Sosyalizme alternatif?
Kimileri sosyalizmin alternatif olma özelliğini yitirdiği bir dünyada böyle bir gelişmeyi doğal buluyor. Sosyal demokrasinin asli görevinin sosyalizme yönelen emekçileri kapitalizme entegre etmek olduğunu vurguluyor ve sistemin ona artık ihtiyaç duymadığına, sosyal demokrat partilerin büyük bir hızla bir zamanlar karşısında göründükleri sağcı ve liberal partilere benzemeye başladıklarına işaret ediyorlar.
Kimileri de sosyalizmden sonra, sosyal demokrasinin ve sosyal demokrat kültürün de iflas etmesiyle karşı karşıya kalacakları dünyanın şimdikinden çok daha çirkin olacağı endişesiyle, "bir şeyler yapılmalı" arayışları içinde. Kriz derinleşiyor ve çözüm arayışlarına yol açıyor.
Yeni sol parti
Sendikaların sadece tabanı değil, tavanı da bir zamanlar gözü kapalı destekledikleri SPD'li hükümete sırtını dönüyor, partiden ayrılanlar ve "atılanlar" yeni bir "sol parti" kuruluş hazırlıklarına girişiyor, 1999'da "seçmenlere verilen sözlerden dönüldüğü" gerekçesiyle hem parti genel başkanlığından, hem hükümetteki en güçlü bakanlık olan Maliye Bakanlığı'ndan, hem de milletvekilliğinden ayrılarak, bir kenara çekilen Oskar Lafontaine, Schröder'in istifa etmesini, uygulanan politikalardan vazgeçilmesini, aksi takdirde yeni kurulacak partiyi destekleyeceğini açıklıyor.
Hükümeti destekleyen sosyal demokratlar ise, uygulanan ekonomi politikalarının 2006'daki genel seçimlere kadar olumlu sonuçlar vermesini umuyor ve böylece iflası önleyebileceklerini düşünüyorlar.
Dünyanın en eski ve en büyük sosyal demokrat partilerinden SPD'nin yaşadığı krizin göstergeleri ve sonuçları şöyle:
* Parti, büyük bir hızla oy kaybediyor. 1998'de yüzde 40.9 alarak iktidara (Yeşiller'le koalisyon kurarak) gelen SPD, son kamuoyu yoklamalarına göre şimdi bir seçim olsa oyların sadece yüzde 23'ünü alabilecek.
* SPD, 2002 yılındaki genel seçimlerde de oy kaybetmişti (yüzde 38.5). Ancak Schröder'in yaklaşan Irak savaşına Almanya'nın katılmayacağını "anti Amerikanizm" suçlamasını göze alarak açık açık, defalarca açıklaması ve seçimlerden kısa bir süre ülkenin doğusunda yaşanan sel felaketindeki "ulusal seferberlik havası", SPD'yi kurtardı. Oy kaybı beklenenden çok az oldu. Sonuçta SPD ve ortağı Yeşiller, muhalefete göre küçük bir farkla bir dönem daha iktidarda kalmayı başardı.
* SPD, 2002'den sonra gerçekleştirilen yerel seçimlerin büyük kısmını, eyalet seçimlerinin hemen hepsini ciddi farklarla kaybetti. Son olarak Avrupa seçimlerindeki oy oranı yüzde 22'yi (1999'daki seçimde yaklaşık yüzde 31) bile bulamadı.
* Seçim sonuçlarının analizi durumun vahametini gösteriyordu. SPD, en büyük oy kaybına geleneksel seçmen tabanını oluşturan işçi kesiminde uğramıştı. Partinin toplam oyları içinde işçilerin payı yüzde 23'e kadar gerilemişti, ki bu sosyal demokratların işçilerden aldığı oyların yüzde 13 oranında azaldığını gösteriyordu.
