Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi, düzenlediği basın toplantısında dokunulmazlıkların kaldırılması ve HDP Milletvekili Garo Paylan'ın ırkçı saldırılara maruz kalmasına tepki gösterdi.
Akademisyenler Irvin Cemil Schick ve Ayşe Erzan, eski milletvekili Ufuk Uras, Barış Meclisi sözcüsü Hakan Tahmaz, yazar Melek Ulagay Taylan, sanatçı Zeynep Tanbay ve DurDe’den Şenol Karakaş toplantıda söz aldı.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına neden karşı olduklarını, Meclis’teki saldırılara dair yorumlarını paylaştılar.
TIKLAYIN - DURDE: VEKİLLERE DOKUNMAYIN, IRKÇILIĞA HAYIR
Schick: Kurumların ihlali yıllarca süren sonuçlara yol açar
Schick, “Bir demokrasinin olmazsa olmazı, kurumlarıdır” diyerek söze başladı:
“Yakın tarihe bakıldığında kurumlara en fazla zarar vermiş olanların muhafazakar iktidarlar olduğu görülür. İngiltere’de Margaret Thatcher, Amerika'da baba-oğul Bush'lar, Türkiye'de Erdoğan.
“Kendi içtiği andı her gün çiğneyen, Anayasa'yı ihlal eden bir devlet başkanı, ve ayrıcalıklarını kaybetmeyi göze alamadıklarından onun sözünden dışarı çıkmaya cesaret edemeyen parti üyeleri var karşımızda.
“Oysa kurumlar, herhangi bir liderden, hatta herhangi bir ideolojiden daha önemli. Kurumların ihlal edilmesi, hangi nedenle olursa olsun, yıllarca süren sonuçlara yol açar. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, ve de şimdiki dikta rejiminin kökenleri 27 Mayıs darbesinde aranabilir.”
“Siyasi nedenle dokunulmazlık kaldırmak demokrasinin ruhuna aykırı”
Schick, dokunulmazlık olmadığı takdirde “muhalefetin gerçek veyahut düzmece nedenlerle kriminalize edilerek bertaraf edilmesi isten bile değildir” dedi.
“Bir milletvekili adi bir suç işlerse, dokunulmazlığı her zaman için kaldırılabilir ve mahkeme önüne çıkartılabilir. Ancak siyasi nedenlerle dokunulmazlığı kaldırmak, bizatihi demokrasinin ruhuna aykırı. Bu, muhalefetin tasfiyesine yol açacak, çoğunluğun devlet politikasını yönlendirdiği bir idare biçimi olan demokrasi, çoğunluğun diktatörlüğü haline gelecek.
“Eğer AKP'de hala vicdan sahibi milletvekilleri kaldıysa, yolunu şaşırmış, iktidar sarhoşu bir lideri ne olursa olsun desteklemektense ülkelerine ve uluslarına sahip çıksınlar. Tarih onları Erdoğan'a sadakatleriyle değil, vatanlarına ve milletlerine hizmetleriyle anacaktır.
“1908 Meclisi'nde 142 Türk, 60 Arap, 25 Arnavut, 23 Rum..."
Schick, Paylan’a dönük ırkçı saldırıya dair 1908-1912 yılları arasındaki Osmanlı İmparatorluğu Meclisini hatırlattı.
“II. Meşrutiyet'in ilanından sonra seçimle başa gelen ve 1908-1912 yılları arasında görev yapan Meclis-i Mebusan'ın bileşimi nasıldı, biliyor musunuz? 142 Türk, 60 Arap, 25 Arnavut, 23 Rum, 12 Ermeni, 5 Yahudi, 4 Bulgar, 3 Sırp, 2 Ulah ve 1 Nasturi mebus vardı mecliste.
“Günümüzde bir partinin gayretleriyle meclise girebilmiş olan bir avuç azınlık mensubuna saldırmak şerefsizliğinde bulunanlar, güya örnek aldıkları Osmanlıların tırnağı bile olamayacaklarını bilsinler. “
Erzan: Vekillerin karşı çıkmalarını istemek hakkımız
TBMM Türkiye'nin en yüksek açık kürsüsüdür” diye söze başlayan Erzan, dokunulmazlıkları kaldırılması istenenlere dönük fezlekelerin çok önemli ölçüde ifade özgürlüğünün ihlaline dayandığını söyledi.
“Bu aynı zamanda kuvvetler ayrılığının bariz ihlallerinin yaşandığı bir ortamda oluyor. Bir tür emir komuta zinciri içinde gerçekleşiyor.
Türkiye'nin sorunlarını dile getireceği ve çözüm arayacağı en yüksek merci bu şekilde sakat bırakılmak isteniyor. Buna tüm milletvekillerinin karşı çıkmalarını beklemek hakkımızdır.
