Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Körfez Savaşı’nda Saddam Hüseyin'in arkasında durarak onu güçlendirdi; Körfez Savaşı’nda sınırlarını aştığı için onu cezalandırdı.
İkinci Körfez Savaşı’nda ise sınırlandırmayı terk etti ve zor kullanarak Saddam Hüseyin’i iktidardan devirdi.
ABD kendisini yönetebilen bir demokratik Irak kurulacağını umarken, kendi ayakları üzerinde durmayı başaramayan Irak ABD'yi bir dizi yeni çatışmanın içine çekti.
Irak'taki durumu daha da çetrefil hale getiren komşu ülke Suriye'deki iç savaş oldu.
Üçüncü Dünya Savaşı...
Devlet Başkanı Beşar Esat hükümetinin baskıcı yönetimine karşı bir ayaklanma olarak başlayan Suriye savaşı Esat karşıtı değişik siyasi eğilimlerden oluşan ve çoğu başka ülkelerin kullandığı silahlı grupların varlığıyla devlet ve devlete karşıt olan güçler arasında bir savaş olmaktan çıktı.
Böylece, birçok devletin kendi bölgesel çıkarları nedeniyle müdahil olduğu bir tür “Üçüncü Dünya Savaşı”na dönüştü.
Bu çapraşık duruma ilave olarak, ilk önce Irak'ta sonra da Suriye'de ortaya çıkan El Kaide kökenli Selefi cihatçı örgütlenmeler kendi aralarında yeni yapılanmalara giderek Irak Suriye İslam Devleti (IŞİD) adı altında bir yeni “devlet” türü ortaya çıkardılar.
Karşı-Devlet
Kendilerine “İslam Devleti” diyen ve “hilafeti yeniden kurmak” gibi iddialı bir proje ile sahneye çıkan IŞİD bir devletten çok bir karşı-devletti.
IŞİD, 20. yüzyıl başlarında Avrupalı devletlerin Ortadoğu’da kendi emperyal çıkarları için dayattıkları devlet sistemini yıkmak istiyordu.
Britanya ve Fransa'nın çizdiği sınırları tanımayan IŞİD bölgede “halifeliği geri getiren tek bir Sünni devlet” kurmak istiyordu.
Yeni harita IŞİD’den
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içinde yer alan Ortadoğu'nun haritasını yeniden çizmek, kaderin bir cilvesi olarak IŞİD tarafından hayata geçirilince, taşlar bir kez daha yerinden oynadı.
Parçalanmış bir Irak ve parçalanmaya çok yakın bir Suriye ortaya çıkınca, bu devletlerin toprak bütünlüğünü korumak görevi de ABD, Rusya ve diğer büyük devletlerin payına düştü.
Herkes kolları sıvadı ve ortaya 21. yüzyılın en yüz kızartıcı, insanlığı hiçe sayan, 1945’te kurulan uluslararası düzeni yerle bir eden, büyük güçler için sanal, ama savaşı yaşayanlar için gereğinden fazla gerçek olan yeni bir savaş türü ortaya çıktı.
IŞİD
Barack Obama'nın Başkanlığının ikinci döneminde, Irak'ı kurtarmak isteyen pek fazla Amerikalı kalmamıştı. Kaldı ki IŞİD bölge için bir tehdit oluşturuyordu ama ABD için ne kadar büyük bir tehlike olduğu tartışma konusuydu.
IŞİD'in görsel medya da başarıyla kullandığı baş kesme sahneleri, İslam'ın ne kadar korkunç bir din olduğunu bütün dünyaya canlı olarak gösteriyor, düşmanın uyumadığını her an her yerde saldırabileceğini dünya aleme duyuruyordu.
Bu dehşet saçan yapının hava ve deniz kuvvetleri yoktu, kara kuvvetlerinin elindeki silahlar da karşısındaki güçlere göre çok daha zayıftı. Diğer uluslararası şiddet örgütleri gibi arkasında onu destekleyen büyük bir devlet gücü de görünmüyordu.
Buna rağmen nasıl oluyor da dünyanın en büyük orduları bu güce karşı duramıyordu. Bu sorunun yanıtını henüz verebilen çıkmadı.
ISIS kısaltması
İslam Devleti, namı diğer IŞİD, İngilizce olarak ISIS (Islamic State of Iraq and Syria) Nisan 2013’te kuruldu, ya da kurulduğunu ilan etti. Bu tarihlerde ABD'de aynı ISIS kısaltmasını kullanan değişik yapılara bakınca, ilginç sonuçlar çıkıyor.
