Mısır’da 3 Temmuz 2013 tarihinde askeri darbe gerçekleşti. O tarihten bugüne ülkeden şiddet, baskı ve siyasi aşağılamaların anlatıldığı haberlerin ardı kesilmiyor. 2011 yılında 18 gün süren mücadeleden sonra diktatör Hüsnü Mübarek’i devirerek toplumsal haraketlere “demokrasi dersi” veren bu ülkede bugün ifade özgürlüğü büyük ölçüde engellenmiş durumda ve muhalifler sert ve katı bir baskıya maruz kalıyor.
Bununla birlikte, 3 Temmuz’dan sonra her şey – siyasi, ekonomik ve toplumsal- daha kötüye doğru giderken ulusal uzlaşının yerini yeni bir ayaklanmanın alacağı konuşuluyor.
Ayaklanmanın 5. yıl dönümünde, Ghad Al Thawra[1] (Devrimin Yarını, Revolution’s Tomorrow) gençlik kollarının genel sekreteri olan Mahmoud Makade ile 2011’deki Mısır ayaklanmasını ve ülkede otoriter idarenin yükselmiş bir biçimini tekrardan yaratan gidişat konusunda konuştuk.
Mahmoud Makade (solda) Ghad Al Thawra Partisi başkanı Ayman Nour ile birlikte.
25 Ocak’tan yola çıkarsak o gün hangi beklentilerle sokağa çıkıldı ve Mısır’da hangi siyasi topluluklar çağrı yaptı?
Bizler için gösteriler 2011 yılında başlamadı. Protestolar için 6 Nisan Hareketi ile 2010 yılı öncesinde hareket ediyorduk. Ayrıca “Müslüman Kardeşler” ve “sosyalistler” gibi farklı figürleri de destekleyen topluluklar vardı. Devrim öncesinde faal halde çeşitli siyasi topluluklar bulunmaktaydı. Bu gruplar ilk olarak 14 Ocak 2011’deki reformlar için büyük bir protestoya hazırlanıyorlardı.
Bin Ali Tunus’tan kaçınca biz de Mısır’da Yasemin Devrimi’nin sabırsızlığını hissetmeye başladık. Daha fazlasını talep etmek için artık hazırdık. Böylece 25 Ocak’ta yürüyüş yapacak gücü kendimizde hissettik. 25 Ocak’taki ana hedefimiz Kahire'de genel alanlarda pankartlar asarak halktan Hüsnü Mübarek'e karşı gösteri yapmalarını istemekti. Çağrıya yanıt veren kitlenin kalabalıklığı bizi hem umutlandırdı hem de şaşırttı.
Peki sizce kitleler Ocak 2011 protestoya neden katıldılar?
Öncelikle, geçtiğimiz on yıl içinde taleplerini dile getirmek için meydanlarda gösteriler haftanın belirli bir günü düzenlenmekteydi. Mısır halkı ilk kez mevcut rejime karşı eylemlerine 9 Nisan 2003 tarihinde ABD'nin Irak'ı ilhak etmesiyle başladı. Halk 1952'den sonra ilk defa hükümet ve hükümetin başına karşı sloganlar atmaya başladı.
2004 yılındaki olaylar da can alıcılığını korudu. Kefaya (Yeter) Hareketi*, iktidarın Mübarek’in elinde kalması ve oğlu Cemal’e geçmesine protestolar yolu ile hayır dedi. 2005 yılında Liberal Parti adayı Ayman Nour'un Mübarek'e karşı aday olması yeni bir açılımı ortaya çıkardı. Fakat sonuç hileli seçimler ve Nour'un 5 yıl hapse mahküm edilmesi ile sona erdi.
6 Nisan Gençlik Hareketi** en önemli toplumsal eylemlerden biri olmasıyla birlikte yine de muazzam sayılabilecek bir ölçekte değildi. Bu yüzden 25 Ocak bizim için bir karnaval gibiydi. Neredeyse 7 yıldır süregelen bir mücadelenin sonucuydu. 2005 yılında Hüsnü Mübarek'e karşı sloganlar atan 200-300 eylemciyken, 25 Ocak'ta Tahrir Meydanı'nda 60 dakika içinde 250 bin kişiyi bulmuştuk.
