'Barış için Kadın Girişimi', İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) çatısı altında 1996 Mart’ta bir araya geldi.
Girişimin amacı, bir broşürde şöyle anlatılıyor:
‘‘Ülkemizde savaş var! Barış için Kadın Girişimi çalışmalarına başlarken bu saptamadan yola çıktı. Resmi literatürde ‘düşük yoğunluklu savaş’ olarak adlandırılan bu durum, aslında bölgede yarattığı korkunç tahribat ve bütün ülkeyi etkileyen trajik sonuçlarıyla klasik bir savaştır. Savaşın bir an önce sona ermesini, savaşla ilgili uluslarası hukuk kurallarının işlemesini talep ediyoruz.’’
Girişimin kuruluş amaçlarından biri de barış için uluslararası bir kadın konferansı düzenlemekti. Tartışmalar sonucunda ‘Önce Türkiyeli kadınlar bir araya gelsin’ kararı verildi. Bu düşünceyle farklı siyasal görüşlerden ve kentlerden kadınlar davet edilerek 20-21 Nisan’da Taksim Keban Oteli’nde ‘Barış için Kadın Çalışma Günleri’ toplantısı yapıldı. Toplantıda Kürtçe ve Türkçe simültane çeviri yapılmıştı. Bu belki de o yıllar itibarıyla bir ilkti.
Toplantı programında, başlıklar şöyle sıralanmıştı: ‘’Savaşta kadınlık durumu, OHAL [Olağanüstü Hal] bölgesi dışında savaşın etkileri, savaş ve göç, savaş ve çocuk, savaşın kültürel sonuçları, savaşın ekolojik dengeye etkileri...’’ Tüm bu tartışmaların ‘savaşı durdurmak için birlikte neler yapabiliriz’ konulu bir bildirgeye dönüşmesi planlanmıştı.
Türkiyeli kadınların bu amaçla bir araya geldiği ilk toplantılardandı. Birçok katılımcı, toplantıya bölgeden gelen Kürt kadınların tanıklıklarını hala unutamadıklarını anlatıyor.
Kurulduğu 86 senesinden başlayarak, 90’lar boyunca İHD’nin içinde yer alan, bir dönem İstanbul Şube Başkanlığı yapan Nimet Tanrıkulu 95’te Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray oturmasını da başlatanlar arasındaydı. Tanrıkulu ‘Barış İçin Kadın Girişimi’ni anlattı.
Neden Barış İçin Kadın Girişimi? Kimler, nasıl biraraya geldi?
İnsan Hakları Derneği'nde zaten bir grup kadın vardık, Barış Komisyonu vardı. Sürekli neler yapabiliriz diye konuşuyorduk. Barış İçin Kadın Girişimi komisyonu ve İHD'yi aşan çok daha geniş bir grubu içerdi. Akademisyenler, yayıncılar, gazeteciler... Yine de birbirini bir şekilde bir yerlerden tanıyan kadınlardık.
Galiba haftada bir toplanıyorduk en azından. ''Barış'' konusunda kendimizi geliştiren atölyeler düzenliyorduk. Hatırlıyorum, mesela Kıbrıslı şair arkadaşımız Neşe Yaşin de bizimleydi. Kuzey ve Güney Kıbrıslı kadınların barış atölyelerinde bulunmuş biri olarak deneyimleirni bizimle paylaşıp benzeri çalışmaları biz de yapmıştık, Neşe'nin kolaylaştırıcılığında. Gazeteci arkadaşlar basın açıklamaları nasıl yapılır, derdimizi nasıl daha iyi anlatabiliriz üzerinden atölye yapmıştı.
Keban Oteli’ndeki toplantıda neler yaşandı?
Toplantı Kürt ve Kürt olmayan kadınların biraraya gelerek deneyim paylaşımını, dolayısıyla birbirini anlamaya bir katkı çabasıydı. Toplantıya damga vuran Kürdistan’dan gelen kadınların anlatımlarıydı. Tabii o zamanlar Kürt, Kürdistan diyemiyorduk genelde. Kayıpları çoktu: çocukları, eşleri… Faili meçhullerin en yoğun olduğu yıllardı.
Bir kadın, evinden dokuz kişinin birden kaybolduğunu, köylerinin yakılışını anlattığı sırada simültane çeviriyi yapan arkadaşımızın hıçkırık sesleri hala hafızamda canlı. Bugünlerde tanıklıklar çoğaldı ancak o dönemde öyle değildi, kadınların anlattıklarının bizde bıraktığı etki çok farklıydı. Henüz ilk toplantılardı. O süreçlerde birinci ağızlardan öğrenmeye başladık o coğrafyada yaşanılanları.
