22 Ekim 2014 – İBB topu Şişli Belediyesi'ne attı.
29 Ekim 2014 – Direkler Yapılmış.
08 Kasım 2014 –Direkler kırılmış.
19 Şubat 2015 –Meydanı boş bulan polis minibüsü kaldırıma park etmiş.
16 Mart 2015 – Direklerin yeniden yapılması için Hayri İnönü'nün Twitter'ını troll'ledim. Aksiyon alındı.
23 Mart 2015 – Direği söken bir inşaat işçisi yakalandı.
28 Mart 2015 – Direkler beton piramit babalarla değiştirildi.
07 Eylül 2015 – Kamyon çıktı, kavga ettik, daha sağlam engel kondu.
14 Ekim 2015 – Yine birileri son engelleri parçalamış.
Yukarıdaki notlar Simto Alev'in blogundan.
Simto Alev, çok iyi bir twitter kullanıcısı, aynı zamanda çok inatçı. Şişli’de 2 yıldır bir kaldırımın sürekli kırılan bariyerlerini yeniden taktırmak için uğraşıyor. Yılmıyor.
Arayüz geliştirici olan Alev, 16 yaşından beri blog yazarı. Simtoalev.com isimli bloğunda müzik, tiyatro, güncel siyaset ve engellilik meselesi üzerine yazıyor.
Alev’le sosyal medya mücadelesini konuştuk.
Şişli’deki bariyerler ne durumda?
Cumhuriyet gazetesinin yanındaki o kaldırım, benim evden çıkıp metroya en hızlı ve en güvenli şekilde ulaşmamı sağlayan yol.
2013 yılının ortalarından itibaren Şişli’deki tüm kaldırımlar yenilenmeye başladı. O kaldırım da oldukça yüksek, neyse ki rampa yapmayı ihmal etmemişler. Fakat bu rampa, kaldırıma otomobil ve minibüs çıkmasına izin verecek şekilde tasarlanmış. Her geçtiğimde bir araba ya da minibüs parketmiş oluyor. Bu sebeple ben tekerlekli sandalyeyle o kaldırımı kullanamıyorum. Ve sokaktan gitmek zorunda kalıyorum. Bu da otobüs yolu olduğu için çok tehlikeli.
Sonra bir yılan hikayesi başlıyor. Twitter üzerinden önce İBB ardından Şişli Belediyesi’nin sorumluluğunda olduğu için o devralıyor. Fotoğraflardan da göreceğiniz gibi önce babalar takıldı, sonra birileri onu kesti, sonra gene takıldı, gene kesildi. Her seferinde belediye yapıyor, her seferinde kesiliyor. Yandaki inşaat için işçilerin kestiğini belgeleyen fotoğraflar da var. Kaç kere kesilip takıldı artık ben bile hatırlamıyorum. Şu anda babalar yine yerinde yok. Zaten polis arabası park etmiş durumda.
Belediye sorunu çözüyor ama diğerleri yıkıyor, farkında değiller mi?
O rampanın bir amaç uğruna yapıldığını farkındalar. Zaten bırakın rampayı, kaldırıma araç park etmek bile tek başına bir trafik suçu. Önlerinden de geçiyorum. Bir defa kamyoncuyla kavga ettik. Adam üstümüze yürüdü ve uzaklaştık. Altı, üstü mal bırakıp çıkacakmış…
Sosyal medya kullanımı, engelli sorunlarını çözmede ne kadar etkili?
Son 3-4 yıldır engelli sorunları için sosyal medyayı, yani twitter, facebook’u kullanıyorum. Sorun çıkınca twitter’dan fotoğrafla birlikte belediyeyi mentionlıyorum. Bazen 500 RT alıyor bu tweetler. Bu da belediye üzerindeki baskıyı arttırıyor.