Mesela ISIS adını kullanan çok büyük bir uluslararası petro-kimya şirketi,1990'larda ABD'de çok ünlü olan bir Rock grubu, Kaliforniya'da bulunan International Self Improvement Society (ISIS/ Uluslar arası kendini geliştirme toplumu adında dindar olmayanlara din öğretisi veren bir sivil toplum kuruluşu), Iowa Student Information System (ISIS) ve de en ilginci Institute for the Secularization of Islamic Society (ISIS) İslam toplumunu seküleştirme Enstitüsü.
İletişim çağının böyle tuhaf ve enteresan tesadüfleri ortaya çıkarmak gibi bir yanı var.
IŞİD’den ilk eylemler
IŞİD'in Irak'taki ilk büyük eylemi Temmuz 2013 de Ebu Garib ve Taji hapishanelerini basarak yüzlerce mahkumu serbest bırakması oldu.
The New York Times olayı El Kaide'nin Irak kolunun eylemi olarak duyurdu. (O zamanlar henüz IŞİD olmamıştı.) Aralık ayında IŞİD Felluce'yi ele geçirdi ve bu olaylarla artık kendi varlığını ortaya koydu.
ABD eylemleri yorumluyor
Bu gelişmelere ilişkin görüşü sorulan Dışişleri Bakanı John Kerry, ABD'nin Irak'ta yeni bir askeri girişimde bulunmayacağını açıkladı.
ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ise Irak'ın zor bir dönemden geçtiğini ama yeni kurulan Irak ordusunun ABD'nin desteği ve yardımları ile bu durumun üstesinden geleceğini söylüyordu. Yardım ve destek, silah ve teçhizat anlamına geliyordu.
Asıl korkunç olaylar henüz yaşanmamıştı.
IŞİD Musul’da
Haziran 2013 'de IŞİD Irak'ın ikinci büyük şehri Musul'u ele geçirdi. Musul'da bulunan Irak ordu birlikleri, hiç direnme göstermediler.
Basında yer alan haberlere göre askerlerin büyük bir bölümü üniformalarını çıkarıp bölüklerini terk edip kaçtılar. Artık Bağdat tehdit altındaydı.
“Irak yanıyor, ABD seyrediyor”
Washington'da panik vardı. Senatör John McCain Irak'taki durumu soğuk savaştan beri yaşanan en büyük tehdit olarak yorumladı.
IŞİD'in en az 10 bin savaşçısı olduğu apaçık ortadaydı.
ABD'nin ünlü ordu uzmanlarından Frederick Kagan “Irak yanıyor ABD seyrediyor” diye yazıyor ve ekliyordu: “Daha fazla sessiz kalırsak, Vietnam'da olduğundan daha büyük bir tahribat yaşayacağız.”
Bütün bu eleştiriler Obama'nın önüne serildi. Irak'ı ciddiye almamış ve gerekenleri yapmamıştı.
Yeni ABD birlikleri Irak’ta
Obama, Haziran sonlarında, ABD'nin hava ve deniz kuvvetlerinin hedefleri belli askeri eylemleri gerçekleştirmek ve Irak güvenlik birimlerini eğitmek ve desteklemek için yeni ABD birliklerinin Irak'a yollandığını açıkladı.
Sözünü etmediği diğer bir konu ise özel operasyon timlerinin de Obama'nın emriyle Irak'a yollandığı idi.
Kısa bir süre sonra ABD askerleri Bağdat Hava limanının güvenliğini sağlamak üzere geldiler.
IŞİD Ezidilere saldırıyor
Ağustos 2013’te IŞİD'in Ezidilere karşı başlattığı saldırılar karşısında ABD'li yetkililer hava kuvvetlerinin Ezidilere destek için devreye gireceğini ama Irak'ta yeni bir savaşa sürüklenmeyeceğini açıkladılar.
Ezidi kuşatması kaldırıldı ama hava operasyonları devam etti.
Hava operasyonlarını yöneten General William C. Mayville, o an için bazı kazanımlar olduğunu ama IŞİD'i yenmek için daha büyük bir askeri güç gerektiğini söylüyordu.
