Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) her yönetim iktidara kendi dış politika vizyonu ile birlikte gelir. 20 Ocak 2000’de başkanlık görevine başlayan George W. Bush’un yönetimi daha önceki yönetimlerden daha hırslı ve daha somut hedeflerle işe başladı.
Bill Clinton döneminde ABD'nin askeri gücünün dünya çapındaki caydırıcılığı yeterince ortaya konmamış, ABD adeta “silahtan ürken” ve “risk almaktan korkan” bir görünüm sergilemişti.
Üçlü işbaşında
Bush, bu nedenle daha önceki Savunma Bakanı Dick Cheney'i Başkan Yardımcısı yaparken Pentagon'un başına da Donald Rumsfield'i ve yardımcısı Wolfowitz'i getirdi.
Cheney, Rumsfield ve Wolfowitz üçlüsü her konuda hem fikir olmamalarına rağmen, bir konuda birleşiyorlardı: Gücü elinde tutmak isteyenler için silah her şeydi.
Bu anlayışı kendi iktidarları döneminde uyguladılar ve ABD politikaları üzerinde kolay silinmeyecek izler bıraktılar. Ne yazık ki başarıları sınırlı, hataları ise hem büyük, hem de kalıcıydı.
Köklü değişimler
Bütün dünyayı sarsan 11 Eylül 2011 (9/11) saldırısı Bush iktidarının 234. gününde yaşandı. O güne kadar Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) otomatik pilota takılmış gibi devam ediyordu. Clinton döneminde başlatılan hem Irak, hem de İran'ı denetimde tutma politikası sürüyordu.
El Kaide bölgedeki sorunlardan sadece biriydi. Bush yönetimi için Filistin-İsrail sorunu gündemin üst sıralarında yer almıyordu. Ortadoğu'da barışı kurmak bu dönemde geri plana itildi, Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki çatışma bölge politikalarının odağı olmaktan çıkarıldı.
Bu karar tüm bölgedeki ilişkileri yeniden kuracak ve köklü değişimlere yol açacaktı.
Terörizme karşı küresel savaş
11 Eylül 2001’de 19 genç adamın kaçırdıkları dört ticari uçağı saldırı araçları haline dönüştürüp New York’taki ikiz kuleleri ve Pentagon’u vurmaları Bush yönetimini çok zor durumda bıraktı.
Kendi güvenliklerini Amerikan halkının kazanılmış bir hakkı olarak görenler birden bire orta yerde çırılçıplak her türlü tehlikeye açık bir durumda kalmışlardı. Dünyanın en gelişmiş ulusal güvenlik sistemine sahip ABD’yi yönetenler en temel görevi olan anavatanı koruma konusunda sınıfta kalmıştı.
Bush bu olayın nasıl olup da gerçekleştirildiğini, bundan sonra benzer saldırıları nasıl önleyeceğini Amerikan halkına anlatmak zorundaydı. Kısa yoldan bir çözüm üretti. ABD çok büyük çapta bir çatışmanın içinde itilmişti, bu terörizme karşı küresel bir savaştı.
Terörizm= kötülük denklemi söz konusu olduğunda terörizme karşı verilen savaş, aynı zamanda kötülüğe karşı verilen bir mücadele olacaktı.
“Terörizme karşı küresel savaş” kavramı savaşı sadece bir düşmana karşı verilen bir mücadele olmaktan çıkarılıp, “kötülük” gibi bir değeri de kapsayacak şekilde genişletildi.
9/11 “fırsatı”
Bush, 1980’den beri Carter doktrini tarafından belirlenen savaş politikalarını bundan sonra kale almayacağını ilan etti. ABD'nin artık yeni düşmanları vardı:
“Biz bunları daha önce de gördük. Bunlar 20. yüzyılın bütün can yakıcı ideolojilerinin mirasçılarıdır. İnsan yaşamını radikal görüşleri uğruna göz kırpmadan feda eden, güçten başka hiçbir değer tanımayan, faşizm, Nazizm ve diğer totaliter düşüncelerin takipçileridir. İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi ‘özgürlüğün’ kendisi tehdit altındadır.”
Özgürlüğün korunması, ancak geniş çaplı bir saldırı ile mümkün olabilirdi. Bu tür bir savaşın nasıl geliştirileceği ise tartışmaya açıktı. Pentagon'un bu konuda hazırlanmış bir planı yoktu.
“Küresel bir savaşı” göze almak, ABD askeri gücünü sınırlayan uygulamaların kaldırılmasını gerektiriyordu. 9/11 saldırısı ABD'ye bu fırsatı sağlamıştı.
