Kıbrıs CTP-BG'den Asım Akansoy sosyalist bir parti olduklarını söylüyor ve ekliyor "Önemli olan sosyalistlerin, hayatın her alanında siyaset yapmasıdır. Parlamento bizim için önemli bir mevzi, önemli bir siyaset üretme alanıdır."
HDP'nin 1 Şubat 2014'ta Ankara’da düzenlediği Yeni Siyaset Arayışları toplantısına katılan siyasi partilerin sözcüleriyle yapılan röportaj dizisi Kıbrıs'tan Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP-BG) ile sürüyor.
CTP-BG Parti Meclisi Üyesi ve Milletvekili Asım Akansoy, küresel tektipleştirme düzeni yaratan neoliberalizmin aslında bir yandan ayrı ayrı mücadele yürüten sol güçlerin küreselleşmesine de zemin hazırladığını söylüyor. HDP’nin Rojava, Yunanistan, Kıbrıs ve Almanya'dan partileri davet ederek bir toplantı yapılmasının önemine böyle dikkat çeken Akansoy’un sorulara yanıtları şöyle:
Dünyada sol-sosyalist ve diğer özgürlükçü hareketlerin genel durumunu değerlendirir misiniz?
21. yüzyılda sosyalist ve özgürlükçü hareketler, kendi siyasi söylem ve mücadele biçimlerini küresel bağlamda yeniden üreterek, günün koşullarına uygun olarak kendilerini var edip geliştiriyorlar. Arkasına 20. yüzyıl gibi çok önemli teori ve pratik birikimin, muazzam kapasitesi olan sosyalist hareket, ağır bir ikilem ile karşı karşıya. Bu ikilem bir yandan taşıdığı tarihsel birikim ve değerlere bağlılık, diğer yandan ise alternatif mücadele şekilleri ile birlikte bu değerlerle bütünleşmiş geleneği aşma zorunluluğudur. Çünkü gelenek ne yazık ki bugüne dair etkin siyaset olanağını sınırlandırıyor.
Bu noktada elbette, temel hak ve özgürlüklere dair mücadele sürerken, ezen ezilen çelişkisini farklı yöntem ve söylemle ileri taşıma cesaretini gösterme becerisi bu anlamda dikkate değerdir. İletişim teknolojileri bu dönemde özel bir önem taşımakla birlikte, yatay ve özerk örgütlenmelerle, hiyerarşik kalıbın dışında etkin insiyatif gösteren hareketler, gruplar ve bireyler artık hayatın farklı alanlarında belirleyici ve özne olabiliyor. Dolayısıyla parti – örgüt yapılanmasının kendini var edebilmesi ve canlılığını koruyabilmesi için bireyi önemsemesi, hem de esnek mücadele ve yaratıcılık eğilimlerini gözeterek sahip çıkması, desteklemesi gerekir.
Partimiz, “Sosyalist Enternasyonal” yanında “PES yani Avrupa Sol Partisi” üyesi. Bunun yanında henüz yeni şekillenmekte olan “İlerici İttifak” oluşumunun da kurucu üyesiyiz. Ulus ötesi ya da küresel ilişki ve ortak mücadele eksenin, sonuç alıcı ve etkin özgürlük mücadelesi için bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum. Ancak şunu da not etmekte yarar var; bu oluşumlar istenilen dinamizmi tam olarak yaratabilmiş, küresel organizasyona bağlı olarak, gündemi belirleyebilmiş değil. Yeterli olmayan küresel organizasyon ya da koordinasyon sıkıntıları ve bürokratik yönetimler, hareketin önüne geçmektedir.
En genelde her bölgenin-ülkenin kendi özgün koşullarına bağlı mücadelesi sürerken özellikle ezilenler için küresel bir kâbus haline gelen neoliberal aklı ve buna bağlı hegemonyanın yarattığı baskıya karşı ortak mücadele çerçevesini unutmamak, bunu bir imkân olarak değerlendirmek gerekiyor.
