Haberin Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
Çocukluğumun erkek kahramanları kimlerdi diye düşünüyorum. Öyle çok yoğun olmasa da bir çizgi roman kültürüm vardı. En çok Zagor okurdum.
Bir de Mister No. Ama Mister No’da maceraperest kahramanımızın başı en çok da kadınlar yüzünden derde girerdi. Kadınlara karşı çok zaafı olan Mister No, çok güzel çizilmiş ‘femme fatale’ler tarafından kolayca kandırılırdı.
Zagor ise bu konuda daha garanti sularda ilerleyen bir çizgi romandı. Zagor’un derdi yaşadığı Darkwood ormanlarının adil bir düzen içinde kalmasıydı. Kadınlarla ilişkisi çok daha geri plandaydı.
Sonra bir gün sinemada “Star Wars”u izledim ve hayatım çok değişti. Birinci kahramanım Han Solo’ydu artık. Maceraperest, sürüden ayrı duran, kendi keyfi ve geleceği için yaşayan bir kaçakçı!
Önce yine kendi çıkarı, sonra Prenses Leia’dan hoşlandığı için asilere katılıyor ve hikaye ilerledikçe hayatını daha yüce amaçlar uğruna tehlikeye atmayı öğreniyordu.
Gerçi Prenses Leia da öyle tipik kurtarılmayı bekleyen bir prenses değildi, hiçbir sözün altında kalmayan dikbaşlı ve gerektiğinde de savaşçı bir kadındı. Yani böylesi çok daha cazipti benim için. Güçlü karakterli kadınlara duyduğum ilgi daha o zamanlar başlamış demek ki...
Star Wars’dan sonra akraba çocukları olarak akşam gezmelerinde ne zaman bir araya gelsek “prensesi kurtarmak” oyunu oynardık. Kadınlar, kötü erkeklerin elinden iyi erkekler tarafından kurtarılması gereken değerli varlıklardı gözümüzde.
Ailenin oyunlara girebilecek yaştaki tek kız çocuğu, dayımın güzel kızı Gökçen, ya prenses olurdu ya da yüklü bir fidye için kaçırılan ‘Başkanın kızı’...
Oyunların senaryoları ve karakter tasarımları bana aitti! Sinemada ve televizyonda izlediğimiz bütün klişeleri doldururdum oyunlarımızın içine. Ama Gökçen’i de uyarırdım hep, “sen de arasıra sert bir şeyler söyle, süs bebeği gibi durma!”
Elbette James Bond gibi filmlerle, reklam ve dizilerle bize sunulan ‘kahraman erkeğin ödülü olan seksi kadın’ imajından da etkilenmiyor değildik çocukken. Kadınlara değer vermemek erkeklerin ‘cool’ görünmesinin olmazsa olmaz şartlarından biri gibiydi sanki.
Lise çağlarındaki kızların ‘kötü çocuk’ ilgisi ünlüdür bilirsiniz. Lise yıllarımda ‘kötü çocuk’ olma denemelerim hep başarısız olmuştu. Ben kadınlara değersizmişler gibi davranamıyordum. Bu yüzden de lisede hoşlandığım kızların hep en yakın arkadaşı olmuş ama sevgilisi olamamıştım!
Erkeklerin kadınları sinema ve televizyonda bol bol istismar ettiği film ve diziler her zaman vardı tabi ki. Özellikle de Yeşilçam sinemasının gişe için yapılan filmlerinde...
Ama kamusal yayıncılık yapan TRT’yle kurulan bir dengeye de dikkat çekmek lazım. Mesela baş karakteri becerikli, herkes tarafından sevilip sayılan ve sosyal yaşam kabiliyeti yüksek bir kadın olan “Perihan Abla” mahalle kültürünü ve yardımlaşmayı önemseyen, bunu anlatan eğlenceli ve pozitif bir yapımdı. Hatta anaerkil yapısını biraz fazla zorladığı için belki de, dizinin baş erkek karakterini yıllar sonra kaçırtmadı da değil kendisinden.
Özel kanalların yaygınlaşması televizyon dramalarında istismarcı ve bilinçli/bilinçsiz ayrımcı zihniyetin de kendisine daha fazla alan açmasına sebep oldu haliyle. Kadirizm’ler, erkekliğin kitabını yeniden yazanlar, Polat Alemdar’larla geldik bugünlere...
Artık dizi ve komedi filmlerimizin çoğunda kadınların edilgen ve bir erkeğin varlığına çok bağımlı; erkeklerin ise karizmatik olmak adına kaba ve illa ki maço olmaları sanki ‘yapılması gereken zorunlu hareketler’ gibi.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) “Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanımı ve Medya" araştırmasına göre, 6-15 yaş arası çocukların yüzde 92.5'i her gün televizyon izliyor. Aynı araştırma, çocukların televizyonda çizgi film izleme oranının 10 yaşından itibaren büyük ölçüde azaldığını ve onun yerini yerli dizi ve filmlerin almaya başladığını ortaya koyuyor.
Yerli dizi izleme oranı 6-10 yaşları arasında yüzde 44 iken, 11-15 yaş arasında yüzde 77'ye kadar çıkıyor.
Bu demektir ki Türkiye televizyonlarında üretilen yerli dizilerin müşteri kitlesi içinde çocukların oranı hayli yüksek. Peki bu dizilerin içinde çocuklara bir şey kazandıracak, hayatlarına olumlu bir yansımada bulunacak temalar var mı? Elbette bütün dizilerde böyle bir sorumluluk aramak doğru değil.
