Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) ya da Bağkur gibi sağlık ve sosyal güvenlik kurumlarına bağlı değilseniz, ya da "yoksul"luğunuzu devlet katında "tescil" ettirip bir "Yeşil Kart" (ABD'de geçerli olandan değil) sağlığınızı korumak ya da sağlıklılığınızı yitirdiğinizde gereksineceğiniz hizmetin bedelini "nakden" ödemek zorundasınız demektir.
"Eh olsun; ben kendi sağlığımı kendim korurum. Bir dert sahibi olursam da bedelini öder dermanımı bulurum.." diyebilirsiniz.
Deyin. Bu ülkede devletin varlığını tehdit etmediğiniz, ya da toplumsal düzeni bozmadığınız sürece düşünme ve söyleme özgürlüğünüz var. Böyle diyebilirsiniz, deyin..
Ahmet beyin başına gelenler
Ama!... Yok hayır: "Bir şey olmaz" demek istemiyorum. Bir şeyler olur aslında.. Tıpkı az sonra anlatacağım vatandaşın, diyelim Ahmet Beyin, başına gelenler gibi şeyler sizin de başınıza gelebilir. Merak mı ettiniz? O zaman bizi izlemeye devam edin.
Efendim Ahmet beyi bir akşamüzeri Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği'nin 0212 - 248 3549 no'lu telefonunun telesekreterinde kayıtlı "durumunuz acilse ... no'lu telefonu -bu benim cep telefonum oluyor" arayınca tanıdım. Gerçekten durumu acildi. 10 günlük bebeği bir özel hastanede rehin kalmıştı.
"Nasıl yaniii?" ya da "her zamanki gibi" dediğinizi duyar gibiyim.
"Tam serbest" Ahmet bey
Baştan anlatayım: Ahmet bey otuzlu yaşlarının başında. Biraz evlenmekte geç kalmış. Ekonomik nedenlerle hemen çocuk yapamamış. Şu ekonomi nerelere musallat oluyor görüyorsunuz. Sonunda işlerini yoluna koyunca, diyelim Ahmet bey "serbest" çalışıyor.
Tam serbest; yani hiçbir yere bağlı değil. Kendi yağında kavrulabiliyor. Orta sınıf denilen insan soyunun son kalan örneklerinden birisi yani, eşi hamile kalmış. İsterseniz siz muhalefet etmek istiyorsanız "eşini hamile bırakabilmiş" deyin.
Sonra parasını peşin ve nakit vererek biz özel klinikte eşini gebeliği süresince izletmiş. Doğum yaklaşmış, yaklaşmış, sona doğru bazı sorunlar yaşanmış, bebeğin hastanede bir müdahale ile doğması gerekmiş.Çok parantez oldu ama burada da bir parantez açmayı bir hekim olarak gerek görüyorum. Çünkü doktorların "gerekli" dedikleri şeyler genellikle onların öznel değerlendirmelerine göre öyledir. Yani bir başkası pekala "gerekli değil" diyebilir. Onun için buradaki sözcüğü siz her iki anlamda da alabilirsiniz.
Daha kaç gün kalır?
.Bu da yetmemiş ve bebeğin doğum sonrası bir özel ortamda tutulması gerekmiş ve bu nedenle de başka bir özel hastaneye sevk edilmiş.
Ahmet bey en sonunda ama biraz da erken kavuştuğu bebeği için tabii ki elinde ne varsa vermek durumunda. Gözü kapalı o hastaneye gidilmiş ve bebek o cihaza konulmuş ve bakımı başlamış. Kaç gün? Bir, iki, üç, dört, beeeş, aaaaltııı...
Masrafların günlüğü bir milyarın üzerinde rakam yediye çıkınca Ahmet bey "benim sınırım bu" deyip "kaç gün daha kalır" diye sormuş, "bilemeyiz" demişler. Doğalı da bu. Bir yatak çarpı bir milyar çarpı gün para geliyor nasılsa...
Ne desinler yani? Hele hele bu ekonomik sıkıntının yaşandığı günlerde... Eğer fırsat olursa size bir dahaki defaya başka bir öykü anlatırım. Bu da kapatılan ve çalışanları alacaklarıyla baş başa kalan bir hastanenin öyküsü... Önemli bir durum yani..
Rehini önleyen genelge!
