17 Nisan Salı günü Devlet Bahçeli -bir çok TV’den canlı olarak yayınlanmakta olan- partisinin grup toplantısında, erken seçimden yana olduğunu ve 26 Ağustos 2018 Pazar gününün seçim için uygun tarih olduğunu ilan etti.
18 Nisan’da Erdoğan ile Bahçeli öğle saatlerinde biraraya geldiler ve toplantı sonrası Erdoğan seçimlerin 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacağı kararını açıkladı.
20 Nisan 2018 Cuma günü “Anayasa'nın geçici 21'inci maddesi .. cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekili genel seçim(inin birlikte yapılarak) .. anayasanın 77'nci, geçici 21'inci ve Milletvekili Seçim Kanunu'nun 8'inci maddesi gereğince seçimlerin .. 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılması” konusunda Erdoğan’ın aldığı karar T.B.M. Meclisince onanınıp, resmi gazetede yayımlandı.
Oysa karar yetkisi meclisin, onama ya da kararın yeniden görüşülmesini istemek ise Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’ın görevleri kapsamındaydı. Bu kez tersi oldu. Kararı Erdoğan alıp açıklıyor, sonra da meclis (TBMM) “emir büyük yerden” diyerek konuyu bile irdelemeden, karara aynen uyuyor.
Oysa işlevlerine sahip çıkan bir parlamenter sistem meclisi; “anayasa değişikliğiyle bağlantılı uyum yasaları daha çıkmadı. Cumhurbaşkanlığına adaylık konusu da netleşmiş değil. Bu durumda öncelikle anayasa değişikliği uyum yasaları çıkarılmalı, ancak daha sonra erken seçim kararı alınabilir” demek durumunda değil miydi?
Erken genel milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçim süreci kararın resmi gazetede yayınından (yani 21 Nisan’dan) itibaren başlamış oldu. Ama Yüksek Seçim Kurulu (YSK) hızla seçim takvimini belirleyip açıklamak zorunda olmasına karşın, açıklamayı yapamadı. Çünkü anayasa değişikliği uyum yasaları çıkmadığı ve cumhurbaşkanlığı seçimi başvuru koşulları belirlenmediği için, zorunlu açıklama yapılamadı.
Bugün 25 Nisan 2018. Ortada; tarihi de belirlenerek alınmış ve yürülüğüğe sokulmak zorunda olan bir seçim kararı var. Ama kararı alınmış olan seçimde tüm tarafların uymak zorunda olduğu bir seçim takvimi yok. Çünkü hazırlanamıyor. Bir seçim takviminin oluşturulabilmesi için ise, anayasa değişikliği uyum yasalarının çıkmış olması gerekiyor. Doalayısıyla şimdi yapılacak iş, uyum yasalarının apar-topar hızla hazırlanıp, tartışmasız bir biçimde meclisten geçirilmesinin sağlanması.
AKP’li yıllar biterken
12 Eylül darbecileri kendilerini garantiye alıp iktidardan inmek için merdivenin başına geldiklerinde takvimler Kasım 1983’ü gösteriyordu. Kasım 1983 seçimleriyle Özal dönemi başladı. Sonra da 11 yıl süren ve Devlet Bahçeli’nin erken seçim isteğiyle sonlanan bir koalisyonlar dönemi.
Türkiye’yi tek adamlık sürecine sokan AKP hükümetlerini iktidara getiren ilk seçimin tarihi, Özal döneminin başlangıcı gibi yine Kasım. Ama bu kez yıl 2002. Demek AKP tam on beş buçuk yıldır tek başına iktidarda.
AKP iktidarlarının ilk on yılı içinde (Kasım 2002’den Kasım 2012’ye), üç genel milletvekilliği, iki yerel yönetim seçimi ve iki de referandum yapıldı.
Ve bu seçimlerin tümünü de AKP ya da (referandumlarda ise) AKP’nin temsil ettiği görüş kazandı. Böylece AKP hem yerel hem de ülke yönetiminde iktidar olmanın ötesinde, iki ayrı referandumla da meclisten geçiremediği anayasa değişikliklerini halka onaylatma becerisini göstererek gerçekleştirdi. Bu on yıllık dönem içinde AKP ortalama her 17 ayda 1 seçim başarısı yaşadı.