Seçmen davranışlarını inceleyen analizler, SPD'nin seçmenlerini mobilize edemediğine ve çok büyük bir miktarda sosyal demokrat seçmenin (1 milyon 390 bin) sandık başına gitmediğine işaret ediyordu. Yine aynı analizler, 650 bin sosyal demokrat seçmenin Yeşiller'e, 340 bininin ise diğer partilere oylarını verdiğini gösteriyordu.
* SPD'nin asıl kan kaybı partiye sırtını dönen "yoldaşlar"la ilgili istatistiklerde görülüyordu. 2004'ün ilk ayında parti üyeliğinden istifa edenlerin sayısı 10 bini buluyordu.
Şu anda toplam 628 bin üyesi olan SPD'nin 70'li yıllardaki üye sayısı 1 milyonun üzerindeydi. (1946'da 711 bin, 1955'te 586 bin, 1976'da 1 milyon 22 bin, 2002'de 694 bin üye). SPD'nin en büyük üye kaybı, Schröder hükümetinin "Agenda 2010" adı altında paketlediği ekonomik ve sosyal reformların açıklandığı 2003'te oldu. 2002'de 26 bin olan üye kaybı, 2003'te ise 38 bine çıktı.
* SPD'nin en önemli üye kaybı 1999'da olmuştu. Partinin Genel Başkanı Oskar Lafontaine, omuz omuza vererek 16 yıllık sağ-liberal iktidarı yıktıkları "yoldaşı" Schröder'in başında olduğu, kendisinin de Maliye Bakanı olarak görev üstlendiği hükümetin seçmene verilen sözlerden uzaklaştığı gerekçesiyle, ani bir kararla siyasetten çekilmişti. Lafontaine'nin çekilmesiyle, önündeki bir engel daha kalkan Schröder, parti genel başkanlığını da üstlenmiş, böylece hem hükümetin, hem de partinin başı olmuştu.
* Muhalefet yıllarında SPD'nin yan örgütü gibi çalışan sendikaların hükümete yönelik eleştiri ve uyarıları isyana dönüşmeye başladı. Schröder, sendika liderlerinin uzlaşma girişimlerini, uyguladığı ekonomi politikalarının alternatifi olmadığı ve bu politikalardan gerilemeyeceğini kesin dille açıklayarak kabul etmiyordu.
Sonunda sendikaların tavanı da tabanın isyanına katılmak zorunda kaldı. Alman Sendikalar Birliği (DGB), Avrupa Sosyal Forumu ve Avrupa Sendikalar Birliği başta olmak üzere çeşitli örgütler tarafından 3 Nisan'da Avrupa çapında protesto gösterilerine aktif olarak katıldı. Sosyal devleti ortadan kaldırılmasına karşı direniş amaçlı gösteriler Almanya'da "Hükümete uyarı" eylemlerine dönüştü. Berlin, Köln ve Stuttgart'taki gösterilere yüz binlerce kişi katıldı. Sendika liderleri konuşmalarında hükümeti hedef aldılar, eylemciler hükümetin politikalarını protesto ettiler.
* Sendikalar, Schröder'e bir darbeyi de 1 Mayıs İşçi Bayramı'nda vurdular. SPD lideri ilk kez 1 Mayıs kutlamalarına konuşmacı olarak davet edilmedi. Aslında bu Schröder için iyi de olmuştu. Çünkü geçtiğimiz yıl konuşmacı olarak katıldığı 1 Mayıs kutlamasında yuhalanmıştı.
* Schröder'in Genel Sekreterliğe getirdiği Olaf Scholz, parti programında yer alan "demokratik sosyalizm" kavramını tartışmaya açtı. Yaklaşan parti kurultayında "demokratik sosyalizm" kavramını kaldırıp, yerine "21. yüzyılda adalet ve dayanışma içindeki orta direk" kavramlarını getirmeye hazırlanan Scholz, Genel Başkanı Schröder'in de desteğini almıştı.
SPD'nin tarihi boyunca özellikle sosyal demokrasinin, komünizmden farkını vurgulamak için kullanılan bu kavramın artık eskidiğini ve içinin boşaldığını savunan Scholz'a itirazlar, sadece partinin sol kanadından değil, Federal Meclis Grup Başkanı Franz Müntefering, Federal Meclis Başkanı Wolfgang Thierse gibi önde gelen ılımlı isimlerden geldi.
