and so castles made of sand, fall in the sea, eventually*
Jimi Hendrix
Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
Genel anlamda toplumsal cinsiyet üzerine çalışmaların başlangıcı yirminci yüzyılın başlarına denk düşer. Bu başlangıç bir taraftan batıda bir toplumsal hareket olarak feminizmin ortaya çıkışı ve yükselişine, diğer taraftan da -erken dönem antropoloji ve psikanaliz çalışmaları başta olmak üzere- sosyal bilimlerde cinsiyetlerin tartışmaya açılmasına ve bu alanlarda çalışma yürütülmeye başlanmasına dayanır.
Bu tartışmalar, 1960’lar ve 1970’lerden itibaren ikinci dalga feminizmin -ve izleyen yıllarda gelişen LGBTQIA+ çalışmalarının- dünyayı sarsan etkisiyle eleştirel bir boyut kazanarak, toplumsal cinsiyet (gender) çalışmaları olarak gelişmiştir.
Feminist eleştiri özellikle de “kişisel olan politiktir” vurgusuyla öylesine etkili olmuştur ki, daha önce akademide ve toplumsal hareketlerde görmezden gelinen, üzerine söz söylenmekten kaçınılan konular bir yandan gündelik hayatı değişime zorlayan siyasi mücadelelerde, diğer taraftan da akademik çalışmalarda tartışılmaya başlanmıştır.
Öyle ki erkekler buna cevaplar vermek zorunda kalmışlardır. Bunun bir yansıması olarak da özellikle 1970’lerin sonlarından itibaren akademide toplumsal cinsiyet çalışmalarının yeni bir alanı olarak erkekler ve erkeklikler üzerine araştırmalar ortaya çıkmaya başlamıştır.
***
Genel olarak toplumsal cinsiyet çalışmalarına baktığımızda kanımca -birbirini bütünleyen- iki izlek görürüz: Bunlardan ilki, toplumsal cinsiyetin, farklılıklara odaklanılarak irdelenmesi. Bu farklılıklar sadece (heteroseksüel) kadınlar ve erkekler ile LGBTQIA+’lar arasındaki cinsiyet kimliği, cinsel yönelim farklılıkları ya da kültürel farklarla da sınırlı değildir.
Örneğin erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel çalışmalar alanının kurucularından Raewyn Connell’ın vurguladığı üzere erkeklik evrensel, özsel, ilahi ve/ya değişmez değildir.
Erkekliğin mevcut durumu biyolojik gerekçelerden kaynaklanmaz. Tarihsel, kültürel, toplumsal farklılıklar ile cinsel yönelime, etnisiteye, sınıfa ve bedensel özelliklere dayanan farklılıklar gösterir. Dahası, değişebilir ve değiştirilebilir. İkincisi de toplumsal cinsiyetin iktidar ilişkilerine odaklanılarak ele alınmasıdır.
Toplumsal cinsiyet, ataerkillik ve (hetero)seksizm tarafından şekillendirilen bir ilişkiler alanıdır. Bu ikinci yaklaşım, erkek egemenliği ile cinsel yönelim ve cinsiyet temelli ayrımcılıkların eleştirisine odaklanır.
Örneğin LGBTQIA+ çalışmaları homofobi/transfobinin kader olmadığının altını çizmişlerdir. Feministler ise erkek egemenliğini, cinsiyetler arası eşitsizlikleri, kadın düşmanlığını, kadına yönelik şiddeti, kadınları aşağılayan söylemleri ve de bizzat ataerkilliğin kendisini tartışmaya açmışlar, ve bunların değiştirilebileceğini vurgulamışlardır.
(Ancak bu iki temel çizginin dışında, bir parantez olarak, toplumsal cinsiyeti tartıştığı halde, statükoyu sürdürmeyi benimseyenler ve/ya savunanların da bulunduğunu belirtmek lazım. Bunların yanı sıra kavramın eleştirel potansiyellerini yok edecek bir biçimde toplumsal cinsiyet üzerine söz söyleyenler de var.)
