Özyönetimlerle İlgili Siyasi Çözüm Deklarasyonu
Kürdistan ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu son derece tarihsel ve önemli bir süreçten geçmektedir. Günümüzde küresel kapitalizm derin bir kaos yaşamaktadır. Yaşanan bu kaostan etkilenen bölgelerin başında da Ortadoğu, Anadolu ve Mezopotamya gelmektedir. Dolayısıyla Dünya’nın belli başlı tüm güç odakları bölge üzerinde ciddi hesaplar yapmaktadır.
Kaos dönemlerinde yaşanan ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve askeri gelişmelerin sonucu olarak yaşadığımız yüzyılda ulusal kimlik, özgürlük ve demokrasi sorunları çözülememiştir. Bu nedenle eskiyi ifade eden yapılanmalar bir bir çözülürken yeni alternatif demokratik modeller ortaya çıkmıştır.
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz’unda bütün Türkiye ve dünya toplumlarına sunduğu tarihi açıklaması ve çağrısı böylesi tarihi bir zamanda yapılmıştı. Kuşkusuz ülkemizin sorunlarının çözümü derinlikli ve güvene dayalı bir müzakere temelinde Türkiye Büyük Millet Meclisi onayı ile gerçekleştirilmelidir. Nitekim Sayın Öcalan 2013 Newrozunda yayınladığı deklarasyon sonrasında gerçekleşen diyaloglarda bunu hedeflemişti. Artık silahlar susacak, fikirler konuşacaktı. Yeni mücadele yöntemi fikir ve demokratik siyaset olacaktı. Ancak bu gerçekçi ve doğru çözüm yolu AKP Hükümeti tarafından oyalama ve tasfiye politikasına dönüştürülmüştür. 28 Şubat’ta hükümet yetkililerinin de hazır bulunduğu Dolmabahçe Sarayında kamuoyuna sunulan mutabakat belgesi Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmiştir. Bunun ardından, makul yaklaşımlarıyla çözümleyici olduğu tüm kesimler tarafından kabul edilen Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan ağır tecrit ve sürecin buzdolabına kaldırıldığı açıklaması, AKP’nin Kürt sorununda bir çözüm politikasının olmadığının, baskı ve savaşla Kürt halkının Özgürlük Mücadelesini tasfiye etmeyi amaçladığının açık kanıtı olmuştur.
7 Haziran 2015 genel seçimlerinde ortaya çıkan halk iradesi, başta Kürt sorunu olmak üzere, halklarımızın barış ve demokratikleşme sürecine verdiği güçlü bir yanıttı. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözümüne dair çok güçlü bir halk iradesinin sandıkta tecelli etmesiydi. Maalesef Türkiye’yi sorunlar çıkmazından çıkaracak bu seçim sonuçları ve halk iradesi tanınmayıp, saygı duyulmayarak tarihi bir fırsat kaçırılmıştır. Tayyip Erdoğan ve ekibiyle, AKP üst yönetimi, bir siyasi darbe yaparak parlamentoyu çalıştırmayıp, devlete ve bürokrasiye de el koyarak kapsamlı bir savaş politikasına örtü yapacağı bir seçim süreci başlatarak 7 Haziran seçim sonuçlarını ortadan kaldırmışlardır.
İmralı’da yürütülen görüşmelerin sonlandırılarak varılan mutabakatın yok sayılması, savaş kararı alınarak gerilla alanlarına yönelik hava ve kara operasyonlarının başlatılması, halklarımızın en meşru ve demokratik taleplerinin şiddet yöntemleriyle bastırılmaya çalışılması sonucunda, bazı il ve ilçelerde halk meclisleri özyönetim kararı almıştır. Özyönetim ilan edilen yerlerde bir yıldır sakız gibi çiğnenen “kamu güvenliği” adı altında seçilmişlere, sivil halka, siyasetçilere ve gençlere yönelik tutuklama ve infazlara yönelinmesi, özyönetim alanlarını hendekler ve barikatlarla savunma durumunu ortaya çıkarmıştır. Bugün, sorunu hendeklere sıkıştıran ve bunun üzerinden geliştirilen devlet terörünü meşrulaştıran politikalara karşı halkımızın geliştirdiği meşru direniş, özünde kendi kendini yerelden yönetme, yerel demokrasiyi inşa etme talebi ve mücadelesidir. Kürt halkının hukuki, siyasi ve statü talebi kabul edilmediği için Kürt halkı da kendi öz gücüne dayanan bir mücadele sürecine girmiştir.