“Milletvekilleri, Barış için Akademisyenlerin uğradığı takibat ve disiplin soruşturmalarına benzer bir çarpıtma ile sözde kanun karşısına getirilmek isteniyor.
“Bilim Akademisi'nin bu bağlamda Barış için Akademisyenler konusunda yayınladığı bildiriye kulak vermekte yarar var.
* Bilim insanlarını, düşünür sanatçı ve aydınları – [ve tabi milletvekillerini] - günah keçisi olarak ilan edip onları itibarsızlaşırıcı, aşağılayıcı ve ötekileştirici bir söylem içine girmenin sonucu sadece yöneticilerin duyulmak istemeyeni duymamalarından ve halka duyurmamalarından ibaret değildir. Bu tutum ve uygulamalar geniş bir yelpazede kamu yararına aykırıdır.
* İlkelerden öteye, idari ve cezai uygulamaların, mesnet gösterilen mevcut yasalarla uyumlu olmadıkları görülmektedir. Kaldı ki, yasaların da Anayasa ile yönlendirilmeleri, Türükiye’nin bağlı olduğu uluslararası sözleşmelerle, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları ile uyumları da dikkatle değerlendirilmelidir…Yargıç ve savcıların da siyasi makamlarca yapılan beyanlarla hareket etmeleri, kuvvetler ayrılığı ile, demokrasi ile, hukuk devleti ile bağdaşmamaktadır.
“Tüm bu itirazlar, kanımca söyledikleri - şiddet içermeyen - sözler ve dile getirdikleri gerçeklerden dolayı dokunulmazlığı kaldırılmak istenen milletvekilleri için de geçerli. Ayrıca, ülkemizde makbul bir siyaset olarak kabul görmekte olan milliyetçiliğin, çoğu kez ‘ırkçılık’ diye tarif ettiğimiz tutumlarla aynen malul olduğunu da unutmamak gerekir.”
Uras: 1 Mart tezkeresindeki zaferin çıkma ihtimali güçlü
Ufuk Uras, kamuoyunda 1 Mart tezkeresi olarak bilinen Türkiye’nin Irak’a asker göndermesinin reddedildiği tezkereyi hatırlatarak “Meclis’te 1 Mart tezkeresinde kazandığımız zaferin benzerinin çıkma ihtimalinin güçlü olduğunu düşünüyorum” dedi.
AKP’li milletvekillerinin Meclis’e gitmemesi sonucu yoklamada yeterli çoğunluk sağlanamadığı için, dokunulmazlık teklifinin görüşülememesini “AKP içinde çatlaklar olduğunu gösteriyor” diye yorumladı.
“HDP’nin oylarının 10-11 aralığında gözükmesi, buna rağmen seçmenlerin yüzde 70’inin üzerinde bir arada yaşama rıza göstermeleri HDP’ye dönük siyasi müdahalenin nedenleri konusunda fikir veriyor.
“Ermeni bir vekile dönük saldırı, ırkçı söylem, ona bakınca akla ASALA’nın gelmesi gibi Türk sağının bilinçaltının ortaya çıkması tesadüfi değil. Grup toplantısında HDP’ye saldırıyı destan yaratmak olarak ifade eden Davutoğlu’nun siyasi müktesebatı da fikir veriyor.
“HDP ve CHP dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda teklifler vermişlerdi ve herkesi kapsıyordu. Dokunulmazlıkların dosyalarını biriktiren AKP.”
Tahmaz: Seçmen nasıl hissedecek, nasıl barış içinde yaşanacak?
Barış sürecinin bitirilip Kürt sorununun güvenlik eksenli hukuksuzluk temelinde çözme siyaseti ile bu noktaya gelindiğini söyleyen Tahmaz, “Mesele dokunulmazlık meselesi değil” dedi.
“Dokunulmak istenen Türkiye’nin barışı, demokrasisi, hukuku. “
Tahmaz, “Geçmişte bu tip uygulamaların Türkiye insanlarına ve dokunulan insanların seçmenlerine nasıl bir ülke bıraktığını biliyoruz” dedi.
“28 Şubat sürecinde Merve Kavakçı Meclis’ten atıldığında o gün ona bugün AKP’ye oy verenler nasıl hissediyorlarsa, bugün HDP’ye dönük benzer uygulamada seçmenlerin kendisini nasıl hissedeceği ve bu his üzerinden bizimle bu ülkede barış içinde nasıl yaşayacaklarını düşünmeye çapırıyorum.
“Geleceğimize, hukuka, barışa sahip çıkmak için herkes aklıyla vicdanıyla davranmalı.
