Üç ülkenin birleştiği Şemdinli'deyim.
İran'a ve Irak'a bir saat uzaklıktaki Şemdinli ilçesine ulaşmak İstanbul'dan o kadar da kolay değil. Van'dan beş saatlik virajlı minibüs yolculuğunun ardından yeşillikler içindeki dağların başladığı yer Şemdinli.
20 bin nüfuslu iki caddeden oluşan kasabanın sakinleri Irak ve İran'daki Kürtlerin akrabası. Gençler ve erkeklerin çoğunluğu Türkçe de konuşuyor; kadınların çoğunluğu ise sadece Kürtçe.
Çatışmaların 13. gününde (dün) Şemdinli'ye akşam üstü varıyorum; ilçe önceki günlere nazaran sakinmiş; "taktik" ya da Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) heyetinin bölgeye gelecek olması nedenler arasında gösteriliyor.
Bomba ve top atışları gündüz saatlerinde etkili olmasa da Goman Dağı'ndan hiç dinmeyen bir duman yükseliyor. Helikopterler sürekli tepede dolaşırken, aşağıda da özel hareket arabaları sürekli tur atıyor.
Dağın tam karşısındaki öğretmen evinden çıkar çıkmaz, özel harekata takılıyorum; "Kimsiniz, ne için geldiniz ve ne kadar kalacaksınız" sorularının ardından gazeteci kimliği ve nüfus cüzdanı kontrolünün ardından yanımdan çekiliyorlar.
İlçe merkezi, gündüz saatlerinde normalin çok altında bir kalabalık var, iftardan sonra ise neredeyse bomboş. Normalde Ramazan'da gece 12'ye kadar cadde tıklım tıklım olurmuş.
Dün gece saat 23:00'ten itibaren top atışları başladı ve sabaha kadar dinmedi. Benim gibi alışık olmayanlar bile bir süre sonra sahur vakti okunan Kürtçe ilahiler eşliğindeki top atışlarını gök gürültüsü misali kanıksıyor.
Çatışmalar, ilçe merkezinin tam karşısındaki Goman ve Efkar dağlarını kapsayan 600 kilometrekarelik bir alanda yaşanıyor. 500'ün üzerinde köylü, çatışmaların ilk ve sonraki günlerinde evlerini terk etmek zorunda kaldı.
PKK, birçok kez köy yollarında ve hatta Yüksekova yolunda "kimlik kontrolü" yapmış. Çatışmaların da başlamasına neden olarak gösterilen "kimlik kontrolü" yapmak; PKK'nin "Ben buradayım" demesi anlamına geliyormuş.
''Vur kaç''tan ''Vur kal''a mı?
Yüksekova'dan Şemdinli'ye aynı arabada gittiğimiz BDP milletvekili Esad Canan, PKK'nin vur kaç taktiğini, vur kal olarak değiştirerek Şemdinli'de "alan hakimiyeti" kurduğunu söylüyor.
Resmi bir açıklama gelmemesini de devletin hakimiyeti kaybetmesine bağlıyor. Şemdinli merkezdeki bir mahalleye sokulmadığını hatırlatan Canan, "Belediye başkanı ile ilçemiz sınırlarına giremedik; bu da devletin bir şeyleri gizlediğini gösteriyor" dedi.
Şemdinli'de ilk kez bu kadar uzun süreli bir çatışma yaşandığını söyleyen Canan, "Aynı 90'lardaki gibiyiz. Fiili bir OHAL [Olağanüstü Hal] durumu var" diyor. Peki neden Şemdinli ve neden şimdi sorusuna, Canan'ın yanıtı şöyle:
"Şemdinli PKK'nin 1984'te Eruh ile birlikte ilk baskın yaptığı yer; sembolik önemi var. İkincisi devletin PKK'yi bitirdik tezine ve Suriye'deki Kürt oluşumuna karşı Başbakan Erdoğan'ın verdiği müdahale ederiz söylemine karşı bir tepki."
Akşam ilçedeki tüm muhabirler ile birlikte yaptığımız iftarda bize eşlik eden Eski Hakkari Milletvekili Hamit Geylani de "PKK, devlete Suriye ile uğraşacağına Şemdinli'ye bak diyor" yorumu yaptı.
Açıklama yok, iddialar var
Ne kadar asker ve PKK'linin öldüğü muamma. Şimdiye kadar dün gece Hakkari merkezdeki saldırı ile birlikte 10 askerin öldüğü açıklandı. Hastaneden alınan ceset torbalarından bahsediliyor.
Ölen askerlerin de paralı askerler olduğu iddialar arasında. Hatta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yanlışlıkla 17 askeri vurduğu iddiaları da var. Ancak bölgeye kimse sokulmadığı için tüm bunlar söylenti düzeyinde kulaktan kulağa yayılıyor.
PKK, dört gerillanın öldüğünü açıkladı; aileler her gün cenazeleri almak için Şemdinli'ye geliyor; ancak güvenli olmadığı gerekçesiyle alana sokulmuyorlar.