Bu mücadele toplumsal sorun üreten iktidarcı, merkeziyetçi ve erkek egemen yönetim anlayışlarına alternatif olarak demokratik siyaset anlayışını, yönetim modelini ve sistemini benimseyen, toplumsallığı ve birlikte yaşamı, Kürt sorununun siyasi statü temelinde demokratik çözümünü esas almaktadır. Bu da, sorunun esas olarak bir demokrasi ve özgürlük sorunu olduğunu ortaya koymaktadır. Demokrasi ve özgürlük talepleri özünde siyasi statü talepleridir. Çözümü de siyasi müzakere zemininde olmalıdır. Bu nedenle, yaşadığımız bütün sorunların aşılabilmesi için diyalog ve müzakere kanallarının yeniden devreye girmesi önemlidir. Bunun için de, Kürt Halk önderi Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanmasını, sürecin sağlıklı ve istikrarlı yönetilebilmesi için zorunlu görmekteyiz.
Bu açıdan daha önce DTK’nın kamuoyuna sunduğu, HDK, DBP ve HDP’nin de programlarına aldığı demokratik özerkliğin içeriğini doldurarak kamuoyuna deklare etmek istiyoruz. Böylece özyönetim ilan eden halkımızın amacı ne, ne istiyor soruları daha iyi anlaşılacaktır.
Bugün dünyada hakim olması gereken yönetim anlayışı tartışmasız demokrasidir. Yerel demokrasi ve farklılıkların özgünlüğünü tanımak günümüz demokrasilerinin temel karakterini oluşturmaktadır. Demokrasilerde yönetimlerin meşruiyeti, artık her sokağı, her mahalleyi, her ili ve ilçeyi merkezden yönetmekle değil, yerellerden özyönetimleri tanıyarak sağlanmaktadır. Dünyada farklı toplulukların özerkliğini tanımayan tek bir demokrasi kalmamıştır. Çünkü bu özerklikleri tanımadan demokrasiyi geliştirmek mümkün değildir.
Türkiye’nin tarihsel geçmişine, çok kültürlü ve çoğulcu toplum yapısına, kalabalık nüfus ve büyük coğrafya gerçekliğine en uygun yönetim modelinin demokratik özerklik olduğunu rasyonel düşünen herkes kabul etmektedir. Bu yönetim modeli aynı zamanda Kürt sorununun demokratik temelde ve birlikte yaşama çerçevesinde çözümünü de sağlayacaktır.
Aylardır özellikle halkın özyönetim ilan ettiği yerlere tank, top, binlerce asker ve polis ile ağır saldırılar yürütülmektedir. Katliam ve halkı sindirme amaçlı gerçekleştirilen bu saldırılar sonucu hem ölümler, yaralanmalar yaşanmakta, hem de kentlerde tarihi-kültürel miraslarımız, ibadet yerlerimiz yakılmakta ve yıkılmaktadır. Kürt halkı da hem özyönetimin ilan edildiği yerlerde, hem de bulunduğu her alanda direnişini giderek büyütmektedir. Haklı ve meşru temele dayanan bu direniş mutlaka kazanacaktır. Bu haklı ve meşru direnişe saldıranlar hem demokratik Türkiye’de, hem de tarih ve insanlık karşısında yargılanacaklardır.
DTK olarak halk meclislerinin ilan ettiği özyönetim ilanlarını ve halkımızın her alanda yürüttüğü bu haklı ve meşru direnişi sahipleniyor; Kürt halkının ve tüm Türkiye halklarının bu direnişlere katılmasını ve destek vermesini demokrasi ve özgürlük mücadelesi gereği olarak görüyoruz. Şu anda yaşananlar AKP hükümetinin gösterdiği gibi hendek ve barikat sorunu değildir; demokrasi sorunudur. AKP'nin saldırgan politikası ise halkın iradesini ve yerel demokrasiyi tanımayarak halkın özgür ve demokratik yaşam iradesini kırmaya yöneliktir. Demokratik siyasal yollardan çözülmesi gereken bir sorunun çözümsüz bırakılmasının yarattığı sorunlar yaşanmaktadır. Var olan gerilim ve çatışmalar ancak demokratikleşme zihniyeti ve çözüm yaklaşımıyla ortadan kaldırılabilir. Kürt sorunu gibi temel bir sorunun çözülmemesinin, direnişin derinleşerek büyümesine yol açacağı aşikardır.
DTK Genişletilmiş Olağanüstü Genel Kurulu, yaptığı kapsamlı tartışma ve değerlendirmeler neticesinde, özyönetimin içeriğinin doldurularak sahiplenilmesini, savaş ve şiddet politikalarına karşı bireyin ve toplumun kendi özsavunmasını almasının meşruluğunu, toplumsal inşa sürecinin de eşzamanlı ele alınarak hayata geçirilmesinin elzem olduğunu karara bağlamıştır.
