Haberin İngilizcesi için tıklayın
Göç İzleme Derneği’nin “Sokağa Çıkma Yasakları ve Zorunlu Göç Sürecinde Kadınların Yaşadıkları Hak İhlalleri ve Deneyimleri” başlıklı raporu, sokağa çıkma yasakları döneminde kadınların yaşadığı sorunlara dikkat çekiyor.
TIKLAYIN - Sokağa Çıkma Yasakları Döneminde Kadınlar Ne Yaşadı?
Türkiye'de 2015-2016 yılları arasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları sürecinde yaklaşık 500 bin insan yerinden edildi, 1 milyon 809 bin kişi de dolaylı olarak etkilendi.
Raporu hazırlayanlardan Zelal Coşkun ve Yeter Tan ile söyleştik.
Araştırmayı yapmak nereden aklınıza geldi?
Zelal Coşkun: 1990’larda yapılan göçleri araştırılıyor ve kişilerin geri dönüş hikâyeleri araştırılıyordu. Köy boşaltmalarından söz ediyorum. Bizim arkadaşlarımız bunu yapmıştı. Ancak, 2015 - 2016’da ise başka bir perspektif çıktı. Bu da sokağa çıkma yasaklarına dairdi. Bu nedenle de sokağa çıkma yasaklarının neden olduğu zorla yerinden edilmelerinin sonuçlarını özellikle kadınların anlattıkları üzerinden görünür kılmak istedik. Bu kişiler, 90’lardaki gibi şehir dışına değil şehir içindeki başka mahallere göç ettiler.
Hangi illerde kaç kadınla görüştünüz?
Zelal Coşkun: Nusaybin, Cizre, İdil, Şırnak, Hakkâri, Silopi, Van, Mersin ve İstanbul’da yaptık. Belirlediğimiz Kürt illeri göç veren yerler batı illeri de göç alanlar yerler.
Ne kadar zaman sürdü?
Zelal Coşkun: İki ay sürdü. 16 kadın sahada çalıştı. Yaklaşık 480 kadınla görüşme yapıldı. Her kadınla 87 soru üzerinden konuşuldu.
Peki, kadınlar nasıl karşıladılar sizi?
Zelal Coşkun: Evlere gidiyorduk ve aileler üzerinden diğer ailelere uzanıyorduk. Her aile kendisi gibi olanı daha iyi biliyordu. Acı üzerinden kurulan bağdan yola çıktık. Ben Cizre sahasındaydım mesela. Bir aile başka bir aileye götürdü. “Ben bir şey yaşamadım ki o aile esas kötü şeyler yaşadı” deyip başka ailelere götürdüler.
"Psikolojik destek ihtiyacı dillendirildi
Kadınlar size ne anlattı?
Zelal Coşkun: Kadınlar bize adalet duygusunun kalmadığını hiçbir şekilde adalete inanmadıklarını söylediler. Psikolojik desteğe ihtiyaç duyduklarını söylediler. Halen kendilerine gelemediklerini söylediler. Zedelenme olduğunu ve bunun çok zor iyileşeceğini söylediler. Ne olursa olsun yaşadıkları alanı terk etmeyeceklerini söylediler.
Yeter Tan: Talep etmeleri çok önemliydi bundan sonraki süreç için. Çünkü talepler çok dillendirilmiyordu önceki dönemlerde. Çözüm sürecinin görece yumuşak iklimin ardından bu kadar sert bir dönem yaşanması kadınların hiç beklediği bir durum değildi. Bu nedenle adalete olan inançları çok sarsıldı. “Adalet duygusunun telafisi olur mu?” sorusuna “Asla telafisi mümkün değil yanıtı veriyorlar.” Uygun koşullar oluştuğunda dahi böyle bir adaletin sağlanacağına dair inançlarının kalmadığını gördük.
Zelal Coşkun: Bu süreçleri yaşayan insanlar 90’larda köy boşaltmaları yaşatmışlardı, tekrar bunu yaşadılar. 90’lar daha unutulmamışken daha şiddetli daha ağır bir şekilde yaşandı. Bu zaten hep böyle diyorlar. Bu nedenle adalet duygusunun kaybedilmesi daha da derinleşti.
Yeter Tan: Çok fazla şiddetin yoğun olduğu bir süreçten söz ediyoruz. Ölüm, gözaltı, işkence bunlar çok yaygındı. Kadınların yaşadıkları bu süreçte hak ihlali anlamında geri anlamda kalıyordu. Aslında biz bunu daha görünür kılmak istedik. Haklar arasındaki hiyerarşi yapmadan önemli önemsiz yapmadan kadınların yaşadıkları deneyimleri ve hak ihlallerini görünür kılmayı da hedefledik.
Yaslarını yaşayamamak da kadınların uğradığı hak ihlaliydi, ped bulamıyordu kadınlar. 20-30 kişi ile bodrumda kalıyorlar ve ped orada bir ihtiyaç gibi algılanmıyor oysa bir ihtiyaç.
Zelal Coşkun: Sanki kadınlar sadece tacize tecavüze uğrayınca bir hak ihlali yaşıyor. Oysa kadınlar öldü, susuz kaldı, elektriksiz kaldı. Aç kaldık diyenler vardı mesela. Suyumuz yoktu diyen çoktu. Kadınların özel eşyalarının hedef haline getirilmesi, cinsiyetçi küfürler bunlar da kadınları çok derinden sarstı.
Kadınlar, karşılarına çıkan bu sorunlara karşı bir çözüm ürettiler mi?
