Dicle Vadisi’nde her şey Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, İl Toprak Koruma Kuruluna başvurusu ile başlamıştı. Hayır, böyle değil! Öyküyü biraz geriden alalım.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2013’te aldığı bir kararla Diyarbakır’ın yeşil alanlarını “yapı rezerv alanı”ilan etmiş, 100 hektarlık alanı da imara açmıştı. Bunun üzerine, binlerce insan “Gezi’den ODTÜ’ye, ODTÜ’den Amed’e Direniyoruz” pankartlarıyla yürüyerek tepkisini ortaya koymuş, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ise harekete geçerek “yürütmenin durdurulması” için dava açmıştı.
Bu girizgâhtan sonra asıl konuya dönebiliriz. Dicle Vadisi’nin 2014’te 7 bin 517 dönümlük tarım arazisi Çevre Bakanlığı’nın, İl Toprak Kurulu’na başvurusuyla tarımsal nitelikten çıkarıldı.
Ayrıca Dicle Nehri üzerinde üç HES yapılması planlanıyordu. HES’ler yapılması hâlinde başta vadi olmak üzere Diyarbakır surları ve Hevsel Bahçeleri sular altında kalacaktı.
Kamuoyunun artan tepkisi üzerine HES projelerinden biri 2014’te, diğer ikisi bu yıl doğa ve tarih tahribatı yaratacağından dolayı iptal edildi.
Ancak tehlike devam ediyordu; 5 bin yıl önce daha kent kurulmadan evvel var olan Hevsel Bahçeleri ve Dicle Vadisi yok olmakla yüz yüzeydi.
Hâlbuki UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmesi için Valilik, Kültür Müdürlüğü ve belediye çalışma yürütüyordu.
Tam bunlar olurken Hevsel Bahçeleri’nin Dicle Üniversitesi içinde kalan bölümünde Orman İl Müdürlüğü ile üniversite işbirliğinde yüzlerce ağaç kesilmişti. Buna keza, Dicle Üniversitesi, sınırları içindeki 10 bin ağacın Diyarbakır Orman Müdürlüğü tarafından yangın tehlikesi ve halk sağlığına zarar verdiği gerekçesiyle kesildiği bilgisini vermişti.
Bir yandan arazinin tarımsal nitelikten çıkarılması diğer yandan da ağaçların katledilmesine karşı sivil toplum kuruluşları, üniversite öğrencileri ve yurttaşlar çadırlı eylem başlatmıştı. Günlerce türküler söylendi, halaylar çekildi alanda.
Diyarbakır Barış Anneleri İnisiyatifi üyelerinin de katıldığı çadır nöbetinde denilen şuydu: “Hevsel, kimseye peşkeş çektirilmeyecek.”
Bir eylemci Gezi’deki duyarlılığın burada da sergilenmesini isteyerek “Burası bir yaşam alanıdır. Kentin ağaç bulunan tek alanı da burasıdır. Şu anda kesin olmamakla beraber yaklaşık olarak 3 bin ağacın kesildiği görünüyor. 7 bin ağacın daha kesileceği söyleniyor. Bu durum gözle görülüyor. Attığımız her adımda bir ağaç kökü görüyoruz” sözleriyle anlatmıştı mücadelelerini.
Mezopotamya Ekoloji Hareketi ise Hevsel Bahçeleri’yle ilgili yazılı bir açıklama yapmış, “Diyarbakır surları ve Dicle vadisi, tarihi Diyarbakır kalesi ve Hevsel bahçeleri kültürel peyzaj alanı olarak UNESCO kültürel mirasına adaydır. Yapılan bu müdahaleler bu süreci tehdit etmektedir” diyerek dikkat çekmişti yıkıma, talana…
75 sivil toplum kuruluşu ise “Dicle Vadisinin tarım işlevinin binlerce yıldır sürdüğünü Asur yazılı kaynaklarında, Diyarbakır Ulu camiindeki Selçuklu kitabesinde ve Osmanlı kaynaklarında görmek mümkün” açıklamasıyla Dicle’nin tarihine vurgu yapmıştı.
Bu arada, TOKİ’den de yanıt gelmişti: “TOKİ'nin, Diyarbakır Hevsel Bahçelerini kapsayan alanda herhangi bir konut uygulaması veya imar planı çalışması bulunmamaktadır.” Vali, ise burada konut yapılamayacağını açıklamıştı.
Ve nihayet 20. gününde, direniş kazanmıştı. Valilik ağaç kesim işleminin durdurulduğunu bildirmişti.
Peki Çevre Bakanlığının 2013’te aldığı “yapı rezerv alanı” kararı ne olmuştu?
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı dava sonucu Diyarbakır 1. Bölge İdare Mahkemesi Hevsel Bahçeleri’ndeki yapılaşma kararına “dur” demişti.
Zaten Mimarlar Odası Diyarbakır Şube Başkanı Necati Pirinççioğlu, ekolojik etüt raporlarında bölgenin yapılaşma için uygun olmadığının ifade edildiğini belirtiyordu. Afet İşleri Genel Müdürlüğünün raporuna göre de alana “konut yapılamaz”dı.
Hevsel ve surlar “Kültür Mirası” artık
Yapılamazdı, çünkü aynı zamanda Diyarbakır surları ve Hevsel Bahçeleri, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) Dünya Kültür Mirası listesine alındı.
Kültür Bakanı Ömer Çelik bunu “müjdeli haber” diye duyurdu.
Ancak tehlike tümüyle geçmiş değil!
Birileri boş durmuyor; yine yağmalamaya, talan etmeye, rant yaratmaya devam ediyor.
Dicle Nehri üzerinde birçok baraj ve HES bulunuyor. Bu barajlar suyun debisini düşürdüğü gerekçesiyle nehrin çıkış noktasından Bismil ilçe sınırlarına kadar olan kısmı “nehir” statüsünden “dere” statüsüne alındı.
Böylece 60 kilometrelik bölüm yapıya açılmış oldu. Kıyı çizgisine 50 metreye kadar yapı yapılabilecek.
Daha da önemlisi şu: Çevre Bakanlığının talebi üzerine İl Toprak Koruma Kurulunca “tarımsal alan” statüsünden çıkarılan Dicle Vadisi’nin 7 bin 500 dönümlük kısmı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında onay aşamasında.
Şimdi herhâlde, Tarım Bakanlığı, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine aldığı Hevsel Bahçeleri’nin içinde bulunduğu arazinin tarım alanından çıkarılmasını onaylamayacaktır.
Şimdi herhâlde, HES kurularak kurutulan dereler, ırmaklar, akarsular ve kesilen ağaçlar ile tahrip edilen canlı yaşamı gibi, Dicle Nehri ve Hevsel Bahçeleri yok olmayacaktır.
Şimdi herhâlde, nereye HES kursam da kâr, daha çok kâr etsem diye rant peşinde koşan patronlar Dicle Nehri ve Hevsel Bahçeleri’nin içinde bulunduğu tarım arazisi üzerinde yeni planlar yapmayacaktır.
Öyle değil mi? (SE/HK)