Başlangıçta belirtmek isterim ki Gezi Parkı sadece bir gençlik ayaklanması ve gençliğin kültürü meselesi değildir. Şiddet karşıtlığı, sınıf, kimlik, kendiliğinden toplumsal hareket, özgürlük gibi çok katmanlı bir mesele olarak zaten bu açılardan ve bütüncül olarak farklı kişilerce analiz edilmeye çalışılmaktadır ve elbette bu devam edecektir.
Şimdilik benim yapabileceğim; özellikle televizyonlarda direnişi inatla gençlik üzerinden tartışmaya heves eden tartışmaların yüzeyselliğine, gençliğin içerisinden bir ses olarak karşı çıkmak.
Pek çok boyutu olan Gezi Parkı direnişinin en başta bir genç olarak meseleyi içeriden anlatmanın aciliyeti, meselenin diğer boyutlarını zihnimde ertelemeyi gerektirdi.
Sloganlar, pankartlar, duvar yazıları, Twitter yaratıcılıkları o kadar çok konuşulmakta ve hatta övülmekte ki, direnişin en belirgin niteliğinin bu olduğu kanaati en hararetli televizyon tartışmalarında bile üzerinde uzlaşılan tek nokta olabiliyor.
Belki de ana akım medya tarafından iktidarı ağır (ya da herhangi bir) eleştiriden kaçınmanın masum bir yolu olarak görüldüğü için gençlerin direnişteki mizahını konuşmak o kadar sakıncalı görülmüyor.
Mizahi dili bu kadar güzellemenin meseleyi magazinleştirme, hafife alma riski taşıdığını; başka bir deyişle direnişçilerin dile getirdiği taleplerdeki mizahın taleplerin kendisini gölgeleyebileceği riskine karşı, en azından direnişi olumlayanlara ulaşacağını umut ederek arkaplanı olduğunu düşündüğüm gençlik kültürünü ve popüler kültür uzantısından mizaha doğru kısıtlı da olsa bir hat çizmek ve not düşmek isterim.
Şu ara direnişi olumlayanlarca "Ne kadar da komikler, ah zeki parlak gençlik" gibi coşkuyla karşılanan gençler olarak biz (en depolitik olanlarımız örneğinden kurmaya çalışıyorum) bu kadar komik olduğumuzun, komik olmak zorunda olduğumuzun farkındaydık.
Başkalarının sınavda şifrelerle yerleştiğinin açığa çıktığı, adaletine hiç inanmadığımız ama kaçışımızın da olmadığı üniversiteye giriş sınavları, KPSS'ler [Kamu Personel Seçme Sınavı], ALES'ler [Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı], dil sınavları kuşattı hayatımızı.
Para kazanmıyorken ilerde para kazanma umuduyla, olmayan paraları akıttığımız KPSS, dil kursları çoğumuzun tek sosyalleşme alanı oldu. İşin acıklısı, üniversitede aldığımız eğitim sayesinde sistemin neden yanlış işlediğine ilişkin epey fikrimiz birikmişti ve kavramsal dağarcığımız hiç de fena değildi.
Bu bilgiye rağmen bunu değiştirememenin büyük çaresizliğini umarım çok öğrenci/mezun genç anlatır. İşsizlik süresince ise hayat bizi bekleme odasına almıştı ve burada yapabileceğimiz tek şey ya sınavlar için test çözmek/çalışmak ya da çoğumuz için belki bir sığınma güdüsü olarak öğrencilik hayatını uzatmaktı.
Bu yüzden yüksek lisans için bir daha aşındırdık okul kapılarını.
Bu zamanlarda hayatın belirsizliğinin getirdiği korkuya karşı ayakta kalmak için başka ne yaptık? Mizah dergileri okuduk, zaman geçsin ve sonrasında hakkında konuşulacak bir şeyimiz olsun diye dizi izledik.
Buralardaki mizah dilini, karikatürleri internet ortamlarında sosyal medyaya, sözlüklere taşıdık. Bir araya geldiğimiz zaman birbirimize anlattık.
