Bu yazı gıdalardaki pestisit kalıntılarını belirlemek için yapılan ve sonuçları medyada yer alan araştırma çalışmasına yönelik çeşitli kişi ve kurumlardan gelen sorulara ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın konu ile ilgili açıklamasına yanıt vermek ve çalışmanın detaylarını ortaya koymak amacıyla yazıldı.
Meyve ve sebze tarımında pestisit kullanımı yoğundur. Bu nedenle meyve ve sebzelerde her yıl gıda ürünlerinin pestisit kalıntısı incelemesi hayati önem taşıyor. Türkiye’de 2015 itibariyla tarımda izinli olarak 335 civarında pestisit kullanılıyor.
Tarımda aynı üründe birden fazla sayıda pestisit kullanılabildiği için bir ürün birden fazla pestisit kalıntısı içeriyor. Bu nedenle gıdada tek bir analizle olabildiği kadar çok sayıda pestisit kalıntısı araştırılması çok önem taşıyor.
Çalışmamız
Beş kişilik ekiple Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi olarak 2013 ve 2014 Ocak ve Nisan ayları arasındaki gıda ürünlerini pestisit açısından analiz ettik.
Gıda örneklerini semt pazarlarından tesadüfî olarak topladık, aynı gün laboratuvarda analiz ettik. Uluslararası kabul gören analiz metoduyla 335 pestisit kalıntısı araştırdık.
Çalışmamızda şu başlıklara yanıt aradık: Gıdalarda kalıntı limitini aşan örneklerin oranı, gıdalarda çoklu pestisit kalıntısı açısından durum, endokrin sistem bozucu olmasından şüphelenilen pestisitlerin kalıntısı açısından durumu, arılara zarar verdiğinden şüphelenilen pestisitlerin kalıntıları.
Limitleri aşan gıda örnekleri
Pestisit Kimyasalları ve Yönetmelikler |
Pestisitler tarımsal üretimde kullanılan kimyasallardır. Tarımsal ürünleri çeşitli zararlılardan korumak için kullanılan bu kimyasalların sayısı 800 civarında. Az veya çok zehirli etkiye sahip pestisitlerin ürünlerde bıraktığı kalıntılar insan ve çevre sağlığı açısından sorunlara yol açıyor. Türkiye’de pestisitlerin hangi üründe, ne miktar kullanılacağını Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 29099 sayılı ve 25 Ağustos 2014 tarihli “Türk Gıda Kodeksi Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği”yle düzenledi. Bu tarihten önce geçerli yönetmelik 31 Aralık 2009 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2009/62 sayılı “Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Bulunmasına İzin Verilen Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Tebliği” idi. Çalışmamızdaki veriler doğal olarak bu tebliğde belirtilen hükümler baz alınarak değerlendirildi. Yönetmelik gıdalarda pestisit kalıntılarının her gıda ürünü için Maksimum Kalıntı Limiti (MKL) değerlerini düzenliyor. Gıdalar MKL değerlerinin üzerinde pestisit kalıntısı içerirse, pestisitin kalıntı miktarı, toksik özelliği ve tüketim miktarına bağlı olarak insanda akut veya kronik sağlık sorunlarına yol açıyor. Akut sorunlar genellikle bir pestisite fazla maruz kalındığında yaşanan zehirlenmelerdir. Kronik sorunlar ise pestisitlere uzun zaman boyunca düşük miktarlarda maruz kalmayla açığa çıkar. Sindirim, sinir, üreme ve hormonal sistem gibi çeşitli hayati sistemler üzerindeki olumsuz etkiler nedeniyle kronik sorunlar daha önemlidir. Ve bu etkiler yaş küçüldükçe artar, dolayısıyla anne karnında ve doğum sonrasında etki daha yüksektir. Yüksek toksik etkiye sahip bazı pestisitlerin kansere yol açabileceğine ilişkin bulgular vardır. |
2013’te domates (163), biber (82), salatalık (91), kabak (25) ve çilek (39) olmak üzere toplamdaki 400 gıda örneğini analiz ettik. Bu ürünlerin yüzde 21’i mevzuatta belirtilen limit değerleri aşan pestisit kalıntısı içeriyordu.