"IŞİD’in beli bükülecek"
Obama, 9 Eylül'de televizyonda yaptığı konuşmada daha sert bir çıkış yaptı. Kampanyanın amaçları genişletilecek, IŞİD'in beli bükülecek ve belli bir süre içinde tamamen ortadan kalkacaktı.
IŞİD'in elinde tuttuğu şehirler geri alınacak ve Irak sınırları denetim altına girecekti. Bunların her ikisi de kolay elde edilecek hedefler değildi.
Obama'nın “savaş olmayan savaşı” zorlanacak gibiydi. Aynı ay içinde Florida, Tampa'daki CENTCOM genel merkezinde General Lloyd Austin IŞİD'e karşı kurulacak bir koalisyonda yer almaya hevesli olan ülkelerin katılımıyla bir konferans düzenledi.
Kaçınılmaz çözüm operasyonu
Obama eski CENTCOM komutanı dört yıldızlı General John Allen'ı da IŞİD'e karşı kurulacak olan küresel koalisyona kendine özel danışman olarak atadı.
Ekim'de kampanyanın adı da belirlendi: Kaçınılmaz Çözüm Operasyonu (Operation Inherent Resolve)
General Austin, Başkan Obama'nın istekleri doğrultusunda iki boyutlu bir plan hazırladı. Koalisyon güçleri, hiçbir tehditle karşılamadıkları hava sahasında, hem Irak hem de Suriye'deki IŞİD hedeflerini bombalayacak, ABD ve diğer Batılı ülkeler Irak ordusunun yeniden yapılanması için eğitim çalışmaları yapacaktı.
Austin'e göre bu savaş ancak Iraklıların kendi ülkelerini savunmaya değer bulmasıyla başarılabilirdi.
Bombardımanlar artıyor
2014 sonbaharında hava bombardımanları arttırıldı. Bu artışa rağmen günlük sortiler açısından bakıldığında, 1995 Bosna ve 2011 Libya savaşlarına kıyasla, yine de çok daha azdı.
Austin, IŞİD'in taktiklerini hava saldırılarına göre değiştirip, zararlarını minimale indirdiğinin farkındaydı.
Koalisyon güçlerinin Iraklı güvenlik birimlerini eğitmesi çalışmalarına da hız verildi. 2014 sonlarında Irak’ta 3 bin ABD'li eğitimci görev yapıyordu.
CENTCOM için en büyük amaç Musul'u geri almaktı, ancak bunun için kara ordusuna ihtiyaç vardı.
Austin raporu: IŞİD yenildi!
General Austin'in raporlarına göre 6 bin IŞİD savaşçısı öldürülmüş, havadan yapılan saldırılar sonucu zayıf düşen örgüt savunmaya çekilmiş, yeni topraklar elde etmek şansını yitirdiği için de bir anlamda “yenilmişti”.
Austin'in bu iyimserliği, gerçeklerle örtüşmüyordu.
IŞİD, kayıplarını kapattığı gibi, gücünü de iki misline çıkarmıştı. Haziran 2015’te yayınlanan resmi rakamlara göre 10 bin IŞİD savaşçısı öldürülmüş, ancak örgütün savaşçı sayısı 20 bin ila 50 bin kişiyi bulmuştu.
Ramadi ve Palmira
IŞİD artık sadece komşu ülkelerden değil, Filipinler, Bosna, Kosova ve Batı ülkelerinden de saflarına yeni savaşçılar katıyordu.
Nitekim, 2015 baharında, IŞİD Austin'in bütün olumlu yorumlarını yalanlarcasına büyük bir saldırıya geçti.
Irak'ta Ramadi'yi ve Suriye'de antik kent Palmira'yı (Tadmor) 48 saat içinde ele geçirdi.
Bu hamle, Obama yönetimin IŞİD stratejisine ağır bir darbe indirmişti. Birincisi Ramadi, Bağdat'a arabayla 90 dakika mesafedeydi, dolayısıyla Bağdat üzerinde bir tehdit oluşturuyordu, ikincisi ise Palmira'nın IŞİD'in eline geçmesi Irak Suriye sınırını ortadan kaldırılması için atılmış önemli bir adımdı.
ABD savaşı kaybediyor mu?
Senato'ya bir konuşma yapan emekli general Jack Keane karamsardı, “biz bu savaşı kaybediyoruz” diyordu. Generale göre gelinen durumda BOP’un başarıya ulaşması sözkonusu olamazdı, zira bölgedeki alt üst oluşu durdurabilecek hiç bir strateji yoktu.