Neden bu kadar insan meydanlara geliyordu? Bu 10 sene yüksek oranlarda işsizlik ve yoksulluk gibi ağır bir bedeli de beraberinde getirmişti. Banliyölerde yaşayan 12 milyon Mısırlı kızgın ve usanmış haldeydi. Aşağıdan gelen sorunlar Hüsnü Mübarek’e karşı en büyük örgütleyici etmendi.
Siz parti olarak nasıl bir çağrıda bulundunuz?
25 Ocak’ta çeşitli yöntemlerle insanları protestolara katmaya çalıştık. Kenar mahallerler ile herhangi bir siyasi partiyle bağlantısı olmayan gençlik topluluklarıyla iletişime geçmeyi denedik. Bu gruplardan bir tanesi olan futbol taraftarlarıyla iletişime geçmede başarılı olduk. Al-Ahly ve Al- Zamalek Ultras takımları taraftarlarının desteği olmadan bu devrimi gerçekleştiremezdik.
2005’den 2011’e kadarki herhangi bir protestodan farkı 2005 eyleminin bir kitle hareketi olmamasıydı. ‘Devrimi’ gerçekleştiren kitle hareketiydi, peki bunda işçi sınıfının etkisi neydi?
İşçi sınıfının 1970’lerden beri grev deneyimleri olmuştu. 2010 yılından 2013 yılı askeri darbesine kadarki geçen süre içerisinde işçi sınıfı önemli grevler düzenledi. Ancak 2013 darbesi Mısır’daki diğer akımlarda olduğu gibi işçi sınıfı hareketini de baskı altında tuttu.
1980’lerdeki grevlerle günümüzdekiler arasında çok fark yok. Sadece sloganlarda farklılık vardı. 1970’lerde demokrasi ve özgürlük sloganları atılırken şimdilerde eski zamanlardaki gibi geniş ölçekli kavramlar yerine belirli hedefe yönelik işlevsel ve pratik sloganlar kullanılıyor.
Mahalla bölgesinde 2008 yılında düzenlenen grevlerde tekstil işçileri ayakkabılarıyla Hüsnü Mübarek’in heykelini parçalamışlardı. 18 gün süren devrim süresince işçiler pasif direnişte bulunmuşlar ve pek çoğu işlerine gitmemişti.
Kıptiler de devrimi desteklemişler ve Mübarek’in düşüşü sonrası Maspero Olayları’ndaki gibi ordu-polis zulümüne maruz kalmışlardır. Kıptilerin askeri cuntayı destekledikleri söyleniyor, peki şimdiki Sisi Hükümeti’ne karşı duruşları nasıl? Bu desteğin arkasında yatan nedenlerden bazılarını belirtir misiniz?
Tahrir ayaklanması esnasında Mısır’daki Koptik Kilisesi’nin başı olan Papa 3. Shenouda Hristiyan Mısırlılara Hüsnü Mübarek karşıtı eylemlere katılmamalarını duyurmuştu. Kıptiler arasında Papa gerçekten çok sevilen biri olmasına rağmen Hristiyan Mısır gençliği “Papa'ya saygı duyuyor ve talimatlarını anlıyoruz ancak biz Mısırlıyız ve Hüsnü Mübarek karşıtı devrimi destekleme hakkına da sahibiz” yorumlu videoları internet üzerinden paylaşmışlardı.
Hristiyanlar Mısır Devrimi’nin ana aktörlerinden birisiydi. Ancak, pek çok beklenmedik olay da meydana geldi. Belli başlı kentlerdeki radikal İslamcılar, Hristiyanlara karşı saldırılar düzenledi ve hatta Hristiyan bir adamın kulağını kestiler. Kahire’deki kiliseyi tahrip edildi.
