“Aile hukukunda arabuluculuk gibi alternatif çözüm yollarına karşıyız. Şuan açıklanan yargı reformunda ‘Eğer şiddet içermiyorsa hâkim arabulucuya götürebilir’ diyor. Bunun kriteri ne? Aile hukuku uyuşmazlıkları genelde şiddet içeriklidir. Şiddet sadece fiziksel değildir. Psikolojik ekonomik ve cinsel şiddette mevcuttur.”
“Boşanacak taraflardan birinin -ki bu hep kadındır- fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet iddiası var ise bu anlaşmazlık arabuluculuğa elverişli olmayacaktır. Türkiye’de boşanmaların neredeyse tamamına yakın bir bölümü şiddet içermektedir. -Anlaşmalı boşanmalarda bu husus tartışılmıyor.- Böyle bir durumda zorunlu arabuluculuk hem büyük mağduriyetlere sebep olacak hem de Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı olacaktır.”
Bu iki itiraz da, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yargı reformu paketindeki “arabuluculuk” açıklamasına.
İtirazlardan ilki İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden Birsen Baş Topaloğlu’na ait. İkinci itiraz da Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden avukat Asli Pasinli’den.
Aslında, kadın hakları savunucuları pakette, “nafaka sınırlandırılması”na dair maddeler bekliyordu. Bu beklentinin nedeni, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün nafakaya dair açıklamasıydı:
“Bir nafakanın süreli ya da objektif kriterlerle hakkaniyet ve adalet ölçüsü içerisinde düzenlenmesi gerekir. Bu konuda çalışmalar da var. Alt üst sınır konusunda teknik çalışmalar bakanlıkça tamamlanmak üzere. En makul düzenleme ortaya çıkacaktır.”
Pakette nafaka yok, arabuluculuk var
Ancak, Erdoğan’ın konuşmasında kadın hakları savunucularının merakla beklediği “nafaka” konusunda yeni bir düzenleme yer almadı. Kadınlara dair sadece boşanma durumuyla ilgili madde dikkat çekti. Bu madde şöyle ifade edildi:
“Şiddet içermeyen uzlaşmalarda aile arabuluculuğu getirilmesi sağlanacaktır. Açılan dava hâkim tarafından arabuluculara havale edilecektir.”
“Arabuluculuğa taşıma kriteri ne?”
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden Topaloğlu, aile hukukunda önerilen “arabuluculuk” önerisine karşı olduklarını söylüyor:
“Aile hukukunda zaten anlaşmalı boşanma dava türü var. Taraflar anlaşmışsa zaten mevcut yasal düzenlemeyle arabulucuya gitmeden anlaşmalı boşanma dava türü ile boşanabilmekte. Aile arabuluculuğu ile aile hukukunda alternatif yargılama yolunun açılmasını doğru bulmuyoruz. Boşanmak isteyen kadınlar için arabulucuya gitmek bir zaman kaybına neden olacak.
“Bu da kadınların geri adım atmasına neden olabilir. Kadının boşanmaya dair iradesinin sakatlanmasına neden olabilir. Kadın eğer arabulucuya gitmek istemezse ne olacak? Bu konuda çok muallakta bırakılmış.”
‘Nafaka düzenlemesi mağduriyet yaratır’
“Nafaka konusunda herhangi bir düzenlemeye ihtiyacın zaten olmadığını biz başından beri söylüyorduk. Demek ki süre ile ilgili düzenleme yapmanın büyük mağduriyet yaratacağını anlatabildik” diye konuşan Topaloğlu son olarak şunları belirtti:
“ Bu nedenle bir düzenleme açıklamamaları iyi oldu. Acaba yine kadınlar üzerinden suni bir gündem mi yaratılmak isteniyor diye düşünüyoruz. Ayrıca, belki ilerleyen dönemde torba bir yasayla açıklayabilirler. Bu da bir ihtimal. Biliyorsunuz kamuoyunun tepki gösterdiği maddeleri gece geç saatlere alakasız bir torba yasaya dâhil edebiliyorlar.”
“Arabuluculuğa itiraz ediyoruz”
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden Pasinli de ilgili düzenlemeye dair şunları söyledi:
“Açıklanan yargı reformu strateji belgesinde ‘Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri’ şeklinde açılan başlıkla hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk müessesi ele alınmıştır. Buna göre; boşanma, nafaka, mal paylaşımı, tazminat, velayet, çocukla kişisel ilişki kurma gibi konularda vatandaşlar aile mahkemesi hâkimi tarafından arabulucuya yönlendirilecektir. Fakat aile arabuluculuğu mevzusu her ne kadar başka ülkelerde uygulandığını bilsek de kadına karşı şiddetin hız kesmenden devam ettiği bu ülkede maalesef bizi başka çıkmazlara gark edecektir. Bu yüzden aile arabulucuğuna itiraz ediyoruz.
“Türkiye’nin taraf ve ilk imzacısı olduğu Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” (İstanbul Sözleşmesi) kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti ortadan kaldırmak için taraf devletlere belli standartlar getirmekte ve sorumluluklar yüklemektedir. Peki İstanbul Sözleşmesi’nin aile/ev içi şiddet konusundaki şiddet tanımı neyi kapsamaktadır:
“Sözleşmenin 3. Maddesinin (b) bendine göre; ‘aile içi şiddet’, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.
'İstanbul Sözleşmesi'ne aykırı'
“Zira, İstanbul Sözleşmesi’nin 48. Maddesi ‘Zorunlu Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Usul ve Hükümlerinin Yasaklanması” konusunu düzenlemiştir. Söz konusu maddenin 1. bendi ‘Taraflar, işbu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır’ şeklindedir
Bir itiraz da “görüşlerini aldık” açıklamasına
“Yargı reformu strateji belgesi hazırlanırken tüm çevrelerden görüş alındığı belirtilmiş. Bizim açışımızdan kısmen doğru Barolara görüş için bildirimde bulundular fakat belgenin bize ulaştığı vakit ertesi gün teslim uyarısında bulunuyordu” diyen Pasinli son olarak şunlara dikkat çekti:
“Yani geç gönderildi zaman daraltıldı. Birçok baro da benzer durumların yaşandığını biliyoruz. Zira bunlar olmasa da kadın kurumları kendilerine görüş sorulmadığını ifade ettiler. Dolayısıyla bu alanda çalışan toplum gerçekliğini ve kadın gerçeğini en iyi tanıyan kurumlara tamda bu alanla ilgili görüş sorulmaması kabul edilemezdir.
“Sonuç olarak bir konuda görüş bildirimi alınması sanıldığı gibi sorumluluğu ortadan kaldıran bir durum yaratmaz tam aksine bildirilen görüşlerin dikkate alınmaması başka bir sorunlu hal yaratır.” (EMK)