344. kez Galatasaray'da toplanan Cumartesi Anneleri, 29 Ekim 1995'de Mardin, Dargeçit'te kaybedilen Süleyman Seyhan, Abdurrahman Coşkun, Mehmet Emin Aslan, Abdullah Olcay, Nedim Akyol, Seyhan Doğan ve Davut Altunkaynak için oturdu
Kayıp yakınları, kaybediliş hikayelerini anlattı.
Hüseyin Toraman'ın kızkardeşi Sakine Toraman, "kardeşim bundan 20 yıl önce, evinin önünde bir arabaya zorla bindirilerek kaçırıldı. İstanbul Emniyet Müdürü Mehmet Ağar, 'çocuğunuz emniyettedir eve gidin' dedi. Komiser, bahsedilen arabayı durdurduklarını, arabadakilerin de polis olduğunu söyledi. Kasetler gazetelerde yayınlandı. Sonuçta söylenenler inkar edildi. Ağar ve çetesi yavaş yavaş konuşmaya başladı. Başka polisler de konuşacaktır. Daha söylenecek çok söz var. Analar vazgeçmediler, vazgeçmeyecekler. Yaşadıkları sürece aramaya devam edecekler" diye konuştu.
Annesinden sonra yeğeni de aramaya devam ediyor
Doğan'ın ardından 11 yaşındayken gözaltına alınan kardeşi Hazni Doğan "Beni bıraktıklarında anneme dediler ki 'biz oğlunu bıraktık, belki dağa çıkmıştır. Geçenlerde konuyla ilgili ifade verirken, polis hala diyor ki 'siz yanlış biliyorsunuz, devlet öyle şey yapmaz. Onlar dağa gitmiştir. Maalesef Kürt coğrafyasında anne-babalar çocuklarını ya gömüyor ya da paramparça olmuş cesetlerini, mezarını dahi bulamıyorlar" diye konuştu.
Seyhan Doğan'ın küçük yeğeni Evin Doğan ise "seni hiç görmedim, en çok ona üzülüyorum. Ben büyüdüm artık. Senin çocukluğunu yaşamana izin vermeyen suçluları arıyorum ve hep arıyacağım" dedi.
Davut Altunkaynak'ın dayısı Mecit Turan Kürtçe yaptığı konuşmada "korucular, askerler birlikte gelip evden aldılar. Türk devleti bize bu zulmü reva gördü. Biz de diğer insanlar gibi mezarlarımızı ziyaret etmek istiyoruz. Bu kadar yıldır bu taleplerimizi dile getirdik, bize hiçbir cevap vermediler. Kayıplarımızı istiyoruz, kemiklerimizi istiyoruz" dedi.
Abdurrahman Coşkun'un annesi Hediye Coşkun, Dargeçit'te oğlunun mezarını arıyor. Yengesi Mukaddes Coşkun, "90'larda biz çocuktuk. Abdurrahman öğrenciydi. Onun ardından babamı da işkencede öldürdüler. Biz, ne asker, ne gerilla hiç kimsenin ölmesini istemiyoruz. Hiç kimsenin anneleri ağlamasın" diye konuştu.
Cumhuriyetin 88., kaybedilişlerinin 16. yılı
Avukat Eren Keskin ise "29 Ekim belki bu coğrafyada yaşayan bir halk için kısmi bir kurtuluş olabilir ama bu coğrafyadan diğer halklar açısından bir yokoluş, bir yokediliş anlamına gelmekte. Kayıp olaylarını sadece fiilen o kişiyi kaybeden devlet görevlileri açısından düşünmemeliyiz. Bu bir devlet politikası. Seyha 1995'te kaybedilmesine rağmen, nüfus kayıtlarında 1992'de ölmiş gösterildi. Soruşturma ise 2009'da açıldı. Hala da bir gelişme yok. En fazla bir ay daha bekleyip AİHM'e başvuracağız. Tabi bu bir kazanç mı, sonuç mu o tartışılır" dedi.
Cumartesi İnsanları'ndan Nimet Tanrıkulu'nun okuduğu açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Bugün, cumhuriyetin 88. yılı. Abdurrahman, Mehmet Emin, Abdullah, NEdim, Seyhan ve Davut'un devlet eliyle kaybedilişlerinin de 16. yılı. Onlar ilköğretimdeki çocuklar, gençlerdi. Devlet korucu olmayı reddeden ailelerinden intikamını onları yokederek aldı.
"Gözaltında kaybedilen çocuklarımız 88 yıldır bize dayatılan totaliter, antidemokratik, yurttaşı devletin varlığı için birer araç olarak gören bu cumhuriyetin sonucudur..
"Kaybedilenlerin akıbetinin açığa çıkarılması, faillerin yargılanması için demokratik bir rejim öncelikli talebimizdir. 88 yıl yeter, insan hakları hemen şimdi!"
Ne olmuştu?
29 Ekim 1995'de silahlı askerlerce Mardin Dargeçit'te aynı anda yedi eve baskın düzenlenmiş ve 58 yaşındaki Süleyman Seyhan, 20 yaşındaki Abdurrahman Çoşkun, 20 yaşındaki Mehmet Emin Aslan, 18 yaşındaki Abdullah Olcay, 13 yaşındaki Nedim Akyol, 13 yaşındaki Seyhan Doğan ve 12 yaşındaki Davut Altunkaynak gözaltına alınarak Dargeçit Tabur Komutanlığı'na götürülmüştü.
Mart 1996'da Süleyman Seyhan'ın yakılmış bedeni bir kuyuda bulundu. Diğer 6 kişiden bir daha haber alınamadı.(ÇT)