Tabii 90’lı yılların medyasına bakınca anlatılan çok farklı. Kadınların o toplantıdaki tanıklıkları ve anlatımlarından başka türlü bir gerçeklik öğrendik. Bitmeyen bir yas olduğunu anlattılar.
Kadınlar zaten savaşta hep en ağır bedeli ödüyor. Cumartesi Anneleri, gözaltındaki kayıplarla simgeleşmişti ama o kadınlar sadece bunu anlatmıyordu. Çocuğunun, eşinin evden nasıl alınıp götürüldüğünü anlatırken savaşta ve o coğrafyada kadın olma halini de anlatıyordu: yerinden yurdundan ediliyor, yoksullaşıyor, ana dillerini kullanamıyor ve dilsizleşiyorlar, işkence görüyor, taciz ve tecavüze uğruyor, hatta mayınlarla öldürülüyorlardı.
Kürdistan’dan gelen kadınlar o zulmü, vahşeti bu dönemde olduğu gibi 90'lı yıllardaki tanıklıklarında da Türklere düşmanlaşarak anlatmıyordu. “Halkın suçu yok” diyorlardı.
Toplantı kayıtlarından alıntılar * "Kocam bir yıl beş aydır yok. Yaşı 25 idi, kaybettiler. Dört kardeşim öldürüldü, biri de cezaevinde. Babam 75 yaşında, o da cezaevinde. Ailemizde erkek kalmadı, çoğumuzun çocukları babasız kaldı.’’ * "Mazlumder’denim. Aynı zulümlerle karşı karşıyayız, ama bizi birbirimize yabancılaştırdılar. Biz bu farklılığı hissederek büyüdük, orası isyan bölgesi bilindi … Artık mazeretimiz kalmadı bilmiyoruz diye. Gün gelecek Vietnam’daki gibi boşuna öldüler denecek. Bu savaşın yersiz, kirli olduğunu biliyoruz, elbirliğiyle savaşa dur demeliyiz." * Mercan adlı 12 yaşında bir çocuğun anlatımı: "İki yıl önce Lice’de ilkokul ikide okuyordum. Bir sabah silah sesleri duyulmaya başladı. Zaten her gün oluyordu. Sesler çok yaklaştı, okula ateş edilmeye başlandı. Bizi bir odaya topladılar ama bir arkadaşın karnına ateş geldi, öldü. Sonra ailelerimiz biz almaya geldiler, okula girmedik. Ateş günlerce sürdü, üç arkadaşımız daha öldü. Bize ‘siz okula gidip örgütleniyorsunuz, sizi örgütlüyorlar’ diyorlardı. Sonra biz göç ettirildik, Diyarbakır’a taşındık..." * Hanım Tosun: ‘"Eşim Fehim Tosun yere yattı, kızım görmüş evin önünde. Ağlayarak koştuk. Arabanın içine attılar, ayakları dışarıda kaldığı için arabanın kapısını kapatmadan gittiler. Yaşıyorsa yerini gösterin, ne yaptıysanız bize söyleyin, ölüyse ölüsünü istiyorum." "Adım Emine Hanoğlu, Karadenizliyim. Oğlum evlendikten sonra göz doktoru olarak Batman’a yerleşti. Gerilla tedavi etti diye tutukladılar. Etmemiş ama edebilir de, Hipokrat yemini etmiş." ‘’Bursa’dan geliyoruz. Tanıkların anlattıkları beni çok etkiledi. Savaşı hiç bu kadar içimde hissetmemiştim.’’ |
Polis otel yetkililerini tehdit edince başka bir yere geçilmiş değil mi?
Evet, otel polis çemberine alınmıştı. ‘Toplantıyı iptal edeceksiniz’ dediler tertip komitesine. İHD’den birkaç arkadaş vardı komitede. Görüşmeler sonucunda toplantıyı MED-KOM’a aldık.
2005’te Boğaziçi Üniversitesi’nde Ermeni Konferansı örneğinde gördüğümüz gibi etkinliklerin iptali veya yasaklanması durumunda bugünlerde verilen tepki, oluşan yankı o günlerde olamıyordu. Her şey farklıydı ve bir korku vardı. İnsanların gözaltına alınıp kaybedildiği yıllardı.
Başka kimler katıldı toplantıya? Asker aileleri davet edilmiş ama gelmemiş.
Doğru. Bugün de gelmiyor asker aileleri, çok az katılımları yani. Çünkü kamusal alanda söz söyleyince başlarına gelenler belli. Bir asker annesi ‘’Tek çocuğum vardı başına bir şey gelir diye bisiklete binmesine bile izin vermezdim. Ne anlardı o silahlardan, siz nasıl eline silah verdiniz’’ demişti, ama hemen sesi kestirildi. ‘’Vatan sağ olsun diyemeyeceğim’’ diyen seslerin susturuluşu hatırlarımızda.