Aslında SPD'nin "demokratik sosyalizm"le bir ilgisi kalmamıştı. Bunu herkes kabul ediyordu, ancak bu tartışmanın zamanlaması kötüydü. Sonunda programda tam 7 kez geçen kavram kaldı. Bir ankete göre SPD üyelerinin yüzde 36'sı Scholz'un yaklaşımını desteklerken, yüzde 44'ü ise kesinlikle karşıydı. Ancak, bu arada partinin sol imajı büyük bir yara daha almıştı.
* SPD'nin sol kanadında yer alan üyeleri, milletvekilleri özellikle Lafontaine'nin tasfiyesinden sonra iyice pasifize edilmişlerdi. Bu kesimde Schröder yönetimine tepki büyümeye başladı.
Hem partinin, hem de hükümetin başında olan Schröder, her defasından masaya yumruğunu vurarak ya da istifa tehditleriyle, bu kesimden gelen itirazları bastırmayı, uyguladığı reform politikalarına parti kurultaylarından onay almayı başarıyordu. Ancak isyan büyüyordu.
Federal Meclis'te (Bundestag) küçük bir farkla çoğunlukta olan hükümet partileri, son yıllardaki eyalet seçimlerinde aldığı yenilgiler sonucu Eyaletler Meclisi'ndeki (Bundesrat) çoğunluğu yitirmişti.
Federal Meclis'ten geçen yasaların büyük kısmı, ikinci mecliste takılıyordu. Sol kanat milletvekillerinin isyan edip, hükümetin reform yasalarına hayır vermeleri halinde, ilk mecliste de ciddi sorunlar yaşanması riski artmaya başladı.
SPD'den umudu kesen sosyal demokratların, solda yeni bir parti kurma fikri giderek daha çok taraftar bulmaya başladı. Büyük kısmı orta düzeyde sendika yöneticisi bazı SPD üyeleri bu amaçla ilk girişimlerine başladılar. "Emek ve Sosyal Adalet Girişimi" adı altında ilk örgütlenme adımı atıldı.
SPD Genel Başkanı Schröder, girişimi başlatan 6'sı sendikacı 7 SPD üyesi hakkında, "partiden atılmaları" talebiyle disiplin soruşturması başvurusunda bulundu.
"Asıl atılması gerekenler partiyi bu hale getirenlerdir" diyen isyancılar, 2006 seçimlerine girecek bir parti kurabileceklerini açıkladılar. Bu arada partinin sol kanadından bazı milletvekilleri de hükümetin ekonomi politikalarına karşı imza toplamaya başladılar. Amaç, üyelerin yüzde 10'unun imzasını alarak, reformların oylanacağı bir olağanüstü kurultay toplamaktı.
* Sonunda en büyük deprem yaşandı. Başbakan Schröder, SPD Genel Başkanlığı'ndan istifa ettiğini açıkladı (6 Şubat 2004). Shröder'le birlikte parti örgütünün desteğini almayı hiç bir zaman başaramayan Genel Sekreter Olaf Scholz da gidiyordu.
Schröder, aslında parti genel başkanlığını istemeden bıraktığını, fakat bundan sonra hükümete daha fazla ağırlık vermek istediğini söyledi. Schröder'in yerine parti içinde sevilen bir isim olan Federal Meclis SPD Grup Başkanı Franz Müntefering geldi.
Aslında Schröder'in politikalarına hiçbir itirazı olmayan Müntefering'in partinin başına geçmesiyle, parti içindeki isyanın zayıflaması bekleniyordu. Nitekim öyle de oldu, ancak bu çok kısa sürdü. Müntefering ve Genel Sekreterliğe getirilen Klaus Uwe Benneter'in yönetimindeki SPD'nin kan kaybı devam etti.
