Sosyoekonomik gelişmeler, sağlıkla ilgili kimi olanaklar ülkemizde doğumda beklenen ömrün ülkemizde de uzadığını gösteriyor. Yetmişin üzerinde yaşayan bir toplum olmuşuz.
Ben bir hekimim ve bugüne kadar bir çözüm bulunamayan harcanmış zaman/yaşam dilimlerinin farkındayım. Herhangi bir sağlık kuruluşuna gidin bakın: Bekleyen insanlar görürsünüz. Gelişmiş ülkelerde bu zaman çok kısadır. Ama bizde burada harcanan zamanların hasta olmayan insanları bile hasta etmesi olasıdır.
Sokakta, hastanede, vergi dairesinde, konserde
İnsanlar zamanlarının büyük bir bölümünü bekleyerek geçiriyor. Bir yere gitmek için araç bekliyoruz. Bir dairede işimizi yaptırmak için orada çalışanlarının keyfinin gelmesini ya da iyi kurulmamış bir sistemin işlemesini bekliyoruz. Hastanede, vergi dairesinde, bankada, market kasasında sıramızı bekliyoruz. Sinemada, tiyatroda, konserde zamanında başlamayan programların başlamasını bekliyoruz.
Askerden önce askere gitmeyi, askere gidince de terhis gününün gelmesini bekliyoruz. Çalışırken emekli olmayı, emekli olunca da çocukların, torunların büyümesini, sahip olmadığımız şeylere sahip olmayı, bir şeyler yapmak için ilham gelmesini bekliyoruz. Evde koca, sokakta bir eşimizin olmasını bekliyoruz. Yaşlanıyor ölümü bekliyoruz. O kadar çok ve uzun ki...
Beklerken geçen zaman kayıptır. Yaşamdan, kendimizden kayıptır. Ürettiğimiz toplumsal değerden, dünya varlığından bir kayıptır. Bir tür hazır yemedir, tüketmektir. Geri getiremeyeceğimiz tek şey zamandır. O zamanın yaşamdan götürdükleridir.
Beklemek mutsuz eder
Beklemek iyi bir şey değildir. İnsan beklemekten mutlu olmaz, tersine psikolojik olarak olumsuz etkilenir. Beklememek, bekletmemek gerekir.
Ne yazık ki, bunun için bir sistem oturtamamış durumdayız. Öncelikle kendimize bakmalıyız. Eğer elimizdeyse, yani bir şeyleri değiştirerek bizim beklettiklerimizi bekletmeyebileceğimizi saptamışsak hemen bunu yapmalıyız. Kimsenin zamanını, hayatını harcamaya hakkımız yoktur. Bekleme olgusuna eğer bir katkımız varsa bir yolunu bulup en azından bundan vazgeçmeliyiz.
Ben elimden geldiği kadar bekletmem. Ama hep beklerim. Oysa beklememek, bekletilmeye karşı da bir eylemde bulunmak gereklidir. İtirazımızı, karşı çıktığımızı, bunun bizim hakkımız olduğunu ifade etmemiz gerekir. Bu da bu konudaki ikinci görevdir.
Beklememek ve bekletilmemek birey olmanın, insana ve onuruna saygı göstermenin bir sonucudur. Bir kültürdür. Toplumun her kesiminde, her kurumunda ve her yerinde bunun birbirine koşut olması beklenemez. Herkes bunun anlamını kavrayamaz.
Zamanı doğru kullanmak
Meşhur bir öyküdür: 1900lu yılların başında Çin Fransanın sömürgesiyken, demiryollarından sorumlu bir Fransız üst düzey bürokrat bir köye gider ve oraya demiryolu yapmak için köylülerle konuşur ve bir Çinliye Buradan Pekine ne kadar zamanda gidiyorsun diye sorar. Çinli Yaklaşık bir ayda diye yanıt verince Fransız Trenle gidersen üç günde gidersin der. Bunun üzerine Çinli dudaklarını büker ve Peki ben Pekinde kalan 27 gün ne yapacağım? der.
Gerçektende beklerken harcadığımız zamanın da planlanması ve doğru kullanılması önemlidir. Eğer bekleme olgusunu değiştiremiyorsak, bu zamanı iyi kullanmayı sağlayacak düzenlemeler yapmalı, seçenekler yaratabilmeliyiz.
Bekleme salonlarında bir ülkenin, bir ülke insanının, toplumun küçük bir modeli oluşur. Bir örnek gibidir. Ulaşım araçlarını beklerken, bir gösteri vb. bir etkinliği beklerken, bir hizmet için beklerken, bekleyenlere bakıp, onları izlerseniz o ülkeye ve topluma ilişkin çok şey öğrenirsiniz. Bu yerlerde insanların düşüncelerini, önerilerini, yorum ve değerlendirmelerini, alışkanlıklarını bize öğretecek araştırmalar yapılabilir. Bu demokrasinin olmazsa olmaz bir unsurudur.
Bekleme salonlarını doğrudan demokrasinin geçerli olduğu Atinadaki agoralar haline getirebiliriz. Eğitim açısından, özellikle de toplum eğitimi açısından büyük eksiklerimizin olduğunu biliyoruz. Beklenen yerlerde az bir çabayla toplum eğitiminin her türlüsü denenebilir. Bu çağdaş bir toplum olmanın araçlarından birisi olabilir. İnsan denen canlı üretir. Ama üretmeyi öğrenmek ve üretken olmak bir bilinç işidir. Bekleme yerlerinde zamanı olumlu değerlendirecek aktiviteler planlanabilir. İnsanların alışkanlıklarını değiştirecek, olumlu yeni alışkanlıklar kazandıracak uygulamalar yapılabilir. Toplum olmanın gereklerinden birisi de dayanışmaktır. Ülkenin, toplumun gereksindiği emek gerektiren kimi işler bu zaman içinde gerçekleştirilebilir. Bu da bir dayanışma bilinci ve sorumluluğunu yaratır.
Bekleme salonlarında yukarıdakilerden tümü yapıldığında bile gereksinilen bir durum, o zamanın daha hoş ve yararlı biçimde geçmesini sağlayabilmek olmalıdır. Bunun için bugünkü olanaklarla yapılabilecek çok şey vardır. Bir yolunu bulup insanları beklerken sıkmamayı başarabiliriz. Bekleme salonlarımıza bir de bu gözle baksak ne kaybederiz? (MS/BB)