Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Küçük yaşlarda oynadığı oyunları, biraz büyüdüğünde kendine meslek haline getirebilmiş şanslı çocuklardanım. Adım Can. Yedi yıldan uzun bir süredir radyoculuk yapmaktayım.
İlkokul yıllarında, aynı zamanda yan komşumuz olan, benden birkaç yaş büyük kuzenim Emel ile evdeki tek kaset çalarlı teybe, kafasını kâğıt yumruları ile doldurduğumuz kasetler üzerine sesimizi belirli bir formatta kaydettiğimiz kayıtlarla başlıyor maceram.
Önce bir selamlama, ardından çeşitli haberleri okuma, sesimizi değiştirerek yayına konuk olarak bağlanma, tavlanın içinden çıkan fakslar, başka bir teypten dinletilen şarkılar, ardından ne yaptığımızı dinlemeden aynı kasetin üstüne yapılan yeni kayıtlar...
O günlerde “ben bu oyunu meslek haline getireceğim” dedim mi hatırlamıyorum. Zaten kuzenim Emel’in başka bir semte taşınması ile erken başlayan radyoculuk kariyerine ara vermek zorunda kaldım.
Ardından ortaokulda Red Alert 2 bilgisayar oyunu ile tanışılan “orak ve çekiç”, lisede polis copundan son anda kaçılan birkaç küçük eylem, üniversitede sosyoloji öğrenimi derken odak kaydı ve mezun olunca kendimi önce kitapçı, sonra sivil toplum çalışanı olarak buldum.
Bir dizi tesadüfler ve destekler sonuncunda, çocukken oyun olarak oynadığım oyunu bu sefer gerçek bir mikrofonun önünde, 18 yıldır bu işi her gün yapan birinin yanında yapar halde buldum kendimi.
Şimdi biri teknik masada, diğeri evden editöryal destekle, diğeri de yayında yanı başımda yayını derler toplar halde olan üç erkekle beraber, çocukken Emel ile başladığım oyunu “profesyonel” olarak oynamaya devam ediyorum.
Başta küresel iklim değişikliği olmak üzere, çevre, insan hakları, toplumsal hareketler, iç ve dış politika, ekonomi ve spor gibi konularında hafta içi her sabah çeşitli haberler aktarıyor, bunları birbirine bağlıyor ve üzerlerine yorum yapmaya çalışıyorum. Geçmişte yaşanmış olaylarla kurulan bağlantılar da cabası.
Ama bir şeylerin eksik olduğunu biliyorum. Toplam nüfusun yüzde 50,2’sini erkekler, yüzde 49,8’ini ise kadınların oluşturduğu bir ülkede, yüzde 49,6’u kadın olan bir dünyanın tasvirini dört erkek yapmakta bir eksiklik var. Bu eksiklik de ister istemez günümüzün en gündelik eşitsizliği açükleme riskini ortaya çıkarıyor.
Açükleme nedir?
Açükleme uzun yıllardan beri varlığını sürdüren ama teşhisi yeni konulmuş bir erkeklik halidir.
Türkiye’de bu yazının yazılığı tarih itibariyle 584 gündür kapalı olan ama benim önceden kaydettiğim wikipedia.org sitesinde “açükleme” ya da “açüklama”nın tanımı şu şekilde yapılıyor.
Mansplaining, İngilizcede man (erkek) ve splaining (izah etme veya açıklık getirme) sözcüklerinin birleşmesiyle oluşan ve "birine, karakteristik olarak bir erkek tarafından bir kadına, küçümseyici veya büyüklük taslayan bir biçimde bir şeyler anlatmak" anlamına gelen bir ihtira. The Atlantic dergisinden Lily Rothman'ın tanımına göre mansplaining, "bir şeyin, anlatımı dinleyen kişinin anlatan kişiden daha fazlasını bildiği gerçeğine aldırış edilmeden anlatılması, bunun genellikle bir erkek tarafından bir kadına yapılmasıdır". Feminist yazar Rebecca Solnit, bu fenomeni "aşırı özgüvenin ve bihaberliğin kesişimi" olarak yorumlamıştır.
Türkçeye açüklama ve erkekleme olarak çevrilmiştir.
