Haberin İngilizcesi için tıklayın
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Musul’da İslam Devleti’ne (IŞİD) yönelik operasyona ilişkin “Masada da, operasyonda da olacağız” derken, Türkiye’nin Irak’la komşu olması ve tarihsel bağlar tezlerini ileri sürüyor.
Peki, Türkiye operasyonda ve masada bulunmalı mı? Türkiye’nin ileri sürdüğü gerekçeler doğru ve haklı mı? Cumhurbaşkanı tarafından sıklıkla dile getirilen Misak-ı Milli sınırları söyleminin amacı ne?
Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Argun Başkan’a sorduk.
Türkiye’nin yapması gerekenler
Musul’da IŞİD’e yönelik operasyonda Türkiye’nin takınması gereken tutum nasıl olmalıdır? Ana hatlarıyla özetler misiniz?
Birincisi, Türkiye'nin yapması gereken sadece yerel çatışmaların, uzlaşma ortamı yaratılarak çözülmesine öncelik vermek.
İkincisi, mülteci sorunu söz konusu olacaksa, o sorunu Türkiye’nin Birleşmiş Milletler (BM) uygulamaları çerçevesinde ele alması gerekiyor.
Sadece ve sadece bilfiil Türkiye'ye yönelik bir saldırı olursa, saldırıya cevaben operasyon yapılabilir.
Türkiye, herhangi bir şekilde Suriye'de ve Irak'ta rejim değiştirme gibi siyasi operasyonlara girişmemeli.
Mevcut sınırlar korunarak Türkiye'ye saldırılar engellenmeli, mültecilere yardım edilmeli, diplomatik olarak arabuluculuk yapılmalı ve uzlaşma ortamı yaratılmalı ve orada durulmalı.
Çünkü öbür türlü, “Büyük devletiz” veya “Osmanlı” vs. tarzı söylemler Ortadoğu'da kimse tarafından kabul edilmiyor.
“Herkesin her yerle bağlantısı kurulabilir”
Türkiye, “masada ve operasyonda olmalıyız” derken, masada ve operasyonda olan ülkelerin Musul'la tarihi bağları olmamasını ve Irak'la sınır komşusu olmamalarını öne sürüyor. Bu noktada Türkiye’nin masada da operasyonda da olması gerektiğini ileri sürüyorlar…
TIKLAYIN - ERDOĞAN: MUSUL'DA OPERASYONDA DA MASADA DA OLACAĞIZ
Düz mantıkla bakacak olursak, eğer tarihsel bağlar nedeniyle bu tez ileri sürülüyorsa, sömürgecilik, işgalcilik dense de o ülkeler de 1. Dünya Savaşı dönemi Suriye ve Irak'ta mevcuttular.
Ayrıca Türkiye'nin Osmanlı'yla eşitlenmesi sorunlu bir bakış açısı. Diyelim ki öyle olsun, o zaman eski Osmanlı coğrafyasının her tarafına mı uzanacaklar? Yani Fas'a Tunus'a kadar mı müdahillik olacak? Bu çok ucu açık bir tabir.
Günümüz uygulamasına bakıldığında operasyonu yapan Irak Merkezi Yönetimi ve müttefikleri.
Geçmişteki bağlara bakarsak herkesin her yerle bir şekilde bağlantısı kurulabilir. Şu anda resmi anlamda adım atılacaksa ancak devletten devlete ilişki kurulmalı. Burada da muhatap Irak Hükümetidir.
“Misak-ı Milli ve Lozan tartışmaları sorunlu”
TIKLAYIN - ERDOĞAN: MİSAK-I MİLLİ HEDEFLERİMİZİ KORUYAMADIK
Cumhurbaşkanı Erdoğan son iki gündür Misak-ı Milli'den bahsediyor. Misak-ı Milli'nin bu dönemde gündeme getirilmesinin gerekçesi nedir?
Birincisi iç politikadaki popülerlikle ilgili.
Yani başkanlık sistemi için zemin hazırlamak, milliyetçi oyları çekmek mi amaçlanıyor?
Evet.
Öte yandan uluslararası ilişkiler olarak söylüyorum; bir devlet başkanı “filanca anlaşmanın artık miadı doldu, bu anlaşma yetersizdir” diyorsa büyük ihtimalle ya “yeni bir anlaşma yapılsın” diyordur ya da “yapılmasa da biz kendimiz silah kullanarak yeni bir anlaşmayı dayatacağız” diyordur.
“Lozan Antlaşması yetersizdir, adalar vs.” diye başlarsa bu mevzu çok genişleyebilir. Bir antlaşma bu şekilde eleştirildiğinde yerine ne konacağı çok açık uçlu kalıyor.
O zaman Kars Antlaşması da gündeme getirilebilir. Mesela Rusya, Suriye krizi sırasında “Gerekirse biz de Kars Antlaşması'nı ve Türkiye'nin doğu sınırlarını tartışmaya açarız” diyerek imada bulunmuştu.
Misak-ı Milli tartışmasını, Lozan tartışmasını ben sorunlu buluyorum. Amacı ve faydası nedir, tam bilmiyorum.
“Türkiye’nin askeri olarak genişlemesi istenmiyor”
Türkiye’nin ileri sürdüğü tezlere karşın, Bağdat yönetiminin Türkiye'yi ısrarla masada istememesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bağdat yönetiminin herhangi bir ülkeyi istememe hakkı var; bu iç kararlarıdır. Müttefikler de Irak yönetiminin kararına uyuyor.
Bu tablo, Türkiye'nin yeni Osmanlıcılık söylemine çok az sempati olduğunu da gösteriyor.
Irak, Kuzeydeki Kürt yönetimi, İran, Suriye, İsrail ve daha pek çok ülke Türkiye'nin askeri olarak genişlemesini istemiyor.
Misak-ı Milli ve Musulİstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920'de oy birliği ile kabul edildi. 17 Şubat'ta açıklandı. Günümüz Türkçesiyle Milli Yemin ya da Ulusal Ant anlamına geliyor. 1. Dünya Savaşı'nın sonlandırılması sırasında yapılacak barış anlaşılmasında uyulacak asgari şartları belirler. Altı maddeden oluşur. Birinci maddesinde Musul ülke sınırları içinde kabul edilmişti. Musul, 1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütakaresi’nde Osmanlı toprakları arasındaydı. Kurtuluş Savaşı sonunda imzalanan Lozan Antlaşması’nda Musul, Türkiye ile İngiltere arasındaki en önemli sorundu. Mondros sonrası İngiltere mütarekenin 7. maddesine dayanarak Musul’u işgal etmişti. 7. maddede “İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır” deniyordu. Lozan’da Musul konusunda anlaşma sağlanamadı ve konu iki ülke arasında çözülmek üzere antlaşma dışında bırakıldı. Musul sorunu 5 Haziran 1926 tarihinde, Türkiye ve Irak arasındaki siyasi sınırları belirlemek ve komşuluk münasebetlerini düzenlemek amacıyla İngiltere ve Türkiye arasında imzalanan Ankara Antlaşması’na kadar sürdü. Bugünkü Türkiye - Irak sınırı bu antlaşmayla çizildi. |
(EKN)