Aslında neoliberalizm küresel tek tipleştirme düzeni yaratırken küresel sola mücadelenin de birlikteliğini, bütünlüğünü ve sosyoekonomik zeminini de hazırlıyor. Aynen manifestoda Marks ve Engels’in burjuvazinin kendi mezar kazıcılarını yarattığı yönündeki ifadesi gibi. Dolayısıyla bugün, bu süreci süratlendirmek ve sosyalistlerin geniş bir düşünsel perspektifle, yani tüm muhalif güçleri kucaklayacak bir yaklaşımla, küresel bağlamda bir araya gelmelerini sağlayacak iradeyi ortaya koymak gerekir. Son bir not da şu, neoliberal akla karşı verilecek mücadelenin kapsamı yanında solun küresel ekonomik politikalar ve bunun ülkeler bağlamı konusunda kendi ev ödevini yapması, alternatifini yaratması gerekir. Süreçlere sadece muhalif bir noktadan bakmak yanıltıcı olmaktadır. Kurucu bir söylemle öngörülmesi gereken ekonomi politik programın ayrıntısı üzerinde çalışmak yerine bugün sosyalistler, salt tepkisel reflekslerle siyaset yapıyorlar.
Bulunduğunuz bölge ve ülkenin özgün koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu koşulları dikkate alan bir yerden siyaset yapmak nasıl mümkün?
Kuzey Kıbrıs, Türkiye'nin hem askeri hem de sivil vesayeti altında bulunan ve siyaset yapılması son derece zor olan bir bölge. Kıbrıslı Türk Solu olarak öncelikli hedefimiz, adanın Federal bir model çerçevesinde birleştirilmesidir. Bu durumda her iki toplumun da önemli bir tarihsel sıçrama yapacağı ve Kıbrıslı toplumların kendi kendilerini yönetebilecek sosyal ve ekonomik zemine ulaşacakları, kendi iradelerini kullanabilecekleri açıktır. Belki de o zemin sıfır noktasıdır ve biz tarihin, siyaseten sıfır noktası diyebileceğimiz yerine ulaşma mücadelesi içerisindeyiz.
Dolayısıyla Federal çözüm bizim temel konumuzdur. Bunun yanında biz bu tarihsel kopuşu, Kıbrıs Türk toplumu ve Rum toplumunun daha adil ve uluslararası hukuk sistemi içerisinde kendi kimliklerini var edeceklerini düşündüğümüz, Avrupa Birliği üyeliği bağlamına da oturtuyoruz. Ve elbette bunu savunuyoruz.
Parti olarak uzun bir dönem sürdürdüğümüz çözüm indirgemeci siyaset anlayışını kontrollü bir şekilde dönüştürerek, iç koşulların yani ekonomik, hukuksal ve siyasal bağlamda ülke koşullarının iyileştirilmesi ve vesayet ilişkilerini geriletmek adına program geliştirmeye yöneldik. Ülke gerçeğini göz ardı etmeden ve hiçbir sorunun çözümünü ötelemeden kararlılıkla ele almanın kaçınılmaz olduğu açıktı. Böylece hem günlük hayata dair konuşan ve çözüm üreten bir siyasi söylem geliştirdik, hem de Kıbrıs Sorunu’nu sürekli önde tutarak somut durumu tüm açıklığı ile topluma sunduk. Bu durumla salt çözüm siyaseti ile günlük sorunları ertelemenin yarattığı gerilemenin mücadele bütünlüğüne zarar vermesini engelledik.
Dolayısıyla hayatın her alanındaki sorunlara dair siyaset üretmeden, toplumsal meşruluğu yaratamayacağımızdan hareketle, dar alanda değil, geniş ittifak modelleri ile tüm topluma dönük siyaseti benimsedik. Elbette partimizin temel ilkelerinden ödün vermeden.
Sosyolojik olarak partiniz kimleri temsil ediyor? Sizin hedeflediğiniz farklı kesimler var mı?
Küçük bir adada yaşıyoruz. Nüfusumuzun azlığından dolayı sosyal kesimler arasında belirgin ve büyük farklılıklar çok fazla değil. Bu nedenle en temelde, bugünün koşullarında toplumsal varlık sorunu yaşadığını düşündüğümüz Kıbrıs Türk toplumu ve her türlü mağdur, ezilen kesim, emekçiler yanında Federal çözümü hedefleyenler bizim temsil alanımızdadır.
CTP-BG’nin ortaya çıktığı tarihsel bağlamı aktarabilir misiniz?
