Haberin Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
Gezi Parkı eylemlerine ilişkin olarak tutuklu iş insanı Osman Kavala ile birlikte 15 kişinin yargılandığı davanın ikinci duruşması Silivri Kampusu'ndaki İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
TIKLAYIN - Gezi İddianamesi Suçlama: "Etki Ajanlığı", "Şiddetsiz Eylem Yöntemi Kullanmak"
Davanın ilk duruşması 24 Haziran'da görülmüştü, tüm sanıklar geçtiğimiz duruşmada savunmalarını tamamlamıştı. Mahkeme ara kararında Aksakoğlu'nun tahliyesine, Kavala'nın tutukluluğunun devamına karar vermişti.
TIKLAYIN - Aksakoğlu Serbest, Kavala'nın Tahliye Talebi Reddedildi
Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı iş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala, 625 gündür tutuklu bulunuyor.
Duruşma salonunda herkesin yerini almasıyla duruşma başladı. Salonda 300 kadar izleyici bulunuyor. Duruşmanın başlamasıyla birlikte Mahkeme Başkanı Mahmut Başbuğ, avukat savunmalarını bugün bitirmeye çalışacaklarını söyledi.
İlkiz, iddianameden bazı bölümler okuyarak savunmasına başladı
Daha sonra ise savunmalara geçildi. Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay'ın müdafii Fikret İlkiz ilk olarak söz aldı. İlkiz iddianamenin bazı bölümlerini okuyarak başladığı savunmasında "Bunları iddianameye karşı bir eleştiri getirebilmek için okuyorum" ifadelerini kullandı.
İddianamedeki çarpıklıkları dile getiren İlkiz, "Bizim anlamaya çalıştığımız, üstüne konuşmamız gereken bir dil meselesi var. Türkçe ne anlama geldiği anlaşılamadığı için böyle iddianameler karşımıza çıkıyor" diye konuştu.
"Yıllar önce dönemin Adalet Bakanı bir TV konuşmasında 'iddianamelerin kalitesiz' olduğundan bahsetmişti. 1960 ve 80 darbelerinde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti devletini zora sokarak hükûmetin görevini engellemeye teşebbüs ettikleri, erken seçime zorlamak istedikleri, gerçekleşmezse Suriye ve Mısır'da olduğu üzere iç savaş ve darbe ortamına zemin hazırlamak gayretinde olmak üzere deniyor."
İlkiz iddianamedeki bir bölüme dikkati çekerek "iddianamemizin tanzim edildiği dönemde şüpheliler ve bazı basın organları tarafından bu soruşturmaların yapıldığı dönemde, FETÖ üyesi şahıslar tarafından bu soruşturmaların başlatıldığı öne sürülmüş olsa da soruşturmaya konu tüm delil ve tapelerin yeniden kıymetlendirmesinin yapıldığı ve bu nedenle dosya üzerindeki tüm dış etkilerin ortadan kaldırıldığı zaruret üzerine izah edilmiştir." ifadelerini kullandı.
"Bizim dünyamız sınırlarında, bildiğimiz dilden konuşalım"
"Eğer bana zaruret üzerine izahat etmek istiyorsanız kısa ve anlaşılır olarak anlatmalısınız. Kim yaptı bu kıymetlendirmeyi? Biz FETÖ, PDY olayının ne olduğunu baştan beri söylüyorduk. Ama dinlemiyorlar. Siz, o dönem toplanan hukuksuz telefon görüşmelerini, tapeleri almak üzere yeniden kıymetlendirme yaptığınızı söylüyorsunuz Kıymetlendirme ne demektir? Kıymet "değer" demektir.