Zelal Coşkun: Evet çözümler vardı. Bodrumda durmayıp ya da evini terliğini bile almadan terk ediyordu. Bununla ilgili savunma mekanizması geliştiriyor. Bu bir çözüm değil mecburiyet oysa.
Bir savunma mekanizması yok. Orada evi terk etmeyi çözüm olarak görüyor. Bodrumda kalanlarsa mecburiyetten ne yapmışlar? Daha önce hiç bilmediği yemekleri yapmışlar. Nohuttan değişik değişik yemekler yapmışlar. Çocuklara dışarıda oyun oynanıyor denilmiş çıkan bomba sesleri için. Masallar anlatılmış. Bodrumdaki bir çocuğun burnuna boncuk kaçmış hastaneye gidemedikleri için orada kalmış ve halen çocuğun burnunda boncuk var bununla ilgili denge sorunu yaşıyorlar.
Kadınlar kendi aralarında bir yardımlaşma, direniş bağı kurmuşlardı bodrumu olan evde 20,30 kişi kalıp yaşam mücadelesini birlikte veriyorlardı evlerinde kalmayan kişilerin evinden erzak alıp kaldıkları alana getirmeye çalışıyorlardı. Aldığım bir görüşme de mesela; kurşunlar sıkılıyordu kardeşim aslında aşırı korkak bir insandır ama yaşamak için o kurşunların altından geçip komşularımızın evinden makarna,nohut ne varsa getirmek için gitti. Şimdi bile nasıl yaptım diyor demişti. Kadınlar müthiş bir direnç göstermiş birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmışlardı. Onların çözüm yollarından bir tanesi de buydu.
Gittikleri yerlerde kadınların en çok nelere ihtiyaçları oldu?
Zelal Coşkun: Gittikleri yerlerde çocuklar okullarda çok sorun yaşamış, ayrımcılık yaşamışlar. Cizre’den geldiklerini söyleyen çocuklara “Siz hak ettiniz” gibi söylemler olmuş. Bu da çocuklar da agresifliğe neden olmuş. Aslında hepsi geri dönmeyi hayal ediyor ve yerleşmiyorlar.
Raporu kimlere ilettiniz?
Yeter Tan: Yerel yönetimlere iletmeye çalıştık, kayyumlar olduğu tercih etmedik. Sivil topluma ulaştırmak istedik ve Meclis’teki vekillere ilettik. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) vekillerine gönderdik. Bu konuda bir çalıştay ve basın açıklaması yaptık. Önümüzdeki günlerde İstanbul’da da çalıştay düzenlemeyi düşünüyoruz.
"İntihar eğilimi yüksek"
Peki, çözüm önerileriniz var mı?
Zelal Coşkun: Psikolojik destek sağlanmalı. Ancak bu bir kere gidip görmek gibi değil sürekli hale gelen bir psikolojik destekten söz ediyorum. Bu nedenle de kadın merkezi kurulmalı. Psikolojik destek kadın merkezi önerimdir. Bizim önerilerimizi de kadınlar bize söyledi. Kadınların kendilerini fark edeceği yöntemler üzerine de konuşuldu.
Yeter Tan: Kadınlar yaşananların sorumlusu olarak devleti görüyor. Bir arabulucu mekanizmaya ihtiyaç var. Başvurmak ve haklarını istemek konusunda da devletle yeniden ilişkiye geçmek istemiyorlar. Çünkü, sorumlu olarak devleti görüyorlar. “Kimi kime şikayet edeceğiz ki” duygusu var. Dünyada da bunun örnekleri var. Hakikat ve adalet komisyonları yaygın. İsimleri farklı olsa da her ülkede geçiş dönemi adaleti işletiliyor. Bu da kadın sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerden oluşan grupların bölgeye gitmesi. İçeriği de desteklenmeli.
Son olarak sizin eklemek istedikleriniz neler?
Zelal Coşkun: Bütün tepkiler ikircikliydi. Hiç arada görmedim insanları. Mesela bazıları dışarı çıkmıyordu hiç bazıları da "ben o eve girmiyorum" diyordu. Kimileri bazı yerlere gitmiyor, cenazelerimizin üzerine ev yapıldı, TOKİ yapıldı" gitmiyorlar. Şu an 37-38 kişinin cenazesine halen ulaşılmadı. O cenazelerin aileleri ister istemez geri mi gelecek diye bekliyor. Sadece sokağa çıkma yasağı yaşamamışlar, öncesi ve sonrası çok yıpratıcı. Mahkeme kararlarına çok üzülüyorlar. Bir aileden sadece bir kayıp yok birden fazla kayıp var.
İntihar eğilimi çok yüksek. Oradan sağ çıkmış ancak sonrasında ölümü düşünen çok insan var. Komşuluk ilişkileri bitmiş, güvensizlik çıkmış ortaya. Aynı evin içinde iki kadın var ben ikisi ile ayrı ayrı görüşüyorum biri aşırı umursamaz yanıtlar verirken diğeri ağlamaklı yanıt veriyor gibi.
Yeter Tan: Mesela bazı yerlere parklar yapılmış. Parkların altında cenazeler olduğunu düşünüyorlar ve "Bi de bizim orda eğlenmemizi mi istiyorlar?" diye tepki gösteriyorlar. (EMK)
* Manşet fotoğrafı: Murat Bayram bianet - Silvan, 2016
* Haberin içindeki ilk fotoğraf Zelal Coşkun, İkinci fotoğraf Yeter Tan, Evrim Kepenek bianet, İstanbul, Şubat 2019