Kendi uzmanlık alanları olsun ya da olmasın, her konu hakkında karşılarındaki kadına açıklama yapan erkeğin yaptığı eylem olarak özetleyebileceğimiz bu durumla hayatın her alanında karşılaşabiliriz. Evde, okulda, sokakta, işte, seminerlerde, televizyon ve radyolarda…
Birçok alanda biz erkekler açüklüyoruz. Kimi zaman elimizdeki gücü (makam, para, ünvan, yaş vs.) kullanabileceğimiz güvencesiyle, kimi zaman da aileden öyle öğrendiğimiz için ama her zaman erkek olduğumuz için açüklüyoruz…
Zemin açüklemeye müsait. Tekrar hatırlayalım:
Türkiye’de 2017 yılında, kadın nüfusu 40 milyon 275 bin 390 kişi olurken, erkek nüfusu 40 milyon 535 bin 135 kişi oldu.
Yüzdelik ifadeyle nüfusun yüzde 49,8’ini kadınlar, yüzde 50,2’sini erkekler oluşturuyor.
Nüfusu 80 milyon olan Türkiye’de, erkekler kadınlardan sadece 250 bin kişi daha fazla.
Bunun genel nüfusta oranı yüzde 0,4 olmasına rağmen, çalışma hayatındaki oranda ise muazzam bir fark bulunmakta:
“Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) hesaplarına göre, 2017 yılında işgücüne katılma oranı dünya sıralamasında Türkiye yüzde 51,5 düzeyindeki işgücüne katılma oranı ile 188 ülke arasında 163. sırada yer alıyor.
Türkiye’nin yüzde 32 dolaylarındaki kadın işgücüne katılma oranı ile bu sıralamadaki yeri 165 iken, OECD ülkeleri ortalama kadın işgücüne katılma oranı yüzde 51’dir. Erkeklerin işgücüne katılımında ise Türkiye OECD ortalaması olan yüzde 68,5 değerinin üzerinde ve 188 ülke arasında 104. sıradadır (World Bank, 2017).”
Açükleyen medya
Dört erkeğin işbirliği ile hazırlanan radyo programında, her ne kadar haberlerimizi bilimsel raporlara, yurtiçi ve yurtdışından çıkmış makale ve haberlere dayandırsak da seslendiğimiz kitle bir erkekler kulübü değil. İki erkeğin konuşması eşliğinde sunulan programda anlatılan hikâye kadın, erkek, LGBTİ+ bireylere sunulan bir medya ürünü.
Diğer medya kuruluşlarında da durum pek farklı değil. 2014 yılında bianet’ten Çiçek Tahaoğlu imzasıyla yapılan haberde durum şöyle özetleniyor:
Gazete künyelerinin yüzde 19’u kadın, yüzde 81’i erkeklerden oluşuyor.
Gazetelerin web sitelerinin künyelerinin yüzde 36,5’i kadın, yüzde 63,5’i erkeklerden oluşuyor.
İnternet haber sitelerinin künyelerinin ise yüzde 40,9’unu kadın, yüzde 59,1’i erkeklerden oluşuyor.
Bu rakamlara bakıldığında, yüzde 49’a yüzde 51 gibi çok küçük bir oranla çoğunluğa sahip olmamıza rağmen biz erkekler iş buluyor, konuşuyor ve yazıyoruz. Bu avantajlardan ötürü de kamusal alandaki çoğunluğa sırtımıza dayayarak bolca açüklüyoruz.
Açükleme hakkında açüklüyorum
Belki bunları söyleyerek bile açükleme yapıyor olabilirim. Fakat bu sefer sırtımı, eşitsiz bir şekilde ele geçirilen haklara değil, bianet’in erkeklere erkek şiddetini anlatmaları için yarattığı bu steril alana dayıyorum.
Bir de açükleme yaptığını bilerek açükleme yapma durumu var ki, o da bu konuyu tartışmaya açıyor ve özeleştiri gibi güzel mefhumu bilincin bir köşesine sokuyor. Yazarken, konuşurken, izlerken ve okurken, “Acaba şimdi açüklüyor muyum?”, “Yoksa biraz önce açükledim mi?”, “Neden bu konuşmada tüm konuşmacılar erkek?” gibi soruları belleğinizin bir köşesine yerleştiriyor.
Açükleme ile erkek şiddetinin arasındaki bağ nedir? Bunu halen düşünüyorum. Ama bizler, “bu işin doğrusu aslında bu” diyerek açükledikçe, kadınları toplumsal alanın dışına itiyor ve fiziksel şiddet de olmak üzere birçok birçok şiddet ve baskı mekanizmasını fitili yakıyoruz. Hatta bazen entelektüel yolları kullanarak…
Terim literatüre yeni girdiği için kafalar karışabilir ve somut örneklere ihtiyaç duyulabilir. Müsaadenizle serinin benden bir yazı önce yayımlanan ”Yapay Aptallık” başlıklı yazı üzerinden nasıl açüklenebileceğini açüklemeye çalışacağım.