Bir başka olayda ise Kina kentinde göreve seçilen Hristiyan valiyi de ofisinin önünde protesto ettiler ve bu eylemler sonucunda zamanın hükümeti valiyi görevden almak zorunda kaldı. Bununla birlikte Morsi ve çevresindeki yerlerdeki topluluklar tarafından Hristiyanlara karşı olumsuz beyanlar verildi.
Bu olaylar Kıptilerin Müslüman Kardeşler karşısında durup, onu devirmeye çalışan herhangi bir oluşuma destek vermelerine neden oldu.
1952 tarihine kadar Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar arasında hiçbir farklılık yoktu. Ancak 60 yıldan uzun süren askeri rejim bu birlikteliği ve bütünlüğü yok etti. Mısır’daki Müslümanların büyük çoğunluğu Hristiyanları bir misafir olarak görmekte ve eninde sonunda ülkeyi terk etmeleri gerektiğine inanıyorlar. Ve hatta bazı Müslümanlar, Hristiyanların kiliselerinde Müslümanlara saldırması için canavarlarının bile olduğuna inanmaktaydılar.
Diğer yandan da Hristiyanlar kendilerini Mısır’ın sahibi olarak görüyorlardı ve Müslümanların Arabistan’dan gelen ve Mısır halkını İslam’a dönmeye zorlayan insanlar olarak lanse ediyorlardı. Mısır’ın aslında Hristiyan bir ülke olduğunu ve Müslümanlar gittikten sonra tekrardan Koptik olacağını söylemekteydiler.
Sisi Rejimi ise bugün tam anlamıyla iki yüzlü bir politika izliyor. Kıptileri Müslümanlardan koruduğunu söylerken bir taraftan da Ramazan ayında yemek yediği için insanları tutukluyorlar. Aynı zamanda Hristiyan Mısırlıları Müslüman Kardeşler üyesi oldukları gerekçesiyle tutukluyorlar.
Mısır Ayaklanması’nın bir önemli özelliği de internet araçlarını kullanarak yaratılan etkiydi. Tahrir gençliği, sosyal medya figürleri, bloggerlar bugün nerelerde?
Ayaklanmadan sonra Yusri Fuda, Moataz Matar, Reem Majid ve Basem Yousif gibi devrimin sesi olan pek çok halka mal olmuş kişi şimdilerde sessizliğe büründü. Devrimin bu şekilde bitmesi de onlarda hayal kırıklığı yarattı. Bu isimlerden bazıları Mısır’ı terk ederek Türkiye’ye gitti; bazılarınaysa televizyon yasağı kondu. Mursi döneminde halka mal olmuş kişileri kendine yaklaştırarak onlar üzerinde bir sansür yaratılırdı ancak yine de kişiler tutuklanmazdı. Fakat Sisi rejimi bunu doğrudan yapıyor ve kamuya mal olmuş tanınmış kişilerin kendi düşüncelerini yaymamaları için onları tutukluyor.
Devrimin kazanımları olarak ortaya çıkan yeni topluluklar, taraflar kimlerdi ve hareketin kendisi adına hayati bir önem taşıyorlar mı?
Sisi döneminde yeni aktörlerin birçoğu ya kendini bir tankın önüne atıyordu ya da evlerinde sıkıntılı bir biçimde oturuyordu ya da hücresinde ölmekteydiler. Tahrir ile birlite gelen kanımca en önemlisi “Siviller için Askeri Davalara Hayır[2]” (No Military Trials to Civillians ) hareketidir. Mona Seif gibi 19 yaşındaki üniversite öğrencileri başını çekiyor. Seif yasayı protesto ettiği gerekçesiyle 3 yıl hapse çarptırıldı.
Devrimle birlikte pek çok feminist oluşum ortaya çıktı. Bu, kadınlar için oldukça önemli bir durumdur. Çok oluşum ortaya çıktı ama bu yeni oluşumlarla ilgili sorun uyumlu bir birliktelik oluşturamıyorlar. Mevcut tablodan da bu durum açıkça gözlemlenebilir.
2011’de ayaklanmaya katılan İşadamı Naguib Sawiris ve Amr Musa tarafından desteklenen topluklular ise günümüzde Sisi yanlısı durumundalar.
