Haberin İngilizcesi için tıklayın
Barış bildirisi imzacısı akademisyenler Esra Mungan, Meral Camcı, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya'nın yargıladıkları davanın ikinci duruşması öncesi yaptıkları basın açıklamasında barış taleplerini yinelediler.
"Barış istedik"
Yargılanan dört akademisyenin peşi sıra okudukları "Barış İçin Akademisyenler Esra Mungan, Meral Camcı, Muzaffer Kaya, Kıvanç Ersoy" imzalı açıklama şöyle:
"Barış İçin Akademisyenler olarak, 'Bu Suça Ortak Olmayacağız' bildirisini kamuoyuna duyurduğumuz günden bugüne, 'toplumsal barışın tesisi' talebimizin haklılığı ve ivediliği ile her geçen gün ve hep beraber yüzleştik. Barış talebimizi dile getirmemiz, yaşadığımız toplumun, coğrafyanın hakikatine sessiz kalmamamız, görmezden gelip 'biat' etmememiz, sorunu tespit edip çözüm önermemiz ve çözüm için akademisyenler olarak bize düşen görevi yerine getirmeye hazır oluşumuz 'suç' sayıldı. Bu 'suç'a iliştirilen farklı görünümlerdeki 'bedel'leri ödedik ve ödemeye devam ediyoruz.
"Gerek akademide, gerek gündelik hayatta pek çok ve yaşamsal hak ihlaline maruz kaldık. Emek süreçlerimiz, bilimsel birikim ve üretimlerimiz, saygınlığımız yok sayıldı. Barış bildirisinin okunmasının hemen akabinde YÖK tarafından üniversitelere talimatname yollandı. Başlatılan disiplin soruşturmaları sonucunda, ilkin hukuken ve usulen hiç bir gerekçeye dayandırılamayacak sözleşme fesihleri ile güvencesizliğin ve emek sömürüsünün en yoğun yaşandığı vakıf üniversitelerinde işten çıkarmalar başladı. Şubat 2016’dan bugüne dek vakıf üniversitelerinde 33 imzacı akademisyen işten çıkarıldı. Devlet üniversitelerinde uzaklaştırma ve açığa almalar, yurtiçi ve dışı görev iptalleri, disiplin soruşturmaları, kınama cezaları, memuriyetten ihraçlarla başlayan süreçte, son KHK’lerle bir gecede, akademik yaşamı boyunca mücadele ettiği “anlayış”la bir torbaya sokularak ihraç edilen 44 barış imzacısı ve sendikalı öğretim üyesi arkadaşlarımızla birlikte toplamda işten çıkarılanların sayısı 60’ı buldu. Vakıf ve devlet üniversitelerinde işten çıkarılan barış bildirisini imzalamış akademisyen sayısı böylece 93’e ulaştı.
"Hak ihlalleri çok boyutlu"
"Hak ihlalinin çok çeşitli ve başka boyutları var elbette. 15 akademisyen istifaya veya emekliliğe zorlandı. Toplam 511 akademisyen disiplin soruşturması geçirdi. 49 akademisyenin dosyası 'Üniversite Öğretim Mesleğinden veya Kamu Görevinden Çıkarma' talebiyle YÖK'e gönderildi. 85 akademisyen görevden uzaklaştırıldı. 7 akademisyen idari görevden alındı. 41 akademisyen gözaltına alındı. Yüzlerce imzacı akademisyeni kabul edilemez bir terör propagandası suçlamasıyla ifade vermeye çağrıldı ve çağrılmaya devam ediyor!
"Sayısal verilerin soğukluğu ve yalınlığı yanıltmasın. Akademik çalışmalarının başında, üniversitenin geleceği olan ÖYP’li asistanlarımızdan, onlarca yıldır bilime ve topluma hizmet ederek akademinin en üst basamaklarına ulaşmış profesörlere değin geniş bir yelpazede, tüm ülkeden toplamda 89 üniversiteye dağılmış bir profil söz konusudur. 1128 olan imzacı sayısı, ilk baskı ve tehditlerin geldiği ilk hafta itibarı ile 2212’ye ulaşmıştır. Bu artış, barış sözümüzün ardında kararlılıkla durduğumuzun çok kıymetli bir göstergesidir. Bütün baskılara ve hak ihlallerine karşı durduk, barış sözümüzün arkasında olduğumuzu, üniversiteyi, öğrencilerimizi, bilimsel çalışmayı bırakmayacağımızı söyledik.
"Barış istemekte ısrarcıyız"
"Dördümüz tutuklandık. Üçümüz 40, birimiz 22 gün cezaevinde tutuklu kaldıktan sonra, 22 Nisan 2016’da görülen ilk duruşmada tahliye edildik. İlk duruşmada yaptığımız savunmalarda, ortak sözümüz 'barış talebi'nin arkasında durduğumuzu, barış talebinin ve bunu dillendirmenin 'suç' olmadığını, barış talebinin ve bu talebi dile getiren akademisyenlerin yargılanamayacağını tekrar tekrar söyledik. TMK 7/2’ye dayandırılan savcılık iddianamesini savunmalarımızla boşa çıkardık. Aynen bizler gibi, yazarlar, gazeteciler, yüzlerce öğrenci, genel olarak tüm demokrat, muhalif kesimler, şu an bu ülkenin yargı mekanizmasıyla karşı karşıya gelmiş durumdayız. Bu vesileyle de hem bizler hem kamuoyu bu ülkenin gerçekten adil ve bağımsız bir yargısı olup olmadığına tanıklık edebilecektir.
Savcılık makamı, davamızın TMK 7/2 yerine TCK 301’e istinaden devamını talep etmiş, ama buna rağmen mahkeme heyeti TMK 7/2’den haklı beraatimizi de vermemiştir. Arada geçen 5 aylık süreçte TCK 301’den yargılanmamız için hukuken ve içeriğe dair geçerli bir gerekçe üretilememiştir. Buna rağmen bugüne geldik. 27 Eylül 2016 13:30’da Çağlayan Adliyesi’nde görülecek duruşmada barış istemekte ısrarcı olacağımızı ve beraat talebimizi bir kez daha dile getireceğiz.
"Üniversite toplum yararına eleştirel düşünce üretir. Üniversite çıkar gruplarına ve iktidarlara bağımlı olmamalıdır. Kendini var eden emeğe borçludur, halkların emeğine. Bu yüzden, üniversiteden konuşmak demek, sorumlu konuşmak demektir. Sorumlu konuşmak, ölümden değil yaşamdan, savaştan değil barıştan, çatışma, kin ve nefretten değil, çözüm ve dayanışmadan, çıkar ve iktidardan yana değil, emek ve demokrasiden ve halklardan yana; farklı etnik, dilsel, dinsel, kültürel, cinsel kimliklere, farklı var olma biçimlerine, özgürlüklere, emeğe ve doğaya saygılı konuşmak demektir.
"Barış sözümüzün arkasındayız. Ne TMK, ne TCK! Barış talebi yargılanamaz! Düşünce yargılanamaz! Ne tutuklu , ne tutuksuz yargılama! Beraat, hemen şimdi!" (BK/HK)