Açükleme? Hem de burada?
“Yapay zekâ her şeye hâkim olacak diyorlar. Yapay zekâ her şeyi yapar ama kadına şiddet uygulayamaz.”
Öncelikle kötü haber: Saçıntı’nın yazısında öne sürdüğü, ileride her şeye hâkim olacağı söylediği yapay zekâ sanıldığı kadar masum değil.
Geçtiğimiz Ekim ayında, Amerika Birleşik Devletleri'nden e-ticaret devi Amazon işe alımlarında kullanılmak için geliştirdiği yapay zekâ programını iptal etti. Sebebi işe alımları otomatik hale getirmek için yaratılan yapay zekanın kadınlara karşı ayrımcılık yaptığının saptanmasıydı!
Şirketin mevcut çalışanları ve iş başvurusu yapmış olan adayların özgeçmişlerini inceleyerek, 50 bin anahtar kelimeyi tarayan ve 500 farklı işe alım modeli sunan sistemin kadın adayları görmezden geldiği tespit edildi.
Kadın adaylara ayrımcılık yaparken yakalanan sistem onarılmasına rağmen iptal edildi.
Habertürk Gazetesi’nden Ayşe Özbek Karasu’nun hatırlattığı üzere, yapay zekanın cinsiyetçiliği dünyanın en büyük alışveriş devi ile de sınırlı değil.
Chicago Üniversitesi’nde antropoloji doktorası yapan İran kökenli Amerikalı Alex Shams, 103 dile hâkim “Google Translate”in Türkçe’den İngilizce’ye çeviri yaparken olumlu özelliklerle toplumun gözünde daha yüksek meslekleri erkeklere biçtiğini fark etmiş. Türkçe’de cinsiyet içermeyen üçüncü tekil şahıs zamiri “O”yu bir sıfat ya da meslekle tamladığında gelen sonuçlar sapına kadar ayrımcıymış. “O çalışkan” deyince “He is hardworking” şeklinde erkek; “O tembel” deyince “She is lazy” şeklinde kadın oluveriyormuş. Kadınlar güzel, erkekler çirkin, kadınlar pısırık, erkekler cesur ve hırslı, kadınlar mutsuz, erkekler mutlu gibi liste uzayıp gidiyormuş.
Hatta LinkedIn’in arama motoru bile kadın isimlerini bırakıp erkekleri seçiyormuş.
Benzer bir durum da artıgerçek'in haberinde aktarılıyor; Princeton Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmada yapay zekalara popüler GloVe algoritması ile kelime eşleştirme görevi verildi. Kendi başlarına bırakılan yapay zekalar insan dilini anlayabilmek için online metinler kullandı.
GloVe, Common Crawl olarak bilinen ve farklı sitelerden alınan 840 milyar kelimenin karışık listesi bulunan veri tabanını kullanarak düzenlendi. Bu veri tabanında ‘dişi’ ve ‘kadın’ kelimelerinin ev işleri ile alakalı kelimelerle kümelendirilirken, ‘erkek’ ve ‘adam’ gibi kelimelerin ise matematiksel zekâ ve mühendislik ile alakalı kelimelerle kümelendirildiği görüldü.
Peki yapay zekâ bunu neden yapıyor?
Yine artıgerçek sitesinin The Guardian’dan aktardığına göre, Bath Üniversitesi’nde bilgisayar uzmanı olan Joanna Bryson bu sorunun cevabını şu sözlerle veriyor:
"Birçok insan bunun yapay zekanın önyargılı olduğunu gösterdiğini söylüyor. Hayır. Bu bizim önyargılı olduğumuzu gösteriyor ve yapay zekâ da bizden öğreniyor.”
Üstteki örnekte bahsi geçen iki şirketten biri olan Google’ın 2018 rakamları ile çalışanlarının yüzde 69,1’i erkeklerden, yüzde 30,9'u kadınlardan oluşuyor.
Birçok gencin hayalini süsleyen bu firmada çalışan ama bu eşitsizliği gözler önüne seren rakamları oluşturan, başta kadınlar olmak birçok Google çalışanı geçtiğimiz ay şirkette yaşanan cinsel tacizler ve kadın meslektaşlarına yönelik eşitsizlik politikaları nedeniyle dünya çapında iş bırakma eylemine gitti.
