İlkokuldayken "Gençlik Ansiklopedisi" evimize giren ilk ansiklopedi olmuştu. Alınması da uzun bir öyküydü ya, varlığı benim hatta bizim için çok büyük bir güvenceydi. Çünkü bilgi, doğrular ve gerçekler önemliydi. O nedenle o ansiklopedi de değerliydi. Babam ne kadar karşı çıkarsa çıksın ben boş zamanlarımda o ansiklopedinin içinde gezinmeyi, onu bir roman gibi okumayı çok severdim.
Birçok şeyi ondan öğrendim. Onun içinde yazan her şey benim için doğruydu. Ama elbette tümü öğrenilemezdi. Yine de ben yaklaşık 600 sayfalık bu kitabın -aslında bir ansiklopediden çok büyük oylumlu bir kitap gibi bir şeydi- büyük bölümünü okumuş hatta öğrenmiştim.
Eksik bilgiler olsa da
Diyeceğim o ki; o dönemimdeki değişmez doğrularımdan birisi, ansiklopedilerin güvenilir bir bilgi kaynağı olduğu yolundaydı. Biraz daha ileri yaşlara, özellikle üniversiteye gelince, o zamanlar dilim yeterli olmadığı halde hep edinmeyi istediğim bir bilgi kaynağı Ansiklopedica Britannica'ın İngilizce sürümüydü.
Tabii ekonomik durumum buna elvermedi. Onu alabilecek duruma geldiğimde de ülkemizde ve kendi dilimizde bu kaynak artık yayınlanıyordu. Büyük bir heyecanla abone oldum ve 22 ciltlik bu ansiklopediye sahip oldum.
Kütüphanemin en güzel yerinde duran bu kaynağa çok güveniyor, işim düştüğünde de bakıyor okuyordum. Her ne kadar kapitalist dünyanın bir ürünü olsa da, zaman zaman bazı bildiğim konulardaki eksik bilgilerin varlığını saptasam da bu kaynak benim için yine yukarıda belirttiğim doğruyu bütünleyen ikinci bir doğruyu işaret ediyordu: "Ana Britannica Ansiklopedisi güvenilir bir bilgi kaynağıdır."
Acaba bu doğru mu?
Geçtiğimiz günlerde sürdürümcüsü olduğum BEKSAV'ın iki ayda bir yayınladığı "Sanat ve Hayat" dergisinde bir yazı okudum. Haluk Gerger'in çevirdiği ve aslı Eylül 2002 Monthly Reviev'de yayınlanan Helen Keller'in yazdığı; "Nasıl Sosyalist Oldum"başlıklı yazısını okudum. Aslında tanımam gerektiğini düşündüğüm bu kadını nedense tanımıyordum.
O görmezlerle ilgili büyük işler başarmış bir kadındı. Ana Britannica'yı açtım ve yazının içeriğinde olmayan bilgileri edinmeye çalıştım. Şaşırdım. Dergide çevrilen yazıda vurgu yapılan, Helen Keller'in "sosyalist"liğine ilişkin tek satır yoktu orada. Çeviri yazıda onun bu yoldaki rehberinin öğretmeni Anne Sullivan-Macy olduğu belirtiliyordu.
Onun kocasının da örgütlü bir sosyalist olduğu. Ama Ana Britannica bu kadına yalnız onun öğretmeni olması bağlamında yer veriyordu. Beni şaşırtan bu durum, İnternette de araştırma yapmaya yöneltti beni. Google'den hem Keller'i hem de öğretmenini tarattım. Onunla ilgili 115 bin site vardı. 10-15'ine göz attığımda, Helen Keller adına birçok vakıf ve gönüllü örgütlenme ile sürdürülen çalışma olduğunu öğrendim.
Sitelerde de yok
Özellikle görmezler için önemli işler yapılıyordu. Bu sitelerin bir çoğunda her ikisinin de yaşam öyküleri vardı. Dahası yine Amerika Birleşik Devletleri (ABD) kökenli bir çok meşhur kişiyle ilgili sitelerde de onların yaşam öyküleri yer alıyordu. Burada da benzer bir durum söz konusuydu: İlkin Helen Keller'in "sosyalist"liğinden tek satır yoktu. İkincisi öğretmeni Anne Sullivan'ın "Macy" olan soyadı; ona bu soyadı veren kocasıyla evlendiği ve ondan boşandığının söz edildiği cümleler dışında geçmiyordu.
Tek bir örnekten yola çıkarak yukarıda belirttiğim doğrularımdan vazgeçtiğimi söylemek istemiyorum. Ama günümüzde yalnız "Haber"lerden değil, artık "bilgi" saydığımız ve sonrasında üzerine bir şeyleri inşa ettiğimiz olgulardan da kuşkulanmamız gerektiği noktasına ulaştım.
