Maçta Ankaralı izleyicilerle birlikte bir "tanıdık" sima da vardı. Maçtan sonra haberciler ona da sorular sordular. TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan.
Recep Tayyip Rizeli. Ama Kasımpaşa'da doğmuş büyümüş. Kasımpaşalı olmakla övünüyor. Bir de "Futbolcu" olmakla.
Eski "futbolcu" bir başbakanımız var. Son 25-30 yılın çocukları "tele-vole" kültürü ile yetiştiler, yetişiyorlar. Zamanımızda "Futbolcu" olmak iyi bir şey. Çocuklar "Futbolcu" olmak istiyorlar.
Sağcı, solcu, futbolcu
80'den önce "sağcı" veya "solcu" olmak gerekirdi. Arada kalanlara "futbolcu" denirdi. "Futbolcu" olmak iyi bir şey değildi. O zamanlar anne babalar çocukları "doktor", "mühendis" olsun isterlerdi.
Çok top oynayıp ayakkabılarımı sıkça paraladığım için babam bana da kızardı. "Futbolcu" olmamı istemezdi. Bazıları da "Bakan", "başbakan", hatta "Cumhurbaşkanı" olmak isterdi.
5-6 yaşındayken bana "ne olacaksın" dediklerinde "önce 'asker' sonra da 'Cumhurbaşkanı' olacağım" dediğimi anımsıyorum.
Şimdilerde "futbolcu" olmak iyi bir şey. Anne babalar çocukları "futbolcu" olsun istiyorlar.
Çünkü "Futbolcu" olamayınca "Başbakan" olunuyor.
Başbakan seyrederse
Maç bitiminde haberciler Başbakana maçla ilgili soru sordular. "Hah" dedim; habercinin "Bu kadar iş ve sorununun arasında nasıl zaman buluyorsunuz sayın Başbakan" diye bir soracağını düşündüm. Sormadı. Ya da Soramadı.
Başbakan da bile olsa herkesin "özel" bir yaşamı, "hobi"leri, özel "ilgi"leri olabileceğini kabul ediyorum. Burada bir sorun yok. Gençlerbirliği'nin yanında olmanın da önemli bir tutum olduğunu düşünüyorum. Futbolcu olsaydım ve başbakanın tribünde olduğunu bilseydim; "daha farklı, daha istekli oynardım" diye düşünüyorum.
Yine de bunca sorunla dolu bir ülkenin başbakanının gidiş geliş dahil üç dört saatini böyle bir işe harcamaya hakkı var mı yok mu sorusu kafamı kurcalıyor.
Toplumun önde gelenlerinin yalnız söylediklerinin değil, tutum ve davranışlarının da topluma örnek oluşturduğunu biliyorum. Bu tutum "tele-vole" kültürüne arka çıkmak değil mi!
Bir sanatsal ya da kültürel etkinlikte değil, bir tiyatroda, dinletide değil de futbol stadında bir "başbakan" görmek yadırgatıyor beni. Ona sorsak "toplumun içinde, onlar gibi olmayı yeğliyorum" diyecek. Kendisini savunacak. Ama toplumun içinde onlar gibi olmayı yeğlemiyor. Örneğin "sağlıkçı"ların 10-11 Mart'taki eylemlerinde yanlarında değildi.
Muhabirin sormadığı soruya takılıyorum yeniden. Hoş sorsa da alacağı yanıtı biliyordum. Başbakan toplumun sıkıntıda olan her kesimine karşı gösterdiği tutumu üstelik de "kızarak" yani "sesini yükselterek" gösterirdi.
Bu sorunun yanıtını gerçekten çok merak ediyorum. Demokrasinin "vatandaş"ın başbakan dahil tüm kamu görevlilerine kendileri ve durumlarıyla ilgili, alacakları hizmetle ilgili akıllarına gelen her soruyu sorabilmeleri olduğunu düşünüyorum.
En azından ben böyle yapıyorum: "Bu kadar iş ve sorununun arasında nasıl maç izlemeye zaman buluyorsunuz sayın Başbakan?" (MS/NM)