Türkiye hukuk ve adalet konusunda hangi alamete binmiş ise kıyamete bizi taşıdığı kesin… Gün geçmiyor ki toplum vicdanını rahatsız eden, adalet duygusunu zedeleyen, hak ve özgürlükleri gasp eden bir hukuk pratiği ile karşılaşmayalım… Örneğin; bomba ve silahlardan, cihat çağrılarından, savaştan söz eden IŞİD iddianamesinden tek bir tutuklu kalmadı, ama barış çağrılarından bahseden akademisyenler hücrede ya da tecritte tutuluyor ve tutuklama cezalandırmaya çoktan dönmüş durumda…
Şimdi bu hukuk ve adalet tesis hikâyesine ne diyeceksiniz? Bir Türkiye klasiği mi? Bunu desek her şey değişir mi? Üstelik yaşanan bir klasik olmanın ötesinde oldukça güncel ve adliye saraylarından çıkan her karar bir diğerini aşama yarışında...
Bu kendini aşma halinin son örneğini Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (SAMER) çalışanları yaşadı. Nasıl mı? Anlatayım:
Bilenler bilir; SAMER, Diyarbakır merkezli bir araştırma merkezi. Sosyal ve siyasal araştırmalarıyla tanınan kuruluş, bölgedeki sıkıyönetim ve savaş halinin yarattığı tüm olumsuzluklar içinde meslek etiğini koruyarak veri toplama, araştırma yapma, rapor- analizler yapma vb. çalışmalarından taviz vermeme gayretinde oldu. Saha çalışmalarını yaparken bir yandan bölgede var olan olağanüstü güvenlik uygulamalarına ve engellemelerine maruz kaldı; diğer yandan savaş travmasının bir göstergesi olarak toplumda oluşan güvensizlik, tepki, kaygı, isteksizlik, anlamsızlık gibi psikolojilerine tanıklık etti. Ancak, iş ve çalışma güvenliğinin ve güvencesinin ihlal edilme keyfiliğine son örnekteki kadar tanık olmadı.
Bölgede, son aylarda yaşananlara ve HDP’nin siyasal algısına ilişkin başlattığımız gündem araştırması, tabir yerindeyse bölgedeki çatışma ve şiddet boyutunun tüm etkilerini iliklerinde yaşayarak ilerledi. Bir yandan sürecin toplum üzerindeki olumsuz etkisi, diğer yandan güvenlik birimlerine mensup olduklarını söyleyenlerin anketörü taciz, korkutma, psikolojik olarak hırpalama girişimleri çalışma boyunca pek eksik olmadı. Ancak hiç biri Urfa polisi ve savcısı kadar gözaltından mahkemeye dek uzanan bir resmiyetin konusu yapmadı, mantığı zorlayan bir işgüzarlığa vardırmadı.
Neden? Çünkü yapılan iş yasal, çalışanlar yasal ve aslında bu tür saha çalışmaları bilgi edinme hakkına hizmet ettiği gibi kamu yararı da içerir. Ne var ki, tüm yasallıklarına ve meşruluğuna rağmen bu ülkede bilgi edinmek, üretmek, yaymak son dönemlerin en mühim suçu haline geldi maalesef. Hele hele mevzu Kürt sorunu ve siyaset ilişkileri olunca! İşte Urfa polisi ve savcısının keşfettiği hakikat – işgüzarlık da denebilir- bu konjonktürel durum!
Ülke gündemindeki yeni Anayasaya, başkanlık sistemine, yaşanan çatışmalara, Kürt sorununun çözümüne ve siyasal eğilimlere ilişkin bölge halkının yaklaşımını ölçme hedefinde ki çalışmanın sahasını bu nedenle ilk elden Urfa’da yapamayacakları anketöre söylenmiş. Önce şirketin çalışma izni ve resmi belgelerine bakmak istemişler, sonra Urfa valisinden kente girip giremeyeceklerine dair izin belgeleri olup olmadığı sorulmuş. Mamafih, tüm belgelerin varlığına ek olarak valilik belgesi de temin edildiği halde, dört anketör dört buçuk saat boyunca çalışmaya başladıkları mahallede kayıt dışı -fiili, 24 saatte resmi olarak emniyette gözaltına tabii tutuldu. Gözaltı süresince küfre, sözlü tacize maruz kalan yani psikolojik işkence yaşayan anketörlere dönük keyfi uygulama son ana kadar da sürmüş.