***
Erkekler ve erkeklikler üzerine araştırmalar, yukarıda da belirttiğim üzere feminizme -ve LGBTQIA+ çalışmalarına- verilen bir cevap olarak ortaya çıktı.
Bu çalışmalar, salt toplumsal cinsiyet çalışmalarında erkekler ve erkeklikleri tartışmaya açtıkları için eleştirel olmadılar. Erkeklikleri tartışmaya açan bu çalışmalar, salt toplumsal cinsiyet tartıştıkları için eleştirel olmak durumunda olmadılar.
Başından beri alan dahilinde erkekliğin elden gittiğini(!) iddia eden, (hep eleştirdikleri) feminizm nedeniyle erkeklerin kayıplar(!) ve erkeklik krizleri yaşadığını(!) ileri süren, erkekliğin özünde iyi bir şey olduğunu(!) belirttikleri öze dönülmesi gerektiğini… ileri süren -ve özellikle ABD’de taraftarları olan- bir çizgi de oldu.
Öte taraftan, en baştan feministlerle aralarına net bir mesafe koyup, erkekliğin en çok erkeklere zarar verdiği(!), en çok erkekler üzerinde zararlar verip yıkımlar yarattığı(!) eleştirisini yapan başka bir çizgi de oldu. Ancak, üçüncü ve son kırk yılda daha kuvvetli ve zengin bir damar olarak, erkekler ve erkeklikleri “(pro)feminist” ve “cinsiyetçilik karşıtı” bir perspektiften ele alan ve bugün daha çok eleştirel niteliğiyle öne çıkan “erkeklik çalışmaları” da gelişti.
Ben Jeff Hearn’ün izinden giderek, eleştirellik vurgusunun altını çizmek amacıyla bu alanı “erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemeler” olarak adlandırmayı tercih ediyorum.
Raewyn Connell’ın çoğu zaman yanlış kullanılan “hegemonik erkeklik” ve “erkeklikler” kavramları artık alanın alametifarikası haline gelmiş durumda.
“Hegemonik erkeklik” bazı sosyo-tarihsel koşullarda belirli bazı erkeklik inşalarının erkek egemenliğinden pay almada ve erkek egemenliğini kurmada diğer erkeklik inşalarından daha etkili olduğunu vurguluyor.
“Erkeklikler” kavramı ise erkekliğin evrensel değil, çoğul ve farklılaşabilir olduğunun altını çiziyor. Böylece erkekliklerin değiş(tiril)mesinin mümkün olduğuna ilişkin feminizminkine paralel politik bir vurgu yapıyor.
“Erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemeler” alanı günümüzde sosyal bilimlerde kendisine giderek daha fazla yer açıyor, gün geçtikçe daha çok kişi tarafından tanınıyor, hem Türkiye’de dahil dünyada alan yeni çalışmalarla sürekli gelişiyor ve zenginleşiyor.
(Pro)feminist ve cinsiyetçilik karşıtı sosyal bilimciler ve aktivistlerin erkekler ve erkeklikler hakkında çalışmalar yürütmeye başlaması dünyada da Türkiye’de de feministler ve LGBTQIA+ çalışmalarınca hep kuşkuyla karşılanageldi. Ataerkil ve (hetero)seksist ilişkileri bu alanlar zaten tartışıyorken, bir de erkeklik çalışmalarına ne gerek vardı. Aslında “erkeklik çalışmaları” ya da “erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemelerin” de varlık nedeni ve neler yapıp neler yap(a)madığı tam da bu soruya verilen cevaplarda bulunuyor.
Bu çalışma alanı, 1970’lerde feministlerle aynı gelenekten beslenen ve ataerkilliğin kadınlar ve LGBTQIA+’lar üzerindeki etkilerinden rahatsızlık duyan erkekler olan Connell ve arkadaşlarınca salt bilimsel meraklardan ötürü, ya da konu ilgi çekici, henüz çalışılmamış veya popülerleşebilecek olduğu için değil, aksine son derece politik gerekçelerle başlatıldı.