Kuşku duymak önemli
Tıpkı görüntülü, sesli medyanın anlattığı, gösterdiği ya da, New York Times'in ya da Cumhuriyet'in yazdığı haberlerden kuşku duymamız gerektiği gibi. Bu çok hoşuma gitmese de artık kendini kabul ettirmiş, klasikleşmemiş bilgi kaynaklarına da kuşkuyla yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum.
Günümüzde bilgi artık bir erk aracı. Egemenliği sağlamanın önemli silahlarından da birisi. Bilenle bilmeyen aynı olmuyor. Dünyayı ve olayları bilenler, bilgiye sahip olanlar belirliyor. Ama bunu yaparken, aynı zamanda bilgiyi de üretiyor, oluşturuyor, sahip oluyor, satıyor, kullanıyor, değiştiriyor, yeniliyor, kendi çıkarları ve amaçları çarpıtıyor, kısacası her biçimde manipule ediyor.
"Doğru" bildiğimiz bir çok şeyin doğruluğu bir yandan bilimin hızlı gelişmesiyle, ama daha belirleyici olan bilgiyi belirli bir amaç ve çıkarı olanlar tarafından yani kasıtlı olarak tartışılır hale geliyor. Bunu bir kez fark edince; herkeste olması gereken ve değişimin ön koşulu olan "kuşku" ve "kuşkuculuk" şizofrenik bir duruma kadar varabilecek kaygan bir zemine bizi fırlatıyor.
Neye güveneceğiz? Tüm bilgileri kendimiz kontrol edip doğrulayamayız. Tüm olayların gerçekliğini kendi gözlerimizle görüp sınayamayız. O zaman zorunluyuz; bizce güvenilirliği sınanmış ve doğrulanmış başka kaynaklardan gelen bilgiler ve haberler bizim için doğru ve gerçek olacak. Ama bunu nasıl oluşturacağız.
Yukarıda söz ettiğim Helen Keller'le ilgili bilgiyi başka yerlerden, örneğin Sosyalizm Ansiklopedisi'nden araştırdığımda bulamadım. Aslında çok geniş ya da sınırsız saydığımız kaynaklara yeterince sahip değiliz.
Kendi bilgimizi yaratmak
O zaman başka bir gerçeğe ulaşıyorum. Bizler sıradan insanlar, olayları kendi gözleriyle gören ve varlıklarıyla yaşayan kişiler; kendi ölçeğinde sınadığı ve kontrol ettiği bilgileri doğrulayanlar bunları bir yere kaydetmek gibi yükümlülük ve sorumlulukla kendimizi görevli kılmalıyız.
Tersi de doğru; yani yalanları ve yanlışları saptadığımızda ortaya koymalı ve bunları yaymalıyız. Bunun için kocaman bir alternatif veri tabanı ve bankasına gereksinim var. İşte burada İnternetin olanaklarının iyi kullanılması yanında evrensel bir hatta birkaç dilin hem de çok iyi bir şekilde bilinmesi gibi başka zorunlulukla karşı karşıya geliyoruz.
Küreselleşmiş bir dünyada yaşamak, böyle bir dünyanın insanı olmak kolay değil. Dahası böyle bir insan olmak için yapılması gerekenler büyük bir yük. Yine de; eğer tarihi yapanlar ve onu bu anda yaşayanlar bizlersek onu yazmak da kanımca bizlerin görevi. Çünkü tarih yaşanırken tek olsa da yazılırken ve aktarılırken, aktaranın bulunduğu yere, tarafa ve baktığı yere göre birkaç yüzü olabiliyor, birkaç şekilde yazılıp, anlatılabiliyor.
İki adım ileri, bir adım geri
Oysa gelecek doğru algılanmış, doğru bilinmiş ve doğru anlaşılmış gerçeklere dayanan bir geçmişin üzerinde inşa edilebilir. Hani tarihin sıçramalarla gidişi, iki adım iler giderken bir anda bir adım geri atılması acaba o yanlış bilgilerden mi kaynaklanıyor diye de düşünmeden edinemiyorum.
Bitirirken "Helen Keller'i doğru öğrenmek gerekir" diyorum. Onu doğru öğrenmezsek, onun görmezlerin görmeleri için yaptıklarını doğru anlayamaz, fiziksel olarak görme işlevini yitirenler için yapılan işlere dönüştürmüş oluruz.
Eğer Haluk Gerger'in çevirdiği yazı gerçekten Helen Keller tarafından yazılmışsa onun yapmaya çalıştığı aslında görme yetisi olanların doğru ve gerçekleri görmeleri için yapılması gerekenleri anlatıyor. Bu yazı da...(MS/NM)