Fotoğraf: Zekeriya Karadavut / AA
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Kalkınma Atölyesi, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) desteğiyle, koronasirüs salgınının Türkiye'de mevsimlik gezici tarım işçileri ve onların çocukları ile bitkisel üretime olası etkilerini raporlaştırdı.
Dr. Besim Can Zırh, Dr. İlhan Zeynep Karakılıç, Özgür Çetinkaya, Selin Ayaeş, Ayşe Özsoy ile Ertan Karabıyık'ın imzasını taşıyan ve "Virüs mü Yoksulluk mu" başlığıyla yayınlanan rapor tarım işçilerinin Covid-19 salgınındaki yaşamlarına ışık tutuyor.
bianet'in sorularını yanıtlayan Ayşe Özsoy, mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunların pandemi öncesinde de var olduğunu fakat pandemiyle birlikte hayatlarının daha da zorlaştığını söylüyor.
"Artan maliyetleri karşılamaları mümkün gözükmüyor"
Mevsimlik gezici tarım işçileri koronavirüs salgınından ne şekilde etkilendi ve şu anki durumları nasıl?
Salgının mevsimlik gezici tarım işçilerinin hayatlarını iki şekilde etkilendiği söylenebilir. Birincisi, zaten gezici olmaları ve yani işlerine ulaşmaları seyahat etme kapasitelerine bağlı olduğu için, salgın dolayısıyla getirilen seyahat kısıtları, bu kısıtlar açıklanmadan önce çalışacakları illere gidemeyen işçilerin önüne yeni sıkıntılar çıkardı. Bu engellerin aşılması için çeşitli bürokratik yolları aşmaları gerekiyor. Fakat bu yolların nasıl aşılacağı konusundaki bilgi eksikliği, var. İşçileri örgütleyen tarım aracılarının da bu yollardan yeteri kadar haberi yok.
İkincisi mevsimlik gezici tarım işçileri çalışacakları illere gidebilseler dahi hem çalışacakları yer ile yaşadıkları yer arasındaki ulaşımın hem de çalışma düzenlerinin yeni kurallara göre, kişisel mesafeye uygun olarak organize edilmesi konusunda büyük bir riskle karşı karşıyalar.
Salgının yaygınlaşmasını ve mevsimlik gezici tarım işçilerinin sağlıklarını koruyabilmesi için alınması gereken önlemler maliyetleri arttırıyor. Artan maliyetleri işçilerin ve çiftçilerin karşılaması mümkün gözükmüyor. Fakat alternatiflerine dair de herhangi bir kabul edilmiş öneri bulunmuyor. Bu bakımdan mevsimlik gezici tarım işçilerinin salgın sırasında zaten çok zor koşullarda ve yetersiz ücretlere razı olarak çalıştığı işlerini de bulmakta zorlanacağı, bu işleri bulup yapabilmeleri halinde de kazandıkları ücretlerin azalacağını söylemek yanlış olmaz.
Bu koşullar altında bir kısım işçinin mevsimlik bitkisel tarıma hiç katılmaması anlamına gelebilir ki bu da çalışmaya katılamayanlar için ayrı bir yoksulluk durumu anlamına gelir.
"Uzaktan eğitim mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarına uzak kaldı"
Peki çocuklar? Mevsimlik tarım işçilerinin çocukları ne boyutta etkilendi?
Pandemi öncesinde de mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocukları, asıl kaybedenler arasındaydı ve pandemi etkileri uzun sürede görülebilecek bu kayıpların boyutunu arttırdı. Örneğin eğitim açısından zaten okula devam etme imkanları çok sınırlı olan bu çocuklar uzaktan eğitim ile ilgili erişim ve donanım eksiklikleri ile birlikte bu sene için daha kötü bir eğitim deneyimi yaşanıyor.
İşçilerin konakladıkları geçici çadır yerleşim alanlarında uzaktan eğitimin nasıl devam ettiğini net olarak bilmiyoruz. Evet, birçok tarım işçisi hepimiz gibi akıllı cep telefonu kullanıyor ama çocuklar bu telefonları bu amaçla nasıl ve ne kadar kullandı, bilmiyoruz.
Kullandıklarında bile çocukların eğitim takiplerinin kimler tarafından yapıldığı konusu da büyük soru işaretleri ile dolu. Bildiğimiz tek şey, uzaktan eğitim bu çocuklara oldukça uzak kaldığıdır. Bu nedenle bu çocukların eğitimden kaynaklı eksiklikleri farklı yol ve yöntemlerle ile mutlaka telafi edilmelidir.