Çaresizlik içinde tek çare savaşı daha da sertleştirmekti. Irak'a yeniden 15 bin ile 20 bin kişilik bir ek kuvvet gönderilmesi gerekiyordu.
General Keane operasyonların IŞİD için güvenlikli bölge haline dönüşen Suriye'ye de yayılması gerektiğini düşünüyordu.
Bu da daha çok hedefe yönelik hava saldırıları ve Suriye'ye yönelik ABD özel tim operasyonları demekti.
Iraklılar savaşmak istemiyor mu?
Yeni Savunma Bakanı Ashton Carter, Ramadi'nin IŞİD'in eline geçmesini, orada bulunan Irak birliklerinin doğru dürüst savaşmadığı için gerçekleştiğine inanıyordu.
Iraklıların “savaşma isteği” ile ilgili bir sorun yaşanıyordu. ABD ulusal güvenliğinden sorumlu olanlar ise hala BOP için ABD askeri gücünün küçük bir bölümünün yeterli olacağı görüşündeydi.
2015’te Ramadi'yi kaybettiklerinde “bu iş yürümüyor, bizim buradan çıkmamız gerek” diyemediler.
Musul başka bahara
Obama, her zaman olduğu gibi yine orta yolu seçti. Irak'a Birkaç yüz eğitim verecek asker daha yollanacak, Musul'u geri almak ise bir başka bahara kalacaktı.
Daha acil sorun Ramadi'yi geri almaktı. Bunun içinde IŞİD'e karşı savaşmaya gönüllü olan Iraklılara silah verilecekti.
ABD silahlarına karşı ABD silahları
Pentagon, Bağdat'a tanksavar silahlar göndereceğini açıklarken içinde bulunduğu durumun “tuhaflığını” fark etmez görünüyordu.
Zira söz konusu tanksavarlar, IŞİD'in ABD ordusundan ele geçirdiği Amerikan yapımı Humvees'lere karşı kullanılacaktı.
ABD, kendi silahlarına karşı kullanılmak üzere Irak ordusuna silah gönderiyordu.
Silahlandırma ve geri çekilme
Kendisini eleştirenlere karşı Obama'nın tepkisi tam anlamıyla bir fiyasko idi. Bir yandan silahlandırma, diğer yandan geri çekilme gibi bir strateji olamazdı. Kaçınılmaz Çözüm Operasyonu gerçekleri örtmek için kullanılan bir kapaktı sadece.
Obama karşıtları, “Başkan'ın, İran'ın önünü açmak için Irak'tan geri çekildiğini” söyleyecek kadar ileriye gittiler.
İsrail Başbakanı Netenyahu ile Obama'nın arasındaki soğuk rüzgarlar, İran'ın bölgede güç kazanmasını kolaylaştırıyordu.
Oyunbozan gelişme
İran'ın ABD'nin düşmanları listesinden çıkarılması, ABD'nin bölgedeki çıkarları ve ilişkileri açısından dengeleri değiştiren, oyunbozan bir gelişmeydi.
Obama, bu politika ile İran'ın nükleer silahlanmasına yeşil ışık yakmaktan çok, bölgede İran'ın dışlanmasından yana olan İsrail ve Körfez ülkelerine karşı bir duruş sergiliyordu.
ABD-İran ilişkileri
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi İran'da Şah'ın devrilmesiyle başlamış, rehineler krizi ile devam etmiş ve İran-Contra olayı dışında, Washington İran'ı hep “öteki” olarak görmüştü.
İran ABD'nin bu düşmanca tutumuna misliyle yanıt verince, iki ülke arasında “soğuk savaş”la gerçek savaş arasında duran bir denge oluşmuştu.
İran-Irak savaşında Saddam Hüseyin'in yanında yer alan ABD, bu tutumu ile İran deniz güçlerinin yok edilmesini sağlamıştı.
Buna karşı İran, Irak’ın işgalinde, ABD askerlerini öldüren Şii milislere silah ve teknolojik destek vererek rövanşını almıştı.
İsrail ile birlikte İran’a karşı
Daha sonra ABD, bölgede nükleer silahlara sahip tek ülke İsrail ile birlikte, İran'ın nükleer silahlar geliştirmesine karşı gizli saldırılar düzenledi (Operation Olympic Games).