CTP, 1970 yılında kuruldu. Kıbrıslı Türklerin ilk siyasi partisidir. Cumhuriyet ve Türk kelimeleri, 1960 rejimi içerisinde, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni savunan ve aynı zamanda etnik kökeni belirten kesime yönelik yapılmış birer göndermedir. Muhalif aydınların kurduğu ve “BEY rejimi” dediğimiz, Bayraktar, Elçilik Yönetimine karşı, kendi toplumunun haklarını ve iradesini savunan, emekten yana bir parti olarak kuruldu.
CTP-Birleşik Güçler ise, CTP’ye bağlı çözüm ve demokrasi yanlısı, farklı sınıfsal temel ve temsiliyet kapasitesi olan bireylerden oluşan bir ittifak politikası ile şekillenerek 2005 yılında geliştirildi.
Partinizin nasıl bir örgütsel yapısı ve nasıl bir politik çizgisi var?
Partimiz, özgürlükçü sosyalist bir parti. CTP, farklı dönemlerden geçmiş, soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği etkisinde kalmış, güney Kıbrıs'taki Komünist AKEL partisi ile her zaman ilkeli ilişkiler içerisinde olmuş, ama en temelde Kıbrıs Türk toplumunun hak ve çıkarları üzerine bir mücadele şekillendirmiş bir parti olageldi.
1989'dan sonra çok dikkatli bir yönetim anlayışı ile sol içi bölünme ve parçalanma süreçlerini üst boyutta yaşamadı. Bu dönemde, Kıbrıs Sorunu’nun varlığı parti içi farklılıkların bütünleşmesinde bir tutkal görevi yaptı ve erozyonu önledi. Bugün, dünyadaki gelişmeleri çok iyi takip etmek yanında, sol düşüncenin temel değerlerini sarsmadan, özgürlükçü bir siyaset anlayışı üretmeye çalışıyor.
Parti içi demokrasiyi nasıl ve hangi yeni veya alternatif mekanizmalarla işletiyorsunuz?
Parti içi demokrasi olmazsa olmazımızdır. Bu çerçevede alınan kararların tabandan tavana doğru çalışması yanında örgütlerin kendi inisiyatiflerinde alternatif çalışma yapmalarını sağlamak için yapısal düzenleme geliştiriyoruz. Parti ve Gençlik Meclisimiz yanında, katılımcı alternatif modeller üretmek için çalışmalarımız sürmektedir. Örneğin bu bağlamda Gençlik ve Kadın hareketimiz yanında yayın kuruluşlarımız (Gazete, radyo, tv, internet gazetesi...) da çalışmalarını tamamen özerk olarak sürdürmektedir. Bu noktada parti ilkelerinin dışına çıkmadan yapılan bu çalışmalardaki yaratıcılık ve verimin gelişiminden bahsedebiliriz.
Koalisyon partilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günümüz koşullarında sosyal şartlara bağlı olarak önemsediğimi belirtmek isterim. Ancak çok iyi tanımlanmış bir siyasi program üzerinden hareket etmek koşulu ile. Burada önemli olan farklı görüşlerin parti içerisinde ayrı gruplar şeklinde blok davranmaması, siyasi program ve tüzüğün esas alınmasıdır. Eğer bu kültür yaratılabilirse oldukça verimli olacağı kanaatindeyim. Ancak gruplara bağlı çok başlılığa yol açacak bir düzenleme ortaya çıkarsa zemin ve verim kaybına sebebiyet verir.
Sandık siyasetinin veya seçimlere katılmanın yürüttüğünüz mücadele açısından anlamı nedir? Bir başka deyişle sol radikalizmi tarafından uzunca bir süre sorunlu görülen ve hatta reddedilen parlamenter sistem içinde siyaset yapmak, devlet üzerine ve iktidar için mücadele vermek fikrini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önemli olan sosyalistlerin, hayatın her alanında siyaset yapmasıdır. Parlamento bizim için önemli bir mevzi, önemli bir siyaset üretme alanıdır. Bugün mecliste çok önemli yasalar hazırlamaktayız. Demokratikleşme, sivilleşme ve insan hak ve özgürlükleri bağlamında... İki gün önce Ceza Yasası’nda değişiklik yaparak ölüm cezasını kaldırdık, cinsel yönelimi ne olursa olsun, her bir bireyin insan haklarına uygun yaşaması için yasal düzenlemeler yaptık... Bunlar çok önemlidir...
