10. Planı değerlendirirken, nüfus tahminlerinin özellikle ele alınması gerekiyor. Bir planın en önemli değişkenlerinden biri nüfustur. Planın tamamı için, fakat en çok da sosyal sektörlerin planlanabilmesi için güvenilir nüfus bilgilerine ve geleceğe yönelik nüfus tahminlerine ihtiyaç vardır. Sağlık, eğitim, konut, kentleşme, istihdam, sosyal güvenlik gibi sosyal konuların hepsi nüfus yapısı dikkate alınarak planlanır. Eğer plan dönemine ilişkin nüfus tahminleri gerçekçi değilse, sosyal sektörlere ilişkin bütün hedeflerin de yanlış olması kaçınılmazdır.
10. Planın nüfus tahminlerinde bir sorun var. Bu sorun hayatın her alanına hükmetmekte azimli olan başbakandan kaynaklanıyor. Başbakanın her ailenin üç çocuk yapmasına ilişkin talimatları, nüfusla ilgili çalışmalar yapan kamu kuruluşlarını da sindirmiş görünüyor.
Başbakanın talimatlarının önce Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 14 Şubat 2013 tarihinde yayınladığı Nüfus Projeksiyonlarına yansıdığını görüyoruz. TÜİK burada doğurganlık hızı ile ilgili üç senaryo üretiyor. Bunlardan birincisi, kadın başına doğumun her yıl sürekli olarak düştüğünü dikkate alan ve bu düşüşün olağan hızında devam edeceğini varsayan “temel senaryo”. Bu senaryoya göre doğum hızı azalarak 2050 yılında 1,65’e düşecek.
Fakat TÜİK bununla yetinmiyor ve iki senaryo daha hazırlıyor. 2050 yılında kadın başına düşen doğumlar ikinci senaryoya göre 2,5’e, üçüncü senaryoya göre de 3’e çıkıyor. TÜİK, olağan trendin dışında, hangi sebepten kaynaklandığı belli olmayan bu iki senaryoya neden gerek duyduğunu açıklamıyor. Açıklaması da pek mümkün değil gibi zira TÜİK’in haber bülteninde yer alan grafik, ikinci ve üçüncü senaryoların akıl dışılığını yeterince ortaya koyuyor.
Doğal olarak bu sayılar gelecekteki Türkiye nüfusuna ilişkin tahminlere de yansıyor ve nüfusun 2075 yılında 120 milyona kadar çıkacağı hesaplanıyor.
Kalkınma Bakanlığı 10. Planda TÜİK’in ikinci senaryosunu kullanmış. Aslında başbakanın gönlünden geçen, kadın başına üç çocuğu esas alan üçüncü senaryo ama anlaşılan plancılar, bu kadar da olmaz, diyerek 2,5 çocukla yetinmişler.
Plan metninde “Tedbir alınmaması durumunda 2038 yılından itibaren çalışma çağı nüfusunun, 2050 yılından sonra ise toplam nüfusun azalmaya başlayacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede nüfus politikalarıyla doğurganlık hızının artırılması ve yaşlanan nüfusa yönelik etkin ve uygun zamanlı politikaların geliştirilmesi ihtiyacı bulunmaktadır” ifadesi yer alıyor.
Planda bu gerekçeyle doğurganlık hızının artırılmasının istendiği anlaşılıyor. Bu durumda doğurganlık hızı ve nüfus artış hızı tahminleri de şöyle:
10. Planın, yukarıdaki tabloda yer alan nüfus tahminleri inandırıcı görünmüyor. Doğurganlık hızının altı yılda 0,04 puan düştükten sonra bir yılda 0,09 puan daha inmesi ve hemen ardından beş yılda 0,11 puan artması, açıklaması çok güç olan anormal bir trend çiziyor. Bu durum nüfus artış hızında da çok kısa süre içinde çok keskin değişikliklere yol açıyor ki bu da inandırıcı değil.
Türkiye’nin çok nitelikli istatistikçi ve plancı kadroları vardır. Bunlar nüfus artış hızı gibi sosyolojik değişkenlerin başbakanların talimatıyla değişmeyeceğini iyi bilirler. Tarım toplumlarında çok çocuk yapmanın ucuz emek, güvenlik gibi ihtiyaçları karşılamaya yaradığını ve asıl olarak kendi ürettiği gıdayı tüketmesi nedeniyle ek maliyet getirmediğini, bu yüzden de akılcı bir tavır olduğunu bilirler. Kentleşmenin çocukların maliyetini artırdığını, çok çocuk yapmanın akılcılıktan çıktığını ve ailelerin bunu biraz gecikmeyle de olsa kavrayıp uyum sağladığını bilirler. Ayrıca eğitim, sağlık hizmetleri, gelir artışı gibi her gelişmenin çocuk sayısını azaltacağını da bilirler.
Yine de, anlaşılan üç çocuk meselesi başbakanın nikah salonlarındaki yersiz lafları olmaktan çıkarak, önümüzdeki beş yılın politikalarında belirleyici olmuş. Başbakan tabii ki planın temel hedeflerini ve politikalarını belirleyecek olan siyasi kadronun başındaki kişidir. Plancılar da politik kararlara uygun olarak plan yapmakla yükümlüdür.
Fakat politika ile belirlenemeyecek konularda da politik kararlar alınması hem beyhude hem de biraz gülünç kaçıyor. Başbakanın demokrasiden nasibini almamış milli irade kavramı plana da bulaşmış görünüyor.
12 Eylül döneminde “İkinci bir emre kadar enflasyon yasaklanmıştır”, “Gizli işsizlerin en yakın jandarma karakoluna teslim olması gerekmektedir” gibi espriler yapılırdı. Şimdi de başbakan nüfusun hızla artırılmasını emrediyor. Direnişin yaratıcı gençlerine malzeme sağlamaya devam ediyor. (BD/HK)
10. Kalkınma Planı Yazıları
10. Planın Makro Hedefleri - Bülent Danışoğlu
9 Plan Geride Kalırken - Bülent Danışoğlu