"Kıymetlendirme "değerlendirme" demektir. Bahsettiğiniz bu kıymetlendirme ne anlama geliyor? Kıymetleşme değerli duruma gelmek, kıymetleştirmek değerli duruma getirmek demektir.. Ama genel felsefi duruşunuzu biz bu dille anladık. Heidegger'in dediği gibi "dil varlığın evidir." Dilin sınırları dünyanın sınırlarıdır. Biz bu iddianamenin dünyasının sınırlarını gördük. Şimdi bizim dünyamız sınırlarında, bildiğimiz dilden konuşalım.
"Eğer yasalar belirgin olmak durumundaysa o zaman yasalara uygun bir iddianame beklemek bizim hakkımızdır. Hukukun dilinde konuşan, kanunun diliyle, İnsan Hakları Sözleşmesi diliyle konuşan, direnmeyi bir hak olarak kabul eden kanunların diliyle konuşmalısınız.
"Yoksa bu metin kadir naşinas olarak değerlendirilecektir ki öyle zaten. Biz iddianamenin somutlaştırılmasından yanayız. Bu davanın sanıkları zaten bu ülkenin siyasal ve ekonomik yapısı anlamında bilgili insanlar. Öbür tarafta bu anlamda baktığınızda evet, mahir insanlardır. İşte bu da aslında bizim tespitimizdir. Biz onların kıymetlerini biliriz. Biz insan kıymeti biliriz.
"Yargıtay 4. Ceza Dairesi 11.6.2011 tarihli kararında 'İddianame ayrıntılı olmak zorundadır, sanık neyle suçlandığını anlamalı, savunma hakkı kısıtlanmamalı' diyor.
"Bu iddianame kısaca, 20.11.2007 tarihli Yargıtay Ceza Genel Kurul kararına aykırıdır. Bunu geçmiş bir karar olarak kabul edebilirsiniz. Bu karar bizim için geçerlidir. O zaman sizin için haydi haydi geçerlidir"
"Fethullahçı çetenin hazırladığı iddianameyle yargılanıyoruz"
İlkiz'in ardından tutuksuz sanıklardan Tayfun Kahraman müdafii avukatı Özgür Karaduman savunma yaptı. Karaduman, şöyle dedi:
"Türkiye'nin yakın tarihi, demokratikleşme mücadelesinin yurttaşlarla devlet arasında aynı zamanda hukuk düzeyinde de gerçekleşmesinin tarihi. Bu iddianame, Türkiye'nin yakın geleceği açısından da çok önemli. 15 Temmuz gibi devletin bir dönem siyasal ortaklığını yapmış Fethullahçı çetenin darbesini tartışırken, Fethullahçı çetenin hazırladığı kıymetlendirilmiş bir iddianameyle yargılanıyoruz. Kıymetlendirilmiş iddianamesi olan ülkenin kıymetlendirilmiş siyaseti olur. Eğer siyasi iktidar gerçek anlamda Fethullahçı çete ile mücadele ettiği iddiasını taşıyorsa, bu çete tarafından hazırlanmış iddianameye kıymet vermemesi, reddetmesi gerek.
"Ciddiyet, hukukun en önemli konularından biri. İddianamenin 29. sayfasında 5. Haziran 2013'te "anambunelan" takma adlı Uludağ Sözlük yazarının 'OccupyTurkiye ve emperyalizm' başlığı altında, Gezi'nin sıcağı sıcağına yazdığı entry, iddianamede doğrudan yer almış. İddianame işte bu kadar ciddi. Kıymetlendirilmiş iddianamenizin açık kaynak raporu, liseli ergenlerin, gece canı sıkılanların yazı yazıp sohbet ettiği sözlük sitesinden alınmış."
