye olan kadın ve LGBTİ+’ların desteğe ihtiyaç duyduğunu vurguladı.
Eröz, ayrıca İnfaz Paketi ile basit suçlardan cezaevinde tutulan LGBTİ+’nın da tahliye edildiğini, edileceğini hatırlattı ve tahliye olan kadın ve LGBTİ+’ların KADAV’a başvuru yapmaları yönünde çağrı yaptı.
Yazının Görseli
En özet hali ile anlatayım. Yeryüzündeki bir çok sorunun, ekolojik tahribatların nedenlerinin kadınlar olduğuna inanılan bir dünya… Bu sorunların düzelebilmesi için de kadınların tüm haklarının kısıtlandığını dahası sadece yaşamın devam edebilmesi için “üreyebilme yetisi" süren az sayıdaki kadının da adeta “köle” gibi yaşatıldığı bir distopya düşünün.
Yazının görseli işte bu distopyanın anlatıldığı ve tahminimce kadın direngenliğinin izleyen herkesi dürttüğüne inandığım “handmaid's tale” isimli diziden.
Dizi, aslında Kanadalı yazar Margaret Atwood’ın “Damızlık Kızın Öyküsü” isimli kitabından bir uyarlama.
Dizideki kadın karakter Offred’a işkence edilen “komutan” erkeğin evi ve otoritesi yok olurken Offred’in yüzüne yansıyanlar ve söyledikleri, başta Hülya olmak üzere ev içinde erkeklerden şiddet gören tüm kadınları hatırlatıyor.
Şiddetsiz yeni bir hafta dileği ile…
(EMK)