Alanın başlangıcındaki bu gerekçe, erkeklerin nasıl ataerkil ve (hetero)seksist aktörler haline geldiğinin irdelenmesi ve de değişmelerinin koşullarının ortaya konulmasıydı.
Feminizm ve LGBTQIA+ çalışmaları kendi gündemlerindeki farklılıklar ve öncelikler nedeniyle ataerkilliğin ve (hetero)seksist ilişkilerin eleştirisini kadınlara ve/ya LGBTQIA+’lara odaklanarak yapıyordu. Bizatihi bu ilişkilerin hakimi konumundaki erkekler ve erkekliklerin nasıl inşa edildiğinin eleştirisine doğrudan odaklanmıyordu.
İşte “erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemeler”, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin eleştirisinde boş bırakılan ve fakat son derece gerekli bu alanda söz söylemek üzere yola koyuldu.
“Erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemeler” alanı, erkekliklerin içeriden eleştirisini yapıyor. Bu bağlamda sosyal bilimlerdeki eleştirel çalışmaların bir uzantısı, parçası ve devamı niteliğinde. Bu alan, baskılara, sömürüye, ayrımcılıklara ve LGBTQIA+’lar ve kadınların ikincilleştirilmesine karşı durarak, eleştirel bir biçimde erkekler ve erkekliklerin incelenmesini amaçlıyor.
Connell’ın “hegemonik erkeklik” ve “erkeklikler” kavramlarının yaygın kabul görmesi, bu alanın veya konunun popülerleşmesinden kaynaklanmıyor. Connell’ın önemi, politik bir nedenden kaynaklanıyor. Bu neden, erkekliklerin inşasını bizzat erkekliklerin değişmesinin olanaklarını açıklayarak tartışan eleştirel bir kuram ortaya atmasıdır.
“Erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemeler” alanının 1970’lerin sonlarındaki ilk çalışmalardan günümüze, yaklaşık kırk yıllık süreçte, daha önce hiç gündeme gelmemiş ataerkil “erkeklik” kodları, erkeklerin yaş dönümleri, genç erkekler, babalık ve baba olma, çalışma ve erkeklik ilişkileri, erkeklerin gündelik yaşamları, ataerkil söylemlerin erkek bedenlerine etkisi, erkeklikler ve cinsellik, milliyetçi söylemlerde erkeklikler, spor ve erkeklikler arasındaki ilişkiler, edebiyatta, sinemada ve medyada erkeklik temsilleri ve de farklı yerel bağlamlarda erkekliklerin inşası gibi konuların eleştirel bir biçimde tartışılmasına olanak tanıdı.
Erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemeler alanını, feminist tartışmaları izleyip kendi yaşamlarının özeleştirisini yaparak, erkekliklerin keskin eleştirilerini gerçekleştirmeye yönelen erkek araştırmacılar başlatmış olabilir.
Günümüzde bu alanda erkekler kadar kadın araştırmacılar da çalışmalar yürütüyor. Burada, toplumsal cinsiyet üzerine araştırma yürütürken, yazarken ve kendi yaşamlarımızı sürdürürken ne olursa olsun eleştirel olmanın öneminin altını çizmek istiyorum.