Zaman geçsin diye, sabah uyanacak bir neden olsun diye evde veya internet cafelerde oyun oynadık. Bilgisayar başından kalkmayan, güncel politika hakkında konuşmayan depolitik gençliğin yaygın kabul gören imgesine uygunduk uzaktan bakılınca.
Dizileri çoğunlukla reklamlara takılmamak için, buradaki kanallara gelmesi aylar sürdüğü için internetten izledik. Bunlar hakkında sosyal medyada, sözlüklerde yazdık çizdik. Yeri geldi tartıştık, bir dizi hakkında spoiler verene duyulan öfkenin boyutları popüler kültürün hayata bağlanmamızdaki en önemli kaynaklardan biri olduğunu gösterdi belki de.
Ya da Hollywood'daki senarist grevi sırasında izlediğimiz diziler beş ay ortadan kaybolunca fark ettik dizi bağımlısı olduğumuzu. Ve pek tabii, hayatta emeğinin karşılığını alamayan insanların dünyanın bir diğer ucunda bizi nasıl etkileyebildiğini.
Yine sözlük ortamlarında birbirimizle alay ettik, çoğunlukla gündelik hayattaki tavırlarımız ve stereotipleştirmelerimiz üzerinden. Alay ederken hep aynı kalıpları kullandığımızı fark edip kendimizle de alay ettik. Bu jargon, gündelik hayatımızdaki mizah dergileriyle, dizi karakterlerinin, diğer popüler komedyenlerin jargonuyla karıştı, birleşti, büyüdü.
Yiğit Özgür okuyup Cem Yılmaz izleyen bir insan güruhu ayaklandığı zaman işin içinde mizah olmamasını bekleyemezsiniz pek tabii.
Şimdi eminim birçok genç, sokağa yansıttığı mizaha bu kadar şaşırılmasına şaşırıyor. Biz biliyorduk oysa kendimizi. Bizi üniversiteye alırken sırtımıza boyumuzdan fazla yük bindiren, üniversite mezunu olurken birden fazla yabancı dil ve iş tecrübesi bekleyen, hep ama hep daha fazlasını daha az maaş ve güvence karşılığı isteyen ama adaletsiz sınavlarının hesabını bile vermeyen iktidar bunca adaletsizlik, işsizlik, güvencesizlik, baskı ve onların getirdiği öfkeyle nasıl baş ettiğimizi merak etmemiş demek ki.
Geleneksel anlamda politika konuşmadığı için depolitik olarak tanımlanan bizlerin popüler kültüre sıkışırken tek tutanağımızın mizah olduğunu, geleneksel anlamda politika konuşmayışımızın da her uygulamayı kabul ettiğimiz her hitabete onay verdiğimiz anlamına gelmediğini anlamamış.
Hatta şu an direnişi olumlarken hayranlık duyanların bile bu hattı kavrayamamış olmalarını şaşkınlık ve coşkularından anlayabilirsiniz.
Kavrayamadıkları bir nokta da şu: gençlik depolitik ise, iktidar da hem eğitim sistemindeki ve iş yaşamındaki güvencesizliği yerleştirme ile hem de yaşam tarzı müdahaleleriyle (kürtaj, alkol vs..) zaten geleneksel anlamda politik olmayan bir yerden üzerimize geliyordu.
İlla gençlik hattı üzerinden okuyacaksak; depolitize gençlik, depolitize iktidara karşı çıktı bir bakıma. Bunu yaparken yine depolitik görülen bir alanın içinden, kendi jargonundan, mizahından yararlandı. Hala da bunu yapıyor.
Direniş sırasında sokaklarda görünen ve artık her analizde dilden düşmeyen, romantize edilen "mizah"a bir de böyle bakınız.
O kadar sevimli ve masum olarak kutsanan bu üslubun arkasında, gençliğin birikmiş yaraları var.
Önemli olan o yaraları görmek; hatta önemli olan televizyona çıkan uzmanların gençler hakkında anlatması değil, bizzat gençlerin anlatması. (GB/HK)