Hepimizin de bildiği gibi, 7 Haziran 2015 genel milletvekili seçimleri -şu anki yasal çerçeveye göre- yüzde 10 barajlı, küçüklerin elenip, büyüklerin devleştirildiği bir sistemle yapılacak. Adaletli olmasa da amaç, istikrarlı yönetime kavuşmak. Söylenen bu, ya olan?
Adaletli olmasa da istikrarlı yönetimi sağlayan bu seçim sistemi değişebilir mi? Zor ama evet değişebilir. Ama bu yeni düzenleme iktidarla muhalefet partileri arasındaki uzlaşma, anayasa ve seçim yasasında yapılacak değişikliklerin Cumhurbaşkanı’nın koşulsuz onayı yoluyla gerçekleştirilebilir. Bu da, söz konusu değişikliklerin önünde iki engelin olduğunu gösteriyor. İlk engel iktidarla muhalefetin konu üzerinde uzlaşıp gerekli milletvekili desteğini sağlamaları; ikinci engelse, yapılan değişikliklerin Erdoğan tarafından (yasa veto edilmeden, anayasa referanduma taşınmadan) onaylanması.
Sonuç; 7 Haziran 2015 genel milletvekili seçimleri yüzde 10 barajlı küçüklerin elenip, büyüklerin devleştirildiği bir seçim sistemiyle yapılacak. Dolayısıyla 2015 Haziran’ında iktidarı, seçimde kullanılan oyların dağılımı değil, milletvekillerinin partiler arasındaki dağılımı belirleyecek. Çünkü adalet değil, istikrar bunu gerektiriyor(!).
Geçerli oy, baraj ve milletvekili seçilmek
Milletvekili seçimlerine katılan partiler seçimde kullanılan toplam geçerli oyların yüzde 10’unu alamadıkça, milletvekili çıkarma imkanına hiçbir biçimde sahip olamıyorlar. Bağımsız milletvekili adayları ise, tek bir seçim çevresinden seçime giren ve parti çatısı altında olmadan seçime katılan kişilerden oluşabiliyor.
Geçerli oy, kayıtlı seçmenlerin kullandıkları oylardan geçersiz olanlarının düşülmesi sonrasında arta kalanlar anlamına geliyor. Türkiye’de genel milletvekili seçimlerinde kayıtlı seçmenlerin yaklaşık yüzde 2’sinin oyu, oy pusulası üzerinde bulunan işaretlerden ya da pusulaya vurulan ‘Evet’ mührünün yanlış yere basılması nedeniyle geçersiz olarak kabul ediliyor. Geçersiz oy oranı, bazı istisnai seçimlerde protesto olarak kullanılması nedeniyle artarken, genelde dikkatsizlik ve bilgisizlik kaynaklı olarak ortaya çıkıyor. Bu sözünü ettiğim durum elbette, şeffaf ve adil seçimler için geçerli. Yoksa sandık başkanlığına ve kurula egemen olan güçler, kendilerine rakip gördükleri partiler için kullanılan oyların kabul ettirebildikleri kadar çoğunu geçersiz sayıp/saydırarak, kendi destek verdikleri parti ya da partiler lehine rakip oyların iptaline yönelebilirler. Seçimin ardından bazı sandıkların itirazlar üzerine birkaç kez sayılmasının nedeni çoğunlukla bu tip uygulamalar oluyor.
Varsayalım ki, seçimde kayıtlı 1000 seçmenden 130’u oy kullanmadı. Sandığa gidip oy kullanan 870 seçmenden 20’sinin oyu ise, mührün yanlış yere basılması ya da pusula üzerindeki işaretlerden veya zarf içine konan oy pusulası dışındaki bir nesne (kağıt, para, çöp) nedeniyle iptal edilmiş olsun. Bu durumda geçerli oy sayısı 850 ve geçerli oy oranı da yüzde 85 olarak gerçekleşmiş olur. Demek ki seçime katılan her hangi bir partinin milletvekili çıkarabilmesi için asgari 85 oy alması gerekir ki yüzde 10’luk (85/850) seçim barajını aşabilmiş olsun.
