Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanı ve İstanbul milletvekili Selahattin Demirtaş, "terör örgütü kurma ve yönetme", "örgüt propagandası", "suç ve suçluyu övme" iddialarıyla tutuklu yargılandığı davada bugün üçüncü kez hâkim karşısına çıktı.
Diyarbakır'da açılan ve “güvenlik” gerekçesiyle Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'ne alınan dava, Demirtaş hakkında hazırlanan ve dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM'ye gönderilen 31 fezlekenin toplamından oluşuyor.
Demirtaş, bu davada ilk kez 14 Şubat 2018’de hâkim karşısına çıkmıştı.
Dün akşam saatlerinde tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ankara'daki Sincan Cezaevi’ne getirilen Demirtaş’ın katıldığı duruşmayı Halkların Demokraik Partisi (HDP) eş genel başkanları Sezai Temelli ve Pervin Buldan, milletvekilleri, Ankara ve çevre şehirlerden gelen vatandaşlar izledi.
Dokuz ilin savcılarının "yetkisizliği"
Savunmasında, hakkındaki soruşturmanın siyasi bir müdahale ile başlayıp yürütüldüğünü belirten Selahattin Demirtaş, bunun kanıtlarından birinin, hakkında farklı yer ve tarihlerde açılan soruşturma dosyalarının tutuklanmasına sadece birkaç gün kala yetkisizlik kararlarıyla Diyarbakır’a gönderilmesi olduğunu söyledi.
“Dokuz fezleke, dokuz ayrı şehir ve bölgede... Kimi dört yıl, kimi beş yıl, kimi üç yıl, kimi bir yıldır soruşturmaları devam eden fezlekeler bunlar. Hiçbiri yetkisizlik kararı vermemiş. Çünkü konuşmanın yapıldığı yer örneğin Kızıltepe, örneğin Bingöl, Batman… Dolayısıyla oranın cumhuriyet savcıları yetkili oldukları için soruşturma açmışlar.
"Hepsi de ağır ceza bölgeleri. Ağır ceza mahkemeleri de var. Ağır ceza soruşturması yürüten cumhuriyet başsavcılıkları da var. Fakat soruşturmalar tutuklanmama dört gün kala, iki gün kala, üç gün kala ve bir gün kala yetkisizlik kararlarıyla Diyarbakır’a gönderilmiş.”
“Neyin değerlendirme yetkisi?”
Demirtaş örnek olarak 23 no’lu fezlekeye işaret etti, iddia edilen suç tarihinin tutuklanmasından dört yıl önce, 7 Temmuz 2012 olduğunu ve soruşturmayı Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıp yürüttüğünü söyledi:
“Fakat 31 Ekim 2016 tarihinde, tutuklanmama dört gün kala, şöyle bir gerekçeyle, yetkisizlikle dosyayı Diyarbakır’a göndermiş: ‘Suç yerinin her ne kadar Bingöl ili olduğu belirtilmiş ise de değerlendirme yetkisinin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na ait olduğu anlaşılmakla’…
"Bakın ne CMK’da var böyle bir şey, kafadan atsanız böyle bir şey tutturamazsınız, ne usulde var, ne teamüllerde var. ‘Suç yeri her ne kadar Bingöl’se de değerlendirme yetkisi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı’nda…’
"Neyin değerlendirme yetkisi? Parantez içinde görünmeyen bir yazı var: ‘Tutuklamanın değerlendirme yetkisi’. Siyasi baskının değerlendirme yetkisi. Tabii ki Cumhuriyet Savcısı bunu o şekilde yazmaz oraya.”
“İktidarın müdahalesi”
Demirtaş, Batman (24 no’lu fezleke), Elazığ Karakoçan (25 no’lu fezleke), Şırnak (27 ve 28 no’lu fezlekeler), Mardin (29 no’lu fezleke), Kızıltepe (30 no’lu fezleke) ve Ankara’da (31 no’lu fezleke) başlatılan soruşturmaların dosyalarının da aynı günlerde benzer biçimde “yetkisizlik” gerekçesiyle Diyarbakır’a gönderildiğini belirtti.
“Bu şekilde dokuz fezleke. Bariz bir şekilde siyasi iradenin, iktidarın müdahalesi; çünkü başka şekilde koordine edilemez. Başsavcılık nasıl işliyor, biz de biliyoruz. ‘Koordinatör başsavcı’ diye bir şey yok ki.
"Dolayısıyla herhangi bir savcı da ‘Ben koordinatörüm’ diye görev üstlenemeyeceğine göre, birileri tek tek bu savcıları arayıp, ‘Dosya Diyarbakır’da birleşecek, hepiniz yetkisizlik kararı verip Demirtaş’ın dosyalarını Diyarbakır’da tutuklamaya etkili olabilecek şekilde birleştireceksiniz…’ Bu kadar net.”
"Tutuklamanın normal olduğu algısı yaratmak"
Demirtaş, dosyaları Diyarbakır’da birleştirerek suçun alt ve üst limitini artırmak, tutuklamanın normal olduğu algısı yaratılmak istendiğini ifade etti.
“Şimdi, bu aşamaya geldik tabii. Mahkemeniz bu yetkisizlik konusundaki hukuk skandallarıyla ilgili dosyaları birleştirebilirdi. Birleştirme olmamış olsaydı ben talep ederdim. Ama amaç ne, tutuklamayı sağlayabilmek. Çünkü tek tek fezlekeler üzerinde tutuklama yapamazlar diye düşünüyorlardı.
"Suçun alt ve üst limitini artırmak, kaçma şüphesi oluşturmak kendince ve işte ‘İfadeye de gelmedin’ deyip, 150 yıl istenen biriyle ilgili tutuklama yapılması normaldir algısı oluşturmak… Buydu. Bu bir siyasi operasyondu. Ve savcılıklar bunların parçası oldular.” (ŞA)