“Garo Paylan’a yapılan saldırıyı izleyen, insanlar nasıl bir ülkede yaşadıklarını düşündü ve 1915’teki katliam sonrası nasıl bir hınçla Garo’nun üzerine gidildiği gözleri önüne serildi. Bu ülkede bu duygularla davranan milletvekilleri ve yurttaşlar ile birlikte yaşam kuramayız. Bunu meclis inşa etmiş olacak. Vicdan ve akıldan başka yolumuz yok.”
Ulagay Taylan: Türk tipi Başkanlık sistemi demokratik olmayacak
Ulagay Taylan, dokunulmazlık ve ifade özgürlüğü tartışmalarını başkanlık sistemi ile bir arada düşünmek gerektiğini söyledi.
“Türkiye’ye dayatılan başkanlık sistemi batıda uygulanan demokratik başkanlık sistemleri ile ilişkisi olmayacak. Dayatılan sistem, Meclis’te muhalefeti tümüyle yok etmek, meclisin bile mümkünse göstermelik meclis olarak kalması ve doğrudan doğruya tek adam iktidarına hızlı gidiştir.
“Türk tipi başkanlık dedikleri Ortadoğu tipi başkanlık sistemi olmaya gidiyor. Saddam Hüseyin, Esad rejimlerinin getirdiği sistemlere çok yakın bir sisteme doğru gidiş var.
“Türkiye’de demokrasiyi savunan herkesin biz önerilen başkanlık sisteminin aldatmaca olduğunu, böyle bir başkanlık sisteminin demokratik çoğulculuğa yol açmayacağını anlaması lazım.”
Tanbay: Ey Meclis, ey vekiller…
Tanbay, Meclis Anayasa Komisyonu’ndaki fiziksel ve sözlü şiddete dair “AKP iktidarının gerçek yüzünü ve zihniyetini ortaya koydu” dedi.
“Dokunulmazlıkların kaldırılması istenirken HDP’li vekillere dokunuldu bile. HDP’li vekillere fiziksel, özelde Garo Paylan’a fizikselin yanında sözel olarak dokunuldu.
“2016’da iktidar partisinin sanki bu topraklarda 100 yıl önce Ermeni vekillerin kafası taşla ezilmemiş, Hrant Dink bu ülkenin bir şehrinde vurulmamış, Sevag Balıkçı askerde öldürülmemiş gibi gayet rahat biçimde ‘Ermeni piçi’ kelimesini kullanabilmesini esefle kınıyorum.
“100 yıldır sözde muhalefet olan partiler de izleyici konumundan vazgeçmemişler.
“Bir yurttaş olarak diyorum ki; Ey meclis, ey vekiller, aklınızı başınıza toplayın vicdanınızı kalbinize toplayın düşünü. HDP’ milletvekillerinin Meclis’te olmadığı, Ermeni vekillerin istenmediği bir Meclis bizim Meclisimiz olmayacak, bizi temsil etmeyecektir. Böyle bir Meclis’i tanımayacağız.”
Karakaş: Meclis ırkçılık şovu yapılacak yer değil
Karakaş, “Oslo sürecinde Habur’da PKK’lileri çağırdılar, sonra tutukladılar. Şimde de 2013 Newroz’un Öcalan’ın mektubunu okuduğu için Sırrı Süreyya Önder hakkında fezleke hazırlanıyor” dedi.
“HDP’li vekilleri bırakın HDP’lilerin dokunulmazlığı diye bir şey yok. 7 Haziran’dan önce yüzlerce saldırı oldu, 7-9 Eylül’de kitlesel linç girişimleri gerçekleşti.
“Garo Paylan’a dönük saldırının özel nedeni 24 Nisan anma sürecinde kürsüde Soykırım’da katledilen Ermeni vekilleri o Meclis’in suratına çarpması, Soykırım anılarını ortaya sermiş olmasıydı.
“Hrant Dink’in, Maritsa Küçük’ün, Sevag Balıkçı’nın öldürüldüğü bir memlekette bir Ermeni vekile dönük Ermenileri aşağılayan bir dile yapılan bu saldırı yeni cinayetlere zemin hazırlıyor.
“Garo Paylan’a arkadan yaklaşıp belini sıkan Mehmet Metiner gibi insanlar bir bu ülkede Ermeni’nin başına gelecek tüm meselelerin sorumlusudur. Vekillerin aklını başına alması gerekiyor. Meclis ırkçılık şovu yapacak yer değil.
“Demirtaş ‘umudumuzu almak istiyorlar’ demişti. Almış değiller. CHP ve AKP içinde de vicdanlı vekiller olduğunu ve umudun kazanacağını düşünüyorum.” (BK)