2016 yılının ağustos ayında MEB, Suriyeli çocuk göçmenlerin eğitimleri için bir yol haritası belirlediğini açıklamıştı. Suriyeli çocuk göçmenlerin, eğitim sistemine entegre olmalarını hedeflediği söylenen yeni düzenlemeler, 2016 - 17 öğretim yılından itibaren uygulamaya kondu.
Güz yarıyılı başladığında kurum tarafından Suriyeli öğrenciler için okuma yazma programının uygulamaya konduğu duyuruldu. Açıklamada “Bu uygulamayla beraber Suriyeli öğrenciler Türk akranlarıyla aynı sınıfta yer alarak Türkçe öğrenecekler. Öğrencilerin Türkçeyi yaşayarak öğrenmeleri için Türkçe dil becerisi zayıf olan öğrencilerin sınıflara dengeli dağıtılmasına özen gösterilerek, diğer akranlarıyla kaynaşmaları sağlanacak.” deniyordu. (T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, 2016) Kasım ayında Bakanlık, Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma gereği, çocuklara Türkçe öğretecek 4 bin 200 öğretmenin geçici olarak istihdam edileceğini açıkladı. Suriyeli çocuk göçmenlerin temel eksikliği Türkçeyi bilmemeleri olarak saptanmıştı. Bu durumda giderilmesi gereken öncelikli ihtiyaçları da “misafir” bulundukları ülkenin dilini öğrenmekti. Çocuklar kendi dillerini ve kültürlerini yaşatmak isterlerse, ders saatleri dışında bir eğitim programı uygulanabileceği belirtiliyordu. Ancak bu programdan, bu tek cümle dışında, hiç söz edilmedi.
Suriyeli öğrencilerin dahil edilecekleri eğitim ortamında bulunan herkesin Türk olduğuna ve Türkçe konuştuğuna dikkat çekilmesi, halihazırdaki asimilasyoncu pedagojik anlayışın bildiğimiz nüvesi. Ancak bu kez farklı olan, eğitim ortamına yeni katılan öğrencilerin ulusal kimliğine ilişkin bir “Türklük” dayatmasının getirilmiyor olması. Dahası geçici eğitim merkezlerinde çalışan Suriyeli eğitmenler için eğitim programları açılıyor. MEB’in Ağustos 2016’da yaptığı açıklamada, Suriyeli öğrencilerin dışlanmamaları, Türkçe bilmemeleri nedeniyle küçük düşürülmemeleri için okullarda sürekli olarak rehberlik hizmetleri verileceği açıklanıyor. Var olan eğitim ortamında çocuk göçmenlere karşı böylesi bir tutumun kolaylıkla gelişebileceği gerçeğini bu seferlik sineye çekersek, onlar için asimilasyoncu olmayan bir ortamın yaratılmaya çalışıldığı sonucunu çıkarabilir miyiz?
Gönül bu soruya “evet” diye yanıt vermek istiyor, elbette. Ancak Türkiye’de şimdiye dek uygulamada olan eğitim politikasından farklılık göstermesi, bu yeni programın asimilasyoncu yönünü ortadan kaldırmıyor. Zira asimilasyoncu eğitimin tek bir modeli yoktur, bu anlayış ülkeden ülkeye ve dönemden döneme değişiklik gösterir. Ancak temel odağının “dil” olduğu da bir gerçektir. Görünen o ki, Suriyeli çocuk göçmenlere uygulan asimilasyoncu eğitim, ana konusu yine dil olmakla birlikte Türkiyeli ulus ve topluluklara uygulanandan bir farklılık gösteriyor. Bu çocuklar eğitim sistemine kendi dillerinin farklılığı inkâr edilmeden, ancak Türkçe bilmedikleri için “eksik” kabul edilerek dahil edilmek isteniyorlar. Dilleri onları “yabancı” kılıyor. Onların maruz kaldıkları/kalacakları asimilasyon, Avrupa’da bugün de uygulanan yabancılar pedagojisiyle benzerlik gösteriyor.
Yabancılar pedagojisi ve “eksik” dil becerisi
Almanya’da göçmen işçilerin, 70’li yıllarda çocuklarını yanlarına almaya başlamalarıyla göç konusu pedagojinin ilgi alanlarından birine dönüştü. Çocuk göçmenlere verilecek eğitim hizmetinin niteliğini ve içeriğini belirleyen pedagojik yaklaşım Yabancılar Pedagojisi olarak adlandırıldı. Bu yaklaşımı benimseyen pedagogların çalışmaları, çocuk göçmenlerdeki “eksikler”in tanımlanıp giderilmesi yoluyla onların asimile edilmelerine odaklıydı. Arnd-Michael Nohl, yabancılar pedagojisinin eksiklik kabulünün özellikle üç alanı kapsadığını belirtir ve en açık, üstesinden gelinmesi en kolay olanın dil eksiği olduğunu söyler. (Nohl, 2009)
MEB Hayat Boyu Öğrenme Müdürlüğü’nün yaptığı açıklama da, Nohl’un tespitlerine örnek olacak cinsten. Suriyeli öğrenciler için “Türkçe dil becerisi yeterli olmayan” kategorisi belirlenmiş bile: Türkçeyi bilmemek, dil konusundaki bir beceri eksikliği olarak kabul ediliyor. Dahası bu beceri eksikliği, henüz ülkedeki statüsü bile belirlenmemiş, ancak asimilasyoncu pedagojinin doğası gereği en altta konumlandırıldıkları muhakkak olan Suriyeli öğrenciler için felaketin de habercisi. Ocak 2017’de Suriyeli öğrenciler için düzenlenen bir koordinasyon toplantısında şunları söylüyor Başbakan yardımcısı Veysi Kaynak: "Ben hep şunu söylüyorum. Eğer aramızda şimdi gururla bir ensar duygusuyla misafir ettiğimiz bu insanları ufuksuz, umutsuz, mesleksiz bırakırsak, on sene sonrayı hepiniz tahayyül edin. Türkiye’de kalsalar da tahayyül edin, Suriye’ye dönseler de tahayyül edin.” (MEB, 2017) Bütün bu olumsuzlukların giderilmesi için gerekli olan düzenlemelerin devam edeceğinin altı çiziliyor. En temel düzenleme, “misafir” olarak tanımlanan öğrencilerin ne koşulda olursa olsun Türkçeyi olabildiğince iyi öğrenmeleri ki, Almanya’da da yabancılar pedagojisi “misafir” işçilere dil eğitimi verirken onları geri dönüş için yüreklendirmekten geri durmaz. Suriyeli çocuk göçmenlere de ülkelerine Türkçeyi iyi öğrenerek dönmeleri, vizyon olarak sunuluyor.