Ya yakın köylere, ya da Şemdinli'ye
Kaymakamlık "Biz köy boşaltmadık" dese de köylüler canını kurtarmak için kapısını dahi kilitlemeden, hayvanlarını, bağlarını bahçelerini bırakarak en yakın köydeki akrabalarının yanına ya da Şemdinli merkeze gelmiş.
Hala çatışma bölgesi altında olan köyler var; kimisinin elektrikleri kesik, kimisi gıda sıkıntısı yaşamaya başlamış. Köylerinden çıkanlar güvenlik güçleri izin vermediği için ailelerinin yanına ya gidemiyor; ya da büyük bir riske girerek gidiyor.
Belediye Başkanı Sedat Töre, göçen aileler için destek birimi kurduklarını yiyecek ve giyecek yardımı yapıldığını söylüyor ancak ilerisi için ne yapacaklarını henüz bilmiyorlar. Kaymakamlık'ın konuyla ilgili bir açıklaması henüz yok.
Köylüler anlatıyor
Aşağı Yiğitler Köyü'nden 75 yaşındaki Ayşe Kaplan, bombaların bir anda üstlerine yağmaya başladığını ve hemen evlere sığındıklarını söylüyor.
Aile, evdeki tüm yastık ve yorganları camlara koyarak iki gün boyunca evden çıkmamış. Sadece tuvalet ihtiyacı ve hayvanlara yem vermek için koşarak evden çıkıp geri dönmüşler. Sonra bakmışlar ki can güvenlikleri yok; hayvanlarını bırakıp merkeze gelmişler.
Yukarı Yiğitler Köyü'den Zübeyde Turan ise bombalar yağmaya başladığı an ailesiyle birlikte hemen köyden kaçanlardan. O kadar ki üstlerine yedek kıyafet dahi alamamışlar. Arkalarında üzüm bağları ve cevizlerini bırakmışlar.
85 yaşında köyünü bırakmak zorunda kalan Ahmet Kaplan, "Sen bizim bağı bahçeyi görseydin, ne güzel" diyip iç geçiriyor; başka bir şey de demiyor.
Alabalıklar ölmüş
Bağlar Köyü'nden gelen Nevzat Çiftçi ise alabalık üretimi yapan tek kişi; çatışmadan sonra balıklara yem almak için köyden merkeze geliyor; ancak jandarmalar köye dönüşüne izin vermiyor.
Bir süre inat ediyor ancak köye vardığında binlerce balığını ölmüş buluyor. Zararı neredeyse 100 milyar. Şimdi yeniden merkezde; yine geri dönemiyor.
Şemdinli'nin temel geçim kaynağı arıcılık, üzüm, tütün, ceviz ve az da olsa hayvancılık. Anzer balına eş görülen "Karakovan Balı" için "hiç duymadınız mı, çok meşhurdur" dedi herkes; ben bilmiyordum.
Bir de buzul dağ ve göllerin olduğu Cilo sıra dağları ve zozanlarının (yayla) çok güzel olduğunu söylüyorlar.
Doğa risk altında
Çatışmalar nedeniyle, tüm orman alanları, bağlar yanarken, arılar da kaçıyor. Şu anda üzümlerin toplanma, arıların ise bal sağma zamanı. Ancak ne bağlar yerinde, ne de arılar.
Doğa tahrip olurken, köylülerin temel geçim kaynağı da yok oluyor.
Hakkari'de kurulan Culi Doğa Derneği de, öncelik insan canı olduğu için hep ikinci plana atılan doğa katliamı için Şemdinli'deydi.
Derneğin Başkanı Mesut Kıratlı, "kimyasal silah", "fosfor bombası" atıldığı iddialarının herkesi çok tedirgin ettiğini söylüyor. Böyle bir durum söz konusuysa, kurtulan üzümleri de kimsenin yemeye cesaret edemeyeceğini üstelik toprak üzerinde tarımın da "tehlikeli" olacağını belirtiyor.
Hakkari'de özellikle Şemdinli bölgesindeki keşfedilmemiş birçok hayvan ve bitki türü için uluslararası kuruluşların geldiğini ancak yasak bölge olduğu için sokulmadıklarını bu yüzden de Şemdinli'nin doğasının bir türlü keşfedilemediğinden yakınıyor.
Karşıki dağ
Yaşıtları, akrabaları, arkadaşları karşıki dağda olan gençlere kulak veriyorum.
Şemdinli'de lise dahil tüm okullar jandarmanın yanındaki bölgede. Okul bahçesine daha geçen sene havan topu düşmüşlüğü de varmış. Gençler, sınıfların kalabalığından, yılda dört kez öğretmen değişmesinden (öğretmenler koşullara dayanamıyor) yakınıyorlar.
Ancak en büyük öfkeleri yaşadıkları ayrımcılığa. Okuldan bir grup, ilk kez polisler eşliğinde İstanbul'a geziye giderek maç izlemişler. Ancak gençlerin olduğu iki sıra boşaltılmış.
Soruyorlar "Bizden neden bu kadar korkuyorlar ki; birlikte maç izleyemez miyiz?"
Onlar, henüz sinemanın gelmediği Şemdinli'de, koşullar el verirse mühendis, doktor, öğretmen olmak istiyorlar ancak aralarında en çok konuştukları konulardan biri karşıki "dağ". (NV)