"Cumhuriyet savcısının görüşlerini iddianame olarak okuyoruz"
Karaduman'ın ardından avukat Evren İşler konuştu. İşler şunları söyledi:
"Gezi'nin üstünden 6 yıl geçtikten sonra yazılan iddianame ile ilgili işlem yapıyorsunuz, soruşturma dosyasındaki şüphelilerin bir kısmı hakkında bu iddianame. Eğer gerçekten hükümete karşı işlenen bir suç olsa bir işlem yapılması için 6 yılın beklenmesi mümkün mü? Ki bu süre içinde seçimler yapılmış, anayasa işlemiş. Bu kadar eleştirdiğimiz iddianame bile Gezi direnişini şiddetsiz eylem olarak değerlendiriyor. Sanıkların cebir ve şiddet kullandığına dair bir kanıt göstermiyor hatta iddia bile etmiyor. İddianame yönelttiği suç açısından kendi içinde çelişiyor ve bütün hatalarına ek olarak hukuki niteleme yaparken büyük bir ciddiyetsizlik yapıyor. Bir belgenin başına iddianame başlığı konunca o iddianame olmuyor.
"Cumhuriyet savcısının görüşlerini iddianame olarak okuyoruz. İddianamenin herhangi bir yerinde delilin bir faille ilişkilendirildiğini de görmüyoruz. 'Anlaşılmıştır, göstermiştir kanaati edinilmiştir, dikkat çekicidir, görülmüştür' gibi tamamen çıkarım yaparken kullandığımız kelimeler iddianamede tekrarlanıyor. İddianamedeki dil hatası bundan ibaret de değil. Sanıkları küstahça davranmakla da suçluyor. "Şirk koşmak" gibi dini bir terimi anayasal düzen için düşünebiliyor savcı.
"Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre hüküm ancak fiil ve fail hakkında verilir. İsnat edilen suç, suç sayılan fiiller, bunların ne zaman işlendiği gösterilmelidir. Maddi olaylar hakkında o kadar net bilgi verilmelidir ki sanık hangi fiilden yargılandığını bilmelidir. Bunun müvekkillerimiz açısından gerçekleşmediğini söyleyebiliriz. Bu belgeyle hükme gitmemiz mümkün değil.
"Gezi anayasal ve demokratik hak kullanımıdır. Çok sayıda hak ile talepler dile getirilmiştir. Toplanma, ifade özgürlüğüdür. Bunun yanında halkın itiraz hakkı ve direnme hakkı da vardır. Bu kişilerin eylemleri bundan ibarettir. Bu iddianamenin kabul edilmesi bile bu hakların engellenmesine yöneliktir."
"Açık Toplum Vakfı'nı Vakıflar Genel Müdürlüğü inceledi, olumsuz durum yok"
Daha sonra Gökçe Yılaz'ın avukatı Bahri Belen söz aldı. Belen, müvekkili hakkında yakalama kararının kaldırılmasını talep ederek şu ifadeleri kullandı.
"Açık Toplum, yasal olarak vakıf. Ve Gezi olayını finanse eden örgütlerden biri olduğu iddiası var. Bu örgütün vakıf senedi var. 2008 tarafından Türk Asliye Mahkemeleri'nin onayıyla tüzel kişilik kazandı. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün vakıf senediyle ilgili görüşleri alınmış. Sonra bu senette bazı değişiklikler yapılmış. 15 Temmuz'dan sonra noter değişikliği hazırlanmış ve onanmış, hukuki değer kazanmıştır. Öte yandan bu vakıf, 2007-2008'den itibaren her yıl tüm faaliyetlerini Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bildirmek ve denetimine sunmak zorundadır. Müvekkilimin suçlanmak istendiği faaliyetler Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün denetiminden geçmiştir. Mali açıdan ve faaliyetleri açısından olumsuz bir değerlendirme, yaptırım olmamıştır.
"Açık Toplum Vakfı ile Gezi'deki eylemler arasında suç bağlantısı kurmanın ve müvekkilem hakkında yakalama kararı çıkarmasının hukuki olmadığı kanaatindeyiz. Ve belki de ileride müvekkilem hakkında beraat kararı verebilirsiniz. Redde mahkum bu iddianameye dayanarak müvekkilem hakkında yakalama kararının kaldırılmasını talep ediyorum."