Bush döneminde başlatılan bu gizli işbirliğini Obama da sürdürmeye devam etmiş ve 2010 yılında Stutnex adlı bir bilgisayar virüsünü İran'ın Natanz nükleer silah geliştirme birimlerine karşı saldırmak için kullanmıştı.
İran’la görüşmeler
Obama'nın başkanlığının ikinci döneminde İran politikasında bir değişiklik oldu. İsrail ile İran'a karşı gizli saldırılar yapmak yerine, İran'a karşı yıllardır uygulanan yaptırımlarda bazı tavizler vererek, İran'ın nükleer programını sınırlandırması için görüşmeler başlatıldı.
ABD içinde Cumhuriyetçiler bu yakınlaşmaya karşı çıkarken, Netenyahu bu girişimi “tarihi bir hata” olarak yorumladı.
Söz konusu görüşmeler henüz başlamışken İran, IŞİD'e karşı mücadelede aktif bir rol almaya başladı. ABD'nin özel operasyon timlerinin İran'daki karşılığı olan El Kuds güçlerinin şemsiyesi altında, IŞİD'e karşı duran güçlere eğitim ve askeri malzeme desteği vermeye başladı.
Paylaşılan ve paylaşılmayan görüşler
İran ve ABD, IŞİD'e karşı durmak konusunda anlaşsalar da Irak'ın geleceği konusunda aynı görüşleri paylaşmıyorlardı.
Çoğunluğu Şii olan İran, Irak Şiileri üzerinde etki alanı kurmak konusunda Washington'da izin almayı düşünmüyordu.
Keza, Suriye konusunda da ABD ve İran aynı cephede yer almıyordu. IŞİD'in Suriye'de yenilmesi üzerine anlaşıyorlar ama onun dışında yolları tamamen ayrılıyordu.
İran, Esad'ın iktidarda kalmasını savunurken, ABD “ılımlı muhalifler”le birlikte Esad'ın devrilmesi için çalışıyordu.
IŞİD’i yenmek neyi çözecek?
2015 sonbaharında, IŞID'e karşı savaşın nasıl sonuçlanacağını kimse bilmiyordu. Tek gerçek, zafer elde edilse bile bunun bedelini Irak ve Suriye halklarının ödeyeceği idi.
İran bu savaşlardan kazançlı çıkacak, ABD ise itirazlarını dillendirmekten öteye geçemeyecekti.
Obama, aslında bu gerçeğin farkındaydı. IŞİD'i yenmek sorunları çözecek miydi? IŞİD'i ortaya çıkaran nedenler sürdüğü sürece muhtemelen HAYIR.
Sokaktaki Amerikalı
Jimmy Carter'ın Carter doktrinini ortaya atmasından 35 yıl sonra, Büyük Ortadoğu Projesi başladığı andan çok daha karmaşık, çözülmesi daha zor sorunlarla karşı karşıyaydı.
ABD’nin amaçlarını tanımlamak giderek zorlaşıyordu. Ortada bir amaç var mıydı, yoksa ortaya çıkan sorunları çözmek amaca mı dönüşmüştü?
2015 yılında sıradan Amerikan vatandaşı BOP sorununun Irak veya Körfez bölgesiyle sınırlı olmadığını anlıyor ama sınırların nasıl, ne zaman ve kimin tarafından konacağını bilmiyordu. (MUT/BA)
ABD'NİN "ORTADOĞU"SU YAZI DİZİSİ
"ABD'nin 'Ortadoğu'su" Başlarken (17 Ekim 2016)
1- Petrol Denilen Kara Kuyu (17 Ekim 2016)
2- İran-Irak Savaşı ve Lübnan İç Savaşı (18 Ekim 2016)
3- Soğuk Savaş, Afganistan, Libya (19 Ekim 2016)
4- Kuveyt'in İşgali ve Körfez Savaşı (20 Ekim 2016)
5- 11 Eylül Saldırısı, Afganistan (21 Ekim 2016)
6- Irak'ın İşgali (22 Ekim 2016)
7- Irak'ta Uzun Soluklu Savaşa Doğru (23 Ekim 2016)
8- ABD Askeri Irak'tan Çekiliyor (24 Ekim 2016)
9- En Çabuk Unutulan Savaş: Afganistan (25 Ekim 2016)
10- Son Perde: Suriye (26 Ekim 2016)
11- Bitirirken; Amerika Nereye Gidiyor? (27 Ekim 2016)