Ahmet bey eşe dosta ulaşıyor, bir şeylerini satıyor ve bir üç gün daha idare ediyor. Sonra teslim bayrağı çekiliyor. "Artık param yok" diyor. Hastanenin yetkilileri "o zaman çocuğunu alamazsın" diyorlar. Yani "para yazmaya" devam eder..
Tam o noktada Ahmet bey beni aradı ve "Ne yapabilirim" dedi. Öykünün yaşandığı günlerde henüz seçim yapılmamıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kazanmamıştı. Hükümet kurulmamıştı.
Çocuk Hastalıkları Profesörü Dr. Recep Akdağ henüz Sağlık Bakanı değildi. Dolayısıyla da devletin hastanelerine henüz "hastane rehin kalınma" olaylarının önlenmesine ilişkin bir genelge yazılmamıştı. Hoş yazılmış olsaydı da bir şey değişmezdi. Çünkü genelge kamu hastanelerini kapsamış olacaktı, ya neyse.
Beş yıla kadar hapis
Böyle bir genelge olmasa da Ahmet Bey'e dernekteki avukat arkadaşıma danıştıktan sonra şöyle dedim:
"Ahmet bey Türk Ceza Yasası'nın bir 179. maddesi var; bu madde 'bir kişinin ya da kurumun bir kimsenin hürriyetinden mahrum ederse suç işlemiş olur ve bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır' der. Dolayısıyla bebeğinizi rehin almaları suçtur. Doğruca gidip savcılığa durumu bildirin ve bebeğinizi kolluk kuvvetlerinin marifetiyle kurtarın" dedim.
Böyle bir şeyden haberi yoktu. Tıpkı böyle bir hükmün Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) yıllardır varlığına karşın anlamı olmayan bir genelgeyi kamu kurumlarına gönderen bakan gibi, inanamadı ama dediğimi de yaptı.
Savcılık'tan karakola
Nöbetçi savcı bölge karakoluna hemen bir yazı yazmış ve bebeğin kurtarılmasını istemiş. Bu da hemen hemen hiç örneği yaşanmamış bir durumdur. Yazıyı alan Ahmet bey doğru semt karakoluna gitmiş ama o sırada yeterli memur olmadığı için bu işi ertesi güne ertelemişler. Tabii hesap bir milyar daha artmış. Olsun. Nasıl olsa bir şey alamazlar artık. Savcının yazısıyla Ahmet bey bebeğini kurtaracak nasılsa...
Ertesi günü iki polisle birlikte hastaneye gidilmiş ve bebek hastanenin talep ettiği "bebeğin sağlığıyla ilgili her türlü olumsuzluğun sorumluluğunu ben üstleniyorum" gibi hukuksal anlamı ve geçerliliği olmayan bir taahhütname bırakarak hastaneden çıkarılmış.
"Happy end" yani "mutlu son" yani.. Siz öyle sanın...
Hastane 14 milyarın peşinde
Aradan üç gün geçtikten sonra Ahmet Beye bir ihtarname gelmiş. 14 Milyar liralık bir senedin ödenmesi için yapılan bir ihtardır bu. Ahmet bey beni ikinci kez bu sırada aradı. Sordum:
- Çekteki imza senin mi?
- Evet, bebek hastaneye yatarken boş bir senet imzalatmışlardı.
Yine avukat arkadaşıma sordum. Bundan bir kurtuluş yoktu.
İcra yoluyla hapis
Sonuç? "İcra yoluyla tahsil edilir, karşılığı yoksa da sonu hapistir" dedi, avukat arkadaşım.
Yorum gerek yok sanırım. Devlet rehin olan bebeği kurtarabiliyor ama bebeğinin yaşamı için boş senede imza atan babayı hapse atabiliyor. Adalet canın değil gerçekten "mülk"ün temeli yani.
Artık derneğin adını ağzına almıyor
"Hasta Hakları" mı? O; 1 Ağustos 1998 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan bir yönetmelikte geçiyor sadece. Başka bir hukuk metninde bundan söz edilmiyor. Eeee, mülkün olduğu yerde haktan söz edilir mi?
Haa bir de artık Ahmet bey "Hasta ve hasta Yakını Hakları Derneği"nin adını ağzına almıyor. Ne yapsın yani!... (MS/NM)