"Müvekkilim yapacağı savunma üç cümleden ibarettir"
İman Ekmekçi'nin avukatı Aynur Tuncel Yazgan da şunları söyledi:
"Müvekkilim Almanya'da çalışmaya başladı. Kendisi hakkında var olan yasaklamaya rağmen uluslararası istinabe yoluyla ifadesinin alınmasını istemiştim. Ama 25 Haziran'da verdiğiniz karar ile suçun karşılığı olan cezanın beş yılın üstünde olmasını gerekçe göstererek reddettiniz talebi.
"Ceza Muhakemesi Kanunu gereği sanığın mahkeme huzurunda bulunması asıldır ancak her kuralın istisnası vardır. Sanığın yurt dışında bulunması istisnadır. Mahkeme isterse istinabe yoluna başvurur. Mahkemenizden bir kez daha uluslararası adli yardım sözleşmesine göre takdir hakkınızı olumlu yönde kullanmanızı talep ediyorum."
"Türkiye'de ve Almanya'da sorgu bir yükümlülüktür. Ancak müvekkilim, ailevi nedenlerle yurt dışında yaşamaktadır. Hepimiz kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının nasıl önemli bir hak olduğunu biliyoruz. Bu hak ile ilgili gerekli olmadığı sürece kısıtlayıcı ve sınırlayıcı tedbirlere başvurulmaması gerektiğini biliyoruz.
"Müvekkilim üç sayfada yer alıyor yalnızca. Duruşmadan beş gün önce toplanması gereken delilleri bildirmiştim. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı'na yazı yazılarak ne zaman hangi görevde çalıştığının sorulmasını istemiştim. Müvekkilim huzura da gelse yapacağı savunma üç cümleden ibaret olacaktır."
"Dündar'ın sorgusu Almanya'da yapılsın"
Can Dündar'ın avukatı Akın Atalay ve şunları söyledi:
"3 yıldır yurt dışında yaşıyor. "İşte Erdoğan'ın Yok Dediği Silahlar" yazısının ardından baskıya maruz kaldı. Birçok soruşturmaya dahil edildi, hakkında çok sayıda soruşturma var. Her ay periyodik olarak onun casusluğu iktidar temsilcileri ve uzantıları tarafından kamuoyuna aktarılıyor.
"Bugün can güvenliğinin olmadığı somut olgularla ortada. Hakkında ilk açılan haber davasının karar duruşmasının akabinde silahlı saldırıya uğradı. Bu durum mevcutken müvekkilime 'Hadi gel' deniyor. Eğer yargının kesintiye uğratılmaması isteniyorsa CMK, yurt dışında yaşayan sanığın istinabe yoluyla ifadesinin alınmasına izin veriyor. Müvekkilimizin sorgusunun bulunduğu ülkede yapılması talebimizi değerlendirmenize sunuyoruz."
"Usulsüz dinleme yapıldı"
Çiğdem Mater'in müdafii avukatı Hürrem Sönmez kürsüye çıktı. Sönmez, şunları belirtti:
"Müvekkilimin nasıl bir cebre başvurduğu, müştekilerin hangi eylemle zarara uğradığının bir cevabı olması gerekiyor. Müvekkil bakımından iddianamedeki fiiller belgesel çekmek, Gezi eylemleri sırasında gazdan etkilenen kişilere Gaviscon vermek.
"Bunların hiçbiri suç değildir. Normal şartlarda benim beyanlarımın burada sona ermesi beklenirdi ancak ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi karşısında çelişkilere değinmemiz gerekiyor. Usulsüz dinleme kararları verilmiş ve kararlar uzatılmıştır. Bunun dışında Gezi eylemleri nedeniyle suçlanan kişilerin, eylemler sona erdikten bir ay sonra alınan dinleme kararlarıyla suçlanmaları nasıl delil oluşturabilir?"