Şimdilerde Mısır’da yaşananlar toplumun her kesiminden düşünmeye ve yaratıcı fikirler geliştirmeye çalışanların tutuklanması. Kişiler daha tutuklanmadan önce suçları hazırlanıyor ve hiç bir soruşturma yapılmıyor ve hemen kendilerine bir terörist damgası yükleniyor.
Size göre Mısır’da kim iktidarda olursa olsun, Mursi iktidarı olmasaydı da halen bir darbe olma olasılığı var mıydı?
Kanımca devrimden sonra Mısır’da kim iktidarda olursa olsun aynı kadere sahipti. Solcu, liberal, İslamcı olması da fark etmiyordu. Fakat Mursi’nin eylemcilere ve ulusal koalisyona karşı yapığı hatalar, Mısır devriminin bu darbeyi daha kolay bir şekilde gerçekleştirmesine neden oldu.
Diğer yandan Mursi, Sisi’ye güvenmişti ve bu güven de onun en belli başlı hatalarından biri oldu. Mursi bakanlıkları oluştururken Sisi’nin Müslüman Kardeşler hareketiyle anlaştığını düşünmekteydi. Müslüman Kardeşler’in Mısır Ordusu'na İslam’ı soktuğunu söylüyordu.
Son olarak böyle bir ortamda özgür yargıya yer var mı?
Şubat 2011 tarihinde bizim için sorun polisin insanları tutuklaması, işkence etmesi ve öldürmesiydi. Daha önce orduya ve ordu mahkemelerine güveniyorduk. Fakat şimdilerde hiç bir otoriteye güven kalmadı. Ne orduya, ne mahkemelere ve bu güven sorunu da Mısır’ın karşı karşıya olduğu çok büyük bir sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.
Darbe sonrasında halk, ordu ve mahkemeler arasındaki güven yıkıldı. Bu durumun bizleri nerelere sürükleyeceğinden emin değiliz. Dürüst ve adil yargıçlar tabii ki halen bulunmakta ama asıl sorun sistemin kendisinin bozuk olması. Mübarek rejimi yargıçları halen görevlerinin başında. Bu yüzden yargıçların bağımsızlığı sağlanmadan ve devlet kuruluşlarının orduyu ve polisi düzenlemeden Mısır’da devrimin bittiği söylenemez.
3 Temmuz itibariyle Mısır’da siyasi faaliyetler durdu. Zaman zaman eylem yapmak için insanları davet ettiğimizde ve protesto gösterileri yapmaya çalıştığımızda hükümet güçleri toplulukları tutukluyor.
Mesela, organizasyonumuzun başkan yardımcısı eylem esnasında vuruldu. Mısır hükümeti çalışma ofisimize saldırıda bulunup bütün eşyalarımızı sokağa attı ve bir daha başka ofis açmamamız konusunda bize baskı yapıyor.
Bunun yanında ekonomik durum… Politik ortam ülke ekonomisiyle bağlantılı. Demokrasi olmadan ekonomik gelişme gerçekleşmez. Özgürlük olmadan demokrasi ortamı olamaz ve güvenlik sağlanmadan da özgürlük olamaz. Bir ulusal mutabakat sağlanmadan Mısır halkı güvende olmayacaktır. Bu nedenle halk arasında bir bütünlük oluşmalı ve geçiş dönemi adaleti/hukuku olmalıdır.
2 Temmuz 2013 tarihinden sonra Sisi sorunun asıl parçası haline gelmiştir ve sorunun tek çözüm yolu iktidarı bırakmasıdır. Sisi’nin halkı sakinleştirmeye çalışmasına rağmen bir patlamaya sebep olacak bir kıvılcım oluşacaktır.
Bu kıvılcım belki de bir açlık grevi şeklinde olacaktır, bilmiyorum ancak bu ihtimal umarım gerçekleşmez çünkü böyle bir durumda ağır bir bedel ödenmiş olunacak. Ama belki de bu kıvılcım Mısır Devrimi sırasında ayrılmış olan isyancı toplulukların uzlaşması şeklinde de olabilir.