Kürt sorununun demokratik özerklik çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesinden ayrı ele alınamaz. Türkiye gerçeğinde demokratik özerkliğe dayalı bir siyasi ve toplumsal sistem yaratmadan Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir. Bu açıdan özyönetim ilanları kesinlikle Türkiye’yi de demokratikleştirme adımlarıdır; Yerinden yönetimi sağlayan yasal demokratik adımların atılmasını da tüm Türkiye halkları açısından gerekli ve doğru bir adım olarak görüyoruz. Kuşkusuz yerel demokrasi her alanın, bölgenin ve toplumun ihtiyaçları ve koşullarına göre farklı uygulama biçimlerine kavuşacaktır. Demokratikleşme, yerel demokrasinin ve farklı kimliklerin özerkliğinin gerçekleşmesi açısından yasal imkan sağlayacağından her alanın demokrasiyi kendi koşullarına uyarlaması zor olmayacaktır.
Demokratik özerklik, özyönetimler ve yerel demokrasi açısından spekülatif tartışmaların son bulması için Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik şartındaki çekincelerin kaldırılması yanında, aşağıda belirteceğimiz demokratik özerklik sorumluluk alanlarının tespiti çerçevesinde sadece Kürt sorununun değil; siyasi, toplumsal ve idari birçok sorunun çözümüne kapı aralayacağına inanıyoruz.
Bu çerçevede,
- Ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması,
- Tüm bu özerk bölgelerin ve kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye’nin yeni demokratik Anayasasının temel prensipleri çerçevesinde yönetilmesi. Özerk Bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi.
- Demokratik özerk bölgeler ve diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilmesi, seçilmişleri görevden alma yetkisinin kaldırılması. Merkezi yönetim organlarının, yeni demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulması,
- Özerk bölge ve kentlerde şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin, farklı halklar ve inanç toplulukları meclislerinin, sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımının sağlanması,
- Demokrasinin derinleşmesi, kapsamlılaşması, özgür ve demokratik yaşamın sağlanması açısından kadınların meclislerde, tüm karar mekanizmaları ve özyönetim kademelerinde eşit temsilinin tanınması. Kadınların ihtiyaçları doğrultusunda meclis, komün ve toplumsal kurumlar kurabilmesi; kadın kurumları ve kadınlarla ilgili kararların tamamen kadın meclislerinin onayından geçmesi. Kadının her alanda özgür ve özerk örgütlenmesinin tanınması.
- Gençliğin karar mekanizmaları ve özyönetim organlarında yer alması. Bu açıdan gençliğin her alanda özgün örgütlenmesi ve karar mekanizmalarına özgün kimliğiyle katılmasının sağlanması,
- Her kademede eğitimin özyönetimlere bırakılması. Türkçenin yanı sıra bütün anadillerin de eğitim ve öğretim dili olması. Eğitim müfredatında genel müfredat dışında yeni demokratik anayasa, evrensel değerler ve insan hakları çerçevesinde yerelin tarihi, kültürel ve toplumsal özgünlükleri ve ihtiyaçları temelinde müfredata eklemeler yapılması. Türkçe’nin yanında yerel dillerin de resmi dil olarak kabul edilmesi.
- Dil, tarih ve kültür alanında her türlü çalışma yapabilmek. Aynı zamanda inanç ve ibadet hizmetleri sunan kurumların özerk kurumlar olarak örgütlendirilmesinin sağlanması.
- Bütün düzeylerdeki sağlık ve tedavi hizmetlerinin özerk yönetimlerce sunulabilmesi.
- Yargı sistemi ve adalet hizmetlerinin özerk bölge modeline göre yeniden düzenlenmesi.
- Toprak, su ve enerji kaynaklarının ekolojik çerçevede toplum yararına işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisinin özerk bölge yönetimine verilmesi. Özyönetimin tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel demokratik anayasa ilkelerine ters düşmeden her türlü üretim ve işletme birimleri oluşturma, bu tür toplumsal ve bireysel girişimleri destekleme, teşvik etme, hibe desteği sunma yetkisine sahip olması.
- Özerk bölgenin yönetim alanında ve kent içinde, her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetlerini sunması ve denetimini sağlaması. Trafik hizmetlerinin merkezi trafik kurumları ile uyumlu halde yerel yönetim organları denetimindeki birimlerce yürütülmesi.
