Suriye savaşının başlamasının üzerinden altı yıl geçti, bu sürede savaş alanında bulunan güçler “çeşitlendi”, neredeyse tüm Kuzey Yarımküre’nin askeri oyuncuları 185 bin kilometrekarelik ülkeye sıkıştı.
Türkiye de “Fırat Kalkanı” ile sınırı geçti ve el Bab kentine operasyonun ardından Menbic’teki duruma dahil oldu.
Menbic’teki durum ne? Rusya ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) destekli güçlerin yanı sıra, bu iki ülkeden elit kuvvetlerin de kente girmesiyle durum, 1945 Almanyası gibi.
İki “süper güç” ile birlikte, YPG’nin (Halk Savunma Güçleri) de içerisinde olduğu SDG (Suriye Demokratik Güçleri), ÖSO (Özgür Suriye Ordusu), Türkiye ordusu, Suriye ordusu ve tabii ki biraz güneyde İslam Devleti (IŞİD). Suriye’nin diğer bölgelerinde radikal İslamcı örgütler ile kısaltmalar ve oyuncular daha karmaşıklaşıyor.
Doç. Dr. Erhan Keleşoğlu da savaş alanındaki durumu satranç tahtasına benzetiyor.
Yıllar geçtikçe daha da karmaşıklaşan durumun nasıl çözüleceğini sahadakilerin de öngöremediğini söyleyen Keleşoğlu ile Suriye’de ne olduğunu, Rakka operasyonunu ve Türkiye’nin bu olanlardan nasıl etkileneceğini konuştuk.
“ABD ve Rusya, Menbic’te Türkiye’nin önüne set çekti”
Türkiye basını aynı anda hem Menbic’te özerk yönetim ilan edildiğini hem de PYD’nin Menbic’i Suriye devletine bıraktığını yazıyor. Menbic’te aslında ne oluyor?
Menbic şehir merkezi Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) parçası olan Menbic Askeri Meclisi’nin elinde.
Şehrin batısındaki bazı köyler ise Suriye Rejimine ve yardım dağıtan Rus Ordusu unsurlarına bırakıldı.
Menbic’in kuzeyinde Sacur Nehri’nin güney kıyısına ise ABD özel kuvvetleri konuşlanmış durumda. Sahadaki iki küresel aktör ABD ve Rusya, Türkiye’nin ve Fırat Kalkanı’ndaki Suriyeli müttefiklerinin Menbic’i almasını engellemek için bir set çektiler.
Trump’tan ilk Suriye adımı geldi
Menbic’te ABD ile Rusya ve destekledikleri güçler, haritada yan yana geldi. Bu güçler aynı zamanda birbirleriyle ve Türkiye ile de görüşme halinde. Bundan sonra atılması beklenen adımlar nedir?
Hakikaten sahada ittifak ve rekabet içerisinde olan birçok unsur içiçe geçmiş durumda; bu da işleri çok karmaşıklaştırıyor.
Antalya’da Türkiye, ABD ve Rusya Genelkurmay başkanlarının biraraya gelmesini bu karmaşık durumun bir kazaya yol açmasını engelleme çabası olarak görmek gerek.
Tam bir satranç oynanıyor ve oyuncuların uzun vadeli bir stratejileri yok gibi. Astana ve Cenevre’de iki hat üzerinden yürüyen barış görüşmelerinde bir sonuca varacak gibi görünmüyor.
ABD’nin yeni Başkanı Trump’ın Suriye politikasını belirlemesi ve eyleme geçmesi ile kördüğümün çözümünde gelişmeler olabilir. Trump bunun ilk işaretlerini verdi bile, Suriye’de bulunan asker sayısının iki katına çıkarılarak 1000’e çıkarılmasını onayladı.
“SDG’ye anti-tank füzeleri verilmesi şaşırtıcı olmaz”
ABD ile Rusya YPG’ye nasıl bakıyor?
ABD açısından Esad’ın devrilmesi öncelik olmaktan çıkalı çok oldu.
IŞİD’in çevrelenmesi ve yok edilmesi birincil hedef durumunda ve Amerikalılar sahada IŞİD’le savaşan en etkili güç olarak YPG’yi görüyor. Bu minvalde Pentagon 2014 sonundan beri YPG ve onun büyük parçasını oluşturduğu SDG’ye destek veriyor. Son dönemde verilen silahsız zırhlı araçlar Türkiye’nin itirazlarına rağmen bu ilişkinin devam edeceğinin kanıtı.