Biz, toplumun hayatını iyileştirecek adımları atmak için bu tür bir alanı kullanmaktayız. Kullanmak durumundayız. Dolayısıyla parlamenter mücadeleyi kutsamadan ancak siyasetin bu önemli alanını da sermaye veya milliyetçi kesime terk etmeden, amaç ve hedef berraklığı içerisinde hareket etmek çok önemlidir. Yasamanın, hukukun üstünlüğünü ve demokratikleşmeyi üretme gücü toplumların yaşama düzeylerine doğrudan yansıyan konulardır. Keza ekonomik konularda, halkın sorunlarını düzenleme bakımından...
Siyaset artık her yerdedir ve siz orda ya varsınız ya yoksunuz. Varsanız, bütün bu alanlarda etkin olmalısınız.
Partinizin taban örgütlülüğünü nasıl kurdunuz? Bunun için alternatif örgütlenme modelleri geliştirdiniz mi? Size göre farklı toplumsal hareketlerle organik ilişkiler kurmak nasıl mümkün? Sizin geçmişten bugüne bu hareketler arasında aşmak zorunda olduğunuz gerilimler oldu mu?
Geçmiş yıllarda sivil toplum örgütleri ile organik ilişkimiz olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu durumun ciddi anlamda sorun yaratması, ilgili örgütte bütünlüğü ve mücadele azmini azaltması bizim için uyarıcı oldu. Bugün üyelerimizi sendika, ekonomik örgütler ve diğer toplum örgütlerinde yer almaları konusunda uyarıyor, cesaretlendiriyoruz. Ancak o örgüte girdikten sonra, örgüt içi birliktelikler veya mücadele biçimleri açısından yönetimi tamamen kendi inisiyatiflerine bırakıyoruz. Parti ile üyelik bağlarını sürdürdükleri sürece, zaten hem doğal bir paralellik ortaya çıkıyor hem de ilgili örgütün özgün sorunlarına yerinden çözüm ve mücadele şekilleri oluşuyor.
Farklı toplumsal hareketler arasında gerilime neden olma potansiyeline sahip noktalar nelerdir? Ya da siz gerek parti içinde gerekse genel politik hayatta bunlar arasında gerilimsiz, uyumlu bir birlikteliğin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?
Amaç ve hedef birlikteliği sağlandığı ölçüde, oluşabilecek gerilimi aşma konusunda çözüm üretilebilir düşüncesindeyim. Güven tesis edilmesi, örgütlerin siyasi çizgilerindeki tutarlılık, örgütler arası ilişkinin başarı ile harekete dönüşmesine neden olabiliyor. Bu noktada her türlü birliktelik değil, güven veren bir birliktelik ve tutarlılık öne çıkmalı… Bunun ötesinde farklılık, tartışma ve siyasi gerilim her zaman mevcuttur. Farklılık içinde amaçta birlik mottosu ile hareket etmek, dar alanda değil, geniş cepheyi hedeflemek küresel neoliberal akıl karşısında kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Partinizin etnik, dini, cinsiyete dayalı, sınıfsal ve benzeri farklılıklara karşı tutumu ve yaklaşımı nedir?
Etnik, dini ve cinsiyet ayrımcılığına, ötekileştirmeye ve dışlamaya kesinlikle karşıyız. İnsan hakları merkezli bir siyaset için çalışıyoruz. Bireylerin yönelim ve tercihlerine saygılı bir duruşumuz var. Onların hukukunu oluşturmak için çalışıyoruz. Ancak sosyal mühendislik projeleri ile toplumun sosyal yapı ve karakterini dönüştürmeye dönük her türlü siyasetin, uygulamanın karşısındayız. (BŞ-BY/HK)
* Bu söyleşi Toplum ve Kuram dergisinde yayınlandı.
** SYRIZA'nın Dış Politika ve Savunma Sekreteryası Koordinatörü Sotiris Roussos'un söyleşisi.
*** Almanya Sol Parti (Die Linke) Eş Sözcüsü Bernd Riexinger'un söyleşisi.