* Bir süredir çekildiği köşeden çıkıp, gazetelere yazdığı yazıları ve kitaplarıyla, sık sık katıldığı TV tartışma programlarındaki açıklamalarıyla Schröder hükümetine muhalefet eden eski Genel Başkan Lafontaine, parti toplantılarına da katılmaya başladı.
Lafontaine, SPD'nin başındaki yeni ekibin reform politikalarına "devam" kararını açıkça eleştirdi. "Aynen devam tavrı partinin üye ve seçmen kaybını durdurmaz" diyerek, tartışmaları kızıştıran Lafontaine, radikal değişiklikler gerektiğini savundu. SPD'ye "Sosyal devlet için yüzyılın reformu" çağrısında bulundu ve bu çağrıyı iş çevrelerine yakınlığıyla bilinen günlük ekonomi gazetesi "Handelsblatt" için kaleme aldığı makalede dile getirip, burada "neo liberal" politikaların terk edilmesi gerektiği görüşünü tekrarladı.
* Lafontaine'nin muhalefeti giderek daha çok yankı yapmaya başladı. Eski Genel Başkan Schröder'in hükümete karşı kampanya yürüttüğü suçlamasıyla boykot ettiği, kendisinin de bir süre köşe yazısı yazdığı popülist "Bild" gazetesine, bir açıklama yaparak, sosyal demokrasinin yaşadığı krizden çıkabilmesi için 10 maddelik alternatif program önerdi.
Lafontaine, dar gelirliler aleyhine alınan tüm kararların geri alınmasını, zenginlerden alınan vergilerin artırılması, vergi kaçıran, şirketini Almanya dışına taşıyan işverenlere karşı ağır yaptırımlar öneriyordu. Schröder'le ekibinin devamında ısrarlı oldukları reform paketi "Agenda 2010"dan vazgeçilmesi gerektiğini savunarak, "Eğer reformlara alternatif yok demeye devam edilirse, SPD'nin gerilemesi sürer ve yeni bir sol partinin kurulması önlenemez" dedi.
Lafontaine, bu önerilerin Eyaletler Meclisi'nde çoğunluğu belirleyen CDU'nun engellemesiyle karşılaşmasının önemli olmadığını belirtip, "Sosyal demokratlar, hiç olmazsa partilerinin geldiği durumdan dolayı utanmazlar" görüşünü savundu.
Schröder liderliğindeki SPD'nin son yıllarda girdiği tüm eyalet seçimlerini kaybettiğini hatırlatan Lafontaine, "SPD yeni bir başlangıç" yapmalı diyerek dile getirdiği önerilerin gerçekleşmesi halinde uzun vadede seçmenlerin güveninin yeniden kazanılabileceğini savundu. SPD yönetimi, Lafontaine'nin önerilerini ciddiye almadı bile. Ancak, Lafontaine faktörü giderek daha da belirginleşmeye başladı.
* Lafontaine, kendi bölgesi Saarland'da partisinin seçim çalışmalarını katılacağını açıkladı. Bu onun aktif politikaya dönüşü olarak yorumlandı, hatta tekrar yıllar önce uzun süre yürüttüğü Eyalet Başbakanlığı makamına aday olacağı iddiaları atıldı.
Bunlar doğru çıkmadı, ancak Lafontaine sözünde durdu, partinin eyalet kongresine katıldı. Aynı kongreye SPD'nin yeni Genel Başkanı Müntefering'in de katılacak olması kısa süreli bir heyecana neden olduysa da "Lafontaine'yle SPD liderliğinin barışacağı" iddiaları havada kaldı.
Eski ve yeni genel başkanlar, kongrede birbirlerinin ellerini sıkmak ve soğuk bir selamlaşmayla yetindiler.
* Sendika liderlerinden Schröder'e en sert tepki geldi, politikalarının "iflas" ettiğini açıkladılar (27 Haziran). SPD-Yeşiller koalisyon hükümetini başlangıçta destekleyen sendikalar, Schröder'e ve ekonomik reform politikalarına yönelik eleştirilerinin dozunu artırıp, "asosyal" olarak tanımladılar ve artık hükümeti desteklemeyeceklerini duyurdular.