- Yukarıda belirtilen hizmetlerin sunulabilmesi için yerelde bütçelemenin özerk bölge yönetimine devredilmesi ve kadın odaklı bütçelemenin esas alınması; merkezle ve diğer yerellerle varılacak anlaşmalara ve hakkaniyet ilkelerine bağlı olarak bazı vergilerin özyönetim birimleri tarafından toplanması. Merkezin yerelden topladığı bütün vergi gelirlerinden yerele pay verilmesi. Merkezin bölgelerin gelişmişlik farkını giderecek şekilde gerekli tedbirleri alması.
- Özerk bölge yönetiminin denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel güvenlik birimlerinin kurulması, bu birimlerin anayasal kurallar çerçevesinde ihtiyaçlara bağlı olarak kurulmuş merkezi Savunma ve güvenlik birimleriyle koordineli olarak çalışması.
Sonuç olarak;
Demokratik özyönetimlerin Türkiye'nin demokratik birliği ve halkların ortak geleceği temelinde gerçekleşmesini ve bu nitelikte demokrasiyi ve özgürlükleri güvence altına alacak demokratik bir anayasa yapılması zorunludur. Böyle bir anayasa tüm toplumsal kesimler, farklı etnisiteler ve inanç toplulukların özgür ve demokratik yaşama kavuşması açısından da vazgeçilemez önemdedir. Yalnızca bir halkın, bir kesimin, bir topluluğun özgür ve demokratik yaşamını sağlayan ama diğerlerine hak tanımayan bir anayasa, siyasal ve toplumsal bir sistem düşünülemez. Demokratik özerklik mücadelemiz Kürtler için olduğu kadar, Türkler ve tüm diğer etnisiteler, inanç toplulukları, dışlananlar, ezilenler, ihmal edilenler için de bir demokrasi ve özgürlük mücadelesidir.
Özyönetimlere dayalı demokratik özerklik modelimizin aynı zamanda Ortadoğu’nun içinde bulunduğu bu karmaşa ve kaos ortamından çıkışa dönük önemli bir örnek oluşturacağı inancındayız. Bu model bin yıldır kader ortaklığı yapmış halklarımızın ülke ve bölge meselelerinin barışçıl ve demokratik çözümüne öncülük edecektir.
Bu deklarasyon dinamik bir tartışma ve uzlaşma arayışıdır. Öneri ve eleştirilere açıktır.
Bu çerçevede çatışmalara son verilerek, Türkiye’nin demokratikleşmesi, siyasi çözüm yolunun açılması için, Türkiye'nin bütün demokratik ve toplumsal özgürlük güçlerini, siyasi partileri, şahsiyetleri, kanaat önderlerini, inanç toplulukları ve kurumlarını Kürt halkının yürüttüğü meşru ve haklı mücadeleye ve taleplerine destek vermeye davet ediyoruz. Kürdistan’daki bütün toplumsal kesimleri ve siyasi partileri ulusal birlik ruhuyla halkımızın yürüttüğü direnişe sahip çıkmaya; dünya halklarını ve kurumlarını halkımızın meşru özgürlük talepleriyle dayanışmaya çağırıyoruz. 26-27 Aralık 2015
***
Deklerasyona Dı Derbarê Çareserıya Sıyasî A Rêveberıyên Xwecıhî De
Rojhilata Navîn a ku tirkiye û Kurdistan jî di nav de ne. Di pêvajoyeke dîrokî re derbas dibe. Di roja me de kapîtalîzma kurewî kaoseke kûr dijî. Ev kaos herî zêde li heremên wekî Rojhilata navîn, Mezopotamya û Anatolyayê bandor dike. Bi vê ve girêdayî hemû hêzên Cîhanê li ser heremê hesaban dikin.
Di demên kaosê de ji ber pirsgirêkên Aborî, Civakî, Siyasî, Çandî û Leşkerî, pirsgirêkên Nasnameya Neteweyî, Azadî û Demokrasiyê jî, di vê sedsala me de nehatine çareserkirin. Ji ber vê jî sazûmaniyên ku pergala kevin pênase dikirin yek bi yek ji holê rabûne û alternatîfên nû yên demokratîk derketine holê
Di demeke wisa dîrokî de, ji aliyê Serokê Gelê Kurd Birêz Abdullah Ocalan ve di Newroza 2013’an de ji bo hemû civakên tirkiye û dinyayê, bang hate kirin. Bêguman divê çareseriya pirsgirêkên Welatê me di çarçoveya muzakereyên kûr û pêbawe der, bi erêkirina meclîsa mezin a Tirkiyeyê pêk were. Jixwe piştî deklerasyona ku di Newroza 2013’an de ji aliyê Birêz Ocalan ve hatibû eşkerekirin de jî, ev hatibû hedefgirtin. Êdî dê çek bihatana rawestandin û diyalog bi pêş biketa.
