Erdoğan 25 Haziran’daki konuşmasında “Ayaklar ne zaman baş oldu” dediğinden beri bu söz aklıma takılmış vaziyette. “Bir yerden hatırlıyorum, Türkiye politik tarihinde bu sözün bir yeri var” diyorum ama nereden hatırladığımı bir türlü çıkaramıyordum. Sonunda Ahmet Hakan’ın yazısı imdadıma yetişti, hafızamdaki boşlukları doldurdu. 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiği zaman dönemin elitleri bu değişimi böyle açıklamışlardı: “Ayaklar baş oldu”.
O döneme geri dönüp Demokrat Parti ve CHP’nin ilişkisini uzaktan da olsa incelersek şunu görüyoruz; o zaman CHP statükoyu temsil ediyor yani iktidarı, devleti, büyük gücü, Menderes ise popülist söylemleriyle halkın sesini, duyulmayan sesi, köyü, köylüyü, elit olmayanı temsil ediyor. Ayak yani bedenin en altındaki, hep ezilen ama bir yandan da bedeni taşıma görevini üstlenen uzuv, gücü ele geçiriyor; güç dengeleri tepetaklak oluyor, en aşağıda görülen en yukarıya çıkıyor.
AKP-DP benzetmeleri
Yıllar öncesinden bir yerlerden aklıma takılmış bir söz var “Erdoğan’ın hayatta en büyük korkusu Menderes’le özdeşleştirilmesi, sonunun Menderes gibi olması” diye.
Menderes - Erdoğan karşılaştırması yapmak Türkiye Cumhuriyeti tarihini biraz olsun bilen biri için tabii ki kaçınılmaz. Her ikisi de bir takım dini söylemleri benimseyerek ve halkın sesi olduğunu iddia ederek geliyor iktidara. Her ikisi de elitin baskısına karşı halkın tepkisini temsil ediyor.
Demokrat Parti iktidara geldiği zaman değiştirdiği ilk yasa ezanın Arapça okunması olmuştu. 1 Mayıs 1950’de Menderes’in yaptığı konuşmayı dinlemek Menderes-Erdoğan karşılaştırmasını derinleştiriyor.
Bu konuşmada Menderes öğrenci hareketleriyle ilgili “Yalan haberler”, “Bir takım kışkırtmalar”, “Belli merkezler”, “Ortada hiçbir şey yokken…”, “Ayaklanmalar için hiçbir sebep olmadığı aşikar” gibi açıklamalardan sonra 10 yıllık iktidarları boyunca ekonominin ne kadar hızla büyüdüğünü anlatıyor. Bütün bunlar size de bir yerden tanıdık geliyor mu? Konuşmayı dinlemek isterseniz: Adnan-Menderes'in 53 yıl-önceki konusması.
Ordudan medet uman yok
Menderes hükümetinin sonu hepimizin bildiği gibi askerin hareketiyle geldi. 27 Mayıs 1960 askeri darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nin gerekçeleri arasında öğrenci hareketleri, ülkedeki gerginlik, baskı yönetimi ve ordu içindeki hükümet tarafından yapılan atamalar vardı.
Erdoğan hükümeti Ergenekon davasıyla, orduda yapılan değişikliklerle ama en çok halkın darbelerden bıkmış olmasıyla askerin gücünü elinden tamamen aldı. Bugünlerde çok cılız çıkan “Bari ordu bunlara bir şey yapsa” sesleri küçük çocuğa tepki verirmiş gibi göz devirmelerle geçiştirilecek hale geldi. 27 Mayıs darbesi Türkiye darbeler tarihinde “en kansız” ve “halkın en çok desteklediği” darbe olarak geçer. O dönemde, radyodan askerin yönetime el koyduğunu duyduğunda bir “ohh” çekmiş olduğunu söylemiştir birçok insan. Oysa bugün, 1980 darbesini ya da bu darbenin yansımalarını yaşamış olan insanlar umudun askerde olmadığını biliyor. İnsanlar artık baskıya baskıyla değil, direnişle karşı çıkmanın doğru olduğunu düşünüyor. Haziran Direnişinin ruhunda baskıya karşı bilinçlenmeyle, şiddete karşı direnmeyle karşılık vermek var. Halk artık kendinden büyük başka güçlere değil, kendi gücüne inanıyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın sonunun Menderes’e benzeme ihtimali pek yok.
Ayak baş, baş kaş, kaş bacak olur
AKP, iktidarının ilk yıllarında baskıya karşı olduğunu, demokrasinin yanında olduğunu iddia eder ve hatta ayrımcılığa karşı söylemleriyle bunları desteklerken, 2007 seçimlerinden sonra söylemleri de eylemleri de değişti. Hatta Erdoğan’ın “Ayaklar baş oldu” ifadesini ilk kullanması da 2008’de gerçekleşti.
Erdoğan 1 Mayıs gösterileriyle ilgili “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” dedi. Bu dönemden sonra AKP’nin dışlayıcı politikası gittikçe kuvvetlendi. Parlamentodaki ezici çoğunluk sayesinde kendi önerileri dışında her öneriyi reddeder hale gelebildiler. Böylece yıllarca tekrar ettikleri “Biz de ezildik, ezilenin yanındayız” söylemlerinin içi boşaldı, AKP hükümeti muhalefetsiz bir güç haline dönüştü, sesi çıkmayanı temsil ederken, tek ses haline geldi, sağırlaştı.
“Artık mağduru oynayamazsınız” deniyor sosyal medyada. AKP e-muhtıra sonrasında, baş örtüsü konusunda, o veya bu konuda hep mazlum, ezilen, mağdur rolünde oldu. Rolünü de hakkıyla verdi. Bugün dengeler o kadar tersine döndü ki, ilk yıllarında elitin dışladığı geniş popülasyonu temsil eden parti, atamalardaki, ekonomideki, medyadaki değişikliklerle ülkenin yeni elitini temsil eder hale geldi. Böylece artık ülkenin eski eliti “Ayak” oldu, “Çapulcu” oldu. 11 yıllık bir süreçte AKP, elitin baskısına karşı olmak konumundan elit olma konumuna geldi. İşte bu yüzden “Ayaklar ne zaman baş oldu” ifadesi politik olarak çok yüklü bir ifade, Türkiye’de değişen dengeleri çok özetle anlatıveriyor. AKP’nin Türkiye politik tarihindeki yerini Demokrat Parti’nin devamı olarak alırsak, statükonun DP’ye “Ayak” demesinin üzerinden 60 küsür yıl geçtikten sonra, o zamanın mağdurları bu zamanın sağır statükosu haline geldi. Ben kendi adıma “Ayak” olmaktan, “Çapulcu” olmaktan gurur duyuyorum. Bu ülkede dengeler sürekli değişiyor. Yine değişecektir diye düşünüyorum. (ND/HK)