Almanya'nın en büyük sendikası Ver.di (Birleşik Hizmetliler Sendikası) Genel Başkanı Frank Bsirske, Welt am Sonntag gazetesine yaptığı açıklamada "Schröder'in kendi hedefleri açısından iflas etmiştir" derken, en büyük sendikal çatı örgütü DGB (Alman Sendikalar Birliği) Genel Başkanı Michael Sommer de artık sendikalar içinde kimsenin Schröder'i desteklemeye hazır olmadığını duyurdu.
Schröder hükümetinin politikası nedeniyle SPD'nin sosyal demokrat kimliğini yitirdiğini ileri süren Ver.di Başkanı Bsirske, Almanya'da işçilerin seçimlerde artık bu partiye oy vermediğini hatırlattı.
* Sonunda Schröder'e isyan edip, SPD'yi terkederek yeni bir sol parti kurma hazırlıkları önemli bir dönüm noktasını geride bıraktı. 4 Temmuz'da Berlin'de toplanan SPD kökenli 40 kişi, "Emek ve Sosyal Adalet Seçim Alternatifi" adı altında bir dernek kurdular ve bunun önümüzdeki sonbaharda bir sol partiye dönüştürüleceğini açıkladılar.
Yeni girişimin sözcülerinden Thomas Haendel, amaçlarının başta SPD-Yeşiller hükümetinin reform paketi "Agenda 2010" olmak üzere tüm partilerin reform politikalarına "seçilebilir alternatif" sunmak olduğunu açıkladı.
Bir süre önce SPD'den atılmış olan Haendel, Berlin'deki toplantıda 14 kişilik yönetim kurulunun seçildiğini ve tüzüğün kabul edildiğini açıkladıktan sonra, sonbaharda partiyi kurmak üzere toplanacak federal delegeler konferansında önümüzdeki yıl Kuzey Ren Vestfalya'da yapılacak eyalet seçimlerine katılma konusunun kararlaştırılacağını, ancak her koşulda 2006'daki genel seçimlere gireceklerini söyledi. Büyük çoğunluğu sendikacı olan ve uzun yıllar SPD içinde aktif görevler üstlenen yeni parti kurucuları genel seçimde yüzde 5 oy barajını aşmayı hedefliyorlar ve bu hedef gerçekçi bulunuyor.
* Daha önce Schröder'e ağır eleştirilerde bulunan sendika liderleri yeni partiyi desteklemediklerini açıkladılar, ancak çok sayıda sendika görevlisinin bu girişime sempatiyle baktığı biliniyor.
SPD Genel Başkanı Müntefering, "Yerine getiremeyecekleri sözler veren bu partiye destek verenler kumar oynuyorlar" diyerek yeni parti hazırlıkları eleştirip, sendikaların ancak SPD'yle işbirliği yapmaları halinde güçlü olabilecekleri savunarak devreye girerken, Genel Başkan Yardımcısı Ute Vogt ise "parti içinde kalıp, başka bir partinin kuruluşu için çalışanlar SPD içinde kalamazlar" diyerek, isyancıları tehdit ediyordu.
* "Hannoversche Allgemeine Zeitung", SPD üyelerinin, SPD teşkilatlarının ve SPD'nin ileri gelenlerinin, Başbakan Gerhard Schröder'in hemen görevinden alınması için çağrıda bulunulan e-mail bombardımanına tutulduğunu yazdı.
"Parçalanmaya yüz tutan SPD ve onun tarihi müttefiki sendikalar korunmalı. Başbakan gitmeli - SPD'nin çizgisi değişmeli" çağrısının yapıldığı e-postalar da, SPD'lilerin ve sendikaların Schröder'in reform politikasına karşı toplu bir direniş göstermesi isteniyordu.