ABD’nin Rakka harekatında ağır silahlara ihtiyaç duyan SDG’ye anti-tank füzeleri vermesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Rusya ise YPG ile diyaloğunu sürdürüp hasmane bir tutum almıyor. Özellikle Menbic, Afrin ve Halep’in Şeyh Maksut mahallesinde dengeli bir ilişki tutturulması Rusya’nın YPG’yi tam anlamıyla ABD’ye itmekten kaçındığını bize gösteriyor.
Bir diğer yandan YPG de Rusya’yı ABD’yi dengeleyici unsur olarak kullanmak istiyor.
“Ankara’nın Suriye’den çıkış stratejisi yok”
YPG konusunda Türkiye ve diğer devletler karşı karşıya gelmiş durumda. Türkiye’nin YPG’nin varlığına karşı çıkmasının bir anlamı var mı? Rakka operasyonu YPG ile mi Türkiye ile mi yürütülür, yoksa “orta yol” bulunur mu?
Türkiye açısından Fırat Kalkanı Operasyonu’nun en önemli nedenlerinden birisi SDG’nin tüm kantonları birleştirmesinin önüne geçilmesiydi. Bu başarılmış gözükse de Suriye’den çıkış stratejisinin ne olduğunu Ankara’da bilen yok.
Operasyonun gelişmiş hava savunma sistemlerini Suriye’ye konuşlandıran Rusya’nın hava sahasını TSK uçaklarına açmasıyla yapılabildiğini unutmamak gerek. Ayrıca YPG ve şemsiye örgütü SDG sahada uluslararası güçler tarafından desteklenen bir gerçeklik.
“ABD Türkiye’ye rağmen SDG ile devam edecek”
Türkiye varoluşsal bir tehdit algıladığı için bu olguya karşı çıkmaktan vazgeçmeyecektir ancak etki kapasitesinin sınırlı olduğunu da görmek gerekir.
ABD’nin Rakka’ya daha fazla asker göndererek SDG ile beraber hareket edeceği aşikar hal almaya başladı. Türkiye açısından orta yol bulunabilecekmiş gibi görünmüyor. Türkiye ve müttefiklerinin Menbic’ten Rakka’ya gidiş yolu rejim, ABD ve Rusya tarafından engelleniyor.
Tel Abyad’dan yani Akçakale’den Rakka’ya direk bir cephe açılması ise SDG ile doğrudan bir savaş anlamına geleceği için ABD tarafından desteklenmeyecektir. Yani ABD Türkiye’nin tüm karşı çıkışına rağmen SDG ile devam edecek.
“Barzani ve Türkiye stratejik ittifak içerisinde”
Zaten karışık olan denkleme son haftalarda Barzani de eklendi. YBŞ ile Peşmerge’nin zaman zaman karşı karşıya gelmesinde, Barzani ile Türkiye ilişkisinin ne derece etkisi var? Barzani’nin talebi nedir?
Barzani’nin talebi Şengal bölgesinde Ezidilerden oluşturulan PKK çizgisindeki YBŞ güçlerinin denetimi kendilerine devretmesi. Bunun nedeni, bu bölge üzerinden Rojava ile sınırın PKK tarafından kontrol ediliyor olması. Zaten YBŞ üstüne sürdükleri peşmergeler de Suriye’den Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne sığınan Kürt mültecilerin eğitilmesiyle oluşturulan birlikler.
Barzani ve Türkiye stratejik bir ittifak içerisinde ve ortak bölgesel hasım gördükleri PKK ve müttefik unsurlarını zayıflatmak için işbirliği içerisinde davranıyorlar. O sebeple Suriyeli peşmergelerin Rojava bölgesine sevk planı da dile getirildi ancak bu plana ABD’nin sıcak bakmadığı da görülüyor.
“ÖSO çoğunlukla siyasal İslamcı veya selefiliğe yakın”
Peki, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adlı güçler kim? ÖSO’nun sahada bir karşılığı var mı? Bu güçler genel olarak hangi ideoloji ile birleşmiş savaşçılardan oluşuyor, amaçları ne, nereliler?
