Babası kim ki, oğlu kim olsun? 12 Mart askeri darbesinden sonra 1972'de Mustafa Alabora ″gizli örgüt ″ kurmak suçuyla tutuklanmıştı. Yani anlayacağınız aile zaten laf aramız da ‘terörist’ geleneklere sahip. Düşünebiliyor musunuz bazı sanatçılarla birlikte az kalsın ihtilal yapacaklardı. Bereket silahlı kuvvetler bunu önledi!
Dizilerden ve filmlerden gıyabında tanıdığım Memet Ali Alabora ile ilk karşılaşmam Irak savaşını engellemek üzere kurduğumuz savaş karşıtı platform KÜRESEL BAK’da (Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu) oldu.
2003 yılının 25 Şubatı’nda Meclis’e sunulan savaş teskeresinin TBMM’den geçmemesi için Türkiye’nin dört bir yanında eylemler, etkinlikler örgütlendi. Biz de Ankara’da ve İstanbul’da birçok üniversitede öğrencilerle sohbet toplantıları düzenledik. Memet Ali’nin karizmasının da etkisiyle salon gençlerle doldu taştı. Paneller, yürüyüşler, basın açıklamaları örgütledik. İki amacımız vardı. Bir yandan Irak işgaline karşı çıkıyorduk, diğer yandan Türkiye’nin savaşa girmesini istemiyorduk.
Ve nihayet 1 Mart günü Ankara’da “halk bu savaşı durduracak” pankartının arkasında yüz binler yürüdü. Meclis’te aynı gün oylama yapıldı ve teskere geçmedi. İktidarın istemesine rağmen Türkiye savaşa dahil olmadı. Tüm dünyada yankı bulan bu olaya Bush çok kızdı. Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nin önünde insan hakları heykelinin etrafında zafer çığlıkları attık. Memet Ali ve babası Mustafa Alabora ile birlikte bir birimize sarıldık halaylar çektik.
Şimdi ihbar ediyorum. Zaman aşımına uğradığını da zannetmiyorum. Türkiye Irak işgaline dahil olacaktı. Bu Memet Ali savaşa karşı çıktı ve o yüzden Türkiye askerleri ölmedi.
Üstelik dahası da var. George W. Bush'un Afganistan ve Irak Savaşlarındaki başarısızlığı ve 2005 yılındaki Katrina Kasırgasındaki beceriksizliği ABD kamuoyunda şiddetle eleştirildi. 2008 ABD başkanlık seçimlerinde Bush'un partisi olan Cumhuriyetçi Parti büyük bir kayıp verdi. ABD tarihinde ilk defa Afrikalı-Amerikalı bir siyasetçi olan Barack Obama ABD'nin 44. devlet başkanı seçildi. Şimdi düşünüyorum bunun da nedeni galiba Memmet Ali’ydi. Çünkü en fazla “Gelme Bush” diyen oydu. Binlerce Iraklı öldürüldü ama sonuçta Bush da bu komplo ile gitti. Gidiş o gidiş.
Bu çocuğun başka bir özelliği daha var. Nereye dokunursa orası iflah olmuyor. Küresel BAK, Mısır’da savaş karşıtı bir toplantıya davet edildi. . Memet Ali bu toplantının önemli olduğunu söylemişti. Bu toplantıya ben katıldım. Toplantıdan kısa bir süre sonra gerçekten de önemli olduğu görüldü. İnsanlar ayaklandı ve Hüsnü Mübarek devrildi. Zamanında o büyük komployu kimler desteklememişti ki? Recep Tayyip Erdoğan bile Memmet Ali’nin komplosunu destekledi ve Mübarek’e “çek git” dedi. O da gitti. Zavallı Mübarek, Memet Ali’nin de içinde olduğu büyük bir komplonun kurbanı oldu!
En son, Memet Ali ile ‘Mi minör’ oyununda görüştüm. Adam öyle bir tezgâh hazırlamış ki, salona girerken siz de komplonun bir parçası oluyorsunuz. Oyunda başkan konuşuyor, kimsede çıt yok. Televizyonlar canlı yayında ve başkan konuşuyor. Lacivert takım elbiseliler alkışlıyor. Medya mükemmel. Her şeyi halkı için yapan bir başkan var. İçimden, iyi ki demokratik bir ülkede yaşıyoruz dedim! “Bir de diktatörümüz olsa yanardık” demeye kalmadan salondan sosyal medyada başkana karşı öyle bir kampanya örgütlendi ki, tüm dünya başkana tepki gösterdi. Halk ayaklandı. Tabi ki ‘halk’ oyunu seyreden biz oluyoruz. Ve maalesef başkan da meğerse diktatörmüş.
Velhasıl bu adam doğru durmuyor. Oyuncular Sendikası kuruyor, bütün dizi şirketlerini karşısına alıyor. Sendikalı emekçileri ‘ayak takımı’ diye nitelendirmiş bir başbakanımız var ve belli ki başbakanımız bazı sendikaları pek sevmiyor. Düşündüm de, “şimdi bu ülkede sendikaları seven başbakan oldu mu hiç” derken aklıma bir dönemin Başbakanı Süleyman Demirel geldi. Demirel, hükümet ne zaman zam yapsa Türk İş yönetimini yemeğe davet eder ve dönemin sendika başkanı Şevket Yılmaz’a tavsiyelerde bulunurmuş. “İşçileri ara sıra sokağa çıkarın” dermiş.
O zaman tabi şimdiki gibi gaz yok. Başbakanın tavsiyesi ile işçi sınıfının gazını sarı sendikalar alıyordu.
Şimdi öyle değil, başbakan kendisi gazlıyor. Başbakan her yeri gaza boğarken Memet Ali boş durmadı ve yeni komplosunu devreye soktu!
Evet, gelelim meselenin özüne
Bütün sanatçıları isyana teşvik eden onları asi birer sanatçı olmaya özendiren eden asıl fail bence Vasıf Öngören’dir. Öngören, 12 Mart askeri darbesinden sonra 1972’de Halil Ergün, Erdoğan Akduman ve Mustafa Alabora ile birlikte “gizli örgüt” kurmak iddiasıyla tutuklandı. Hapishanede "Oyun Nasıl Oynanmalı?"yı yazdı. Muhtemelen Memet Ali bunu okudu ve komplolarına devam etti!
Sonra ne oldu?
Vasıf Öngören 1976 yılında İstanbul Birlik Sahnesi'ni kurdu. Brecht'in "Faşizmin Korku ve Sefaleti" ve “Sezuan’ın İyi İnsanı" oyunlarını yönetti.
1984 yılında sürgünde 46 yaşında hayatını kaybetti,Vasıf Öngören’i saygıyla anarken, ‘komplocu’ Memet Ali Alabora’yı barış yanlısı olmak, sendika kurmak, haksızlıklara karşı çıkmak, anti-faşist olmak, savaşta gençlerin ölmelerine engel olmak ve en önemlisi insan olmak ve son olarak da Gezi Parkı'nda ağaçların kesilmesine karşı çıkmak gibi ağır suçları işlediği için ihbar ediyorum.(SE/HK)