Terza têkoşîna nû dê fikir û siyaseta demokratîk bûya, lê mixabin ev riya rasteqîn a çareseriyê ji aliyê hikûmeta AKP’ê ve wekî polîtikaya awiqandin û tasfiyeyê hat berovajîkirin. Belgeya mutabakatê ku di 28’e Sibatê de li qesra Dolmabahçeyê hat eşkerekirin û peywirdarên hikûmetê jî amade bûn, ji aliyê serokwezîr ve hate retkirin. Piştî vê, ligel nêzîkbûyîna maqûl û çareserker a ku ji aliyê hemû derdorên pêvendîdar ve hatibû erêkirin jî, li ser Rêberê Gelê Kurd Birêz Abdûllah Ocalan girankirina pêvajoya tecrîdê û ji holêrakirina belgeyê da xuyakirin ku, di derbarê pirsgirêka Kurd de polîtikayeke bi rêk û pêk a AKP’ê tuneye. Dîsa bi awayekî eşkera derket holê ku, armanc bi pêkutî û şer ji holê rakirina têkoşîna Azadiya gelê Kurd e.
Îradeya gel a ku piştî hilbijartinên 7’ê Hezîrana 2015’an derket holê, bersivdayîneke gelan a xurt a ji bo pirsgirêka gelê Kurd, û pêvajoya Aştî û demokratîkbûyînê bû. Dîsa ev helwesta gelan ku ji sindoqan derket di heman demê de ji bo demokratîkbûyîna tirkiyeyê û bi riya aştiyane çareserkirina pirsgirêka Kurd bû. Lê mixabin nenaskirin û nepejirandina vê encama ku ji aliyê gel ve hatibû danîn û dê tirkiye ji pirsgirêkên xwe rizgar bikirana, fersendeke dîrokî ji dest hat filitandin. Bêerkhiştina parlementoyê û desteserkirana birokrasiyê ya ji aliyê Tayip Erdogan, derdora wî û rêvebiriya AKP’ê ve, bi derbeyeke siyasî encamên 7’ê hezîranê ji holê hatin rakirin û ev pêvajo ji xwe re kirin sergirtina polîtiqaya şer.
Piştî bidawîkirina hevdîtinên îmraliyê û tunehesibandina mûtabakatê, girtina biryara şer û êrîşên hewayî û bejahî yên qadên gerîlla û feraseta çewisandina daxwazên rewa û demokratîk ên gelê Kurd, li hin bajar û bajarokan bi însîyatîfa meclîsên gel rêveberiyên xweser hatin îlankirin. Di van cihên ku rêveberiyên xweser hatine îlankirin de, ev saleke ku di bin navê “ewlehiya civakî” de, li hemberî siyasetmedar, hilbijartî û ciwanên gelê Kurd, êrîşên tund hatine destpêkirin. Ev jî bû sedem ku, li hemberî vê êrîşê, gel bi kolandina xendek û erxan xweparastina cewherî bide destpêkirin. Ev tiştê ku îro di bin navê xendekan de tê nîqaşkirin û bûye sedema bingehîn a meşrûkirina êrîşên terorwarî yên dewletê, di rastiyê de têkoşîna gel a li hemberî van êrîşan xweparastin, xwerêvebirin û înşakirina demokrasiya heremî ye. Ji ber ku tu mafekî gelê Kurd yê hiqûqî, siyasî û civakî nayê pejirandin, gelê Kurd jî bi berxwedana xwe ya cewherî ketiye nav pêvajoya têkoşînê.
Ev têkoşîna civakî li hemberî helwesta desthilatparêz, navendî û feraseta desthilatdariya mêrane, alternatîfa bi feraseta siyaseteke demokratîk rêvebirin, bi hev re jiyankirin û di çarçoveya statuyeke siyasî de çareserkirina pirsgirêka Kurd esas digire. Ev jî tê wê wateyê ku, di bingeha xwe de pirsgirêk, pirsgirêka Azadî û demokrasiyê ye. Daxwaza demokrasî û Azadiyê di bingeha xwe de daxwaza statuya siyasî ye. Ji bo wê, divê çareserî jî bi rêbazên muzakereyên siyasî be. Bi vê mebestê ji bo çareserkirina hemû pirsgirêkên ku tên jiyîn, divê riyên diyalog û muzakereyan ji nû ve bikevin meriyetê. Ji bo ku ev pêvajo bi awayekî bi rêk û pêk bimeşe û çareseriyeke mayinde derbikeve holê, em azadiya Birêz Ocalan wekî şertekî jêneger dibînin.