Halen milyonların kendisine hayran olmasına rağmen Sisi günden güne destek kaybediyor. Aday olduğunda halkın sandıklara gitmemesinden bunu anlayabiliryoruz. Yapılan her siyasi, ekonomik ve toplumsal hata Sisi’nin gözden düşmesine katkı sağlıyor. Örnek olarak gecekondu mahallelerinde konut yapacağı vaatini vermesine rağmen herhangi bir girişim olmadı.
Bugün rejime karşı isyancılar tutuklanmaktadır. Hapisanelerde 40 bin üzeri siyasi mahkum bulunmaktadır. Hükümet vaat ettiği konutlar yerine hapishaneler inşa etmektedir.
Son olarak, ulusal mutabakat olmazsa olmazdır. Devrim sırasında bunun gerçekleşmemesi bizim hatamızdı ve bundan sonra ilk hedefimiz ulusal mutabakata ulaşmaktır. (BZ/HK)
[1] Ghad Al Thawra Partisi hakkında daha fazla bilgi almak için, Jadaliyya
[2] Siviller için Askeri Davalara Hayır Kampanyası hakkında bilgi almak için Madamasr sayfasına başvurulabilir.
* Kefaye (ya da Kifaye) Hareketi: ilk başta avukatlar üzerinde etkili olan bir sivil toplum inisiyatifiydi. Milliyetçi, liberal ve entelektüellerden oluşan hareket, Kahire’de 22 Eylül 2004’te 300 kişinin katıldığı hükümete karşı bir gösteride ilk kez bir araya geldi. Bu gösteriden sonra konferanslar düzenlenmeye başlandı ve 500 kişiden oluşan bir grup Mısır Değişim Hareketi’ni kurdular. Bu hareketin kurucuları arasında milliyetçilerden, liberallere, laiklerden İslamcılara kadar çok geniş bir yelpaze den katılımcılar vardı. Bu hareketin geçmişi İhvan (Müslüman Kardeşler) yanlısı entelektüelin kurduğu El-Vasat partisine dayanıyor. Hareketin lideri Ebul Ala Madi’dir.
** 6 Nisan Gençlik Hareketi: Elektronik ortamda doğan gençlik hareketlerin ilki ve en büyüğü. El-Gad (Yarın) Partisi üyesi ve siyasi aktivist İsra Abdulfettah’ın, ücretlerinin iyileştirilmesinin yanı sıra kârdan belli bir oran isteyen el-Mahalle Sanayi kenti işçilerine destek amacıyla 6 Nisan 2008 yılında yaptığı dayanışma çağrısından sonra oluşturuldu.
ARAP AYAKLANMALARI'NIN 5. YILI YAZI DİZİSİ
25 Ocak Pazartesi - Arap Ayaklanmaları Yazı Dizisine Başlarken
25 Ocak Pazartesi - Arap Ayaklanmaları'nın 5. Yılı: Kronoloji
25 Ocak Pazartesi - Yedi Ülkede Arap Ayaklanmaları'nın Dünü Bugünü
26 Ocak Salı - Mete Çubukçu Ayaklanmaların 5 Yılını Anlattı
27 Ocak Çarşamba - Mısır'da Her Şey Mümkündü; Buraya Nasıl Geldik?
28 Ocak Perşembe - Tahrir ve Küresel Kalabalık Üzerine
29 Ocak Cuma - Mısır Devrimi'nin Sesi Essam'ın Hikayesi: "Çalınan Bahar"
1 Şubat Pazartesi - "Ulusal Mutabakat Sağlanmadan Mısır Halkı Güvende Olmayacaktır"
2 Şubat Salı - Can Ertuna'nın Gözünden Arap İsyanları
3 Şubat Çarşamba - Amerikalı Bir Gazetecinin Ortadoğu Güncesi
4 Şubat Perşembe - "Mısır, İran Devrimi Gibi Kendi Değerlerinden Döndü"
5 Şubat Cuma - "Görmüyor musun Ben Vatanımı Kaybettim?"
7 Şubat Pazartesi - Arap Devrimleri ve Suriye: Beş Yıl Sonra