2014’te de domates (106), biber (53), salatalık (37), kabak (22), çilek (21), patlıcan (16) ve portakal (54) olmak üzere toplam 309 gıda örneği analiz ettik. Bu ürünlerin de yüzde 25’i limit değerlerin üzerinde pestisit kalıntısı içeriyordu.
Domates, biber...
Domates örneklerinin 2013’te yüzde 6’sı, 2014’te yüzde 12’snde pestisit kalıntısı maksimum kalıntı limitlerinin üzerindeydi.
Biberde bu oranlar 2013 ve 2014’te yüzde 31 ve yüzde 30; kabakta yüzde 40 ve yüzde 36; çilekte yüzde 10 ve yüzde 5 şeklinde seyrediyordu.
2014’te patlıcanların yüzde 19’u ve portakalların yüzde 24’ü limit aşan miktarda pestisit içeriyordu.
Bakanlık verileri
Oysa, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı son 10 yılda yürütülen çalışmalarla pestisit kalıntı oranının yüzde 1'lerin altına düşürüldüğünü söylüyor, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 3-5, ABD'de ise yüzde 3-4 olduğuna dikkat çekiyor.
Bakanlık, Antalya yöresi denetimlerinde olumsuz gıda örneği oranını 2013’te yüzde 0.6 (Binde 6) ve 2014’te yüzde 0.9 (Binde 9) olarak açıklamıştı.
Sonuçlar çok farklı. Çünkü Bakanlık ihraç edilen ürünlere ait analiz sonuçlarını da yurtiçi pestisit denetimi çalışmalarına dâhil ediyor.
İç tüketim ve ihracat
Mesela, Bakanlık Antalya İl Müdürlüğü kayıtlarında ihracat amaçlı analiz sayısı 10 -11 bin seviyesinde iken, üretilen ürünlerin yüzde 95’inin tüketildiği yurtiçi piyasa denetim analiz sayılarının 2002’den bu yana 200-1100 arasında kaldığı görülüyor.
Türkiye’de 2014’e kadar yürürlükte olan pestisit yönetmeliğinde gıdalarda kontrol edilmesi gereken 400 kadar pestisit varken, örneğin Rusya’ya ihraç edilen ürünlerde sadece 107 pestisite bakılır. Dolayısıyla analiz edilen 107 pestisit dışında kalan pestisit(ler)in kalıntısını saptamak mümkün olmaz.
Bu durum farkın nereden kaynaklandığını açıklıyor; bakmadığınız bir şeyi tespit de edemezsiniz.
''Yurt içi'' ve ''yurt dışı'' denetim farkı
Araştırmamızda ihraç ürünlerde kalıntısına bakılmayan Abamectin, Azinphos-methyl, Fenamiphos, Quinalphos, Etoxazole, Fenhexamid ve Cyhexatin başta olmak üzere pek çok pestisiti analiz ettiğimiz çeşitli ürünlerde tespit ettik.
Yani sadece yurtiçi denetimlerden elde edilen sonuçları dikkate alırsak uygunsuz örneklere ait sayı öyle binde 9 olarak kalmayacak, epeyce büyüyecektir.
Metod ve çalışma disiplini
İhraç ve yurtiçi ürün kontrollerindeki pestisit sayısındaki farklılık ancak metot birlikteliğiyle ortadan kalkabilir. Eğer iki durumda da aynı sayıda pestisite bakılırsa ihraç ürünleri de değerlendirmeye almak anlamlı olabilirdi.
Yine de metot birlikteliğinin yanı sıra uygulamada laboratuarların çalışma disiplinindeki farklılıkları da dikkate almak gerekiyor.