Di vê çarçoveyê de wekî ku di serî de ji aliyê DTK yê ve ji raya giştî re hatibû eşkerekirin û di bernameyên HDK, DBP û HDP’ê de jî cih girtibû, em naveroka xweseriya Demokratîk careke din ji raya giştî re deklere dikin. Bi vî awayî armanca xwebirêvebirina cewherî ya gelê me çi ye û gelê me çi dixwaze, dê baştir were fêmkirin.
Îro li hemû Cîhanê feraseta birêvebirinê ya ku tê pejirandin, bênîqaş demokrasî ye. Demokrasiya heremî û naskirina azadiya cihêrengiyan, hêmanên bingehîn ên demokrasiya îroyîn in. Rewabûna rêvebiriyên demokratîk ne ji navendê birêvebirina her kolan, tax, navçe û bajarî ye.Rêvebirina demokratîk a rasteqîn, demokrasiya heremî ya xwecihî û cewherî ye. Êdî di Cîhanê de demokrasiya ku xweseriya civakan nepejirîne nemaye. Êdî tê zanîn demokrasiya ku wan mafan nepejirîne, nikare bibe demokrasiyeke pêşketî.
Her kesê ku li rabûrdûya dîrokî ya tirkiyeyê binihêre û bi awayekî rasyonel bifikire dê bibîne ku li gorî pirrengî, pirdengî, pircivakî gelheya serjimêrê û rastiya berfirehiya erdnîgariya tirkiyeyê, rêveberiya herî derbasdar xweseriya demokratîk e. Ev rêbaz dê di heman demê de, bi wayekî adilane çareserkirina pirsgirêka Kurd jî bi xwe re bîne.
Bi mehane li cihê ku xweseriya demokratîk hatiye îlankirin, êrîşên leşkerî yên bi tank û top û her cure çekên giran tên bikaranîn. Ev êrîşên ku bi armanca çewisandin û qetlîamên li ser gel tên birêvebirin, dibin sedemên birîndarbûn, mirin û di heman demê de wêrankirina berhemên dîrokî. Li bajaran mîrateyên me yên çandî, dîrokî û şûnwarên olî tên şewitandin. Gelê Kurd jî him ji cihên ku xweseriya demokratîk îlan kirine û him jî li hemû cihên ku dijîn, têkoşîna xwe bilind dike.Ev têkoşîna gelê kurd a demokratîk û rewa dê teqez bi ser bikeve. Ev kesên ku êrîşî van daxwazên rewa dikin dê him li tirkiyeya demokratîk û him jî li hemberî dîrok û mirovahiyê werin darizandin.
Em wekî DTK, bi her awayî xwedî li van xweseriyên demokratîk derdikevin û piştgiriyê didin têkoşîna gelê xwe ya mafdar û rewa. Em tevlîbûn û piştgirîdayîna hemû gelê Kurd û gelên tirkiyeyê, xwedîderketina li vê têkoşînê, wekî têkoşîna demokrasî û Azadiyê dibînin.Tiştên ku niha tên jiyîn ne ew tiştên ku AKP wekî pirsgirêka xendek û barîkatan dibîne ne. Ev pirsgirêk pirsgirêka demokrasiyê ye. Polîtîkaya AKP’e ya êrîşkar di esasê xwe de nepejirandina îradeya gel,demokrasiya xwecihî û di heman demê de daxwaza têkbirina vê îradeyê ye. Pirsgirikên ku tên jiyîn, ji ber neçareserkirina pirsgirêka Kurd a bi riyên siyasî û demokratîk in. Çaresekirina pirsgirêk û bidawikirina pevçûnan, tenê bi nêzîkatiya feraseteke demokratîk pêkan e. Diyare ku pirsgirêkeke bingehîn a wek pirsgirêka Kurd dê teqez rê li pêşiya kûrbûn û xurtbûna têkoşînê veke.
DTK di lijneya giştî ya berfirehkirî ya awarte de bi nîqaşên du rojan ên hûr û kûr gihîştiye vê encamê ku, divê naveroka xwerêvebirina cewherî were tijekirin û lê were xwedîderketin. Dîsa gihîştiye vê biryarê ku dê li hemberî polîtîkayên şer û çewisandinê piştgiriyê bide têkoşîna xweparastina cewherî, ku mafê hemû takekes û civakê ya herî rewa ye.Bi vê ve girêdayî biryara destpêkirin û pêkanîna înşaya civakî ya nû jî, hatiye dayin.