”Biz” ve “Onlar”
Saldırıdan hemen bir hafta sonra, Rumsfield bir basın toplantısında konuya açıklık getirdi:
“Önümüzde bir seçim var, ya BİZ kendi yaşam biçimimizi değiştireceğiz, ki bu kabul edilemez, ya da biz ONLARIN yaşam biçimlerini değiştireceğiz. Biz ikincisini tercih ettik.
“ABD karşıtı teröristlere yakın duran, açıkça destekleyen ya da desteklemeye meyilli olan devlet, grup veya hareketlerin tümü bu tutumlarını değiştirmek zorundadırlar. Seri ve hızlı hareket edip, alakalı veya alakasız, hepsini silip süpüreceğiz.”
Basın toplantısındaki gazeteciler “Biz” ve “onların” kim olduğunu sorgulamadı.
Dünya haritası değişmiyorsa...
ABD'nin o ana kadarki Büyük Ortadoğu Projesi uygulamaları ciddiyetten uzaktı. Şahin Rumsfield şöyle diyordu:
“Savaşlarımız eğer dünya haritasını belirgin bir biçimde değiştirmiyorsa, ABD amaçlarına ulaşmış sayılamaz. Dünya haritasını yeniden çizmek, daha büyük çapta askeri hareket gerektiriyorsa, bunu yapmalıyız.”
Küresel bir savaşa girmek, ABD halkına yeni yükler getirmeyecekti. Yeni vergiler, zorunlu askere alınma gibi uygulamalar olmayacak, halkın gündelik yaşamı her zamanki gibi sürecekti. Savaşın boyutları ve kapsamı genişliyor ama Amerikan halkına bu savaşta verilen rol giderek azalıyordu.
Bush döneminde, devlet ve toplum arasında bu savaşa uyum sağlayan yeni bir ilişki biçimi oluştu.
Bu değişimin altında yatan iki temel unsur vardı.
Birincisi savaşa halkın katılımı gerekli değildi, eldeki askeri imkanlar yeterliydi.
İkincisi, halkın katılımı zafere gidecek olan yolda ordunun hareket kabiliyetini engelleyecek yaptırımlar getirebilirdi.
Amerikan halkının sesi kısılıyor, hatta toptan kesiliyordu. İkinci bir Vietnam'a hiç gerek yoktu.
Kalıcı Özgürlük Operasyonu
Cheney, Rumsfield ve Wolfowitz üçlüsü “Askeri Uygulamalarda Devrim” adını verdikleri yeni bir program ortaya attılar. Bu program yeni bir Afganistan savaşı öngörüyordu.
Bu savaşta ABD üstü kapalı olmayan, açık bir rol oynayacaktı. El Kaide'yi yıkmak veya zayıflatmak için başlatılan Kalıcı Özgürlük Operasyonu (Operation Enduring Freedom) böyle başladı. Bu operasyonun amacı “Amerika karşıtı eylem yapan teröristlerin yanında duranlara” gözdağı vermekti.
Afganistan halkını kurtarmak için
Kalıcı Özgürlük Operasyonu’nun başında CENTCOM komutanı General Tommy Franks vardı. General Franks ve ekibi acilen El Kaide ve Taliban'ı hedef alan bir karşı saldırı planladılar.
CENTCOM planı iki temel unsura dayanıyordu: ABD hava gücü ve Taliban'a karşı savaşan muhaliflerin işbirliği.
Teknoloji ve Afganistan halkının gücü Afganistan’ı kurtaracaktı.
Kuzey İttifakı’ndan destek
Operasyon, 2 Ekim'de, 9/11’den yaklaşık bir ay sonra, gece karanlığında yapılan bombardımanlarla başladı. ABD birlikleri Özbekistan'da bulunan eski bir Sovyet üssünden hareket ediyordu.
Taliban'a karşı savaşanlardan oluşan Kuzey İttifakı (Northern Alliance) ABD ordusuna destek olacak Özbek ve Taciklerden oluşan 20 bin kişilik bir kuvvetleri olduğunu ve ABD hava gücünün yanında savaşacaklarını bildirdiler.
ABD'nin daha sonra da kullanacağı, yerli halklardan oluşan destek güçler kullanma projesi böyle başladı.
İlk saldırı Mezar-ı Şerif’e
ABD hava güçleri destekli Kuzey İttifakı saldırısı 28 Ekim'de Kabil’in kuzeyinde bulunan ve Taliban'ın güçlü olduğu Mezar-ı Şerif'e karşı başlatıldı. 9 Kasım'da Mezar-ı Şerif teslim alınmıştı.
Kuzey Birliği Komutanı General Abdül Raşit Dostum ellerindeki savaş esirlerinin metal konteynerlerde tutulmalarını emretti.