"Şüphe ile delil arasında kopukluk daha belirgin hale geldi"
Davada son olarak tutuklu iş insanı Osman Kavala savunma yaptı. Kavala şöyle konuştu:
"Gezi protestolarını, hükümeti devirmeye değil, yanlış kararlardan döndürmeye yönelik demokratik bir kampanya olarak gördüm İddianamedeki suçlamalarla ilişkin sorgulanmadım.İddianamedeki kurgunun temel unsurlarını teşkil eden Soros, Açık Toplum Vakfı, Taksim Dayanışması, Otpor'la ilgili bana hiçbir soru sorulmadı. Bana karşı delil olarak gösterilen fotoğraflar bir fotoğraf sergisi ve Gezi Parkı'nda çekilmiş fotoğrafım.
"Gözaltına alındıktan sonra savcı tarafından sorgulanmadım. İddianamenin tutuklanmamdan 16 ay sonra hazırlanmış olması da somut delil arama çabasının göstergesi. İddianamedeki deliller seyahat programım ile Anadolu Kültür'ün mali raporları. Bunların tutukluluğumla alakası olmadığı açık.
"Bu bilgiler ve mali raporlar suç işleme kastıyla fon kullanıldığına ya da kullandırıldığına dair bir somut delil içermiyor.Ben iki suçlamadan dolayı tutuklandım. Gezi olaylarının organizatörü ve finansçısı olmaktan ve 15 Temmuz darbesine destek vermekten.
"Aralarında 3 yıl olan bu iki olay nedeniyle tutuklanmış olmam, savcılığın bu iki olay arasındaki bağlantıya ilişkin şüphe olduğunu gösteriyor. Bu şüpheleri beslemek üzere bazı basın organlarında yazılar çıktı. Beni suçlayan KOM dairesinin hazırladığı analiz raporunda hiçbir delil yok. 15 Temmuz darbe girişimine destek olması suçlaması iddianameye dönüşmedi, soruşturma dosyası olarak devam ediyor.
"Hakkındaki gizlilik kararı devam ediyor. Tutuklandıktan sonra Henry Barkey ile 93,5 saat telefon kaydımın olduğuna dair asılsız haberler yayınlandı. Ama tek bir görüşmemiz yok.Tutuklandıktan sonra da suçlamalarla ilgili somut delil yok. Şüphe ile delil arasındaki kopukluk daha belirgin hale geldi. Bu nedenle tahliyemi talep ediyorum."
Kavala'nın avukatları İlkan Koyuncu ve Köksal Bayraktar da savunma yaptı. Avukat Bayraktar şöyle dedi:
"Önceki duruşmadan sonra önemli bir belge ortaya çıktı. Bu belge bizim konumuz yönünden son derece önemli bir delil niteliğinde. Bu belge AYM'nin kararıdır. AYM başkan vekillerinden Hasan Tahsin Gökcan ilginç bir şekilde bu suç için yalnız cebrin ve diğer unsurların yanı sıra silahlı örgüt kavramının da gerçekleşmesini gerekli tutuyor."
Savcı AİHM'i hatırlattı
Savcı mütalaasında, Kavala'nın atılı suçun katalog suç olmasından ötürü atılı suçun vasfı ve mahiyeti göz önünde bulundurarak tutuklama tedbirinin AİHM kararıyla ölçülü ve uyumlu olması nedeniyle tutukluluk halinin devamı yönünde görüş bildirdi.
Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti oy çokluğuyla Osman Kavala'nın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Davanın bir sonraki duruşması, 8-9 Ekim'de Silivri'de görülecek.
İddianameden
657 sayfadan oluşan iddianamede şüphelilere 10 ayrı suçlama yöneltilmiş, gazeteci ve yazar Can Dündar ve oyuncu Memet Ali Alabora'nın da aralarında bulunduğu 16 şüpheli hakkında da yakalama kararı çıkarılmıştı. İddianamede kişiler hakkında ayrı ayrı süreli hapis cezası istendi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamenin hazırlandığı bilgisini verdiği 20 Şubat'taki toplantıda tüm isimlere ağırlaştırılmış müebbet istendiğini söylemişti.