Bir diğer husus ise mevsimlik gezici tarım işçileri bu sene yeteri kadar iş bulamazlarsa, tarım işçisi hanelerde çocuk işçiliği artış gösterecektir. Bu da takip edilmesi gereken önemli bir nokta.
"Karantina onlar için daha çok yoksulluk anlamına geliyor"
Mevsimlik tarım işçileri raporun başlığında aktarıldığı gibi yoksullukla virüs arasında mı seçim yapmaya mı zorlanıyorlar?
Aslında işçilerin ve bizlerin bütün gayreti ne virüs ne de yoksulluk olmaması yönünde. Fakat görece yoksul, alt sınıfı oluşturan insanların ise ‘’öz-karantina’’ durumuna ayak uydurmalarının mümkün olmadığı, salgın sürecinden de önce bu gruplara dair yapılan araştırmalar kapsamında ortaya çıktı. Mevsimlik gezici tarım işçileri, temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda büyük yoksunluklar çekiyor ve ister istemez bu ikilem içinde kalıyorlar.
Temel geçim kaynağı bu olan hanelerin bu sürece sağlıklı ve güvenli bir şekilde dahil olamamalarının karşılığı geçim sıkıntısı ve daha çok yoksulluk anlamına geliyor.
Herkes gibi bu süreçten tedirgin olan, korkan ve belki de bu duygularla çalışmak istemeyen, evden çıkmak istemeyen mevsimlik tarım işçileri de var. Ancak bunu sağlayacak düzenli bir gelirleri, birikimleri yok. Enformel bir alan olduğundan dolayı da yararlandıkları bir kamusal destek de söz konusu değil. Çalışmak, salgın altında birçok emekçi için geçerli olabilecek, bir tür mecburiyet.
"Alınan önlemler bakımından çok büyük farklar yok"
Şu zamana kadar devlet mevsimlik tarım işçileri ve çocukları için ne gibi önlemler aldı? Alınan önlemler onları korumak için yeterli mi? Dünyada alınan önlemler açısından Türkiye hangi konumda?
Dünyada alınan önlemler ile Türkiye’de alınan önlemler arasında net bir fark yok. Özellikle AB ve Kuzey Amerika ülkelerinde mevsimlik tarım işgücü daha çok yabancı/göçmen işçiye bağlı olduğundan ilk etapta gündeme gelen iş gücü sıkıntısı ve bununla birlikte arazide kimler çalışacak sorusu oldu. Almanya mesela Romen işçileri Romanya Hükümeti ile görüşerek ve anlaşarak özel olarak düzenlediği uçuşlarla ülkelerine getirdi, hâlâ da getirmeye devam ediyor. Gerek işçilerin kendi ülkelerinden çıkışı gerekse Almanya’ya girişleri ve çalışacakları yerlere aktarımı belirli protokoller ile sağlanıyor. Ancak bu protokollere ne derecede uyuluyor henüz belli değil.
Kanada diğer taraftan başta Meksika olmak üzere Karayip ülkelerinden işçi temin etmeye çalışıyor. Yeni bir şey değil, uzun zamandır devam eden bir misafir işçi programının bir devamı. Tek fark, salgın nedeniyle gelen işçilerin 14 gün karantinada kalması lazım ve bu süre zarfınca Kanada hükümeti işverene işçiye ücret ödemesi için mali destek veriyor.
"Önemli olan önlemlerin ne derece hayata geçirildiği"
Çalışma alanı olan tarla ve bahçelerde ise alınan önlemler Türkiye’den farklı değil. Başta geleni sosyal mesafe uygulaması. Gerek çalışma alanında gerekse işçilerin taşınması ve konaklaması bağlamında üzerinde en çok durulan konu. Bu çerçevede işçi servis sayıları artırılıyor, konaklama alanlarında kapasite üzeri insan kalmasının önüne geçilmeye çalışıyor, kısmen tarlada ya da bahçelerde çalışacak işçilerin sosyal mesafeye uyması için vardiya sayıları arttırılıp, ekipleri oluşturan işçi sayısı azaltılıyor. Maske kullanımı şart koşuluyor. Ancak bunların bazılarının pratik karşılığı nedir ve nasıl uygulanıyor çok net değil, fazla bir bilgimiz de yok. Ama çok bariz bir şekilde çoğu zaman uygulamadıkları bu ülkelerde çalışan işçilerin ya da onların haklarını savunan örgütlerin sosyal medya paylaşımlarından görünüyor.
