Son 15 yıldır, Halkın Emek Partisinin (HEP) 1990 yılında kurulduğu tarihten bu yana, hep düşüne durmuşumdur. Ve kendime de yüksek sesle sormaktan vazgeçmemişimdir.
Ya kapatıldılar, ya da yeniden partileştiler
HEP, Demokrasi Partisi (DEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP) ve Demokratik Toplum Partisi (DTP) aynı gelenekten gelmelerine rağmen neden ya kapatılmışlar, ya da kendilerini bir sonraki partiye dönüştürerek feshetmişler.
Hatta çoğu kez daha parti kapatılmadan "yedeğini" kurmak zorunda kalmışlar. Hatta tümüyle bu nedenlerle aynı siyasal geleneğin takipçisi oldukları halde genellikle en fazla ikinci veya üçüncü kongrelerini yapabilmişler.
İşte o koca salonda Demokratik Toplum Partisinin Birinci Büyük Kongresi afişini okuyunca resmi nedenlerle kapatılan ve resmi siyasal süreci akamete uğratılan tüm önceki siyasal partileri düşündüm.
Salt benim düşünmemle kalmayın siz de düşünün ve yanıtını kendiniz verin; ilk kurulduğu günden bu yana geçen 16 yıl ve partinin yeni ismiyle yapılan ilk genel kurul.
Demokratikleşme süreci
Belki de başka hiç bir şeye gerek kalmadan bu bile, tek başına, Türkiye Cumhuriyetinin,-partileşme anlamında- siyasal demokratik sürecinin bulunduğu noktayı izaha yeterlidir, demek geçiyor içimden.
Sonra salona baktım. Sosyalist Enternasyonalden, Avrupa Parlamentosu Sol Grubuna, Bask ülkesi Batasuna Partisi Temsilcisinden Berlin Parlamento temsilcisine, İrlanda Sihn Fein temsilcisinden Avrupa Özgürlükler ittifakı ve Pasok temsilcisine varıncaya kadar anons edilen dışardan ve ayrıca da içerden bir dolu konuğu da düşündüm.
Sonra kongrenin ertesi gününü düşündüm. Ve yanıtını da kendimce verdim. Dedim ki; "Yarın olacak yine cevval bir savcı çıkacak. Ve bu kongreyi de kılı kırk yararcasına incelemeye alacak."
Kongre hassasiyetine rağmen soruşturma
Divanın bütün uyarıcı hassasiyetine rağmen, divanın hemen arkasında yer alan devasa Türk Bayrağına rağmen, parti adına konuşan başkanların, ülkenin neredeyse tüm sorunlarını siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel manada masaya yatıran siyasal duyarlığı ağır basan konuşmalarına rağmen, beklenen oldu.
İnceleme başlatıldı. Yine düşünmeden edemedim. Peki madem bu böyle ise. Her yapılan mercek altına alınacak ise, soruşturma tehditlerinden vazgeçilmeyecekse, bu ülkede o çok arzulanan siyasal demokrasi kültürü nasıl gelişecek!
Sonra otuz yıl önce yine Ankara'da katıldığım bir başka parti kongresini Türkiye İşçi Partisinin 1976'da Çağdaş Sahne'de düzenlediği parti kongresini düşündüm. O gün "Sosyalizm" umuttu. Otuz yıl sonra bugün "Demokratik Çözüm" umut oluyor.
Kürt sorununun demokratik çözümü
Demokratik Çözüm derken, siz artık onu Kürt Sorununun Demokratik Çözümü olarak anlayın. Belki de bugün çözümden beklenen bir başka nedenle de olsa Türkiye'nin siyasal beklentilerine yanıt olabiliyor.
Ankara'da DTP kongresi, ne yaptığını ve ne istediğini bilen bir disiplinle yapıla dururken, ülkenin bir başka büyük şehrinde de, İstanbul'da, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) "Bir Arada Yaşama Mitingi ve Yürüyüşü"yapıyordu.
Bugün bu ülkede yaşayan bir çok insanın kafasında "bir arada yaşayalım da, nasıl!" sorusuna belki de Ankara'da DTP kongresinden konuşmacılarca yanıt veriliyordu.
Baydemir: Sorunu diyalogla çözelim
Aysel Tuğluk, "bölünme, ayrılma, ayrı devlet olma söylemlerinin bir karşı propaganda" olduğunu, "Kürtlerin Türkiye toplumuyla buluşmasını, kader birliği yapmasını engelleme amaçlı" olduğunu ifade ederken; Ahmet Türk de: "sorunların çözüm yeri olarak parlamentoyu" gördüklerini belirterek, "parlamentoya halkın iradesinin yansıtılabilmesi için seçim barajının ya tamamen kaldırılması ya da yüzde 3 gibi makul bir düzeye indirilmesi" gerektiğini belirtiyordu.
Son vurguyu Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir yapıyordu:
"Bu sorunu diyalog yoluyla çözelim. Ben şimdi, hemen şimdi çözümden söz ediyorum. Sayın Baykal, sayın Erdoğan, bir zirve gerçekleştirelim, çözüm için. Hevallerin ve Mehmetlerin silahları bıraktığı bir festivalde buluşalım!"
Bir arada yaşanacaksa soruşturma başlatmak yerine seslere kulak vermek ve seslere ses olmak, seslere güç katmak en iyisi değil mi? (ŞD/AD)