Mazlumder’den kadınlar katılmış...
Evet, Mazlumder’den, islami çevrelerden kimi özel kadınlar geldi. Bugün de barış mücadelesinde bizimle olan kadınlar...
Toplantıda savaş, barış kelimeleri üzerinden tartışma çıktığı yazılmış... Neydi tartışma?
BU bulışmalar her şeyi tartışmak için de iyi bir imkandı. Haklı savaş-haksız savaş, kirli savaş-temiz savaş tartışması da öenmli başlıklardan biriydi tabii. Bir kısmımız ‘‘Haklı veya haksız savaş yoktur, tüm savaşlara hayır’’ diyorken bir kısmımız da ‘‘Kimse savaş istemez ama hakları inkar edilen halkların direnişi meşrudur’’ diyordu. Bugün de Kobani-Rojava örneği var önümüzde, Kobani’de yaşan süreçte silahsızlanma olsaydı katledileceklerdi, böyle bir gerçeklik var.
Hatırlayın, 93’te valiler “İşbirliği yapmazsanız misli misli çıkarırız acısını” diyordu. Yapılanları bu gün tanıklardan dinliyoruz, okuyoruz. Yakın dönemde Tayyip Erdoğan da ‘misliyle karşılığını alır’ dedi.
Ancak bazı katılımcılarda devlet aklının öğrettiği ‘terör’ algısı vardı. Bu ülkede Batı’nın hakikati oluşturuldu, insanlar medya aracılığı ile kandırdılar, korkutuldular. Yakın tarihimiz Gezi’de de yaşadık aynı şeyleri. Zaten şu sıralar ‘‘90lı yıllara mı dönüyoruz’’u çok konuşuyoruz. O tarihle yüzleşilemediği, hesaplaşılamadığı için böyle oldu.
90’lı yıllardı ve barış hakkında bir dil oluşmamıştı henüz. Kadınların barış politikaları, veya barış mücadelesi için bir dil de kurması lazımdı. O dönemde her şey çok yakıcıydı ve henüz yeni yeni söz üretmeye başladığımız yıllardı barış politikaları konusunda. Türkiye siyasal tarihinin açığa çıkması anlamında altı doldurulması gereken bir süreç yaşandı. Akademinin de bugünkü kadar yazıp çizmediği yıllar… Feminist söylem şimdi çok önemli barış politikalarımızda.
Bu tartışma konferansı sorunlu hale getirir gibi oldu ama çok uzamadı. Sonuçta biz barış için mücadeleye karar veren kadınlar ne yapacağımıza odaklandık, nereden hareket edeceğiz bunu konuşmaya başladık. Yaşananları, anlatımları görünür kılmamız gerekiyordu.
Habitat sırasında ‘Alternatif Habitat’ yapılmak istenmiş, Barış için Kadın Girişimi buna katılmayı planlamış. O süreç nasıldı?
Yaklaşık bir hafta boyunca Alternatif Habitat yapıldı, Maçka Parkı’nda, Taksim’de sergiler ve standlar açıldı. La Bella düğün salonunda da geniş katılımlı bir toplantı yapılmıştı. Ama polis her yeri basıyordu, istediğimiz gibi olmamıştı dolayısıyla.
En büyük polis saldırısı da Alternatif Habitat günlerinde Cumartesi Anneleri’ne olmuştu. 600’den fazla kişi gözaltına alındı, yoldan geçen herkesi almışlardı. Sıkıyönetim gibiydi. Uluslararası heyetlerle görüşmelerimiz engellendi.
Devlet, konferans için her yere ‘makyaj yaptı’. Sokak çocuklarını kentin dışına çıkarma bahanesiyle topladı, bunun gibi birçok insanlık dışı uygulama yaşadık.