İlk önce valilik izni gelsin bırakırız denmiş. Öğle saatlerinde gelen valilik izni de durumu pek değiştirmemiş. Öte yandan soru formu savcıya götürülerek formda suç unsuru aranmış. Suç unsuru bulma konusunda sebatkar savcı saatler sonra, 2005’den bu yana dava konusu haline getirilmeyen bir suçla “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” etmekle anketörleri suçlamış. Üstelik zaten polislerin yanında olan anketörler hakkında yakalama kararı çıkartmış.
Saat 11 sularında başlayan fiili uygulama 16.30’da resmiyete bürünmüş. Gözaltında olmadıkları söylenen anketörler, hastaneye götürüldüklerinde gerçeği öğrenmişler. Dolayısıyla gözaltı işlemi ile ilgili olarak yasal haklarını zamanında kullanamamışlar. Güvenlik şubede ayrı odalara konan anketörlerden biri gece boyu böbrek kumu döktüğü, diğeri gribal enfeksiyon geçirdiği halde sağlıksız koşullarda tutulmuşlar
Yaptıkları her anket başı aldıkları para ile okul ve kişisel ihtiyaçlarını karşılamak dışında hiçbir suçu ve bağı olmayan gençleri, araştırma merkezi hakkında ifadeye zorlamışlar. Ağırlıklı olarak da “Neden siyasi gündeme ilişkin anket yapıyorsunuz”, “Neden bu soruları soruyorsunuz”, “Bu soruları Diyarbakır’da sorabilirsiniz ama Urfa’da soramazsınız”, “Bu konjoktür olmasaydı, burada olmazdınız” gibi sözlerle de epey bunaltmışlar. Kimi de “Emniyetlik bir iş değil ki bunlar niye burada” diye alay etmiş…
Burada şu soruları sormadan geçemeyeceğim: Birincisi, emniyet ne zamandır bir araştırma merkezinin topluma neyi sorup, neyi soramayacağına karar veriyor? İkincisi, konjoktürel suç mu olur? Üçüncüsü, “Diyarbakır’da sorabilirsin Urfa’da soramazsın” ne demek? Bu söylemler emniyet ve adli makamların ülkeyi çoktan böldüğünün göstergesi değil mi? Üstelik benzer soruları Türkiye’nin pek çok ünlü araştırma merkezi daha bir ay önceden bu topluma sormuş, saha analizleri oluşturmuş iken SAMER şimdi neden engelleniyor? İş güvencesi ülkenin tüm bölgeleri ve yurttaşlar için teminatta değimli?
Tabii bu yargılama sürecinin gariplikleri ve hukuksuzlukları bu kadarla da sınırlı değil. Örneğin bu süreç boyunca hiçbir biçimde savcıya çıkartılmamışlar, savcılık ifadeleri alınmamış. Direk mahkemeye denetimli serbestlik talebiyle sevk edilmişler. Mahkemede savcının talebini resmiyete dökmek dışında hiçbir işlem yapmamış.
Süreç boyunca adliyedekiler, avukatlar ve hatta polisler “Bu emniyetlik bir konu bile değil bir şey olmaz, emniyette bırakılırlar… Olmadı savcıya bile çıkmadan bırakılabilirler… O da olmadı savcı bırakır… Bu kadar absürt bir durumu herhalde sürdürmezler…” deyip durdu. Ancak sonuç da herkes yanıldı. Adliye’deki bir polisin dediği çıktı: Bu hakim bu savcıyı şimdiye kadar hiç kırmadı!
Şimdi anketörlerimiz mahkeme kararında yazdığı gibi yasada “…atılı suça ilişkin tutuklama yasağı öngörülmüş olması nedeniyle” adli kontrol kararıyla ancak serbest bırakıldılar! (YG/HK)