Her seçim çevresinde seçim barajını aşmış partilerin oyları o seçim çevresinden çıkarılacak milletvekili sayısı kadar, önce 1’e, sonra 2’ye, 3’e, 4’e .. bölünerek bulunan rakamlar en büyükten en küçüğe kadar sıralanır. Eğer o seçim çevresinde seçime katılan bağımsız aday varsa, o adayın (adayların) oy sayıları da büyükten küçüğe dizilen rakamlar sıralamasında yerine konacaktır. Sonra da, o seçim çevresi üç milletvekili çıkarıyorsa ilk üç, dört milletvekili çıkarıyorsa ilk dört rakam hangi parti ya da bağımsız adaya karşılık geliyorsa, onlar söz konusu seçim çevresinden milletvekili olarak seçilirler.
Sonuç olarak herhangi bir seçim çevresinde, ülke seçim barajını aşamamış bir parti ne kadar çok oy alırsa alsın milletvekili çıkaramaz. Eğer o oylar parti yerine bağımsız bir milletvekili adayına verilmiş olsaydı, söz konusu oyların milletvekilliğine dönüşme olasılığı vardı. Ama o durumda da, partiye verilen oyların birden çok milletvekilliğine dönüşme olasılığına karşılık, bağımsız bir adaya verilen oy ancak bir bağımsız adayı milletvekili yapabileceği için, seçim barajı her durumda küçüklerin aleyhine çalışan bir mekanizma üretmiş oluyor.
İktidar ve muhalefet oyları
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 2002 seçimleriyle tek başına iktidara[1] gelirken yurtiçi kayıtlı seçmenlerin 10 milyon 767 binine karşılık gelen, yüzde 26,1’inin oyunu almıştı. AKP’ye oy verenlerin sayısı ve oranı 2007’de önemli oranda artarak 16 milyon 198 bin seçmene ve yüzde 38,1’lik bir kayıtlı seçmen desteğine ulaştı. AKP üçüncü milletvekili seçiminde oy miktarını 21 milyon 306 bine ve oranını da yüzde 42,5’e çıkarırken, 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumunda aldığı oylardan en az 360 binini yitirerek iktidarının yükseliş sürecinde oy kaybıyla tanışmış oldu.
AKP ve politikaları seçmenden en yüksek oy desteğini 12 Eylül 2010 referandumu ile aldı. Toplam kayıtlı seçmenlerin 21 milyon 668’inin oyunu aldığı referandumdan itibaren AKP, her seçimde oy kaybını biraz daha büyütmeye başladı. Örneğin 2014 yerel yönetim seçimlerinde[2] kayıtlı seçmenlerin yüzde 36,1’iyle yüzde 39,4’ü arasında değişen bir seçmen kitlesinden oy alan AKP, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, lideriyle, yurtiçi kayıtlı seçmenlerinin yüzde 39,1’inin oyunu alarak toplam oy miktarını 20 milyon 670 bine düşürmüş oldu. Bu da dönem içindeki kayıtlı seçmen sayısının artışına karşın AKP’nin 2010’da ulaştığı 21 milyon 668 binlik seçmen desteğinin 20 milyon 670 bine gerilemesiyle, en az 1 milyonluk seçmen kaybının ortaya çıktığını gösteriyor. Fakat analizler sadece geçerli oylar üzerinden yapılınca sonuç, AKP’nin her seçimde oyunu biraz daha arttırdığı şekline bürünüyor. Bu da; AKP’nin yıkılamazlığının kanıtı ve algısı olarak seçmenin beynine sürekli kazınıyor.
2015 genel milletvekili seçimlerinde iktidar partisinin -en iyimser tahminle[3]- toplam kayıtlı seçmenlerin -en, en çok- yüzde 39’u tarafından desteklenmesi söz konusu olduğuna göre, seçim sonucunu asıl belirleyecek kesim kayıtlı seçmenlerin yüzde 61’i ya da daha büyük kesimi olacak.