Örneğin, pestisit analizlerinde çok sık aralıklarla bazen birkaç günde bir cihaz bakımı kalibrasyonu için çalışmalar ara vermek gerekir.
Bunun yapılmaması durumunda kimi pestisitlerin belirlenmesi imkânsızdır. Her üründe az veya çok tespit ettiğimiz Captan ve Folpet gibi metabolitleri üzerinden çalışma yapılması gereken pestisitlerin belirlenmesindeki analitik güçlükleri hatırlatmakla yetineceğim.
Çoklu pestisit kalıntısı
Aynı üründe birden fazla sayıda pestisit kalıntısı bulunması da önemli bulgudur. Bu bulgu üreticinin kalıntı limitlerinin altında olmak kaydıyla çok sayıda pestisiti kullanma doğrultusundaki eğilimine işaret ediyor.
Analiz yaptığımız örneklerin yüzde 85’inde birden fazla sayıda pestisit vardı. Tespit edilen pestisit sayısı 2-13 arasındaydı. Analiz edilen 709 örneğin yüzde 15’i iki, yüzde 16’sı üç, yüzde 15’i dört, yüzde 11’i beş, yüzde 6’sı altı, yüzde 3’ü yedi ve yüzde 1 kadarı da 8-13 arasında pestisit içeriyordu.
Ürün bazında örnek vermek gerekirse; domates örneklerinin yüzde 14’ünde beş; biber örneklerinin yüzde 5’inde altı; salatalık örneklerinin yüzde 3’ünde dokuz pestisit kalıntısı belirledik.
Toksik kimyasallar
Toksik kimyasalların bir arada olduğu bir durumun ne tür sağlık riskleri doğuracağını belirlemek kolay değil. Örneğin fungusitlerin büyük bir çoğunluğunun endokrin sistem bozucu pestisitler olduğundan şüphe ediliyor.
Pek çok üründe, mevzuatın belirlediği sınırların altında olsa da 2-5 arasında fungusit kalıntısına rastladık.
Çok sayıda pestisitin aynı üründe bulunması uzun vadede sağlık riskleri doğuruyor. Dolayısıyla kalıntı analiz çalışmalarında üründe tespit edilen pestisitler Maksimum Kalıntı Limiti (MKL) altında bile olsa gıda ürünlerinin kaç pestisit kalıntısı içerdiğinin değerlendirilmesi gerekiyor.
Ancak böyle bir çalışma Türkiye’de şu ana kadar hiç yapılmadı.
Limit altı da olsa...
Dünyadaki egemen anlayış gıdanın maksimum kalıntı limiti üzerinde kalıntı içermesinin sağlığa zararlı olduğu yönündedir. Ancak son yıllardaki toksikolojik çalışmalar bu anlayışın yetersiz olabileceğine dair ikna edici pek çok kanıt ortaya koyuyor.
Dahası, kalıntı limiti değerlerinin altında olduğunda bile sağlığa olumsuz etkileri dile getiren pek çok çalışma var.
Şimdiye kadar bir kimyasal madde maksimum kalıntı limiti değerlerini aşmıyorsa bir sorun yaratmayacağına inanılıyordu. Oysa endokrin sistem bozucu olarak adlandırılan bazı kimyasal maddeler MKL değerlerinin altında olsa bile bir takım sağlık sorunlarına yol açabiliyor.
Bu kimyasalların insan ve doğadaki tüm canlılar için sakıncalı özellikler taşıdıklarını ortaya koyan bilimsel çalışmalar önemli sonuçlar ortaya koyuyor.
Ne tür sorunlar?
Bu çalışmalar; kimyasalların vücuda alınması durumunda, doğal hormonların fonksiyonlarını taklit etme ya da hormon üretimi süreçlerini bozma yoluyla enerji metabolizmasında bozulmalar, mental bozukluklar, cinsiyet gelişimi bozuklukları, cinsiyetsiz doğumlar, doğum anomalileri, sperm sayılarında azalmalar gibi çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını söylüyor.