Şişli'de oturduğum için genelde sorunlarım bu semte dair. Ancak tüm belediyelerde sorunlar aynı. Şişli Belediyesi’nin sosyal medyacıları bu konuda iyi. Birkaç dakika ya da birkaç saat içinde yanıt veriyorlar. Sorunu da bir hafta, 10 gün içinde çözüyorlar. Genel olarak kaldırım sorunlarını bildiriyorum. Ancak gel gör ki, baba örneğinde olduğu gibi bazen hiç ilerleme sağlayamıyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de sosyal medyacıları çok iyi. Hemen size yanıt atıyorlar, ancak sizi yalancı çıkarıyorlar ya da hiçbir sonuca varamıyorsunuz.
Örnek var mı?
Örneğin, Şişhane metrosunun asansörü altı aydır arızalıydı. Her hafta bir kere gidip kontrol ediyorduk kardeşimle. Genelde güvenlik yardım ediyor, yürüyen merdivenlerden iniyorum. Bazen yardım etmek istemiyor, bunun için kavga ediyoruz. Neyse, twiiter’dan İBB’ye defalarca yazdım sorunu, ‘ilgileneceğiz diyorlar’ ancak bir sonuca varamadık. Altı ayın sonunda arızayı çözdüler ve şunu yazdılar, ‘asansörde şu tarihte 3 saatlik arıza oldu ve çözüldü’. Yani beni de yalancı çıkarıyorlar. Oysa elimde fotoğraflar var. Aslında sorunların çözümünde sosyal medyadan çok zihniyet önemli. Sosyal medya telefondan daha pratik ama zihniyet değişmediği sürece bir şey değişmiyor.
Yıpratıcı mı bu süreç?
Yıpratıcı değil ama yorucu. Ama yine de bazı dernekler gibi içi boş laflar etmektense bir kaldırımın köşesini değiştirebilmeyi tercih ederim.
Bloğunuzda “kimliksizleştirme” üzerine bir yazınız var. Sizin için bu kavram ne ifade ediyor?
Engelli olmak benim için sadece fiziksel bir durum. Evet bazen zor olabiliyor ama bunun sebebi de demin konuştuklarımız.
Sıradan bir hayat yaşıyorum. Sabah kalkıyorum, işimi yapıyorum, konsere gidiyorum, kitap okuyorum, müzik yapıyorum, blog yazıyorum vb. Bu işlerde başarılı ya da başarısızım, mesele bu değil. Mesele bende bunlar var. Bunlar yokmuş gibi görüntüm oluştuğunu hissettiğim an rahatsız oluyorum.
Mesela engelli blog yazarı diye anılmak çok saçma. Ben bir blog yazarıyım. "Engelli ama arayüz tasarımcısı" demek de öyle. Dinlediğim müziğe bile şaşıranlar oluyor…
Medyanın engellilere bakışını nasıl buluyorsunuz?
Sonuçta medya toplumu yansıtıyor. Sokakta engellileri görmediğiniz ve bunu normalleştiremediğiniz sürece medyada da engelliler böyle yer alacak. Sonuçta ajitatif bir engelli haberi reyting alıyor.
Mesela engelliler üzerine bir programda görme engelli bir uzman konuk olur. "Bakın engelli ama avukat olmuş, uzman olmuş" denir. Oysa başka hiçbir meseleyle ilgili uzmanlar arasında bir engelli yoktur.
Sokakta ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
Son yıllarda biraz kesildi ama beni görüp yürüyemiyor musun diye soruyorlardı. "Yok keyfimden oturuyorum, böyle daha rahatım" falan diyordum. Sonuçta insanlar daha önce görmediği için beni görünce yabancı bir şey görüyor, ne olduğunu bilmediği bir form görüyor. Sorması bu yüzden.
Sokakta daha çok engelli oldukça bu düzelecek. Artık insanlar daha az şaşırıyor ama nefretle bakanlar da var. Benden olmayan, benimle aynı olmayan, benim düşmanımdır fikri var. Nasıl farklı din, etnik köken, cinsel yönelimi kabul etmiyor, bu da aynı şey. “Benim gibi değilsen, kabul etmiyorum” diyor. Bir anket vardı ya toplumun en az yarısı engelli komşu istemiyor. İşte bunun altında nefret var. (NV)