Haklarında "hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlaması yapılan diğer isimler şöyle: Anadolu Kültür A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi Ali Hakan Altınay, Mimar Mücella Yapıcı, oyuncu Ayşe Pınar Alabora, sinemacı ve gazeteci Çiğdem Mater Utku, Açık Toplum Vakfı Türkiye Temsilcisi Gökçe Yılmaz, yazar Handan Meltem Arıkan, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi, Sinemacı, yönetmen yardımcısı ve reklamcı Mine Özerden, avukat Can Atalay, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini yapan akademisyen Tayfun Kahraman ve Anadolu Kültür A.Ş Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Terakki Vakfı Okulları Yönetim Kurulu Üyesi Yiğit Ali Ekmekçi.
16 Kasım 2017’de gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan ve bu iddianamede ismi geçenler hakkında yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartı devam ediyor.
Suçlamalar
16 Hak savunucusu Gezi eylemlerini "kurgulamak, planlamak, provakatif paylaşımlar yaparak etki ajanlığı yapmak, şiddet olaylarına yön vermek"le suçlanıyor. Bu suçlamayla tüm sanıklar hakkında "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası; bazı sanıklar için ise "mala zarar verme", "tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması", "ibadethane ve mezarlıklara zarar verme", "Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet", "nitelikli yağma" ve "nitelikli yaralama" suçlamalarından da cezalandırılmaları isteniyor.
Ne olmuştu? 6 Kasım 2018'de düzenlenen operasyonla akademisyenler Prof. Dr. Betül Tanbay ve Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, Anadolu Kültür'ün Yönetim Kurulu Başkanvekili Yiğit Ekmekçi, Yönetim Kurulu Üyesi Ali Hakan Altınay, Genel Koordinatörü Asena Günal ve film yapımcısı Çiğdem Mater ile Meltem Aslan, sivil toplum çalışanları Yiğit Aksakoğlu, Filiz Telek, Bora Sarı, Yusuf Cıvır, Ayşegül Güzel, Hande Özhabeş gözaltına alındı. 12 kişi ifadelerinin ardından serbest bırakılırken, Bernard van Leer Vakfı'nın Türkiye Temsilcisi Yiğit Aksakoğlu utuklandı. Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı, iş insanı Osman Kavala da aynı soruşturma kapsamında 1 Kasım 2017'den beri tutuklu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturmada Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticilerinden ve Taksim Dayanışması'ndan Mücella Yapıcı ve avukat Can Atalay ile şehir plancısı Tayfun Kahraman, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Parti Meclis Üyesi Ahmet Saymadı ve Haluk Ağabeyoğlu İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde 28-30 Kasım 2018 tarihlerinde ifade verdi. 657 sayfalık iddianame 20 Şubat'ta hazırlandı ve 30. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. 16 şüphelinin bulunduğu iddianamede, tüm isimlere "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme (TCK 312/2)" suçlaması yöneltildi. İddianamede bulunan 16 kişi şöyle: Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Ali Hakan Altınay, Mücella Yapıcı, Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Çiğdem Mater, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi, Mehmet Ali Alabora, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi. Diğer suçlamalar ise şöyle sıralandı: Mala zarar verme, nitelikli mala zarar verme, Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi, İbadethanelere ve mezarlıklara zarar verme, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanuna muhalefet, Nitelikli yağma (TCK 149), Nitelikli yaralama (TCK 86), 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nuna muhalefet. Haklarında suçlama yapılan kişilerin Gezi direnişi eylemlerine 2011'den itibaren hazırlık yaptıkları ve 16 kişinin "tepe yönetim" oldukları iddia ediliyor. |
(EMK)
* Görsel: Özge Kepenek Haber: t24'ten derlendi.