Türkiye tarihinin belki de en büyük iktidar karşıtı eylemi, öngörülmesi güç ve hatta imkânsız olarak görülen bir noktadan, çevre hareketinden ortaya çıktı. Bu durum, bu ülkenin birçok yurttaşı için gurur kaynağı oldu ve Türkiye’nin insanlarına uluslararası bir itibar sağladı. Peki biz bu muhteşem eylemin ardından bu gurura ve itibara sahip çıkabilecek miyiz? İşte esas soru bu.
9 Ağustos 2013 tarihli Radikal Gazetesi’nde Serkan Ocak, çevre hareketini çok yakından ilgilendiren önemli bir habere imza attı. Ocak’ın haberine göre Kaz Dağları’na yapılmak istenen termik santrale Çanakkale İdare Mahkemesi’nden veto kararı çıktı. Üstelik AKP’li Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu santral için ÇED olumlu raporu da vermişti.
Bu çok önemli bir karar. Başbakan’ın düşündüğü gibi, olmayan 2 milyar 800 milyon ağacı diktiğini iddia ederek çevreci olunmadığı yine alenen ortaya çıktı. Peki Gezi Parkı protestolarına katılan insanlar arasında bu karara ilişkin nasıl bir reaksiyon ortaya çıktı?
İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Gezi Parkı protestolarını ekranlarına yansıtmayan haber kanallarının önüne 10 binlerce kişinin dayandığı bir ülkede, “doğru bilgi”yi edinebildiğimiz ortamın sosyal medya olduğunun düşünüldüğü bir ortamda, hükümetin hukuka uygunsuz bulunan uygulamasının da sosyal medyada çalkalanması gerekirdi, öyle değil mi?
Değil!
Haber, merkez medya tarafından ortaya çıkarıldı. Hürriyet, Radikal ve NTV haberi gördü, takipçilerine aktardı. Yani haber alma hakkımız merkez medyadaki bazı yayın organları tarafından sağlandı. Peki sosyal medyada bu haber hakkında ne kadar konuşuldu? Tayyip Erdoğan’ın “Ey Nobel”li konuşmasının 42’de biri kadar.
Şimdi ba(ğ)zı şeyleri baştan konuşmanın zamanı geldi. AKP iktidarı ve Başbakan özelinde en çok eleştirilen konulardan biri, gündemi istediklere yere sürüklemeleri değil miydi? Çevre hareketinin içinden çıkarak, hükümetin üzerinde ciddi bir demokratik baskı kuran ve sosyal medyada gerçek bir sosyal ağ haline gelen Gezi Direnişi’ne katılan insanlar, Erdoğan’ın gündem değiştirmek için ortaya attığı bir konunun 10’da biri düzeyinde ilgiyi, Kaz Dağları’ndaki mahkeme kararına göstermedi.
Tayyip Erdoğan ve yandaşları, Gezi Direnişi başladığından beri ısrarla yaptıkları gündem saptırma hamlelerinden sonuç alıyorlar. Medya binalarının kapısının önünde “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” diye slogan atan protestocular, eski siyasetin ucuz numaraları karşısında neden ters ayakta kalıyor? Hani Gezi Direnişi yeni bir siyaset, yeni bir dil, yeni bir anlayışın sonucuydu? Mücadeleyi, AKP yönetiminin gafları üzerinden sürdürmeyi mi düşünüyoruz?
Bir çevre itirazından yola çıkarak, büyük bir hak arayışına dönüşen bu direniş, kendi köklerini aldığı o ağaçları, polemiğe dayalı bir siyasi gündeme kurban mı edecek?
Gidişat ne yazık ki bu yönde. Gezi Direnişi’nin gözlerini asla ayırmaması gereken ilk nokta çevre hareketidir. Bu bir tercih değil, zorunluluktur. Yoksa “Y Kuşağı” olarak tanımlanan ve köşeleri netleşmemiş olan bu hareket, “kayıp kuşak” arşivlerindeki manşetlerden biri olarak kalmaya mahkûm olacak. Kaz Dağları kararı karşısındaki bu suskunluk, Gezi Direnişi için bir özeleştiri fırsatıdır. Bu fırsat değerlendirilmezse, her gün açıklanan anket sonuçlarında her gün ayrı bir hüsranla karşılaşırız. (OY/HK)