‘’En büyük çabayı kendimizi dönüştürmek için verdik ve vermeye devam ediyoruz. Her birimiz kendimizle çok uğraştık. Bütün sorunların da çözümlerin de kendimizle ilişkisini kura kura devam ediyoruz. Birileri için bir şeyler yapmaya çalışan fedakâr kadın rolüne hiç girmedik.’’
1996’da Nebahat Akkoç’un evinin bir odasını büroya çevirmesiyle başlayan Kadın Merkezi (KAMER) Vakfı, 21 Ağustos 1997'de resmen açıldı. Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 23 ilde erkek şiddetine karşı faaliyet gösteriyor.
Nebahat Akkoç, KAMER’in ilk günlerini, sürdürülebilirliğinin sebeplerini ve o günden bugüne kazanımlarını anlattı
Nebahat Akkoç kimdir? Aslında bir ilkokul öğretmeni olan Nebahat Akkoç, 1991’de Diyarbakır’da o zamanki adıyla Eğit-Sen adlı eğitimciler sendikasının başkanlığını yapıyordu. 13 Ocak 1993’te kocası Zübeyir Akkoç bir arkadaşıyla birlikte evden okula giderken öldürüldü. Nebahat Akkoç da tutuklandı ve işkence gördü. Bu deneyimin ardından 1997’de KAMER’i kurdu. Akkoç, Time Dergisi'nin 2003 yılında başlattığı ve ilk yılında 36 kişiye verdiği ‘Ortadoğu ve Avrupa'nın Kahramanları’ ödülünü aldı. 2004’te Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) Ginetta Sagan ödülünü ve Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı'nın topluma hizmet dalında verdiği ‘Evrensel Kardeşlikten Dünya Barışına Çağrı Ödülü’nü aldı. 2005'te Fransa'nın Ankara Büyükelçiliği tarafından Legion d'honneur ile onurlandırıldı. Son olarak 2014 Aralık’ta Heinrich Böll Stiftung Derneği Anne-Klein Kadın Ödülü’nü aldı. |
Bugün 23 ilde çalışan KAMER nasıl kuruldu?
Esasında benim için bir kadın çalışması yapma fikri 1994'te başladı. Ama neyi nasıl yapmak gerektiği konusunda hiçbir fikrim olmadığı gibi feminizme de oldukça mesafeli duruyordum. O tarihlerde Diyarbakır’da çatışmalar devam ediyordu. Birçok yakınımı, öğretmen arkadaşımı kaybetmiştim. Bu nedenle elimden gelen her türlü çabayı gösteriyordum.
Tanık olduğumuz şiddet ile canımızı yakan şiddet aynı etkiyi yapmıyor. Ne zaman ki şiddetin ateşi benim haneme düştü, canımı doğrudan yaktı işte o zaman düşüncelerim ve hayatım değişti. 1993 yılında faili meçhul bir cinayette eşimi kaybettim. Faili hala meçhul. Hem kaybettiğim dostlarım, hem de eşim için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuru yapınca bu sefer gözaltılar başladı.
Hayatımız paramparça olmuştu. Her gözaltında, kadın olarak incindiğimi fark ettim. Çıplak aramalar, hitap şekilleri, bin bir türlü işkence bana şiddeti sorgulattı. Şiddet ve kadın olmak bir arada düşünmeye başladığım şeyler oldu.
Bir kadın kuruluşu olarak ilk olmak, o dönemde tek olmak çok da hatırlamak ve söylemek istemediğim şeyler değil ama öyleydi gerçekten. Ama biz KAMER’i kurduğumuz zaman İstanbul’da başlayan 80 sonrası feminist dalga ile tanışan kadınlar vardı Diyarbakır’da. Hatta onlardan bir arkadaşımız KAMER’in kuruluş yıllarında çok destek verdi bize. Ama KAMER benzeri bir örgütlenme yoktu.
KAMER'in sürdürülebilir ve 23 ilde aktif olabilmesinin nedenleri neler?
KAMER şiddet yaşayan sorunun sahibi kadınların başlattığı bir örgütlenmedir. Üstten ve dışardan değil. Bu iş 8-5 mesaisi yaparak yürütülecek bir iş değil, gönüllülük isteyen bir iş. Biz de KAMER’e gönlümüzü koyduk. KAMER’in ilk kuruluşundan itibaren hiçbir şeyi kafamızda kurarak başlatmadık. Hep katılımcı bir yöntemle çalışmaya özen gösterdik.
Yöntem, ilke, dil doğru kurulunca başarılı olunur diye düşünüyorum.
En büyük çabayı kendimizi dönüştürmek için verdik, vermeye devam ediyoruz. Bazen şiddet içeren, üstten bir dil kurduğum oluyor ve kendimi suçüstü yakalıyorum. Bundan büyük keyif alıyorum.
Her birimiz kendimizle çok uğraştık. Bütün sorunların da çözümlerin de kendimizle ilişkisini kura kura devam ediyoruz. Birileri için bir şeyler yapmaya çalışan fedakâr kadın rolüne hiç girmedik.
KAMER'in gündemi 90’lardan bugüne nasıl değişti? Hangi meseleler yıllar içinde öne çıktı?
Çok şey değişti. Mesela KAMER namus cinayetlerini ancak 2003 yılında çalışmaya başlayabildi. Çünkü bizim bile şiddet ile namus cinayetlerinin arasındaki ilişkiyi, şiddetin farklı alanlarda farklı uygulanış biçimleri arasındaki ilişkiyi kurmak için önce beş altı yıl çalışmamız, düşünmemiz gerekti.
Cinsiyetçi sistem bizi üç maymuna çevirdi. Kör, sağır ve dilsiz olduğumuzu fark etmemiz yıllar sürdü. Evlilik içi tecavüz, ensest, erken-zorla evlilikler ve cinsiyet ayrımcılığının insan hakları meseleleri olduğunu kavramamız yıllar boyunca sürdürdüğümüz çalışmalar sayesinde mümkün olabildi.
Kadına yönelik şiddet konusunda bazı olumlu gelişmeler olsa da 2014’te en az 260 kadının öldürülmesi gibi verilere baktığımızda çoğunlukla karanlık bir tabloyla karşılaşıyoruz. KAMER’in 97'den beri takip ettiği meselelerde nasıl gelişmeler yaşandı? Hangi konularda yol katedildi, hangilerinde katedilmedi?
Verilerle tespit ettiğimiz tüm ilerlemelerde KAMER’in önemli katkısı olduğunu düşünüyorum. Ama yine de Kars’tan bir arkadaşımın sözüyle anlatayım hissettiğimiz gelişmeyi. “Damlaydık, okyanus olduk.'' (Eİ/BA)