AKP’nin ilk on yıllık iktidar döneminde toplam döviz kuru artışı sadece yüzde 22,7 oldu. Bunun anlamı, yıllık ortalama dönem bileşik döviz kuru artışının kabaca yüzde 2 olarak gerçekleşmiş olması.
İlk on yılın ardından geçmekte olan beş yıl sekiz aylık dönemde Türkiye yine; üçü genel milletvekilliği, ikisi cumhurbaşkanlığı, biri yerel yönetim ve biri de referandum olmak üzere yedi seçim yaşamış olacak. Bu da, söz konusu dönem için ortalama her 9 aya 1 seçim düşmesi anlamına geliyor. Demek AKP’nin bu döneminde ülkenin seçim yaşama sıklığı önceki dönemin iki katına çıkmış.
Seçim yaşanma sıklığı artar da, döviz kuru artışı durur mu? Durmamış. Nitekim son (20 Nisan 2018 TCMB ABD Doları ve Euro efektif alış kurları bazıyla) 66 ay içinde dövizde yaşanan artış yüzde 120 olarak gerçekleşmiş ve yıllık ortalama döviz kuru bileşik artışı ise yüzde 15’lere ulaşarak önceki dönemin yedi buçuk katına kadar yükselmiş.
Demek ki, kısa dönemde ne kadar çok seçim oluyorsa o kadar da yüksek kur oluşuyor, diye özetlenebilecek bir dönem yaşanmış son 5-6 yıl içinde Türkiye’de.
Sonuç yerine
24 Haziran 2018 Pazar akşamı, Kasım 2002’de başlayan AKP iktidarları dönemi sona ermiş olacak. Bunun en açık ve net kanıtı da 24 Haziran seçimleri kararının alınış biçim ve uygulaması.
17 Nisan’da Devlet Bahçeli MHP’nin grup toplantısında erken seçim isteği ve desteğini beyan ediyor. 18 Nisan’da Erdoğan ile Bahçeli’nin görüşmeleri sonrasında Erdoğan, “24 Haziran’da erken seçim kararı aldık” açıklamasıyla durumu taraflara tebliğ ediyor. Böylece;
- Kasım 2017’ye değin çıkarılmış olması gereken anayasa değişikliği uyum yasaları çıkarılamadan,
- Seçim kararı almadan belirlenmiş olması gereken cumhurbaşkanlığı için aday olma biçim ve süreçleri tanımlanmadan,
- Parlamenter demokrasilerdeki seçim kararı alma süreci işletilmeden,
- Seçimlerin, alınmış OHAL kararı dönemi içinde kaldığını bilerek ve isteyerek,
- İttifak ortağının rakibi olan partiyi cezalandırmayı öngörerek,
- Muhalif partileri baskın bir seçimle baskı altında tutabileceğini düşünerek,
- Ülke döviz açısından tam bir dar boğaza girmeden,
- Kötüye giden ekonomiden kitlelerin olumsuz etkilendiklerinin bilincine varmalarından önce,
- Afrin savaşı pozitif siyasal etkilerinin oya tahvil edilebileceği bir dönemde,
- Yukarıda sayılan tüm etkilerin AKP ve MHP saflarında çatırtılara neden olmaaya başlamadan,
seçim kararı alıp onu da uygulamaya sokmuş oluyor.
Bu kararla 24 Haziran 2018 Pazar günü gerçekleşecek seçim, yaklaşık on altı yıllık AKP döneminin de sonu olacak. Çünkü bu seçimin ardından Türkiye’nin önünde iki kapı açılıyor.
Bu kapılardan biri: partilerin anlamını, meclisin işlevini yitirdiği otoriter bir tek adam dönemine açılırken,
Diğeri ise; parlamenter demokrasinin eskisinden daha gelişmiş biçimde inşaası için ortak çaba dönemine açılıyor olacak.
Seçilecek kapı ancak; eşitsiz seçim ortamında seçmenlerin yapacakları tercihlere, tercihlerine sahip çıkmalarına ve bunu koruma bilincine ulaşmalarına bağlı olarak, sonuna kadar açılabilir. (ST/HK)