20-21 Nisan Toplantısı çağrıcıları |
Aylin Çevik, A. Zeynep Erkmen, Aynur Tuncer, Afife Dilek, Ayşe Düzkan, Asuman Parlak, Aynur Sungur Tuncel, Beril Eyüboğlu, Bilge Contepe, Çağla Oflaz, Devin Erman, Dilek İlgün, Dilek, Emine Duman, Emine Ertaş, Deniz Türkali, Dilek, Emine Duman, Emine Ertaş, Esra Koç, Evrim Temel, Eren Keskin, Fatma Kanar, Fatmagül Berktay, Filiz Özdem, Filiz Karakuş, Füsun Kurtuluş, Füruzan Akkök, Filiz Koçali, Güzin Ağan, Gönül Işık, Gönül Morgül, Gülseren Cüre, G. Hediye Felekoğlu, Hale Çevikoğlu, Hatice Tuncer, Hacer Yıldırım, Hacer Ansal, Handan Koç, Hatice Kurtuluş, Hürriyet Şener, Hülya Demir, Hülya Osmanağaoğlu, İlkay Apltekin Demir, İlknur Birol, İlter Sayın, Kezban Çeki, Mürüvvet Yılmaz, Meral Aslankaya, Mercan Polat, Meryem Erdal, Mukadder Cankoçak, Meral Özbek, Mihriban Kırdök, Muteber Yıldırım, Mukaddes Alataş, Mehtap Yücel, Müge Gürsoy Sökmen, Necmiye Alpay, Nalan Ulutürk, Nadire Mater, Nazmiye Yılmaz, Nebahat Akkoç, Nesrin Arman, Nurhan Kılıçkaya, Nilgün Yurdalan, Nesrin Tura, Necla Akgökçe, Neriman Çakmak, Nimet Tanrıkulu, Naciye Erkol, Nurten Tunç, Neşe Ozan, Necla Tanrıkulu, Okşan Pelitözü, Olcay Kanlıbaş, Özlem Onaran, Özgül Saki, Özlem Güngör, Semra Somersan, Saba Cihan, Stella Ovadia, Sonat Zelyut, Serap Kaya, Songül Coşkun, Sevil Erol, Serap Mutlu, Sıdıka Özoğlu, Sevgi Fırat, Sevim Onursal, Suna Aras, Şahhanım Kanat, Şenay Taluğ, Şükran Akın, Şenay Mutluay, Tomris Özden, Tüten Ateş, Vicdan Baykara, Yeşim İşlegen, Yaprak Zihnioğlu, Yeşim Elibol, Yelda, Yüksel Sabiha Özdemir, Zerrin Sayın Algancı, Zübeyde Atay, Zeynep Baran. |
Alternatif Habitat’a Barış için Kadın Girişimi olarak katılım gösterildi mı?
Gözaltında kayıplarla ilgili bölüm vardı, savaşta neler yaşandığını anlatmaya çalıştık. Hem Barış için Kadın Girişimi hem de Cumartesi Annesi etkileri önemliydi o süreçte. Ayrıştırmak güç, komisyonlar olarak çalışmıştık, İHD’yle dayanışma içine yürütüldü. Altenatif Habitat’ta İHD en aktif katılımı gösterdi. Zaten 86’da İHD kurulana kadar ciddi siyasal örgütlenme yoktu. Sivil toplum yeni yeni örgütlendi 90’larda. Biz o sıralar bir avuç insandık.
Bir anlatıma göre Barış için Kadın Girişimi kurulduktan 10 ay kadar sonra, 16 Ocak 1997’de bir toplantıyla feshedilmiş.
Ben feshetmeyi hatırlamıyorum, çünkü komisyonları feshetmek gibi bir geleneğimiz yoktu. İHD’de barış komisyonu hep oldu, haftada bir gün toplantı yapıyorduk. Sayımız bazen arttı bazen azaldı. Taciz, tecavüz, yerinden edilme gibi önemli bir kadın gündemi olunca kadınlar bir araya geliyorduk.
Ama 99’den sonra istediğimiz gibi aktif olamadık bu girişim özelinde. Bir kez antimilitarist kadınlarla toplandık ve yine savaş üzerinden zor bir tartışma yaşadığımızı hatırlıyorum. Zamanla başka oluşumlar ortaya çıktı, her kadın örgütü kendi siyasal süreçlerine yöneldi, başka sözler kurmaya başladı.
Şu anda devam eden 'Barış için Kadın Girişimi' nasıl oluştu?
2009’da kalabalık bir kadın grubu bir araya geldik. KESK’li, DÖKH’lü kadınların tutuklanmasının ardından onların serbest kalmaları da dahil olmak üzere, barış talebimizi yükseltmek için birlikte politikalar yürütme kararı aldık.
2013 yılının Ocak ayından itibaren Türkiye'de yeni bir döneme girildi, taraflar bu yeni dönemi ‘çözüm süreci’ olarak tanımladılar, barış konuşulmaya başlandı. Bu sefer başka bir yere evrildik. Şimdi ‘Kadın hakikatlerini konuşabildiğimiz barış süreçleri toplumsallaşmalı, şeffaf olmalı, cinsiyetçi olmamalı ve kadınlar bu sürece rıza göstermeli’ diyerek süreçte aktif rol alacağımızı söylüyoruz. 30 yıllık deneyimimiz var, barışın gerçek özneleriyiz. Yeni bir toplumsal sözleşme yazılacaksa kadınlarla birlikte yazılması talebimizi ısrarla sürdüreceğiz. (Eİ/BA)