Kısacası dünyanın farklı ülkelerinde alınan kararlar genellikle birbirine benzeyen, Türkiye’nin de buna dahil olduğu, bir takım virüsün bulaşma, yayılma olanaklarını sınırlandırmaya dönük. Önemli olan önlemlerin neler olduğu değil, çünkü üç aşağı beş yukarı hepsi birbirine benziyor. Asıl mesele bu önlemlerin ne derece hayata geçirildiği ne düzeyde takip edildiği ve bu önlemlerin ortaya çıkardığı ek maliyetlerin nasıl karşılandığı. Genel olarak bu konuda sınıfı geçen bir ülke olduğunu söylemek yanlış olur. Maalesef mevsimlik tarım işçileri ister gelişmiş ister az gelişmiş olsun çalıştıkları her yerde ister yerli ister göçmen yabancı işçi olsunlar kötü yaşam ve çalışma koşullarına sahipler.
"Çiftçi 'Ürünümüz tarlada kalırsa, biz de biteriz" diyor"
Bitkisel üretim nasıl etkilendi bu koşullar altında? Çiftçinin durumu nasıl? Türkiye gerçekten de bir tarım kriziyle karşı karşıya mı?
Her şeyden önce artan maliyetler söz konusu. Bunların başında işçilerin şehirlerarası veya şehiriçi ulaşımı yer alıyor. Sadece şehirler arası ulaşım değil aynı zamanda çalışmak için bulundukları yerlerden (genellikle çadır alanları) tarlalara ulaşım da çeşitli kısıtlamalar söz konusu. Bu maliyet bir yerde işçiye de çiftçiye de yansıyacaktır. İş gücü sıkıntısı ne düzeyde yaşanacak hep birlikte yakın zamanda göreceğiz. Ama şu ana kadar izin süreçleri birçok işçiyi, dolayısıyla da üreticiyi zorluyordu. Yeteri kadar işçinin hareketliliğinin sağlıklı ve güvenli sağlanamaması tarımsal işlerin aksamasına dolayısıyla da belirli ürünlerde ve coğrafyalarda bir üretim sıkıntısına yol açması olası.
Çiftçilerin bir kısmı, kendi ürünlerinin mevsimlik takvimi dolayısıyla beklemede. Ürünlerinin hasat mevsimi gelinceye kadar salgın etkisinin hafifleyeceğini, sorunlara bir çözüm bulunacağını umuyorlar. Fakat hasat zamanı çoktan gelmiş ürünleri üretenler ise acilen hem işçilerin ulaşımı ile ilgili hem de artan maliyetlerle ilgili bir çözüm bulunmasını bekliyorlar ve “biz beklesek bile, tabiat beklemez, ürünümüz tarlada kalırsa, biz de biteriz” diyorlar.
Kalkınma Atölyesi hakkındaSosyal kalkınma alanında program ve projeler gerçekleştirmek isteyen bir grup genç, ulusal ve uluslararası kalkınma çabalarına destek vermek ve bu surecin bir parçası olmak için 2003'te Kalkınma Atölyesi Çalışma Grubunu kurdu. 3 Kasım 2004'te ise kooperatif çatısı altında örgütlendi. Kalkınmaya destek vermek ve her ölçekteki projelerin sürdürülebilir, tekrarlanabilir ve başarılı olmasına katkı sağlamak amacıyla kurulmuş olan kooperatif, sivil toplum örgütlerinin ve üretici birliklerinin yönetişim, sosyal kalkınma, eğitim, çocuk ve gençlik alanlarında kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesi dâhilinde programlar geliştiriyor ve uygulamaya koyuyor. Atölye'nin güçlü olduğu alanlar yerel kalkınma programları ve projelerin geliştirilmesi, araştırma ve kapasite geliştirme çalışmaları, gençler için kooperatifçilik hareketi, arıcılık, mevsimlik işçi göçü ve çalışan çocuklardır. Kalkınma Atölyesi'nin raporuna buradan ulaşabilir, çalışmalarını buradan takip edebilirsiniz. |
(HA)