1998'de yayınlanan hasta hakları yönetmeliği hasta haklarından en önemlisinin "Sağlık Hizmetine Ulaşma" hakkı olduğunu söylüyor. Sosyal güvenlik kurumları ya da hizmeti veren kuruluşların sistemlerinin bu konudaki uygulamada belirleyici olduğu kaydedilse de hizmete ulaşmanın temel hak olduğu belirtiliyor.
1961 Anayasası da bu konuda "gereğini yapma" ödevini devlete vermişti. 1982 anayasası ise devlete düzenleme yapma görevini veriyor. Ama hizmetin örgütlenmesine ilişkin temel yasaların çoğu bu gün de sağlık hizmetine ulaşma hakkını sağlamanın devlete ait bir görev olduğunu kaydediyor.
"Benim işçim" neye layık?
Sağlık Hizmetlerinin sosyalleştirilmesine ilişkin 224 sayılı yasa her yerde aynı şekilde uygulanmasa da halen yürürlükte. Devletin ödevlerinden birisi yaptığı yasaları uygulamak olmalı. Ama böyle değil.
Ülkemizde sağlık hizmetleri için kişi başına düşen ortalama para yıllık 110 dolar. SSK'lı hastalara düşen ise neredeyse bunun üçte biri 46 dolar.
50'li yıllara giderken "ithal ikameci" Türkiye sanayisi gereksindiği kalifiye iş gücünü muhafaza etmek ve üretimin sorunsuz sürmesini garantiye almak üzere; yıllık ortalama geliri, ülke ortalamasından fazla olan "işçi sınıfı"nın gelirinden birazını ayırıp, ülkemizdeki en büyük işveren olan devletin de işçilerin sosyal güvenlikleri için ayırdıkları paradan yararlanarak "benim işçim sıradan vatandaşın sahip olduğundan daha fazlasına layık" deyip, "işçi sınıfı" için ayrı ve özel bir sağlık hizmeti sistemi kurmuştu.
Hiç olmazsa muayene
Bugünün SSK sağlık kuruluşları o zamanın "ayrıcalıklı" işçi sınıfının hizmet aldığı kurumlardı.
Zaman geçti, devir değişti. Şimdi ülke nüfus! unun neredeyse yarısı SSK güvencesinde ama SSK ya prim ödeyen aktif nüfus bugün resmi verilere göre 5,5 milyon kadar.
Bu her sigortalının en az 6 kişinin sağlık güvencesini sağladığı anlamına geliyor. Elbette 1'den 6 çıkmaz. Çıksa çıksa 1/6 çıkar. Gerçek de böyle. Dolayısıyla dünün "kendine özel hastane açabilen işçi sınıfı" bugün sıradan vatandaştan daha kötü durumda.
Bunun görüntüsü de yukarıda söz ettiği SSK'lının "Dünü arar hale geldik. Sıraya giriyor ama hiç değilse muayene olabiliyorduk. Şimdi hastaneye bile gidemiyoruz. Yaptığımız başvurular dikkate alınmıyor." sözlerinde ortaya çıkıyor.
O bu saptamasında haklı.
Görmezden gelmek
Her düzeydeki yetkili sorunun bu yüzünü görmezden geliyor. "SSK'yı çökertmeyelim" ya da "kamu sağlık kurumlarını koruyalım" diyenler de dahil. Bir gerçek görmezden geliniyor: Sağlık hizmeti bir haktır!.
Görmezden gelenler, sorunlar görülmesin diye değişik çözümler bulup uygulamaya koyuyorlar. Randevulu hasta kabulü gibi SSK'lı! vatandaş mektubunu sürdürüyor:
* Hükümet değişikliğinden sonra göreve gelen yeni bölge müdürü, telefonların başına hekimleri oturtmak suretiyle ilk başvuruların kabul edilmesine yönelik bir çalışma başlattığını öğrendik.
* Diğer yandan "acil" diye randevu alınmadan bazı hastaların muayenesine de zaman zaman tanık oluyoruz.. Sabahın erken saatlerinden itibaren telefon ile randevu almaya çalışan biz SSK'lı hastalar düşmeyen telefonlar, bir anda biten randevular nedeniyle mağdur durumdayız.
Kuyruk yoksa?
Sağlık hizmeti "Sigorta" yoluyla sağlanmaz. Eğer sağlansaydı; Almanya, ABD başarırdı. Başaramadı. İngiltere'de "Ulusal Sağlık Sitemi" diye bir sistem olmazdı; ama var. Sonuçta ülkenin yarısının sağlık hizmetine ulaşma hakkı ihlâl hatta gasp ediliyor.
Uygulamaya konulan çözümler sorunu çözemez. SSK'lı hasta çok güzel söylüyor:
* Bu sistem SSK hastanelerinin bahçesindeki kuyrukları, telefon ahizesinin başına taşımaktan başka bir işe yaramıyor.
* Kuyruklar görülmediği için de sorun çözümlenmiş sayılmaktadır. Randevu sistemiyle bu sorun çözülemedi.
Sesi duyan yok
"Sesimizi kimseye iletemiyoruz" diyor SSK'lı vatandaş. Duymuyorlar. Duymuyoruz...
Tabip odaları, TTB yıllardır SSK'yı savunuyor. Doğru mu yapıyor. Bence hayır. SSK'yı savunmak yetmez. Sağlığı savunmak, sağlığın bir hak, bunun sağlanmasının da devletin bir ödevi olduğunu daha yüksek sesle ve içine SSK'lıları katacak şekilde savunmak gerek.
SSK'lılar da bu ülkenin vatandaşı ve 110 dolar yerine kendileri için harcanan 46 dolardan daha fazlasını istiyorlar. SSK'lı olmak değil, vatandaş olmak istiyorlar.
Şart koşulamaz
SSK'lının sözleriyle bitireyim: "Sendikalarımız, sağlıkla ilgili merciler, hasta hakları dernekleri tabip odaları vb. kurumlara sesleniyorum: Biz en doğal ve insani hakkımızı kullanamıyor, ihtiyacımız olan sağlık hizmetine ulaşamıyoruz. Lütfen duyun bizi!..."
Lütfen duyalım onları ve bir şeyler yapalım!
Yo, yooo, yeni bir şeyler değil; öteden beri söylediğimiz şeyleri yinelesek yeter: Sağlık bir haktır. Alınması ve verilmesi bir maddi varlığa bağlı değildir ve bir bedel ödenmesi şart koşulamaz...
Ne dersiniz? (MS/NM)