ÖSO hiyerarşisisi ve emir komuta zinciri olmayan Suriyelilerden oluşan bir şemsiye örgütlenme. Mahalli güçlerin birararaya gelmesi ve sponsor devletlerin de bu örgütlenmeleri desteklemesi şartıyla etkili oldukları alanlar var.
Bu grupların çoğunun siyasal İslamcı veya selefi ideolojiye yakın olduklarını söyleyebilirim.
ÖSO içinde laik bir sistemi savunan gruplar ya yok oldular ya da Suriye Demokratik Güçleri safına geçtiler.
“Rakka asla Musul değil”
Rakka operasyonu uzun zamandır konuşuluyor ancak bu kez yaklaşmış görünüyor. ABD ordusu böyle bir operasyonunu “zorlu olacağını” açıkladı.
Rakka Operasyonu elbette zorlu olacaktır çünkü Musul operasyonunda gördüğümüz üzere IŞİD inatçı bir şekilde direnecektir.
Üstelik SDG’nin elinde Irak Ordusu gibi ağır silahlar yok. Ancak Rakka asla Musul değil. Bu iki harekat eşzamanlı yürütüldüğü takdirde IŞİD’in dayanmasının mümkün olmadığı kanaatindeyim.
“Rakka operasyonu Nisan başında başlayabilir”
Rakka operasyonunun kimlerle, nasıl ve ne zaman olacağını öngörmek mümkün mü?
Rakka Operasyonu’nun daha fazla ABD askeri katılımı ve SDG güçleriyle birlikte yapılacağını düşünüyorum.
Rejim de Rus hava desteğini alarak sahada varolmak isteyecek ve Rakka şehrinin batısına doğru ilerleyecektir.
Askeri uzman değilim ama Nisan başına doğru şehre yönelik operasyon başlayabileceğini değerlendiriyorum.
IŞİD sonrası Suriye veya Suriye sonrası IŞİD?
Rakka’dan IŞİD çıkarsa sonrası ne olur? Türkiye’nin buna uygun bir dış politikası var mı? Bölgede harita nasıl şekillenir, Suriye devleti ne yapar?
IŞİD Musul’un düşmesiyle birlikte başkent gördüğü Rakka’yı da kaybedecek. Türkiye’nin bu anlamda yapabileceklerinin elindeki imkanlar itibarıyla gayet kısıtlı olduğu ve seyirci kalmak zorunda kalacağı düşüncesindeyim.
Sahada bizzat varolan rejim ve SGD güçleri Rakka’nın kaderini belirleyecektir. Tabii Rusya ve ABD’nin nasıl bir politika izleyecekleri de tayin edici olacaktır.
Suriye yönetimi açısından öncelik İdlib’in kurtarılması. Bu açıdan yakın vadede SDG ile bir çatışma olası değildir; hele de ilgili unsurlar ABD askerleriyle beraber hareket ederken. Ben rejim ve SDG’nin müzakere yoluyla aralarındaki anlaşmazlıklarda bir çözüme gidebileceği fikrindeyim.
IŞİD ülkesel bir egemenlik kurma iddiasından vazgeçmek zorunda kalsa da yok edilemeyecek, denetim altına alınması zor çöl bölgelerine çekilerek ve şehirlerdeki hücreleri aracılığıyla siyasal-askeri varlığını sürdürmeye çabalayacaktır.
Erhan Keleşoğlu kimdir? |
1997 yılında İstanbul Üniversitesi SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı, 1999’da aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. 2001-2002 arasında Ürdün Hükümeti bursu ile Ürdün Üniversitesi’nde araştırmalarda bulundu, 2002’de “Oslo Sürecinde Filistin’de İktidar ve Muhalefet” adlı çalışmasıyla İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisansını bitirdi. 2006’da bir dönem University of Southern California’da konuk araştırmacı oldu. 2008’de “İsrail Yurttaşı Filistinliler: Yurttaşlık, Kimlik, Siyaset 1948-2000)” başlıklı çalışmasıyla İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden doktora derecesi aldı, 2009’da yardımcı doçent olarak aynı kurumda ders vermeye başladı. İngilizce ve Arapça bilen Keleşoğlu, Filistin Sorunu, Arap-İsrail Çatışması, İsrail İç Politikası, Ortadoğu Siyaseti ve Türkiye Dış Politikası alanlarında çalışıyor. 29 Ekim 2016’da yayımlanan 675 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi. |
(AS)
* Fotoğraf: Muhammed Yusuf - Dera / AA