Esirler günlerce bu metal kutularda susuz ve gıdasız bırakıldılar ve pek çoğu öldü. Bunların dışındaki pek çok tutsak ise kurşuna dizilerek öldürüldüler.
“Yeni savaşlar” dönemi
Afganistan topraklarında savaşan halkların birbirlerine karşı çok acımasız, kullanılan yöntemlerin ise hem çağ dışı, hem de insan haklarına aykırı olduğunu bilen ABD bütün bu uygulamaları görmezden geldi. General Dostum onlar için önemliydi.
İnsan haklarını ve uluslararası savaş kurallarını çiğneyerek savaşmak ABD'nin bizzat kendisi tarafından onaylandı. Kural tanımayan, uluslararası hukuku hiçe sayan, silahlı savaş ağalarının doğmasına neden olan, sınırları ve devlet yapılarını hedef alan “yeni savaşlar” dönemi başladı.
Ne de olsa “insanların yaşam biçimlerini değiştirmek” gibi iddialı bir amaç söz konusuydu ve bu amaç uğruna tüm araçlar mubahtı.
Kabil ele geçiriliyor
Kuzey İttifakı Kabil’e doğru ilerlemeye devam etti. Taliban yanlısı olanlar ve hangi tarafta savaştığı belli olmayan bir çok savaşçı komşu ülke Pakistan'a kaçtı. Bir hafta bile dolmadan Kuzey İttifakı Kabil’i ele geçirdi. ABD birlikleri ve Kuzey İttifakı savaşçıları, Bagram kenti yakınlarındaki eski Sovyet üssünü ele geçirdikten sonra, Taliban'ın asıl kalesi Kandahar'a doğru yöneldiler.
Taliban dağlara çekiliyor
28 Kasım tarihinde, Paştun milislerinin de desteği ile Kandahar kuşatıldı. Washington'da sürgün olan Paştun asıllı Hamid Karzai Afganistan'ın yeni başkan adayı olarak Taliban'la ülkeyi terk etmesi için bir anlaşmaya vardı. 9 Aralık’ta Karzai Kandahar'a geldi. Taliban güçleri sarp dağlardan oluşan ve ulaşılması çok zor olan Tora Bora'ya çekildiler. Bin Ladin'in de burada gizlendiği söyleniyordu.
Kuzey İttifakı bu dağlık bölgeye giremeyeceğini söyleyince, 13 Aralık tarihinde Kalıcı Özgürlük Operasyonuna ara verildi.
Washington'da bulunan yetkililere göre bu bir zaferdi. On iki hafta süren bir savaş sonrasında düşman tam olarak yok edilmese de yenilmişti. Bin Ladin ve Molla Ömer ise dağların arasında yok olup gitmişlerdi.
CENTCOM Irak’a hazırlanıyor
CENTCOM komutanı General Franks Sovyetler’in yıllarca yenemediği bir orduyu yendiklerini, kendi emrindeki kuvvetlerin 25 milyon insanı özgürleştirdiğini ve ülkeyi birleştirdiğini ilan etti.
Ülkeyi tam olarak düzlüğe çıkarmak için 10 bin yeni ABD askeri gerekecekti. Gerçekte Afganistan savaşı Aralık'ta bitmemiş, yeni başlamıştı.
Wolfowitz bunun farkındaydı: “En zor görev şimdi başlıyor, en büyük hatalardan biri yaralanmış ama tam yenilmemiş bir düşmanı savaş alanında terk etmektir.”
Ancak Rumsfield, aynı görüşte değildi, 27 Aralık'ta General Franks'e verdiği sözlü bir emirle CENTCOM'un Irak'ta saldırıya geçmek için hazırlanmasını istedi (MUT/BA)
ABD'NİN "ORTADOĞU"SU YAZI DİZİSİ
"ABD'nin 'Ortadoğu'su" Başlarken (17 Ekim 2016)
1- Petrol Denilen Kara Kuyu (17 Ekim 2016)
2- İran-Irak Savaşı ve Lübnan İç Savaşı (18 Ekim 2016)
3- Soğuk Savaş, Afganistan, Libya (19 Ekim 2016)
4- Kuveyt'in İşgali ve Körfez Savaşı (20 Ekim 2016)
5- 11 Eylül Saldırısı, Afganistan (21 Ekim 2016)
6- Irak'ın İşgali (22 Ekim 2016)
7- Irak'ta Uzun Soluklu Savaşa Doğru (23 Ekim 2016)
8- ABD Askeri Irak'tan Çekiliyor (24 Ekim 2016)
9- En Çabuk Unutulan Savaş: Afganistan (25 Ekim 2016)
10- Son Perde: Suriye (26 Ekim 2016)
11- Bitirirken; Amerika Nereye Gidiyor? (27 Ekim 2016)