Çünkü (ataerkil ve (hetero)seksist) erkekler ve erkeklikler kadınlara, LGBTQIA+’lara ve hakim erkeklik kimliğinden farklı davranan öteki erkeklere yönelik baskının, şiddetlerin, tacizlerin, tecavüzlerin ve ayrımcılıkların failleridir; eşitsiz ve hiyerarşik toplumsal cinsiyet ilişkilerinden yarar sağlayanlardır; kadınların sokağa çıkarken tedirginlik hissetmesine yol açan kimselerdir; ekonomiden hukuka, kişiler arası tartışmalardan metroda yan yana oturulan koltuklara değin gündelik yaşamda kaplanan alanları kendi talepleri doğrultusunda işgal edenlerdir; ataerkil ilişkilerin hakimi olan aktörlerdir…
Kısacası kamusal ve özel alanları, “oyunu” ataerkil ve (hetero)seksist “kurallara” göre oynamayanlara dar edenlerdir. Bu nedenle “erkekler” ve “erkeklikler”, üzerinde düşünmeden, erkek egemen iktidar ilişkilerinin eleştirisi yapılmadan kalem oynatılabilecek herhangi bir “konu” değildir.
Mesela, erkekler ve erkeklikleri nötr değer taşıdığı düşünülebilecek bir su bardağını (ki bence bir bardak da siyasi, ekonomik ve/ya ekolojik ilişki ağlarının içinde yer alır) inceler gibi ya da (popüler) konulardan bir konu olarak inceleyemezsiniz. Bazılarının yaptığı üzere, kapitalizm, ataerkillik ve (hetero)seksizm gibi ilişki ağlarından bağımsız, popüler bir konu olarak incelerseniz öneminden ve dönüştürücü gücünden çok şey yitirir.
Ya da erkekleri tartışırken konunun sosyokültürel arka planındaki yapısal etmenler ile toplumsal ve tarihsel koşulları görmezden gelip, bireysel aktörleri suçlayıcı bir dille yazarsanız, ya da erkeklikleri tartışırken, erkekliği tek parça bir bütün olarak görüp değişme olanaklarının altını çizmezseniz alan eleştirel olma potansiyelinden çok şey yitirir.
Erkekler ve erkeklikleri tartışırken mevcut durumu sürdürmekten başka bir şeye yaramayan özcü ifadelerden de uzak durmak ve erkekliğin toplumsal bir inşa olduğunu unutmamak gerekir.
Diyeceğim şu ki, erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemeler alanında nitelikli, heyecan verici işler yapılıyor. Erkekler ve erkeklikleri tartışmak için -olsa fena olmaz ama- öyle büyük, geniş ölçekli teoriler ya da binlerce, milyonlarca kişinin temsil edildiği araştırmalar şart değil. Erkekler ve erkeklikler hemen yanı başımızda, bizlerin ya da çevremizdekilerin gerçekleştirdiğimiz, maruz kaldığımız ya da temas ettiğimiz gerçeklikler.
Bu nedenle erkekler ve erkeklikler üzerine eleştirel incelemelerin iğneyi kendine batıran feminist özeleştiriyi merkeze alması son derece anlamlı.
Bu olmadığında alan anlamsızlaşıyor.
(Mesela şiddet uygulayan ya da eşcinselleri hor gören bir erkek erkekliğin eleştirisini yapsa ne olur? Ya da o büyük soru: “Ataerkillikten en çok payı alanlar olan erkekler erkekliği neden eleştirsinler ki?”)
Erkekler ve erkekliklerin eleştirel bir biçimde incelenmesi son derece önemli, çünkü erkek egemenliği ve (hetero)seksizm -erkeklerin kendileri de dahil- herkesin hayatını cehenneme çeviriyor. Bunu sürdürmek yaşama yakışır bir tavır değil. İşte erkeklik çalışmaları değişim için akademiden yükselen bir olanak. Ama ancak eleştirel olduğunda bu olanaklar hayata geçebilir.
***
Ataerkilliğin ve (hetero)seksizmin ortadan kalkması için erkekler değişmelidir. Değişmek mümkündür! (MB/ŞA/APA)
* Görseller: Kemal Gökhan Gürses
[*] Jimi Hendrix’in “Castles Made of Sand” adlı müthiş şarkısından bu dizenin mealen çevirisi şöyle: “ve böylece kumdan kaleler, yıkılıp denize karışır en sonunda”.