Gezi Direnişi'nin 2. yılı nedeniyle Taksim Dayanışması'nın TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Karaköy Binası’nda yaptığı basın toplantısına sosyal bilimci Prof. Dr. David Harvey de katıldı.
David Harvey yaptığı konuşmada Gezi direnişin 2. yıldönümünde İstanbul'da olmaktan mutlu olduğunu söyledi. Gezi Direnişi ve kent hakkı üzerine şunları söyledi:
"Gezi direnişiyle ilgili ilginç olan bir parka yönelik tehdide karşı protestoların Türkiye'nin her şehrinde başka bir şeye dönmüş olması. Sadece İstanbul içinde sınırlı kalmaması. Oldukça fazla gezen bir kent bilimci olarak Gezi'nin küresel anlamda da eşsiz olduğunu düşünüyorum. Bu protestoların bulaşıcı etkileri olduğuna inanıyorum. Brezilya'da Sao Paula'da başladı daha sonra diğer şehirlerine de sıçradı.
"Bu protestoların farklı pratikleri olsa da bir ortak noktası vardı; katılımcı demokrasi talebiydi. İkinci bir ortak nokta ise protestoların karşısındaki polis şiddeti ve bu şiddetin büyüklüğüydü. Demokratik katılım eksikliği ve polis şiddetine bir arada baktığımızda her geçen gün kentliler için yaşamın ne kadar kötüye gittiğini görebiliriz.
"ABD'de Ferguson'daki meşru protestolara yönelik militarize edilmiş polis şiddetinin Irak sonrası çıkarılan kanunlarla uygulandığını görüyoruz. ABD'de Occupy eylemlerinde de böyle şiddetle karşılaştık.
"Aklımızdaki soru şu: neden siyasi iktidarlar demokratik protestoları istemiyor ve militarize güçlerle karşılık veriyor. Bu cevap için sermayenin bu şehirlerde ne yaptığına bakmak gerekiyor. Kentlerde mülksüzleştirmede sermayenin aktif olduğunu görüyoruz. Artık şehirleri insanların yaşayacağı yerler olarak değil zenginlerin yatırım yapacağı yerler olarak oluşturuyoruz.
"Sermaye mega projeleri çok seviyor. Örneğin Brezilya'da kentsel protestolar dünya kupası öncesindeki mega projelere karşı gerçekleşti aynısı olimpiyatlara karşı da devam ediyor.
"Bu mega projelerin ekolojik ve kentsel etkileri kadar boşaltma ve yerinden etme gibi sosyal etkileri de oluyor. Ve sermayenin talebiyle bu şehirler yatırım araçları olarak oluşturuluyor. Sürdürebilirlik ve ekoloji gözardı edilerek yaşanamayacak hale getiriliyor.
"Son 10-15 yıl içindeki artan protestolar kentsel yaşamın kalitesinin düşmesi ve buna yol açan uygulamalara karşıydı. Artık protestolar kent yaşamında birbirimizle yabancılaşma kavramına karşı da gerçekleşiyor. Bu yabancılaşmış toplumun bireylerinin şiddete varan eylem biçimleri oluyor. Sonuç olarak kentleşme süreciyle ilgili büyük bir yanlış var.
"Bu bağlamda kent içinde yabancılaşmamış birbirinin yüzüne bakan yaşam alanları yaratmalıyız. Benim anladığım kadarıyla Gezi son derece birbiriyle yabancılaşmış ortamda yabancılaşmamış bir alternatif yaratma çabasıydı. Artık savunmadan yeni bir yaşam biçimini kurma aşamasına geçmemiz gerekiyor.
"Kamusal alanları koruduğumuz kadar taleplerimizi de anlatabileceğimiz yeni kamusal alanlar da yaratmalıyız. Gezi Parkı'ndan çıkılmasıyla Gezi süreci bitmedi başka bir şeyin başlangıcı oldu. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam." (EA/NV)