Protestolar, New York Times’ta yayımlanan Google’ın cinsel tacizle suçlanan üst düzey erkek yöneticileri işten çıkarırken zorunlu olmamasına rağmen milyonlarca dolar tazminat ödediğini belgeleyen bir makale sonrası düzenlendi.
Dünyanın en zengin insanı, aynı zamanda bir erkek olan Jeff Bezos’un başında bulunduğu Amazon’da ise rakamlar şu şekilde: Erkekler profesyonel çalışanların yüzde 73’ünü, üst düzey yönetici ve müdürlerin yüzde 78’ini oluşturmakta. Jeff Bezos’a doğrudan rapor veren 10 çalışandan, insan kaynakları direktörü Beth Galetti haricinde tamamı beyaz ve erkek!
Amazon’s Unfair Deal of the Day adlı rapora göre, şirketin kadın çalışan sayısının erkek çalışan sayısına yaklaştığı tek alan, yüzde 45 kadına yüzde 65 erkeğin düştüğü, ağır işleri yapan emekçiler ve “ayak işlerini” yapan hizmetliler kategorisi.
Diğer bilişim sektöründeki şirketlerde de durum pek farklı değil. Apple’da yüksek makamlarda çalışan kadınların oranı yüzde 19, CISCO ve Facebook’ta da yüzde 30.
Türkiye genelini içine alan şirketlerde ise, bu eşitsizlik daha da büyük. TUİK’in Hanehalkı işgücü araştırması sonuçlarına göre; şirketlerde üst düzey ve orta kademe yönetici pozisyonundaki kadın oranı 2016 yılını itibariyle yüzde 16,7 oldu. CEO'ların ise sadece yüzde 12'si kadın. Yapay zekaya şekil verecek programcıların çıktığı en yüksek puanlı 10 bilgisayar mühendisliği bölümüne giren kadınların oranı ise yüzde 19,3.
Özetlemek gerekirse, erkek patronların işe aldığı erkek müdürlerin altında çalışan erkek programcılar tarafından tasarlanan yapay zekayı cinsiyetçilikten azade bir geleceğin mimarı olarak görmek… pek doğru bir saptama olmayabilir.
Peki ya sonra?
Yarın sosyalist devrim olsa ya da bir anda göçebe topluma geçiş yapsak, kadınlardan mülkiyet yoluyla gasp edilen ve kapitalizm aracılığı daha da pekiştirilen haklarını iade edebilecek miyiz? Bilmiyorum.
Ama mevcut durum, Saçıntı’nın dediği gibi, kadınların maruz kaldığı fiziksel ve duygusal şiddetle birlikte cinsel tacizi, makamları yükselince önleyebilecekleri sonucunu ortaya çıkarmıyor.
“Yakın İlişkide Şiddetin Beyaz Yakalı Kadın Çalışanlara ve İşletmeye Etkisi Araştırma Raporu” başlıklı çalışmanın sonuçlarına göre, çoğunluğu üniversite mezunu beyaz yakalı kadın çalışanların yüzde 75’i en az bir kez şiddetin bir türüne maruz kalmış. Çalışan kadınların yüzde 40’ı psikolojik-duygusal şiddete, yüzde 35’i sosyal şiddete, yüzde 17’si ekonomik şiddete ve yüzde 8’i fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Ayrıca, kadınların yaklaşık üçte biri şiddet gören kadının bu durumu yöneticisi ile paylaşmasının onun için olumsuz etkisi olabileceğini ve kadın katılımcıların yarıya yakını ise bu durumu paylaşmaktan utanacaklarını belirtiyor.
Peki ya en tepedekiler?
“Yapay Aptallık” başlıklı yazısında Müfit Can Saçıntı okuyucularına şu soruyu soruyor.
“Aynı işyerinde çalışan bir erkek elemanın Güler Sabancı’ya, Leyla Alaton’a mobing yaptığını, taciz veya şiddet uyguladığın düşünebilir miyiz?”
Cevabı da hemen arkasından kendi veriyor: “Düşünemeyiz.”
Hatırlayalım Rothman’a göre açükleme, "bir şeyin, anlatımı dinleyen kişinin anlatan kişiden daha fazlasını bildiği gerçeğine aldırış edilmeden anlatılması, bunun genellikle bir erkek tarafından bir kadına yapılmasıdır."
Şimdi söz Leyla Alaton’da:
Not: Kuzenim Emel bizim apartmandan taşındıktan sonra fotoğrafçılığa merak saldı. Şimdi Türkiye’nin ünlü fotoğrafçılarından birisi. Sabahları bizim programı dinlemeye devam ediyor. (CT/HK)