Hiç kuşkusuz, Suriyeli öğrenciler için uygulamaya konan yeni program, yöntem ve uygulamalar bakımından Türkiye’de süregelmiş asimilasyoncu eğitimden farklıdır. Bu yeni programın Almanya’daki yabancılar pedagojisinden de farklılıkları vardır. Ancak gerek “eksiklik” kabulü gerekse bu eksikliğin giderilme yöntemine bakarak diyebiliriz ki, yabancılar pedagojisi MEB’in “yeni yol haritası” olarak adlandırdığı projenin bakış açısını belirliyor. Çünkü egemen dili bilmeyen bir göçmen topluluk, ulus devlet ideolojisi için bir rahatsızlık nedenidir. Üstelik bu rahatsızlık kültürü Türkiye’de öyle bir yer etmiş ki, Suriyeli öğrencilerin karşılaşabilecekleri olumsuzlukların boyutunu, sorumlu kurumlar bile önceden tahmin edebiliyorlar.
Suriyeli çocuk göçmenlerin okula gidemeyişi, okula gidenlerin Türkçe bilmedikleri için karşılaştıkları sorunlar, öğretmenlerin ve okul idarelerinin çözümsüz kalışı, elbette, görmezden gelinir boyutta değil. Oysa hem çocuk göçmenlerin yaşadıkları süreci kolaylaştıracak hem de gelecek yaşantılarını olumsuz yönde etkilemeyecek çözümler üretmek her zaman mümkün. Üstelik bu konuda yol gösterici çalışmalar da mevcut (bkz. İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi). Ancak sorunu bu öğrencilerin Türkçe bilmeyişi olarak tespit edip çözümü de yoğunlaştırılmış bir Türkçe öğretme programı olarak sunmak, savaşın travmalarını daha da derinleştirmekten başka bir şeye hizmet etmez. Tarihte, dil asimilasyonuna dayalı bir eğitim politikasının olumlu sonuçlandığına ya da böylesi bir anlayışın zamanla iyiye evrildiğine ilişkin bir örnek bulunmuyor. Yalnızca Türkiye’nin bugüne dek sürdürdüğü eğitim politikasına bakarak bile bunu söylemek mümkün.
Oysa çokkültürlülüğe olanak veren bir eğitim sistemini geliştirmek için dil asimilasyonunun karşında bir anlayışı benimsemek gerekir. Görünen o ki, eğitim politikaları değişmedikçe Dünya Anadili Günü, Türkiye halklarının taleplerini yineledikleri bir gün olmaya devam edecek. Çünkü hem Suriyeli öğrencilerin hem de Türkiye halklarının dillerini ve kültürlerini yaşatma istekleri, anadili temelli çokdilli bir eğitim programının herkes için uygulamaya konmasıyla karşılanabilir.
Kaynakça
- Hoff, G. R., “Multicultural Education in Germany: Historical Development and Current Status”, Banks, J. A./Mc Gee Banks, C. A. (yay. haz.), Handbook of Research on Multicultural Education, New York , 1995.
- MEB. (2016). Suriyeli çocukların eğitimi için yol haritası belirlendi. https://rdb.meb.gov.tr/suriyeli-cocuklarin-egitimi-icin-yol-haritasi-belirlendi/haber/11750/tr sitesinden alıntı
- MEB. (2016). Suriyeli öğrenciler için 4 bin 200 öğretmen alımı yapılacak. http://www.meb.gov.tr/suriyeli-ogrenciler-icin-4-bin-200-ogretmen-alimi-yapilacak/haber/12204/tr sitesinden alıntı
- MEB. (2016) Suriyeli Öğrencilere Birinci Sınıflarda "İlk okuma yazma" Dersi. https://hbogm.meb.gov.tr/www/suriyeli-ogrencilere-birinci-siniflarda-quotilk-okuma-yazmaquot-dersi/icerik/553# sitesinden alıntı
- MEB. (2017) Suriyeli Öğrencilere Yönelik Koordinasyon Toplantısı Düzenlendi. https://hbogm.meb.gov.tr/www/suriyeli-ogrencilere-yonelik-koordinasyon-toplantisi-duzenlendi/icerik/589 sitesinden alıntı
- Nohl, A. M., “Kültürlerarası Pedagoji”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2009.
* Fotoğraf: Zekeriya Güneş - Siirt/AA