Ama televizyonculuk adı altında kuşak mantığını kaldırıp, ana haber sonrasına dört beş saat süren tek bir dizi koyulunca önünüze biraz da sorumluluk bekliyor insan! Mesela hiçbiri kimseyi çalışmaya, iyi insan olmaya yönlendirmiyor dizilerimizin çoğu.
Zengin erkek karakterlerin o mertebelere nasıl ulaştıkları bile meçhul. Çoğu aileden zengin, kendileri de pek çalışırken gösterilmiyor. Eğitim geçmişleri belirtilmiyor. Üstelik çoğu kaba ve agresif bu adamların.
Kadınlar ise iyiden iyiye erkeklerin gölgesine bile muhtaç hallere indirgenmişler, kız çocuklarına rol model olarak gösterilebilecek güçlü bir kadın kahraman neredeyse hiç yok. Ama çağımızda bu diziler çocukların izleme listelerinde çok önemli yerler işgal etmekteler.
Geçtiğimiz aylarda bir tv dizisinin erkek şiddetinden kaçan kadın kahramanını dehşet durumlar içerisinde göstermesini özellikle sosyal medyada çokça eleştirmiştik.
Dizinin yaratıcılarının savunması ise “farkındalık yaratmak” olmuştu. Ama zarafetin, inceliğin giderek yok olduğu bir toplumda farkındalık da öyle yaratılamıyor işte. Özellikle de çocukların da dahil olduğu bir izleyici kitlesi sözkonusuyken...
Peki sinemada durum nasıl?
Bundan beş altı yıl önce, oğlumla oyun parkında oyalanırken başka bir babayla sohbet etmeye başladık. Bu baba mesleğimi öğrenince çok ilgi gösterdi ve hemen beş altı yaşlarındaki küçük oğlunu yanımıza çağırdı.
Ona “Bak bu amca sinemacıymış, bir Recep İvedik taklidi yap da görsün bakalım” dedi. Oğlan bir anda göbeğini şişirip ‘hohahaha’ diye sesler çıkarmaya başladığında meslek hayatımda yeni bir pencere açılıverdi birden.
Bazı ebeveynlerin sosyal medya hesaplarında dolaşmaya başladım sonra, oğlumun arkadaşlarının ebeveynlerini de gözlemledim. Bütün yerli komediler aileler tarafından çoluk çocuk gidilecek filmler olarak algılanmaktaydılar ve bundan sonra çalışmalarımın bir kısmını tamamen bu konuya doğru yönlendirdim.
Tüm dünyada ebeveynler çocuklarını hangi görüntülerden korumaya çalışıyorlar en çok biliyor musunuz? Araştırmaların sonuçlarına göre hiçbir şeyden korkmuyoruz çıplaklıktan korktuğumuz kadar! Ödümüz patlıyor çocuklar sinema perdesinde sevişen insanlar görecekler diye... Ve Türkiye’de en az endişe duyulan içerik de aslında başka bir tehlikeyi işaret ediyor: tuvalet mizahı.
Tuvalet mizahı, dışkı, idrar veya gaz çıkarma, kusma ve diğer vücut işlevleriyle uğraşan ve giderek sınırlarını aşan abartılı güldürüye denir.
Bazı Hollywood komedilerinde ve bizim çoğu yerli komedi filmimizde bunlara ek olarak cinsiyetçi bir bakışın da desteklendiği eril dil, yüksek oranda argo kullanımı, cinsiyetçilik üzerinden yapılan ayrımcılık, hoyratlık ve zaman zaman da anti kahramanlık üzerinden mizah üretilmektedir.
Bu tür mizahın çok geniş bir hedef kitlesi vardır. Ancak yabancılar güvenilir bir otokontrol mekanizmasıyla kendi toplumlarındaki çocukları ellerinden geldiğince hedef kitlenin dışında tutabilmekteler. Mesela çok sıkı uyguladıkları bir yaş sınıflandırması sistemleri var.
Çünkü bu tür filmleri özellikle de vaktinden önce izleyen çocukların bu filmlerin kahramanlarını rol model olarak görme, onları örnek alma ve yanlış anlama ihtimalleri oldukça yüksektir.
Ama bizim ülkemizde filmler bu gözle değerlendirmemektedir. Bu filmlerde yerli sinemacılar 7+ yaş sınıflandırması almak için özel çabalar gösterirler ve çoğunlukla da alırlar. En kabaları en fazla 13+ alır. Oysa çoğu en az 15+ alması gereken filmlerdir.
Sürüyle örnek verilebilir ama en barizini belirtmek en kolayı. “Recep İvedik” serisinin dördüncü filminde Survivor adasına yarışmaya katılan İvedik, rakiplerinden olan kilolu bir kadını son derece ağır bir dille aşağılıyor, hatta bu yetmiyor, bir sahnede ona fiziksel şiddet de uyguluyordur.
Bu film 7+ yaş sınırı alarak çıkıyor vizyona ve maalesef bazı çocuklar matrak ve sevimli bir kahraman olarak gördükleri İvedik gibi davranmaya başlıyorlar çevrelerinde ve okullarında...
Belki de 5-6 yıl önce rastladığım İvedik’in gülme taklidini yapan o çocuk, inşallah yine onu örnek alarak şimdilerde okuldaki bazı kız arkadaşlarıyla alay etmiyordur!
En fenası da çocuklarının iki meme görmesinden bu kadar korkan bazı anne-babaların, etrafındaki herkesi ve bilhassa kadınları kırıp döken antikahramanlı komedi filmlerine 7 yaşın altındaki çocuklarını bile gişelerde bilet için dil dökerek sokmakta bir beis görmemeleri... (BG/ŞA/APA)