Di çarçoveya xweseriya demokratîk de çareserkirina pirsgirêka Kurd, ji demokratîkbûyîna tirkiyeyê cihê nayê destgirtin.Di rasteqîniya tirkiyeyê de li derveyî xweseriya demokratîk riyeke din a demokratîkbûyîna tirkiyeyê nepêkan e. Li gorî vê xweseriya demokratîk bi her awayî gavên demokratîkbûyîna tirkiyeyê ne. Em wekî delegasyonên DTK’ê gavavêtinên di warê rêvebiriyên demokratîk de ji bo hemû gelên tirkiyeyê pêwîst û gavên rasteqîn dibînin. Bêguman demokrasiya heremî dê ji bo hemû qad, herem û pêdiviyên civakê li gorî hereman teşeyên cihê bigire.Demokratîkbûyîn ji ber ku dê li gorî pirengî û pirdengiyê bi pêş bikeve û ji bo hemiyan derfetên zagonî biafirîne, dîzayînkirina li gorî hereman a demokrasiyê dê zehmet nebe.
Ji bo dawîanîna nîqaşên di derbarê xweseriya demokratîk de, divê dûreparêziyên (Çekince) li hemberî şertê
rêvebiriyên xweser ên heremî yên Konseya Ewropayê bên rakirin, li gel vê xalên ku di derbarê tespîtkirina qadên berpirsiyarî yên xweseriya demokratîk de hatine rêzkirin dê tenê ne ji bo pirsgirêka Kurd, ji bo hemû pirsgirêkên siyasî, civakî û rêvebirî deriyeke çareseriyê veke.
Di vê çarçoveyê de
- Di seranserê welatî de li gorî nêzîkbûn û têkiliyên çandî, aborî û erdnîgarî, bi tevlîbûna yek an jî çend bajarên cîran, heremên xweser ên demokratîk bên tespîtkirin.
- Ev hemû heremên xweser an jî bajar divê li gorî bingeheke demokratîk ji aliyê meclîsan û rêvebiriyên ku ji meclîsan hatine hilbijartin ve li gorî makezagona nû ya demokratîk a Tirkiyeyê bên birêvebirin. Ligel vê divê temsîlkarên herêmên xweser bi awayekî temsîlî xwe tevlî rêvebiriya meclîsa navendî,TBMM’ê bikin.
- Hemû wesayeta navendî ya li ser meclîsên heremî were bidawîkirin, erka jikargirtina hilbijartiyan were rakirin. Derveyî çavdêriyên ku li gorî pîvanên makezagona nû ya bingehîn hatine destnîşankirin, hemû wesayetên lijneyên navendî yên li ser rêveberî û demokrasiya heremî bên hilanîn.
- Divê, li bajar û heremên xweser rasterast tevlîbûna meclîsên tax, gund, navçe û bajaran, ên jin û ciwanan, komên ol û baweriyan cuda û rêxistinên civakî û sivîl, di pêvajoya biryar û çavderiyê de bê pêkanîn.
- Ji bo kûrbûn û berfirehbûna demokrasiyê, ji bo pêkanîna jiyaneke azad û demokratîk divê di hemû mekanîzmayên biryargirtin û xwerêvebirinê de temsîliyeta jinan bi awayakî wekhev bê parastin û pêkanîn. Li gorî pêdiviyên jinan meclîs, komun û saziyên civakî bên avakirin. Di sazîbûn û biryardayînên têkildarê jinan de, meclîsên jinan xwedî biryar bin. Di hemû qadan de rêxistinbûyina jinan a azad û xweser bê naskirin.
- Divê ciwan di mekanîzmayên biryar û organên rêvebiriyên xweser de cih bigirin. Ji bo vê jî tevlîbûn û rêxistinbûyineke xweser a ciwanan pêk bê.
- Di hemû astan de kar û barên perwerdehiya bi zimanê dayikê, ji rêvebiriyên heremî re were hiştin. Ligel Tirkî hemû zimanên zikmakî jî, bibin zimanê perwerdehiyê. Di müfredata perwerdehiyê de, li derveyî müfredata giştî, di makezagona bingehîn a demokratik de, çarçoveya nirxên gerdûnî esas bên girtin, Çand,dîrok û taybetiyên heremî bi gorî pêdivî û taybetiyên heremî li mufredatê bên zêdekirin.Ligel Tirkî zimanên heremî jî wekî zimanên fermî bên qebûlkirin.
- Di qadên çand,ziman û dîrokê de bi her awayî xebat bên kirin. Di heman demê de saziyên ku di derbarê ol û baweriyê de xizmetê didin wekî saziyên serbixwe bên rêxistinkirin.
- Di hemû astan de xizmetên tenduristî û tedawiyê ji aliyê rêvebiriyên xweser ve bên dayin.
