Türkiye'de ilk kez devlet nezdinde Struma anması yapıldı.
Holokost’tan kaçmak için Köstence limanından Struma gemisiyle Sarayburnu'na gelen ve 72 günün ardından 24 Şubat 1942'de Şile'de batırılan gemide hayatını kaybeden 768 Yahudi ölüme çıktıkları yerde Sarayburnu'nda anıldı.
Sarayburnu Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen anmaya, Hahambaşı İshak Haleva, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, İstanbul Valisi Vasip Şahin, sanatçı Zülfü Livaneli, Musevi Lisesi öğrencileri ve Yahudi cemaatinden çok sayıda kişi katıldı.
Anmada öncelikle 103'ü çocuk ölen 768 kişi için saygı duruşu yapıldı.
Levi: Struma'dan ders çıkarılmalı
Türk Musevi Cemaati Başkanvekili Moris Levi yaptığı konuşmada, Yahudi düşmanlığına vurgu yaparak Struma'ların tekrarlanmaması için geçmişten ders çıkarmak gerektiğini belirtti.
"O kurbanları o hatırlayan kimse yaşamıyor. Struma'dan bir gemi gibi bahsediyoruz 768 kişi de sanki rakam. Ama Struma insanlarla dolu idi, çaresiz, yalnız ama ümitle yaşamak isteyen insanlarla doluydu.
"Hayvan taşımak için kullanılan 46 metrelik hurda geminin adı ile insanları anıyoruz. Struma deyince benim hatırladığım koca koca büyüklerimizin hıçkıra hıçkıra ağlamalarıdır. Geceyarıları yetkililerin göz yummasıyla kayıklarıyla evlerinden topladıkları yiyecekleri Kızılay ile birlikte Struma'ya taşıyan o insanlar gemidekilerin çaresizliğine şahit oldular.
"Struma bırakılmıştı, yalnız, sahipsiz, önemsiz, çaresiz, herkesin kurtulmak istediği bir dertti, ortadan kalması dilenen hiç yaşanmamış olması tercih edilen bir musibetti. Ne yazık ki yalnız Türkiye değil İngiltere, Rusya, Romanya ve bütün Avrupa devletlerinin hiç olmasını dilemedikleri bir gemiydi.
Suçlanacak kimse yoksa, herkes suçludur
"İyi ki bugün anılıyor, çünkü tarih ötekileştirme ve nefret yüzünden yok edilen ve anılmayan çok benzerleri ile dolu. Olaydan 73 yıl sonra o dönemin devlet adamları, diplomat ve yetkililerini adalet terazisiyle ölçmek mümkün değil. Zaten suçlanacak hiç kimse yok ise demek ki herkesin olayda bir sorumluluk payı var. Ama yapılacak olan şey bu olayların ışığında bugünü yeteri kadar açık görebilmek geçmişin yanlışlarından tüm insanların gelecek adına doğruları çıkarabilmek. Bu yapılmazsa dünya daha çok Strumalar anacak.
"Kurbanlar ve söylemlerin sahipleri değişti ancak ne yazık ki Struma'dan 73 yıl sonra bile nefret dolu söylemler devam etmektedir. Struma söylemlerin menfaatleri menfaatlerin eylemlere dönüşebileceği noktada çaresiz insanların yalnızlığa nasıl terk edildiğinin tipik bir hikayesidir.
"Türk Musevi cemaati olarak ne sebepten ve kimler tarafından söylenmiş olursa olsun her bir antistemik, İslam karşıtı benzeri nefret söylemleri hepimizin yarınları karartmasında yarattığı yalnızlığın acısını da yaşadığımızı vurgulamak isteriz.
"Azınlık olarak yaşayan toplumların kendilerini yalnız ve sahipsiz hissetmelerinin önüne geçebilmek kendini onun yerine koyan bir anlayış eğitim sistemi ve adaletin genişletmesiyle mümkün olur.
"Strumayı yalnızlaştıran ve terk eden o günün devletleri arasından bizim bugün anmamız bir doğruyu yalnız doğru olduğu için yapmamız geçmişin sorumluluğu ile yarına güvenle bakmada umut veriyor. Bu adımları atanlara acımızı paylaşanlara teşekkür ediyoruz."