Dolayısıyla gıdalardaki kalıntıların endokrin sistemi bozucu etkiye sahip oldukları düşünülen pestisitler açısından da değerlendirilmesi ve kamu adına yapılan saha denetimlerinde konunun bu yönü ile de ele alınması bir gereklilik.
Endokrin bozucu pestisitler
Çalışmamızın başında, 2012’de, hangi pestisitlerin endokrin bozucu olduğuna dair yapılan uluslararası çalışmaları inceledik, endokrin bozucu şüphesi taşıyan 120 pestisitin tamamını tespit edecek tarzda bir analiz yöntemi oluşturduk.
Böylece, 2013 ve 2014 yılları arasında içerdikleri kalıntı miktarları açısından mevcut yasal mevzuata göre hiçbir sakınca içermediği düşünülebilecek gıda ürünlerinin endokrin sistem bozucu pestisitler açısından değerlendirildiklerinde sorunlu olarak görülebileceklerini tespit ettik.
2013’te analiz edilen 163 domates örneğinin yüzde 36’sı, 2014’te analiz edilen 103 örneğin de yüzde 26’sı en az bir endokrin sistem bozucu pestisit içeriyordu.
Bu oranlar biber için yüzde 36 ve yüzde 32; salatalık için yüzde 24 ve yüzde 13; kabak için yüzde 4 ve yüzde 9 ve çilek içinse yüzde 25 ve yüzde 19 olarak tespit ettik.
Arıların ölümü
Tarımsal alanlara uygulanan pestisitler sadece uygulandığı bölgede kalmıyor, zamanla çevreye yayılım gösteriyor.
Çalışmalar herhangi bir bölgeye uygulanan pestisitlerin sadece yüzde 1-2’sinin o bölgede kaldığını geriye kalan yüzde 98-99’luk kısmının doğaya yayıldığını; yani havaya, su ve toprağa, oradan da bu ortamlarda yaşayan çeşitli canlılara geçtiğini gösteriyor.
Son yıllarda bütün dünyada gözlenen arı ölümlerinin de olası nedenlerden biri olarak bu yayılma gösteriliyor.
Tozlaşma böcekleri
Arılar tozlaşma sağlayan böceklerdir. Tozlaşma sadece bitkisel hayatın devamlılığı için değil gıda üretiminin devamlılığı için de önemli. Gıdalarımızın en az üçte birini tozlaşma sağlayan böcekler vasıtasıyla elde ediyoruz.
Arı ölümlerinde pestisitin yanı sıra parazitler, kirlilik, biyoçeşitlilik kaybı gibi nedenler de öne çıkıyor. Muhtemelen tek bir nedeni de yok arı ölümlerinin. Ama nihayetinde arı ölümlerine yol açması olası her şüpheliyi dikkatle takip etmek zorundayız.
DDT benzetmesi?
Son yıllarda yapılan akademik çalışmalarda Neonikotinoidler adı verilen bir kimyasal gruba ait pestisitlerin arı ölümlerine yol açabileceği sıklıkla dile getiriliyor. Neonikotinoidler 1990’lı yıllarda piyasaya sürülen çok etkili pestisitler.
Bu pestisitler ilk çıktığı yıllarda toksisitesinin düşük olduğu öne sürüldüğü için kalıntı limit değerleri yüksek tutuldu ve haliyle dünya genelinde çok yüksek miktarlarda kullanıldı.
Bazı araştırmacılar hem kullanım miktarlarının yüksek olması ve hem de zararlarının gecikmeli olarak fark edilmesi açısından bu gruptaki pestisitleri DDT’ye benzetiyor.
