İstanbul’da devam eden gösteriler gündemi belirlemeye devam ederken Ankara’daki süreç bir miktar geri planda kaldı. Bu durum her ne kadar Ankaralılar için bir sorun teşkil etmese de Ankara’da devam eden gösterilerin önemini ve devam eden süreci vurgulamak İstanbul’da ve diğer illerdeki göstericiler açısından faydalı olabilir.
Devam eden gösterilerin kitleselliğinin en açık kanıtı, gösterilerin her kentin kendi iç dinamiğinden çıkmış olması. Ankara’da bugüne kadar olanlar da bu kentin kolektif siyasi hafızasına yaslanan hemşerilerin ortak hareket edebilmeleri sayesinde gerçekleşti. Diğer bir deyişle, her kent kendi kaygıları ve amaçları ile mücadele yürütmekte.
Ankara’da gösteriler 31 Mayıs Pazar günü saat 19:00’da Kuğulu Park’ta İstanbullu göstericilere destek için düzenlenen bir gösteri ile başladı.
İlk anda park içinde ufak bir grubun başlattığı gösteri bir iki saat içerisinde tüm semte yayıldı. Saat 01:00 itibariyle semt gaz bombalarına boğulmuştu.
Bu gösteri, sosyal medyada bile kısıtlı şekilde duyurulmuştu. Gecenin ilerleyen saatlerinde gösteriye katılım daha çok göstericilerin arkadaşlarına cep telefonları ile ulaşmaları neticesinde gerçekleşti.
1 Haziran’da saat 15:00 sularında Kızılay Meydanı’nın işgaline yol açacak ikinci gösteri Kuğulu Park’taki gösteriyi takip etti. Amerika Brileşik Devletleri (ABD) Büyükelçiliği ile Kızılay Meydanı arasındaki yaklaşık 1,3 km’lik mesafe hıncahınç dolmuştu.
Kızılay her ne kadar meydanın hemen yanı yüzlerce gaz bombası ile yoğun bir sis altında olsa da kitle meydanı saatlerce tutmaya devam etti.
Öte yandan meydanın öte yanında kalan trafiğe kapalı bölge ve Meşrutiyet Caddesi polisle göstericiler arasında çatışmalara ev sahipliği yapmaktaydı.
Saat 18:00 sularında bu bölge polisten arındırıldı ve yorulan göstericiler elde ettikleri başarıyı bu bölgede kutladılar. Gecenin ilerleyen saatlerinde Kızılay Meydanı ve Kuğulu Parkı’nın etrafında birçok sokakta barikatların kurulması polisin müdahale kapasitesini akamete uğrattı.
Çünkü polisin bugüne kadar alışık olduğu gösteri biçimi göstericilerin tek bir kamusal mekânın hakimiyeti üzerinden devam eden mücadelesini massetmeye dayanmaktaydı.
O akşam birçok yerde devam eden gösteriler karşısında polis gücü çaresiz kaldı. Dolayısıyla 31 Mayıs’ta spontane başlayan gösteriler 1 Haziran’da kitleselleşti ve bu yazının yazıldığı güne kadar da (9 Haziran 2013) olanca hızıyla devam etmekte.
Ankara’da devam eden sürecin İstanbul’dan temel farkı devlet otoritesinin bu kentte şu güne kadar bir kamusal alan işgaline izin vermemesi.
Otoritenin bu direngenliğinin birkaç nedeni var. Birincisi ve en önemlisi işgal edilebilecek muhtemel kamusal mekânların (Güven Park, Kuğulu Parkı ve Sakarya Sokağı) Başbakanlık’a fiziken yakınlığı.
Bu durumun iktidar için yarattığı sıkıntı 1 Haziran’da Meclis’in önünde en azından görünürde hiçbir özel önlem yokken, Başbakanlık’ın önünde aşılması güç gözüken bir güvenlik çemberi kurulmasından anlaşılabilir. Bir arkadaşımın saptamasına atıf yapmak isterim: İdarenin bu tercihi, Erdoğan’ın şahsında devlet otoritesinin cisimleşmesi sürecinin herhalde en açık kanıtı.
Ankaralı göstericilerin en azından şu ana kadar bir kamusal alanı işgal etmelerine dönük polis şiddetinin arkasındaki bir diğer neden 2009’da başlayan Tekel Direnişi’nin sonuçlarından otoritenin çıkardığı dersler. Bu tür bir işgal, bugün elbette 2009’dakini aşan sonuçlara yol açacaktır.
Son olarak, Ankara’da bir kamusal alan işgali dikkatleri nispeten Ankara’ya çekecek ve gösterilerin ulusal mahiyetinin en açık bir kanıtı olacaktır. Dolayısıyla meselenin Gezi Parkı’nın akıbetine sıkıştırılması bu aşamadan sonra mümkün olmayacaktır.
Bu bağlamda dönüm noktalarından biri Ankaralı göstericilerin merkezi bir kamusal mekânı işgal edip edemeyecekleri sorusunda düğümlenmekte.
7 Haziran’da Kuğulu Park’ta çadırların sökülmesi ve sonraki gece (8 Haziran) daha önce Tekel Direnişi’nin gerçekleştiği Sakarya Sokağı’nda çadırların gaz bombalarının sisi altında polis tarafından yakılması, şu ana kadar bu çabaların başarısızlığa uğratılması için iktidarın yoğun çaba harcadığını göstermekte.
Gösterileri farklı günlerde hem Ankara’da hem İstanbul’da gözlemleme fırsatı bulmuş bir kişi olarak şu saptamayı okurla paylaşmak isterim: Gün itibariyle İstanbul’daki gösteriler ABD’deki İşgal Et! (Occupy!) hareketine benzetilebilir.
İlk günlerdeki çatışmaların (geçici olarak) dinmesi ile birlikte İstanbul’da bir Genel Meclis (General Assembly) kurulmasının önü açıldı ve bu sayede hem Taksim’in fiili idaresi hem de genel iradenin örgütlenmesi fırsatı doğdu.
Bu fırsat kamuoyuna yeni siyasallaşma biçimlerinin takdimi için kullanılabilir. Ankara’da bugüne kadar olanlar ise Tahrir’de olanları anımsatmaktadır çünkü Ankara’da devam eden süreç doğrudan devlet organını hedef alma potansiyelini taşımakta ve bu nedenle şiddetle bastırılmaya devam etmekte.
Dolayısıyla Türkiye’de olanları tekil bir işgal vakasına benzetmek hatalı olabilir çünkü her kentin kendine has gösteri dinamikleri var. Kısacası Gezi Parkı Zucotti Parkı işlevini görecekse, Sakarya Sokağı-Güven Park-Kuğulu Parkı da Tahrir olma potansiyelini taşımakta. (UB/HK)