Struma’da hayatını kaybedenler için önce David Sevi ardından Hahambaşı İzhak Haleva kadis duası okudu.
Çelik: Türk ve Musevilerin en dramatik sayfası
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik Struma'nın Türkler ve Museviler arasındaki tarihi ilişkinin en dramatik sayfası olduğunu belirtti.
"Hepimizin acısı, herkese taziyelerimizi sunuyoruz. Neticede karmaşık bir süreç, trajik olayların neticesinde Karadeniz'de bu gemi kendi kaderine gitti. Bu çok büyük bir acı. Bu anmayı yaparak acının unutulmamasını temin etmeye çalışıyoruz. Gene de üstü örtülmeye çalışılır. Bu tarihimizin bir parçası bir daha asla tekerrür etmemesi için her sene bu törenleri yapacağız. Buradaki hatalar ihmaller hiçbir zaman unutulamamalı. Yarın aynı şeyler bazı Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların başına gelmesin diye.
"O ölen insanlar Türkler ve Museviler arasındaki tarihi ilişkinin en dramatik sayfası. Irkçılık büyük bir tehdit bugünlerde. Antisemitizm, İslamafobi gelişiyor. Bizin Struma'yı anmamız sadece tarihimizden bir parçayı anmak değil, karşı karşıya olduğumuz tehditler karşısından aklımızı diri tutmamızın bir parçasıdır.
"Musevi cemaati, bu ülkenin misafiri değil ev sahibidir. Çeşitli vesilelerle kendilerinin sorumlu olmadığı olaylarda onların taciz edilmesi kabul edilemez şeylerdir, bunun karşısında dik dururuz. "
Anmada ölenler için denize Bakan Çelik ile Hahambaşı çelenk bıraktı.
Livaneli: Önemli bir adım
bianet'e konuşan Struma olayını anlatan Serenad kitabının yazarı Zülfü Livaneli, ilk kez anma yapılmasını önemli bir adım olarak değerlendirdi.
"Bence ilk kez anma yapılması çok önemli. Türkiye bu konuda hiç görüş vermedi daha önce. Ben Serenad romanını yazarken Dış İşleri Bakanlığından bilgi almak istedim, vermediler. Dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu, 'bu trajedide bizim dahlimiz yoktur' dedi, o kadar. Başka cümle yok. Bu anmanın yapılması devletin de oradaki kusurları da kabul etmesi anlamına geliyor. Bu iyi bir şey. Türkiye en suçlu ülke değil, İngiltere Rusya vb hepsi suçlu. İlk adım olarak güzel. Bu olay Türkiye'de hiç bilinmiyordu." (NV)
Struma'da ne oldu?12 Aralık 1941'de Romanya'nın Köstence limanından kalkan Struma gemisinin motoru İstanbul'a ulaşamadan açık denizde arızalanınca yolcuların aralarında topladıkları para ve mücevherler karşılığında, yakından geçen bir geminin mürettebatına gemiyi tamir ettirmişlerdi. Ancak gemi ikinci bir motor arızası sebebiyle 15 Aralık'ta İstanbul Boğazı'nda, Sarayburnu açıklarında demir atınca politik bir krize sebep oldu. Zamanın Nazi Almanyası’nın İstanbul Büyükelçisi gemide salgın hastalık olduğunu iddia ederek yolcuların karaya çıkarılmaması gerektiğini belirtti. II. Dünya Savaşı’nda tarafsız olan Türkiye, Nazi Almanya’sının bu isteğinin yerine getirir ve yolcuların Türkiye’ye sığınmasına izin vermez. Ancak tarihi geçmiş Filistin vizesi bulunan birkaç yolcu, İngiliz hükümetinin onayıyla, ABD'nin ricası ve Vehbi Koç'un aracılığı ile gemiden indirilir. 72 gün gemiye İstanbul'daki Yahudi toplumu tarafından Kızılay'ın da desteğiyle yardım malzemeleri ulaştırılır. 23 Şubat 1942'de Türk hükümeti, motoru halen çalışmayan gemiyi Karadeniz'de Şile açıklarına çektirir. 24 Şubat sabahı Sovyetler Birliği Deniz Kuvvetlerine bağlı bir denizaltı tarafından torpillenerek batırılır. Olayda 103'ü çocuk olmak üzere 768 kişi ölür. |