2015 genel milletvekili seçimlerinde yurtiçinde kayıtlı toplam seçmenlerin yüzde 61’lik kesimi üç alt bölümden oluşuyor. İlk grup seçim çevresi barajını aşan ve aşabilecek partilere oy veren seçmenler. Bunlar, 2011 genel milletvekili/ 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlarına göre, kayıtlı seçmenlerin yüzde 37’si ile yüzde 39,1’i arasında değişen bir büyüklüğü oluşturuyorlar. Ayrıca kayıtlı seçmenlerin yüzde 3,4’ü kadarlık bir kesimi ise baraja takılan partilere oy verenlerden oluşuyor. Kayıtlı seçmenlerin yüzde 18,5’i büyüklüğündeki bir kitle ise; ya oy kullanmamış ya da kullandığı oy iptal edilmiş kesim olarak görünüyor.
2011 ve 2014 seçimlerinden hareketle belirginleştirmeye çalıştığımız oyların dağılımı 2015 seçimleri için bir başlangıç noktası dağılımı oluşturuyor. Kayıtlı seçmen bazıyla yapılan hesaplamaya dayanan bu dağılımı geçerli oyları baz alarak ve partilere göre yapacak olursak ortaya şöyle bir görünüm çıkıyor. AKP’nin oyu yüzde 47,9. Üç muhalefet partisinin toplam oyu yüzde 48. Barajı aşamayacak diğer partilere verilen oyların toplam oranı ise yüzde 4,1.
2011 ve 2014 seçim sonuçlarından hareketle hesaplanan 2015 seçimleri başlangıç noktasındaki oy dağılımı, iktidar partisi açısından korunması gereken bir dağılım. Bunun için AKP iki şeyi hedeflemek durumunda. Birincisi; partinin oy kayıp sürecini durdurmak ve/ya da kendinden kopan seçmenlerin bir başka partiye yönelmelerini engellemek. İkincisi; seçim katılım oranının yükselmesi yoluyla geçerli oylar içindeki payının azalmasını önlemek için, seçime katılım oranının düşük kalmasını sağlayacak mekanizmaları çalıştırmak. Ne var ki; bu yolla barajı aşma olasılığı artan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) barajı aşma şansını artırmamak için seçimlerde geçerli oy düzeyinin yüzde seksenler civarında kalmasını sağlayacak yollar üretmek de zorunda. Çünkü AKP’nin kayıtlı seçmen bazında oy oranı 2007 seçimleri düzeyinin gerisine düşerken, seçime katılım oranının da yüzde 85’in üzerine çıkması, 2015 genel seçimlerinde değerlendirme dışı (baraj altında) kalan oy oranın da azalacak oluşu nedeniyle, hem AKP hem de Erdoğan için ortaya hoş olmayan sürprizler çıkarabilir.
Sonuç yerine
Rakamların Seçimcesi’ni, hem iktidar hem de muhalefet açısından pozitif ve negatif görüntülerle devam etmek üzere burada noktalarken, bir anımsatma yapabilir miyim? Kamuoyu araştırmalarının (size sunulan) bulgularını burada sergilemeye çalışılan yapıları da göz önüne alarak değerlendirmeniz, seçilmiş otoriterliğin nasıl bir şey olduğu konusunun algılanmasında ve seçim sonuçları analizlerinde ayrıntılara inebilmenizde size -muhtemelen- yardımcı olacaktır. Ya da en azından ben öyle sanıyorum? (ST/HK)
[1] 27 Haziran 2012 tarihli ve “AKP Oyları Nereden Geliyor?” başlıklı Bianet’teki yazıma, AKP oyları, kökeni ve oransal değişimi açılarından bakabilirsiniz.
[2] 23 Mayıs 2014 tarihli ve “30 Mart’ta Seçmen Kaymaları” başlıklı Bianet’te yayımlanan yazıma bakılabilir.
[3] İktidarın karşısına aldığı toplum kesimleri düşünüldüğünde