- Divê xizmetên dadê û darazê li gorî modela rêvebiriyên heremên xweser ji nû ve bên sazkirin
- Çavkaniyên enerjî yên wekî av û axê di çarçoveya feraseta ekolojîk de, li gorî sûdwergirtina civakê bê xebitandin û kontrolkirin û erka pargirtina ji hilberînê ji rêvebiriya heremên xweser re bê hiştin. . Divê erka rêvebiriyên xweser a ku hemû qadên çandinî, sewalkarî,pîşesazî û bazirganiyê jî têde, di hemû qadan de, bêyî ku li dijî esesên makezagona demokratik a nû bin, sazkirina hemû yekîneyên hilberînê, piştgirîdayina sazkaran, dayina hîbeyê û alîkariya aborî di dest rêvebiriyên heremî yên xweser de bin.
- Di çarçoveya xizmetên veguhaztinê de erk û kontrola hemû rêyên veguhaztinê (hewayî,bejayî û deryayî) yên nava bajar, bi destê rêvebiriyên xweser be. Xizmetên trafîkê, bi xizmetên saziyên giştî yên navendî v girêdayî, divê ji aliyê rêvebiriyên xweser ve bên birêvebirin.
- Ji bo pêkanîna xizmetên ku li jor hatine diyarkirin, plansaziya butçeya heremî, dewrî rêvebiriyên heremî yên xweser bê kirin û di plansazya butçeyê de feraseta ramana jinane esas bê girtin. Di peymanên ku dê bi navend û heremên din re werin çêkirin de, li gorî rêgeza heqaniyetê hinek bac ji aliye yekîneyên rêvebiriyên xweser ve bên komkirin. Ji hemû hatinên bacên ku navend ji hereman kom dike, para rêvebiriyên heremî bê veqetandin. Divê navend li gorî cudahiyên pêşketinî yên navbera hereman, ji aliyê butçeyê ve tedbîran bigire.
- Di bin venêrîna revebiriyên herêmên xweser de hemû yekîneyên ewlehiyê yên fermî bên sazkirin. Ev yekîne, di çarçoveya Makezagona Bingehîn de bi hêzên navendî yên parastinê re, di nav koordîneyekê de xebatê bikin.
Wekî encam;
Ji bo yekîtiya Tirkiyeya demokratik û dahatuya gelan a hevpar, ji bo pêkhatina xerêvebiriyên cewherî yên demokratik û çêkirina makezagoneke demokratik, ku van azadî û mafan biparêze, jêneger e.Makezagoneke li gorî van esasan ji bo azadî û jiyaneke demokratik a hemû beşên civakê, etnîsîteyên cuda û komên baweriyan, pêwist e. Pergaleke siyasî, civakî û makezagona ku tenê ji bo neteweyekê, komekê û civakekê jiyaneke azad û demokratik ji xwe re bike armanc û mafên yên din nas neke,divê neye fikirîn. Têkoşîna me ya xweseriyê bi qasî ku ji bo kurdan e, ewqas jî ji bo tirkan û hemû etnîsîteyên din, komên baweriyan, yên nedîtî, bindest û belengazan jî têkoşîna azadî û demokrasiyêye. Em bawerin ku, ev modela me ya xweseriya demokratik ji bo kaos û tevliheviya ku di Rojhilata Navîn têde ye, jî dê bibe mînaka berbiçav a xelasî û jêderkatina ji kaosê. Ev model dê ji bo bi awayekî demokratik çareserkirina piregirêkên welat û heremî yên gelên me ku, ev hezar salin bi hev re dijîn, pêşevaniyê bike.
Ev deklerasyon bi lêgerîna nîkaşên çalak û lihevkirinê ye.Ji pêşniyar û rexneyan re jî vekiriye.
Di vê çarçoveyê de, divê pevçûn werin bidawîkirin. Ji bo Tirkiyeyeke demokratîk, ji bo çareseriyeke siyasî, em bang li hemû hêzên demokratik û azadîxwaz,partiyên siyasî,şexsiyet, rûsipî û kom û saziyên olî bang dikin ku, piştgiriyê bidin têkoşîna mefdar û rewa ya gelê kurd.
Em bang li hemû beşên civakî yên kurd û partiyên siyasî dikin ku,bi rihê yekîtiya neteweyî li têkoşîna gele kurd xwedî derkevin.
Em bang li hemû gel û saziyên cîhanî dikin ku di daxwazên rewa û azadixwaz ên gelê kurd de alîkar bin. 26-27 Berfanbar 2015 (HK)
* Fotoğraflar: İlyas Akengin