E- postalarda ayrıca, yerel ve eyalet seçimlerine SPD'den aday olacak kişilerin, Schröder'in reform politikasına da açık bir şekilde karşı çıkmaları isteniyordu. Kaynağı açıklanmayan e-maillerin partiye zarar vermek amacıyla dağıtıldığını belirten SPD Genel Sekreteri Klaus Uwe Benneter, yapılanın terbiyesizlikten başka bir şey olmadığını söyledi..
* Son darbe bu hafta sonunda Lafontaine'den geldi. Schröder'in yürüttüğü politikanın başarısız olduğunu hatırlatan Lafontaine, Başbakan'ın istifasını istedi. Lafontaine, önümüzdeki yıl hükümetin şu andaki ekonomik politikalarında ısrarlı olması ve Schröder'in de görevinde kalması halinde SPD'den ayrılanların kurmaya hazırlandıkları yeni sol partiyi destekleyeceğini açıkladı.
"SPD emekçilerin ve emeklilerin çıkarlarını korumakla yükümlüdür. Eğer o bunu yapmazsa, parlamentoda bu çıkarları temsil edecek güçler çıkacaktır" diyen Lafontaine, önümüzdeki günlerde sık sık SPD yerel örgütlerinin düzenlediği toplantılara aktif olarak katılacağını ve eski Genel Başkan olarak, parti kurultaylarında konuşma yapma talebinde bulunacağını açıkladı.
Schröder'in politikasının iflas ettiğini belirten Lafontaine, "Eğer kendisine saygısı varsa istifa eder" dedi. Lafontaine, bu arada Genel Başkanlık, Maliye Bakanlığı ve milletvekilliğinden istifası üzerini "O kadar çok verilen sözden dönüldü ki, parti yönetiminde, hükümette ve mecliste kalarak bunları taşımak istemedim. İstifamla birçok kişiyi hayalkırıklığına uğrattım. Üzgünüm" diyerek ilk kez partililerden özür diledi.
Ülkede sol bir hareketlenme için gerekli potansiyelin var olduğunu vurgulayan Lafontaine'nin çıkışı Alman sosyal demokrasinin hareketlendirdi. SPD içindeki karşıtları onun partiden atılması talebinde bulunurken, yeni sol parti kurucuları ise "aramıza hoş gelirsin!" mesajını yolladılar.
İktidara geldiği 1998'den bu yana emekçilerin desteğini yitiren, işsizliği önleyemeyen, dar gelirleri, işsizleri, emeklileri karşısına alan Schröder, muhalefetteyken karşı çıktığı, engellediği sağ politikaları uygulayarak işverenlerin desteğini ve övgülerini almayı başardı.
Onun liderliğindeki Almanya, sağcı Helmuth Kohl'un Hıristiyan demokrat-liberal koalisyonlarının tartışmasına bile cesaret edemeyeceği birçok politikayı gerçekleştirdi. Üniversitelerin paralı hale getirilmesi, sosyal yardımların kesilmesi, işçi ve memurların haftalık mesailerinin karşılık ödenmeden uzatılması gibi sadece ekonomik ve sosyal alanda değil, dış politikada bunu başardı.
Örneğin Alman askerleri İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez Schröder hükümeti döneminden ülke sınırları dışında savaştı. Üstelik bunun için Birleşmiş Milletler onayı aranmadı, NATO kararları yeterli görüldü.
23 Mayıs 1863'te "Genel Almanlar İşçiler Derneği" adı altında Ferdinand Lassalle tarafından kurulan ve daha sonra partileşen SPD'nin 141 yıllık ömrünün son 8 yılının bilançosu böyle.
Bu sürede birçok iniş çıkışlar yaşayan, örneğin iki dünya savaşına giden süreçlerde güçlü olmasına rağmen gerekli direnişi göstermeyen, bu parti içindeki tartışma geleneği aslında birçoklarında, geçmişteki hatalardan ders alındığı iyimserliğine neden oluyordu. Ancak Schröder deneyi, sosyal demokrasinin asli görevinin solu sisteme entegre etmek olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. (GK/BA)