Neden akademik bir dergide yayımlamadık? |
Zaman kaybetmemek için. Bir çalışma halk sağlığı veya çevre sağlığı açısından dikkate alınması gereken bulgular içeriyorsa bilim insanının asli sorumluluğu bu verileri kamu ile paylaşmaktır. Mesele uyarıyı zamanında yapabilmek ve gereken önlemlerin yine zamanında alınabilmesine vesile olabilmektir. Bulguları açıklamanın kamu kurumlarını yıprattığı, ihracatı baltaladığı ya da tarımsal üretime sekte vurduğu gibi görüşler dikkate almaya değer bir mantıksal temel taşımıyor. |
Yaptığımız araştırmada ülkemizde kullanılmasına izin verilen Neonikotinoid grubu pestisitlerden İmidakloprid ve Asetamiprid kalıntısı ürünlerin büyük bir çoğunluğunda tespit ettik.
2013’te çalışılan domates örneklerinin yüzde 38’inde en az bir adet neonikotinoid grubuna ait pestisit kalıntısı tespit edildi. 2014’te bu oran yüzde 39 idi. Başka bir ifade ile analiz yapılan her yüz domates örneğinin 39’u en az bir neonikotinoid grubu üyesi pestisit içeriyordu.
2013 ve 2014 yıllarında biber ürünleri için bu oranlar yüzde 45 ve yüzde 34; salatalık örnekleri içinse yüzde 35 ve yüzde 48 idi.
Neonikotinoid doğaya yayılımı
Kuşkusuz bu kalıntı oranlarıyla arı ölümleri arasında kesin bir bağlantı kurulamaz. Zaten çalışmanın amacı da bu değil. Ama bu çalışmaya başlarken amacımız bu pestisitlerin ne kadar kullanıldığına ilişkin bir tespit yapabilmekti.
Domates, biber ve salatalık en çok üretilen ürünler. Dolayısıyla eğer ürünlerin o büyük bir yüzdesinde bu pestisitlerin kalıntısı çıkıyorsa o zaman bu pestisitlerin geniş ölçekte kullanıldığını ve büyük bir kesinlikle olmasa da doğaya da en çok karışan ya da yayılan pestisitler olduğunu düşünmek akla uygundur.
Bu konuda farklı ülkelerde yapılmış çeşitli çalışmalar da varsa da Türkiye’de henüz yeterince ele alınmış değil. Daha kapsamlı saha çalışmaları ile bu pestisitlerin ürünlerdeki ve doğal ortamlardaki kalıntı düzeyleri sürekli izlenmelidir.
Bu yapılırsa bizim bu çalışmada öne sürdüğümüz “bu pestisitlerin doğaya en çok karışan-dağılan pestisitler” olduğuna ilişkin görüşü teyit etmek mümkün olacak diye düşünüyoruz.
Ancak bu saha çalışmalarını yapmak zaman alacağından önlem olarak bu pestisitlerin kullanımını durdurmak ve ortaya çıkması muhtemel zararları şimdiden engellemek düşünülmelidir.
Çözüm var mı?
Meyve ve sebzeler içerdikleri besleyici öğeler açısından çok değerli. Dolayısıyla meyve ve sebze yemekten vazgeçmemeliyiz.
Örneğin “pestisitleri uzaklaştırmak için gıdaları yemeden önce iyice yıkayın” denilse, bir çözüm önerilmiş olabilir mi? Yıkama, temizleme vs. uygulamalar işe yaradığını söylemek pek kolay değil.
Son on yılda tarım arazilerimizin yüzde 17’sinde üretimden vazgeçildi. Uygulanan tarımsal politikalar nedeniyle tarım şirketleşiyor ve bu kimyasal kullanımını artırıyor.
Sağlıklı bir gıda üretiminin en önemli teminatı olan küçük çiftçilik yok oluyor. Sadece bu süreci tersine çevirmek bile yiyeceklerimizdeki pestisit miktarını azaltacaktır.
Gıda üretimi sadece piyasa koşullarına terk edilmeyecek kadar önemli. Hayatla ilgili her konuda olduğu gibi. (BŞ/BA)
*Fotoğraf: İncilay Cangöz