Matrix filmindeki, Morpheus ve Neo’nun ilk karşılaşma sahnesi olan o ünlü sahneyi bilmeyen pek kalmamıştır. Sadece kast ettiği anlamlandırmalarla değil, metaforlarıyla da çok konuşulan ve üzerine çok yazılan bu sahne, aynı zamanda Neo’nun seçim anıdır da.
Morpheus ona tek bir tercih hakkı verir ve der ki; “Bu senin son şansın. Bundan sonra artık geri dönüş olmayacak. Mavi hapı seçersen hikaye sona erer. Yatağında uyanırsın ve istediğin her neyse ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan, harikalar diyarında kalırsın. Ben de sana tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm.” Neo anlık bir düşünmenin ve belirsiz bir tereddüdün ardından kırmızı hapa uzandığı sırada Morpheus ekler; “Unutma. Sana vaat ettiğim tek şey gerçek, daha fazlası değil.”. Morpheus’un “Harikalar Diyarı” söylemini, “hakikat” olarak okumak gerekiyor elbette; Neo’nun tercihi de kırmızı hap ve gerçekler olur.
Mavi hapı içip eğlence programları da izleyebilecekken, kırmızı hapı içerek Cizre’deki bodrumu soranlara katılıyor…
Bizler uzun zaman önce kırmızı haptan yana tercihini kullanmışlarız. O yüzden, televizyon ya da bilgisayar başına geçtiğimde de hep kırmızı olanları takip ediyorum. Mavi olanlara da arada bakanlarımız var kuşkusuz, ama benim sabrım elvermiyor. Hele hele Mardin’de yaşayıp da, dört bir yanımdaki kıyametin ortasında, o paralel evrende yaşanan aldırmazlığı görmek, benim için cidden katlanılmaz oluyor.
Evrenler arası geçişi zorlayanları da büyük saygıyla izliyorum. Örneğin bir eğlence programına, soracağı sorunun farklı olduğu “aldatmacısıyla” canlı telefon bağlantısı kurup “Çocuklar ölüyor” diyen bir kadın öğretmen gibi. Fakat kendi sınırları içerisinde, kendi kapılarının önünde eyleyen ve söyleyenlere dahi tahammül edilmezken, diğer evrene sızanlara hiç tahammül edilemedi gördüğümüz üzere. Kendimizi sinema platosunda sanmamıza sebep olabilecek tarzda, bunlar gerçekten de oluyor mu dedirtecek hadiseler yaşandı sonrasında.
Şimdi de çeyrek final skandalı içerisindeyiz. Skandal: Amedspor çeyrek finale kaldı. Stadyumda da “Çocuklar ölmesin, maçlara gelebilsin” tezahüratları atıldı.
Benim anneannem, ışıklar içinde yatsın, çok zor bir kadındı, çocuklardan da hiç ama hiç haz etmezdi. Kaşları hep çatıktı. Kara çarşaflı değil ama bizde ferace denen tarzda simsiyah kapalı kıyafetler giyerdi. Konuşması sert, üslubu da kırıcıydı. İnsanlar genelde, ondan korkar ve çekinirdi. İzmir’de yaşayan herkes gibi o da balkonunda oturmayı çok severdi. Göçmen mahallesi, sokakta çocuklar top oynardı hep. Tahmin edeceğiniz üzere, anneannem, çocuklar kendi kapısının önüne geldiğinde deliye dönerdi. İçerden hortumu aldığı gibi çocukların üzerine su sıkardı. Hele de topları, balkonuna kaçmaya görsün. Derhal mutfaktaki en büyük bıçak alınır, balkonun da en görünür noktasına geçilir, o top göstere göstere kesilirdi. Sonra da iki plastik parçasına dönmüş haliyle, çocukların üzgün bakışları arasında, sokağa geri atılırdı. Bu festivallerin beni en güldüren kısmı, anneannemin her seferinde çocuklara “Gidin kendi kapınızın önünde oynayın” diye bağırmasıydı. Üstelik oynayan çocuklar, anneannemin evinin kapı karşı komşusunun çocukları olsa bile…
Şimdi de, bunca senedir aynı ligde yer alan bir takımdan, sanki yabancı memleket takımıymış gibi bahsediliyor. Sanki öbür mahallenin çocukları da gelmiş bizim kapının önünde top koşturuyor. Meğer ne sevmezmiş insanlar Kürtleri.
Hayretler içerisindeyim. Yahu geçen seneye kadar, buralara gelip boynuna poşileri bağlayıp “Otantik bir işletme, han bulsak da iki Kürtçe parçada halay çeksek, ah ne güzel olacak” diye dolaşan yerli turistler değil miydiniz siz ey halkım? Siz burada yerli turistsiniz de Amepspor Bursa’da, Konya’da yabancı takım mı? Siz Kürtçe parçalarda halay çekerken iyiydi de, bir Kürt sporcu koluna Kürtçe bir kelime yazmış, niye tahammül edemiyoruz. Gitsin kendi kapısının önünde mi oynasın topunu. Bu mu? Aksi halde o topu keser miyiz?
Kırmızı hapın yan etkileri mi bunlar, kırmızı hapı içtim diye mi anlamıyorum ben? Mesela önümüzde Fenerbahçe Amedspor maçı varmış. “Fenerbahçeyi desteklemeyenin Türklüğünden şüphe duyun” falan gibi tweetler, kampanyalar dolaşıyormuş galiba. Eee, Fenerbahçe taraftarları arasında dünya kadar Kürt tanıyorum ben. Şimdi öyle saçma şey nasıl olacak? Ne alakası var? Düşmanlık dediğimiz şey de, azıcık sonu / başı belli olan bir şeydir ama yani. Böyle kör bir düşmanlıkla nereye gidiyoruz biz halklar olarak…
Bu benimki kırmızı hapın yan etkisi, onu anladım. Fakat, Matrix sadece bir filmdi. O yüzden de Morpheus, Neo’ya sadece tek bir seçim şansı tanıdı. Ama biz gerçek hayatı yaşıyoruz. Dolayısıyla, herkesin, kendisine, tercihini her an değiştirebilme imkânı sağlayan, bir kumandası var elinde. Ya da ekranın üst kısmında yer alan adres çubuğuna, bu sefer de farklı bir adres yazıp örneğin bu yazılanları okuyabilme imkânı.
Biz bu kanallarda ya da bu sitelerde, kendi çalıp kendi oynayan ya da kendi yazıp, kendi okuyanlardan ibaret kalıyor olabiliriz belki. Ama ben, her satırımda, değişik bir kişiye daha ve sadece bir tek soru işareti daha katabiliyor olmanın umuduyla yazmaya devam etmeyi düşünüyorum.
Çünkü ben, bütün ideolojik ve hukuki birikim ve deneyimime rağmen, cidden ancak bir yere kadar anlayabiliyorum bütün bu olup bitenleri. Pek çoğumuz için de durumun böyle olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim şey kardeşlik değil, kimse kimseyle kardeş olmak zorunda da değil. Ama bir arada yaşama koşullarımızın devamına dair umutlarımı tüketmek asla istemiyorum. Elimizdeki tek şeyin gerçek olduğunu, onun da pek gül bahçesi olmadığını da elbette biliyorum. (ÖDM/HK)